• ey istanbul sözlükçüleri !!

    lütfen gidin bu hastaneye.. bir gezin, hastaları ziyaret edin, yoğun bakım odasını bir görün..

    sonra yine evinize dönüp televizyon başında, bilgisayar başında otlayın isterseniz.

    yine önceliğinizi başka siyasi meselelere verin isterseniz. daha gençsiniz tabi..

    ama olur ya hani allah korusun.. yoğun bakıma alınmanız gerekirse hangi şartlarda bakılacaksınız gidin bir görün.

    belki aklınız başına gelir de, bu ülkenin en önemli sorununun sağlık sistemi olduğunun artık farkına varırsınız.

    belki..
  • yoğun bakım odası da dahil olmak üzere 30-40 yatılı hastaya bir hemşire bakıyor bu hastanede, bir tane de hizmetli.

    ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bir insan ne kadar çalışabilir bu şartlarda?

    ne kadar süre akıl sağlığı normal kalabilir?

    ama yok.. sağlık sorunlarından önce çok daha önemli sorunlarımız var bizim.
  • şöyle başlayalım:

    ister budist olun, ister sabah ezan vakti yoga yapın, ister 5 vaktin üstüne 7 ilave kılın, ister dondurmalı irmik helvasına tapın..
    şükür kelimesini de bu bağlamda, irmikten, doğadan, güneşten, allah'tan, büstten, çerden ve çöpten gelene bir teşekkür olarak algılayın.

    evet, altyapımızı yaptık.
    tek cümleyle:

    boş vaktinizde değil, çok dolu olmadığınız bir vakitte, bir iş edasıyla, bir film gibi, bir konsere gider gibi, bir mezar ziyareti kadar önemli görerek, karnınızın acıktığı anda lokantaya yetişir gibi, işlerinizi bir kenara itip, dünyayı sorgulamak ve hayatınızın anlamına vakıf olabilmek için, lütfen, istanbul'da her yerden 1-2 saat sürebilecek bir yolculuk ile, haydarpaşa numune hastanesi'ne, belki kartal devlet hastanesi'ne ve/veya yakınlarınızda duran her hangi bir devlet hastanesi aciline acil şekilde koşun. (ama özel hastaneleri o kadar tavsiye etmiyorum. özellerde 2 ise devlet hastanelerinde 2000 vakıa var)

    gidin ve sonra tekrar sorgulamaya başlayın hayatınızı, evinizi, arabanızı, başağrınızı ve yaşam mekanizmanızı.
    mezarlığa gidip komple hayatınızı sorgulayın derdim de, ölülerin yaşayanlara anlattıklarını anlayabilecek önce lisan gerek. iyisi mi, numune'ye bir uğrayın, acile ama. görürsünüz görmek ne demek.
  • hastane değil çiftlik olarak adlandırılacak olan ne olduğu belirsiz insan öğütme mekanizmasını oluşturan kurumdur.

    kadıköy sahilinde yaşanan kavga sonrasında kendisini haydarpaşaya götürülmesi ardından bakımının yapılmaması sonucunda göztepe'ye sevk edilmesiyle 3 saat boyunca sürekli aynı hastaneler arasında mekik dokunmasıyla hayatını kaybeden 29 yaşındaki bir gencin haberini okudum biraz önce. iç kanamadan hayatını kaybetmiş. iki hastanede hiç ilgilenmemiş.

    aslında iki gün bende bu hastanenin yolunu tutmuştum. tutmak zorunda kaldım çünkü gittiğim özel hastanede gece vakti ortopedist yoktu. iş yerinde çalışırken akşam vakti yemeğe gitmek için yemekhaneye gittiğimde (yerler mermer) su dökülmüş bir yere basarak dizüstü düşmekle yere yapışmamın bir anda olmasıyla dizimi kullanamaz hale geldim.

    özel derken, devlet hastanesine yolum düştü. düşmez olaydı.

    o nasıl bir hastane. rezalet. doktor yüzüne bakmıyor. derdini anlatıyorsun. dinlemiyor. zaten söylediği şeyde anlaşılmış.

    kardeşim istemiyorsan çalışma.

    sevmiyorsan bu görevi yapma.

    insan hayatı benim ülkemde değersiz biliyorum.

    ama sen bari kendi şerefsizliğin içinde boğulma.

    gecenin bir vakti gülümsemeni beklemiyorum. ancak soruna çare bul yeter.

    içimdekini akıttım resmen. yazmayacaktım ama tanımadığım bu kişinin de ölümüne üzüldüm. hiç yoktan, nedensiz yere öldüğü için...

    edit: bu arada hala dizimi kıramıyorum. dün özel hastaneye gittim. mr çekilmesini istedi. bugün gidip mr çektireceğim.

    bunları ilk gün bu hastane adı altındaki kurum yaptırsaydı belki daha çabuk iyileşme sürecine girerdim.

    diyecek söz bulamıyorum. kelimeleri biliyorum ama söylemiyorum. yoksa ağzım fena bozulacak. ne diyeyim...
  • haydarpaşa numune hastanesi ya da ölümü gösterip sıtmaya razı etme merkezi. zaten numunenin adını duyan adamın beklentisi sıfıra indiğinden, doktorların ellerinden geleni yapmalarına rağmen tedavi namına koca bir hiç yapmalarını insan bir iyilik olarak algılayabiliyor. benim acil servisin farklı yerlerinde gördüğüm doktorların boş bir dakikası bile yok, önü alınamaz bir insan selinin ortasında bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. hastanenin bir yerinde "biz hayat kurtarmak için buradayız" gibi bir şey yazsa da galiba kendileri sağlık sisteminin bir şeye derman olmadığını örneklemek için oradalar.

    doktor olup böyle bir hastanede çalışıyor olsaydım, ne yapardım, diye sık sık düşünüyor ve empati kurmaya çalışıyorum. bir zümre olarak doktorlardan nefret edilmesi ağrıma gidiyor -eczacılardan da öyle-. o hengamenin içinde bir an dahi nefes alamamak, bir an olsun kafanı toplayıp doğru dürüst teşhis koyamamak, tek bir hastayla bile layığınca ilgilenememek, nöbeti devralınca orada saatlerdir çaresiz bekleyen hastaya anca yatak ne zaman boşalacak gözüyle bakmanın normal hatta gerekli olduğu bir makinenin dişlisi olmak...

    sonunda şuna kanaat getirdim, yapacağım hekimlik hiç yoka bu kadar yakın olacak ise en azından ben doktorluk sevdasından vazgeçer idim. kamu hastanelerindeki koşulların hekimlerimizin ruhlarını öldürdüğünü, hiçbir insanın tahammül edemeyeceği kadar çok insani dram ve acıyla her gün baş başa kalan insanların elbette duygusuzlaşmak zorunda olduğunu takdir etmeli, diye düşünüyorum. onların kendilerini koruyabilmelerini, hastaya karşı görevlerini yaptıktan sonra artık onun acısını umursamamalarını istiyorum, onların iyiliği için. ama hastanın yanındayken bir ya da beş dakika süreyle şifa verebilen, kulak verebilen, çare olmaya çabalayabilen bir insan olmalarını bekliyorum. çünkü benim hüsnü niyetimle doktorlara dair görüşüm, şifa vermek üzere yola çıktıkları ve bunu her zaman olmasa da başardıkları için misal benden daha saygın insanlar oldukları.

    böyle dedikten sonra, bir çaresizlik ve kasvet çölü olan numune hastanesinin sorununun fikrimce sağlık çalışanlarının kişisel yetersizlik ve gönülsüzlüğü olmadığını, en azından bundan ibaret olmadığını söylemeliyim. sedyeler üzerinde unutulan nice hastanın kah tavana kah kaderinin hazin suretine baka baka boş geçen -geçmek bilmeyen- saatleri saydığı bu yerde birtakım gölgeler dolaşıyor. bazılarının üzerinde beyaz gömlekler var. belki burayı okurlar ve bir kez daha hatırlarlar ne kadar çok hürmet ve ne kadar çok hayal kırıklığı uyandırdıklarını. hepimiz gibi insan olduklarını ve hepimizden çok daha fazlasını ve çok çok daha önemlisini yapma şansına her gün sahip olduklarını.
  • (bkz: labirent)
  • wireless bağlantısı var efendim hastanenin.
    bir de ferhat göçer genel cerrahide baş asistan.
    bir de acilin karşısındaki kafeteryanın günlük çay cirosu 2000 - 3000 ytl arası imiş, 3milyon ytl saydılar devretmedim diyor işletmecisi.
    mal mıdır nedir.
  • bugün kadın doğuma kadın doktor diye gittim hiç rızam sorulmadan iki genç asistanın eline bırakıp gitti doktor. devletin kadrolu elemanlarında ki bu iş ahlakının gitgide daha gevşek bir hale gelmesi çok üzücü.

    ama eklemek isterim ki; yeğenim bu hastanede skolyoz ameliyatı oldu ve hem doktorlar, hem asistanlar hem de hemşireler çok sıkı ve samimi çalıştılar. teşekkür ediyorum. allah razı olsun hepsinden. güler yüzleri, sevecenlikleri ve meslek ahlakı ve başarısının yanı sıra insanlığın gereği gibi davrandıkları için onlar adına ve memleketimiz adına çok mutluyum. ne güzel insanların var güzel türkiyem.
  • sağlıkçılık hakkında zerre bilgisi olmayan devletimizin bize ufak bir şakasıdır. uzun zamandır türkiye'den tiksinmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.
    ben hayatımda hiçbir hastaneyi böyle acınacak halde görmemiştim. iyi sövdüm -özellikle radyoloji kliniğinde-, yine olsa yine yaparım.
    bu ülkeye olan tüm inancınızı 30 dakika içinde gırtlağınıza toplayıp kusturabilecek (sözüm ona) "hastane"dir.
  • patoloji bölümü kağnı hızında ilerleyen hastane. cilt biyopsisi örneğini 1.5 ayda inceleyemezler
hesabın var mı? giriş yap