• bir gün melih gökçek'le aynı noktaya geleceksin deseler, onu diyenin küvetine bırakırdım yarım kilo tomruğu, sen misin onu diyen hesabı. gel gör ki büyük konuşmamak lazımmış, idioterne sayesinde onu öğrendim. ben böyle sanatın içine tüküreyim arkadaş. hatta ben daha fanatik bir insan olduğum için dozu arttırıyorum, ben böyle sanatı sikeyim afedersin.

    sırf entelektüel görünmek adına -bilmez ki entel'den öteye gidememiştir- efsanevi filmleri itin götüne sokan ekşi sözlük film eleştirmenlerinin bu filmi ve yönetmenini göklere çıkarmasına hiç de şaşırmış değilim esasen. zaten bizde ne kadar deli divane ayağına yatan herif var, hemen dahi sınıfına sokulur. filmin sıfır noktasında felsefi altyapısı olmasının ötesinde, içerdiği hiçbir altmetin de olmaması, "şehirli sınıfın yaşam standartları, zevk ve lüksleriyle sıkıntısı olan kofti anarşistlere dair zeka dolu bir lars von trier eleştirisi" gibi kasmak eyleminin son raddesinde yorumlar ve filmdeki "ichindeki gerisekalıyı ortaya chıkarr ;)" gibi oldukça zorlama bir yakalama noktasını haiz olması beni hem yönetmeninden, hem filmden, hem de filmi beğeneninden milyor kez daha soğuttu arkadaş. lars von trier de, belki entel karı avlarız hesabına takipçisi olanlar da bilmeliler ki bu herif asla bir david lynch değildir. bir slavoj zizek ya da o kalibrede bir insan evladı filmlerinin psikolojik çözümlemesini asla yapmayacaktır.

    bir de filmde harbi sikiş sahnesi var abi. hani soft falan değil, bildiğin ufak çaplı bir babafingonun amcık tabir edilen kadın cinsel organına duhul ettiğini müşahede etmek mümkün. şahsen sıvazladım. hehe şaka lan saçmalama, bir iskandinav sanat filmi ve sıvazlamak, oh ne banal. hani sanat için soyunmaya eyvallah, makul de karşılıyorum da, sanat için sikişmek, ne bileyim lan aştı biraz beni ne yalan söyleyim. bir yerde yönetmenin bu yakın sahneler için porno oyuncuları kullandığını okumuştum ama ne kadar doğru bilemem. hatta a clockwork orange'da alex'in o iki genco hatunla threesome eylediği sahnelerde de kubrick'in bu üçünü harbiden sikiştirdiğini de okumuştum. evet ben bütün mesaimi, filmlerdeki erotik sahnelerde gerçekten sikişilip sikişilmediğini araştırmaya harcıyorum. o değil de aktör olmak lazım lan, baksana millet film ayağına kütür kütür sikişiyor. gerçi son tahlilde götü çizdirmek de var. o riksi alamam canlar, o büyük riksi alamam hey dost!

    ancak bir gerizekalının beğenebileceği türden bir film.(sana ödev, filmi izledikten sonra üç gün bu cümleyi çözümlemeye uğraşacaksın. hatun ayıklayacam diye girdiğin bütün kapların şeklini aldın it. seni sikerim, sanat için siktim derim, kimseciklere de bişey diyemen. böyle parantez içi de olmaz olsun, bitmedi amına koyim.)
  • anadan dogma
  • seyrederken dogma manifestosuna uygun olmadığını tespit ettiğim film,bi yerde soundtrack var,yani çevrede çalan bi müzik falan değil,resmen filmin diyalog sesi kısılıyor film müziği giriyor.dogma95 e göre bir filmde sadece ortamda çalan bir müzik olabilir bildiğim kadarı ile.dogma95 manifestosu dahilinde çekilen ikinci film olarak (ilki solen filmidir),lasr von trier kuralları yarmak için acele etmiş diyorum.
  • lars von trier imzalı, dogma'nın ikinci filmidir gerzekler..

    belli bir entelektüel birikime sahip, bir grup arkadaşın -ki içlerinde doktor, akademisyen, çellist, ressam vs. de vardır- gerizekalı ayağına yatmalarını ve elalemi sarakaya almalarını anlatır film.. kafadarların asıl maksatları, içinde yaşadıkları topluma karşı köktenci bir tavır almak olsa da, bir süre sonra işler değişir tabii..

    araya aşk, iktidar, öteki (gruba sonradan katılan nispeten normal bir kadın) gibi zamane kavramların girmesiyle, ortalık hakikaten gerizekalı kaynamaya başlar..

    işin garibi, önce dışladıkları normal olan öteki, savundukları fikirleri onlardan daha fazla benimseyen tek kişidir; yani bizim bilmiş köftehorlardan daha tutarlı ve daha gerizekalı olur sonunda.. diğerleri de ağızları bir karış açık, başka bir kimlik serüvenine atılırlar tabii de, kendilerinden bir halt olmayacağını bilmezler kuşkusuz..

    ya da belki de olur, olmuştur.. kimbilir?..
  • "aptal olma" oyununu başlatıp rol yapmaya çalışarak tabuları yıkmayı amaçlarken, oynadıkları bu oyunun içinde kaybolanların hikayesi.

    --- spoiler ---

    kayboldular. çünkü hepsinin o ev dışında çok da özgür olmadıkları, kısıtlandıkları, çoğu parçasını kabul edemedikleri, istemedikleri ve buna rağmen yaşamak zorunda oldukları hayatları vardı ve o gerçek hayata dönmeleri gerekiyordu. oysa ki tüm film boyunca çok az rol yapan karen için bu geçerli değildi. geri dönmek isteyebileceği kadar gerçek bir hayatı olmadığı için o evde en çok mutlu olmuş kişi de oydu.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    kusursuz, zengin, kokoş yaşantılarından deliliğe ancak 'firar ederek' sığınabilmiş; geriye delilikleriyle dönememiş, denediklerinde burjuvaziye kelepçeli kollarıyla bir başına kalmış bir topluluk...

    ve bu topluluğun diğerlerine göre fazla sıradan geçmişiyle yeni üyesi karen... 'deliliğiyle gurur duymadığı' için hep ayrı bir yerde tutulan, kenardan kenardan bakan...

    stoffer ve arkadaşları 'oyun'u realitede oynayamıyorken belki itibar önem kazandı onlar için, belki cesaretleri yoktu; belki de deliliğe gereksinimleri... karen'sa basit tutumlu yaşamıyla ve elem dolu geçmişiyle deliliğe en sıkı tutunandı, belki tutunacak başka bir şeyi olmayandı. onu ormana kaçarak yaşamak zorunda değildi. götürseler giderdi belki... mekansal zorunluluktan bağımsız bir delilikti onunki, mesken tutunduğu sadece kendi deliliğiydi çünkü...
    --- spoiler ---

    lars von trier'den çarpıcı bir yapım yine... golden heart üçlüsünün iki numaralı sekmesi; deliliğin, despotluğun, heveslerin, kaçışın ve sınıfların başarılı bir sinemasal anlatısı...
  • the idiots, “içlerindeki gerizekalıyı” ortaya çıkarmaya çalışan bir grup entellektüelin hikayesini anlatıyor bize. gençlerden ve orta yaşlılardan oluşuşan bu grubun üyeleri arasında akademisyenler, doktorlar, şirket çalışanları gibi elitler mevcut. grup üyeleri modern hayattan usanmış, “gerizekalılaşarak” bu us-sanmışlıktan kurtulmak isteyen, bu sayede içerisinde bulundukları toplumu eleştiren kişiler olarak karşımıza çıkıyorlar.

    hikaye daha çok gruba son katılan üye olan karen etrafında dönüyor denilebilir: o diğerlerine oranla daha kontrollüdür, hemen gerizekalı olamaz, kendini çabuk kaptırmayan bir tiptir. gerizekalı gibi davranmaya hemen başlayamaz, önce duruma ayak uyduramaz.

    bu noktada filmde bir kırılma anı mevcut : “gerizekalılar” kendilerini ziyarete gelen "gerçek gerizekalılarla" (“mongoldurlar” bunlar) karşılaşınca bir tür şok geçirirler. bir süre için geri zekalı gibi davranmayı dahi bırakırlar. ancak, o ana kadar gerizekalılaşmamış olan karen, o anda “gerizekalılaşınca” bu şoku atlatırlar. "karen bile gerizekalılaştıysa doğru yoldayız" diye düşünür gruptaki herkes. rol yapmaya geri dönerler. karen burada projenin tehlikeye girmesine engel olur. karen, kendi motivasyonları bakımından projeyi önemsemektedir, buna daha sonra döneceğim.

    hikaye devam ederken grup üyelerinden birinin babası gelerek kızını bu ortamdan alır. kızının ilaçlarını almadığını söylemektedir, kız ayrılmak istememesine rağmen – “burada mutluyum” der- zorla götürülür. bu olayın başlattığı tartışma grubu kendilerini sorgulamaya iter. sorgulama sonunda gerizekalılıklarını, “kendi sosyal ortamlarında göstermeye” karar verirler.(daha önce bunu yapmamışlardır) böylece grubun içerisine girdiği açmazdan kurtulacaklardır, proje devam edebilecektir. ancak üyelerden hiçbiri buna cesaret edemez. bir akademisyenin konuşma yaparken birden gerizekalılaşması hayal bile edilemez.sonuçta bu uygulama pek çok üye gruptan ayrılırmasına, hatta grubun dağılmasına sebep olacaktır.

    karen yine de sıranın kendisine geldiğini söyler. ailesine geri dönecek ve orada gerizekalılaşacaktır.peki karen neden bunu kabul eder? çünkü karen’nin bir süre önce çocuğu ölmüştür ve o bu yüzden evini terk etmiştir. cenazeye dahi katılmamıştır. karen başından beri “çileciliği" yüzünden gruptadır. kocasını “en kötü gününde” bırakıp gitmiştir ve bundan bir tür suçluluk duymaktadır.vican azabı hisetmektedir. grup içerisinde sık sık çok mutlu olduğunu söyler, grup üyelerine “bir kişi hariç, tanıdığı en iyi insanlar olduğu için” teker teker teşekkür etmiştir. bu maziye ait "bir kişi" kocasıdır. kocasını "tanıdığı en iyi insan" olarak idealize eder.

    evde gerizekalılaşan karen'e kocası doğal olarak tokatla karşılık verir. ancak zaten karen kocasının kendisini tokatlayacağını bile bile evine geri döner ve gerizekalı taklidi yapar. bu sayede ailenin ve kocasının zaten bir gerizekalıyı tokatlayacak denli kötü olduğunu görecek ve vicdanını rahatlatacaktır. bunun için filmin başında genç bir gerizekalının, ağabeyi rolündeki üye tarafından barda bırakılması üzerine, ağabey rolünü oynayan ve bir başka üye arasında şu diyalog geçer:

    - orada dayak yiyebilir.keşke bırakmasaydın.
    - yapma, kimse geri zekalıları dövmez.

    işte koca, bir gerizekalıyı dahi tokatlayacak kadar "kötüdür", bu durumda karen kocası kötü olduğuna göre "iyi" olabilir: böylece "baş kahramanın"(karen) kendini ancak bu şekilde haklı kılabilir. karen, kocasının terk edilmeyi hak edecek kadar kötü olduğunu kendine kanıtlamak, eylemine bir meşruiyet kazandırmak için projeyi önemser hale gelmiş gibidir.

    öte yandan, film entelektüelin “sistemi deşifre çabasını" deşifre eder görünüyor. "entelektüellerin" entelektüelliğin dışındaki bir dili konuşmaları imkansızdır. film bu noktada bir “temsil eleştirisine”dönüşür. temsilin reddi (burjuva ahlakının, oy ile temsil, temsili demokrasi, sözcüklerin şeyleri temsil etmesi, bir grubun ötekisini temsil etmesi vs..) çıkmaza giren “aklın”, alternatif olarak gördüğü zıttına (akıl azlığı/gerizekalılık) sığınması, zorunlu olarak akılcı bir şekilde yapılmak zorunda olduğundan akla(sisteme) eklenir. burada “akıl” gerizekalığı kendinden kaçmak için seçmiştir, yani “kendisinin zıttı” olarak.
    oysa "ancak bir deli deliliği temsil etme hakkına sahiptir.", yada bir idiot bir idiot tarafından temsil edilebilir.. işte, entelektüellerin "gerçek geri zekalılarla karşılaşması" onlarda bu yüzden bir şok yaratır. mongollar rol yapmamaktadır, esasında onlar temsil de etmezler, onlar sadece "mongoldur." grup esasında "mış gibi yaparak" sisteme eklemlenir, ki grup içerisindeki gizliden gizliye devam eden "iktidar ilişkilerindeki çarpıklık" (karen bunu farkeder zaman zaman...) bunu imlemektedir.

    grup bu mongollarla karşılaştığında; kendilerinin, eleştirisini yaptıkları toplumun ta kendisi olduğunu görürler. şokun sebebi budur.çünkü, gerçek mongollar hiç de onlar gibi değildirler. burada mongol, entellektüele ne denli gerizekalı olduğunu gösterir."gerizekalılığın" burada bir eleştiriye dönüştüğünü görürüz. entelektüel "içindeki gerizekalılığı" ortaya çıkarmaya çalışan gerizekalının tekine dönüşmeye başlar.

    gerizekalılar, "her şeye izin var" sözünü de bir yasa olarak algılarlar ve bunun için "aklın eleştirisini" aklın zıttında, yani "gerizekalılıkta" bulurlar. ancak doğal olarak, temsil mekanizması aksayacak, gerizekalı rolu yapan akıllı entelektüel gerçek bir mongolun karşısında donakalacaktır. işte karen, umutsuzca burjuvanın temsil mekanizmasını kurtarmaya çalışan ve ancak bu sayede kendi edimlerini haklı kılabilen ressentiment insanıdır.
  • yonetmenin orgy sahnelerini cekerken ciplak olmasindan ote, film gosterime girdikten sonra yonetmeninin danimarka da bir tabloid gazetede yayinladigi gunlugunden ogrenildigine gore yonetmenin oyunculardan bazilariyla cinsel iliskiye bizzat girdigi film. ancak sunu da eklemek isterim kibaskalarinin yalancisiyim*
  • gerek parkenin üzerine terbeşirle yazılmış isimlerden oluşan ve kameradan dolayı titreyen jeneriğiyle, gerek sadece tek bir enstürmandan ve melodiden oluşan basit müziğiyle, gerekse devamlı ordan oraya hareket eden bir kamerayla gerçekleştirilmiş çekimlerle ve bu çekimlerin içeriğiyle deneysel bir yapım. hatta bir sahnede kameranın açısına bariz bir şekilde diğer kameraman girmiştir. ne var ki lars von trier adeta dogma 95 manifestosuna karşı çıkanların ne düşündüklerini önemsemediğini kanıtlamak açısından aşırıya kaçarak bu sahneye yer vermiş gibi bir izlenim bırakmaktadır. filmin konusu kesinlikle dahicedir ve izleyiciyi üzerinde düşünmeye teşvik eder. fakat bu konu o kadar garip kurgulanmıştır ki bu yapımın bir dahinin mi yoksa bir delinin mi elinden çıktığını anlamak gerçekten güçtür. sanki lars von trier canının istediğini çekmiş -ve bazen aşırıya kaçmış- seyircinin midesi buna nasıl tepki gösterir diye düşünmemiş gibidir. -ki zaten lars von trier seyirciyi pek umursamadığını bir söyleşide belirtmiştir.- sonuçta da hassas izleyecilerin zorlukla izleyeceği bir yapım ortaya çıkmıştır. idioterne'nin ne kadar güzel bir film olduğu tartışılır ama "bunu ancak lars von trier yapardı zaten" dedirtecek türden bir film olduğu su götürmez bir gerçektir.
  • karen aracılığıyla gözümden iki damla yaş akıtan, izlediğim en masum aşk sahnesini barındıran güzel müzikli film.
hesabın var mı? giriş yap