• zihnin pek belirli nedenler ve sonuçlarla kendi kendini zehirlemesidir.
  • fransızca'da kızgınlık, memnuniyetsizlik...
  • (bkz: hınç)
  • nietzsche nin ecco homoda kullandigi bir kavramdir. hissedenler zayiflar, fakirlerdir. idare edenlere karsi, zenginlere karsi kin duyarlar. bunu hep iclerine atarlar, unutmazlar, zaman zaman iclerinde canlandirirlar, ancak bunu saklamayi iyi bildiklerinden ahlaklari gelismistir. soylularda ressentiment olmaz genelde, cunku para ya da itibar hirsiyla iclerindekini kolayca disa vururlar.
  • max scheler'in 1912 yılında yazdığı kitap.

    aslı fransızca olan bu kavram ilk olarak nietzsche tarafından ortaya konulmuştur. scheler, nietzsche'den aldığı bu kavramı eleştirerek geliştirmiştir.

    kötü olduğu varsayılan ve değer üreten bir şeye karşı duyulan kıskançlık, nefret olarak basitleştirilebilecek bir anlama sahip. bu hisler kavramın birer parçası olsa da sözcüğü tam karşılamamaktadır. örneğin, kıskanılan bir şeye sahip olunduğunda kıskançlık sona erer. ya da nefret edilen şey ortadan kalkarsa, nefret de ortadan kalkar. oysa burada durum öyle değildir. ortada bir dürtü vardır. belli bir şeyin kötülenmesinden çok, kötüleyecek şey aranmasının sonucudur. nesneden bağımsızdır. o yüzden de kişi içindeki bu dürtüyü besleyecek kötü özellikler arayıp bulur. değersizleştirme daha doğru bir ifade olabilir bunun için.

    efendi-köle, zengin-yoksul kötü kaynana-mazlum gelin ilişkisi örnek verilebilir. kaynanasına karşı koyamayan gelinin ona karşı hissettiği duygulardır. tepki vermek yerine intikam hayalleri kuranların duygusudur. arzunun nesnesine ulaşamayan öznenin, bunu temsil eden şeye karşı hissettiği kötü duygudur.

    max scheler sözcüğü aynen kullanırken, "ressentiment kelimesini kullanışımız fransız diline karşı özel olarak duyduğumuz bir sevgiden değil, almanca'ya çevirmeyi başaramadığımızdandır; ayrıca nietzsche ile bu sözcük teknik bir terim haline gelmiştir." der.

    "hınç" veya "kin" sözcükleri büyük ölçüde anlamı karşılasa da tam bir karşılık olacak türkçe sözcük bulmamız zordur ressentiment için. karşılık aramayı bırakıp varolan duygu ile ilgilenirsek, filozofların kitaplar yazarak anlattıkları şeyleri halk çok kısa ve öz özetleyebilir:
    "kedi uzanamadığı ciğere mundar der"
  • şöyle açıklar nietzsche: ''ahlakta kölelerin başkaldırısı ressentiment'ın yaratıcı hale gelip değerler doğurmasıyla başlar. eyleme dayalı gerçek bir tepki gösterme hakkı reddedilmiş, kendini hayali intikamla avutanların hıncı. her soylu ahlak insanın kendini muzaffer bir biçimde olumlamasından doğarken, köle ahlakı 'dışarıdan' gelen, 'farklı' olan, 'kendisi olmayan' her şeye daha baştan 'hayır' der. işte bu 'hayır' onun yaratıcı eylemidir. değer koyan bakıştaki bu tersine dönme -insanın kendine doğru değil de dışarıya doğru zorunlu yönelmesi- ressentiment'ın temel özelliğidir.''
    edit: imla
  • 16. yüzyıla kadar sadece "hissetmek, etkilenmek, müteessir olmak" anlamında kullanılan ressentir fiiline dayanır. zamanla, "müteessir olmak" (etkilenmek) sözünün de geçirdiği dönüşüme benzer biçimde, üzülmek, gücenmek, gocunmak, kızmak ve hınç duymak gibi anlamlar da yüklenmiştir. nietzsche, özellikle ahlakın soykütüğü'nde, bir "köle ahlakı" olarak tanımladığı "hıristiyan ahlakını" betimlemek için devreye sokar bu terimi: ressentiment, iktidarsız ve aciz nefrettir.
  • (bkz: #66418778)
    (bkz: #66168799)
  • ressentiment kavramı dilde tam karşılığını bulamasa da hınç olarak çevrilmektedir. nietzsche eserlerinde bu kavramı fransızca orjinal halinde kullanmayı tercih etmiştir. zira ressentiment kavramı scheler'in de aynı ismi taşıyan eserinde açık bir biçimde belirttiği şekliyle hınçtan fazla bir şeydir. hınç olsa olsa ressentimenti oluşturan teklerden biridir. tabi kavram nietzsche felsefesi bağlamında düşünüldüğünde ( çünkü ressentiment kavramı felsefe tarihinde ki en günçlü ifadesini nietzsche ile bulmuştur.) onun bir ölçüde ahlak felsefesine özellikle de felsefesinin odak noktası olan köle-efendi ahlakına ve buna bağlı ortaya çıkan hıristiyan ahlakına değinmeyi gerektirir. ona göre ahlak kısaca, kutsal, yüce sayılan ideallerdir. yaşanılan dönemin otoritelerinin söyledikleriyle, tanrısal buyruklarla insanları baskı altında tutmaya çalışan bir amaç, eylemlerimizin yegâne standardıdır. bu standardın temelinde köleler, insan tipleri gruplamasında ki "sürü insanı" (en alt seviyede yer alan niceliksel olarak kalabalık grup) (köle) ressentimentten beslenen köle ahlakı varlığını devam ettirebilmek için dışta olan, farklı olan, özünde olmayan bir şeye saldırmaya ihtiyaç duymaktadır. çünkü köle korkar. korkunun ortaya çıkardığı içine kapanmışlık ve baskılanmışlık hıncın beslendiği en önemli kaynaklardandır. bu nedenle sürü öfke doludur. güçlülere, özgürlere karşı sürekli bir ressentiment ile yaşamaktadır.
hesabın var mı? giriş yap