• bahsi geçen unsur, gerçekleşmesinin mümkün olmadığı durumlarda müthiş acı verir. direkt doktor müdahelesi gerektiren cenabet bir rahatsızlıktır.
    hasta, öncelikle fiziksel tepkilerini yitirecek, duygusal ve zihinsel kayıp da bunu izleyecektir.
    tedavi yöntemi olarak günde 5 doz magazin programı izlenmesi, bbg evine kayıt olunması, veya çok daha ağır vakalarda ana haber bültenlerine konuk olarak çıkılması bile gerekebilir.
    en güzeli paşa paşa herkes gibi olmaktır. yalnızlığa gerek yoktur.
  • kanımca mass production dediğimiz nanenin birincil sebebi olduğu 21. yüzyıl fobisi. pek çok insan anlamsızca korkar bundan. özellikle de belli başlı kompleksleri olanlar. bir kere kendilerine bakıp, kendilerini analiz edip "herkes gibi olmak ne demek?", ya da "neden herkes gibi olmak beni korkutuyor?" diye sorup buna cevap bulmaya çalışmaları tavsiye edilir. bugünkü kirlilik, tiki ve özenti kültür diye tabir ettiğimiz şeylerin büyük bir nedeni, zaten herkesin bu fobisinden ve "ben farklı olmalıyım" arayışlarından para kazanmak isteyen açıkgözlerden kaynaklanmaktadır sanki. olay çevreye uyumsuzluksa, bu da yapı meselesidir. clarissa p. estés, kurtlarla koşan kadınlar adlı eserinde şöyle der mesela; "çirkin ördek yavrusunun tek sorunu, kuğuların değil, ördeklerin arasında doğmuş olmasıydı." yani şanssızlıktı. bu şanssızlığı etkisiz hale getirmek için çalışıp çabalamayarak "ah kimse beni anlamıyor, vah ne kadar yalnızım, kimse benim kadar duyarlı değil, antidepresanlar bile çözüm olamıyor derdime" misali ağıtlar yakmak, işte o korkulan duyarsızlığa giden yolda atılabilecek en sağlam adımdır. kimse sizi anlamıyor mu? hiç dürüstçe kendinizi anlatmayı denediniz mi? yoksa "nasıl olsa bunlar beni anlamaz" diye susup oturdunuz mu? sonuncusunu yaptıysanız, hiç yakınmaya hakkınız yok. anlattınız da dinlemediler, veya frekanslar tutmadı, veya basitçe "bu filmi daha önce izlemiştim ben" modunda değmeyeceğini düşündünüz. bunlara bir diyeceğim yok. ama akıldan çıkarılmaması gereken şudur;

    dünyada nesli tükenmiş veya tükenmemiş yüzbinlerce kuş çeşidi var. kırlangıçlar, kazlar, ördekler, kuğular, ispinoz kuşları, cennet kuşları... herkes herkese uymak zorunda değildir çünkü aslında herkesin yapısı farklıdır. olay kendisi gibi olanları aramak ve arada kendi kanatlarıyla uçmayı anlamaktır. herkes gibi olmaktan korkmak, aslında bireyin kendini ruh ağrılarına fazla kaptırıp aklını kullanmayı unuttuğunun farkında olması, özetle kendi içinde doğru bir şekilde evrimleşemediğini bilmek ve asıl bundan korkmaktır.

    (günümüz bunun bir başka örneği de, okullarda bize empoze edilen "sokaktaki adam gibi olmayın" fikridir. ama bunu da bir ara kendi başlığında irdelerim artık.)
  • herkes gibi olmak; herşeyi farkedecek kadar duyarlı ve herşey için üzülecek kadar duygusal olmaktir. bu bir lanettir. herkesten daha üstün olmak değil, aşağı olmak da değil, düpedüz farklı olmaktır. siz istemeden de olsa sizi dışlarlar. kendinizden vazgeçip onların zevklerini paylaşmaya çalıştıkça içinizde bir parça daha küser size. küçük bir çocuk ağlar, her seferinde başka bir damla gözyaşı düşer içinize.
  • (bkz: #10665071)
  • bir kitabın` : iyot, ahmet güntan` sağ üst köşesine önce çiziktirilip sonra iliştirilmiş düzayak karakalem bir portrenin altına sonbaharın sonbahar olduğu zamanlardan kalma bir tarihte` : eylül,1983` not düşülmüştür:

    " herkes gibi bir evim var işte. kapısı anahtarla açılır. bir salonum var. salonumun, herkesin salonu gibi dört tane duvarı var. duvarlarının bir tanesi, bütün salonlar gibi pencerelerle dışarı açılır. herkesin pencereleri gibi benim pencerelerimi de perdeler örtmektedir. ben de herkes gibi dışarıyı görmek isterim. dışarıyı görmek istediğim zaman, yapacağım tekşey vardır: herkes gibi pencerelerimi örten perdelerimi açarım.
    bir masam var. çoğunluğun masası gibi dikdörtgen. bütün dikdörtgenler gibi benim masamın da iki uzun, iki kısa kenarı vardır. dört tane de bacağı. herkes gibi benim de dedem oldu, bu masa ondan kaldı. dedem miralaydı. heykel yapardı. ressamdı, şairdi, gazete muhabiriydi, gemi inşaından bile anlardı. mandolin çalardı. herkes gibi emekli oldu. behçesine giren çocukları kovaladı. evde bir şey kırıldığı zaman, herkesin dedesi gibi tamire girişirdi. tamir işinden çok iyi anlardı. bu masayı da kaç kere tamir etti.
    herkesin masasının üstünde görebileceğiniz gibi, benim masamın üstünde de bir örtü var. herkes gibi masanın üstünde yemek yeriz. bir eşim var. herkes gibi eşimi çok severim. haftasonları bir yerlere çıkarız. gittiğimiz yerlerde herkesle buluşuruz. herkes gibi herşeyden konuşuruz. uykumuz herkes gibidir, sevişmemiz herkes gibidir, kavgamız herkes gibidir. herkes gibi herkesi çok severiz.

    yerlere bakın. herkes gibi benim de halılarım var. duvarlarımı herkes gibi resimler süsler. herkes gibi bende evimi yuvarlak ampullerle aydınlatırım. herkes gibi koltuğumdan kalkar, herkes gibi bir ayağımı öbür ayağımdan ileri atarım, böylece herkes gibi yürürüm, mutfağa gider eşime yardım ederim. eşim, herkesin pişirdiği yemekleri pişirir. bizim de herkes gibi yuvarlak tabaklarımız var. bazı yemekleri çukur tabaklarda, bazılarını düz tabaklarda yeriz. ben de herkes gibi sofra kurarım. herkes gibi çatalları sola, bıçakları sağa yerleştiririm. herkes gibi sofraya sandalyeler üstünde otururuz. bizim de sandalyelerimiz herkesinki gibi yerden yüksek, masadan alçaktır. herkes gibi, çatalı ağzımıza götürerek yemek yeriz. sabahları herkes gibi uyanırım, herkes gibi gözlerimi ovuştururum. herkes gibi işime gitmek üzere kapıyı açar, bir basamak iner ve sokağa çıkarım. işyerimde bir masam var o da dikdörtgen ve o dikdörtgen de bütün dikdörtgenler gibi iki uzun ve iki kısa kenardan meydana geliyor. herkes gibi ben de para kazanıyorum."` : izzet yaşar`

    "herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz"
    "ne garip insanlar bunlar ne tuhaf ülke burası"; herkes viski içiyor, jazz dinliyor, kafkaesk diyor.
  • ne zorlardı ki insanı herkes gibi olmaya?
    hep bir agizdan tutturulan “hayat güzeldir” turkusu mu?“ne hayatlar var” mesajı veren bir yigin tv programi arasında verilen bir yigin komut: büyü!....mü?
    ya da yasadigi yere mi benzer insan?
    yoksa, buyuksehrin kucuk entellerinin yikik yasamlarına salya sumuk aglayarak ozdeslestirmek mi kendini her birinin oykusunde? "prototip", seri üretim bir kalabaligin aktigi karinca yollarinda "farkli" oldugunu hissedip de –anten mi var ki- yapay/soyut acilarla yuceltmek kendi kendini, peygamberlestirmek mi? oysa figüran bir yücelik bu da.
    ayriksilarin, farklilarin, marjinallerin alintilanmasi cümlelerde ve yasamlarda peki? farkli olacagim derken bir de bakilir ki, olagan/siradan/normaller arasinda bir alt kume olusmus ve de tam da o alt kumeyi olusturan herkes gibi olunmus.
    daglara vurma vakti midir simdi peki? buroyu kapatip, tasi taragi toplayip bir sahil kasabasina demir atma?
    hep tokezleyerek, yalpalayarak, karikaturlere tip olarak ve krallara soytari.
    oysa soytarilardır her zaman dogruyu soyleyenler.
  • "herkes gibi olmak, olmayacak gibi bir şey.
    herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey"

    sezai karakoç'tan alıntıladım. sanırım böyle bir şeydi.
  • insan önce herkes gibi olmayı küçümser de bundan hicap duyar ardından öyle bir hale gelir ki herkes gibi olabilmenin ne büyük nimet olduğunu anlar.
  • bazılarımızın en büyük hayalidir.
hesabın var mı? giriş yap