• ümit yaşar oğuzcan tarafından 1957 yılının nisan ve eylül ayları arasında yazılmış senfonik şiir.

    "bir tanrı tarafımız vardı korkunç
    sevemedik"
  • gelme diyorsun

    bu gel demektir

    birazdan güneş doğacak

    dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden

    seni düşüneceğim

    gümüş mahmuzların parlaklığında

    yağmur nal izlerini örtmeden

    sana geleceğim

    bekle beni

    hindistan ‘da banaras şehrinde seni aradım

    ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu

    ganj ‘ın suları pisti bulanıktı

    içtim

    bir kadın tanıdım haydarabat ‘da

    cüzamlıydı güzeldi üstelik

    sana benziyordu

    etli dudakları vardı

    brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece

    taşların üstünde yattık

    bir hayvan tarafımız vardı alımlı

    bir tanrı tarafımız vardı iğrenç

    bir insan tarafımız olacaktı

    aradık üç gün üç gece

    bulamadık

    bir tanrı tarafımız vardı korkunç

    sevemedik

    sonra nijerya ‘da mozambik ‘te altınsahillerinde

    kulaklarımda ulu ormanların uğultusu

    vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil

    zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun

    iri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda

    belki bir tutam tuzdun kirli

    seni düşündükçe susuyordum

    nehirler göller kandırmıyordu beni

    o kadınlara gidiyordum

    o bakır tenli kadınlara

    o kadınlarla da yattım

    adam boyu yaprakların üzerinde

    boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden

    yorgundum

    kuşkuluydum

    iliklerime kadar bendim

    bir yeşildim

    bir beyazdım

    karanlıktım

    insan eti yiyenler anladı beni

    kanarya adalarında

    bir kamış kulübede iki ayna buldum

    birinde ellerim vardı kemik kemik

    parmaklarım beni çağırıyordu sana

    birinde gözlerim vardı

    ağlıyordum

    çiğnenmiş otlara döndüm

    ağlamaklı denizlere

    köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni

    bir gemiydim

    battım

    santa – isabelle adasının önünde

    şimdi 3200 metre derindeyim

    sana ahtapot gözleri topluyorum

    sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim

    bırak beni

    yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum

    o derinliklerde bir mağarada buldum kendimi

    önce garipsedim çıplaklığımı

    utandım

    sonraları alıştım güzelliğime

    bir elim sendin

    bir elim ben

    ayaklarımı göremezdin

    öyle uzaktaydı

    sağ kolumu mekke ‘de kestiler şafak vakti

    utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz

    bitmez

    haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı

    yakına gel

    dört yanımız iri ıstakozlarla dolu

    yalnız değiliz

    tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor

    tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık

    tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim

    al

    ekmeğine katık et beni

    dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin

    ilkin seni o mor sokakta gördüm

    temmuzun ondördüydü

    bütün itliği üzerindeydi güneşin

    bir yeşil elbisen vardı

    bir siyah ayakkabın vardı

    bir gözlerin vardı

    bir dudakların vardı

    ama ben yoktum o sokakta

    tahiti adalarında

    gaugin ‘le seni düşünüyordum

    absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum

    dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi

    bir çift zar aldım

    attım gökyüzüne

    adis-ababa şehrine düştü

    adis-ababa şehrinde kadınlar

    hepyek bakıyordu yüzüme

    yüzümde cinayetler işleniyordu her gece

    kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir

    sen baksan görürdün

    her gözüme bir düşeş oturmuştu

    sen görsen anlardın

    titanyum beyazı yalnızlığımı

    budapeşte köprüsünün üzerinde

    bir çingene falıma baktı

    dedi üç günde öleceksin

    ben üçbin yıldır seni arıyorum

    kapılara sığmıyor umutsuzluğum

    lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim

    içimden dünyayı ipe çekmek geliyor

    cümle yıldızlar şahidim olsun

    yapmazsam adam değilim

    sanghay ‘da orospular benimle yatmadı

    çirkinsin dediler

    pissin dediler

    yıkandım arındım

    afyon yüklü mavnalar geçiyordu çin denizinden

    birisi geçmişime küfretti

    tuttum öldürdüm

    geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı

    kirlettim

    affet beni

    hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü

    pyong-yang ‘da kurşuna dizdiler beni

    tiz bir boru sesi üç defa ti çekti

    trampetler başımda zonkluyordu

    kederliydim

    çaresizdim

    canım tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu

    ah o keman konçertoları öldürdü beni

    dinsizdim istanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı

    yoksuldum kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni

    gelme diyorsun

    bu gel demektir

    birazdan akşam olacak

    rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece

    sonra sana gelmeliyim

    rachmaninof nereye giderse gitsin

    şimdi bir derin mavide akşam oluyor

    gök mavi deniz mavi

    mor dağlar yeşil ağaçlar mavi

    bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana

    ne opera aryaları

    ne beşinci senfonisi beethoven ‘in

    bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta

    gün ışığı arkamızda kaldı bak

    tanyerinde unuttuk gözlerimizi

    gel artık

    hayata yeniden baçlayalım

    gel artık

    bu mavilerde kimseler görmez bizi

    solfej anahtarlarını kaldıralım

    do ‘ların mi ‘lerin önünden

    bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün

    ölmekse daha kolay ne var

    yaşamaksa sensiz mümkün değil

    iskender adam edemedi bu dünyayı

    biz mi edeceğiz

    eflatun çözemedi yaşamanın sırrını

    biz mi çözeceğiz

    bütün yataklar bir kişilik

    git diyorsun

    nereye gideyim

    birazdan gece olacak

    ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi

    pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım

    seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz

    dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden

    bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin

    bir gözümde bozulmuş nal izleri

    durup durup ağlayacağım

    sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle

    bu zehir zemberek kederler için mi

    bak bütün orkestralar sustu

    bütün ışıkları söndü dünyanın

    korkma

    haydi uzat ellerini

    geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir

    bak dinle

    bir seslenen var uzaklardan

    bak dinle

    kader kapıyı çalıyor

    gelme diyorsun

    gelme diyorsun

    bu gel demektir.

    ****

    tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım

    üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben

    üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde

    yaklaş bana

    seninle kardeş değiliz

    hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık

    arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev

    biliyorsun

    önce tanrı insanı yarattı

    sonra insan sevgiyi

    ne yapsak boş

    ne kadar çabalasak faydasız

    geriye dönemeyiz

    olanlar oldu iş işten geçti

    çamurumuza sevgi katılmış bir kere

    kim bu şarkıları söyleyen

    karcığar faslından düm tek üzere

    aklım bir yere erişti durdu

    susun

    şimdi üçgenlerle oynuyorum

    kaldırın bu daireleri

    bir model kız geldi soyundu karşımda

    saçlarından üç fırça yaptım

    üç tüp boyan vardı

    verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili

    hepsini kattım birbirine

    senin yeşilini buldum

    senin yeşilinde orkestralar debussy ‘den çalıyordu

    senin yeşilinde unuttum siyahlığımı

    bu deli eden uğultu nerden geliyor

    kim kırdı bu aynaları

    toplayın yüzümüzü görelim

    çirkin değiliz artık

    bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe

    güzeliz

    sabahlar bizimle dolu

    işık diyordun al işte
  • tanrı sensin dünya da sana girsin böyle bir bıkmışlık böyle bir ne işim var benim buradacılık..

    bir kuple sibuple

    nasıl aldandık bunca zamandır
    nasıl inandık güzelliğine hayatın
    bize ne doğan güneşten
    büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
    alabildiğine kederliyiz yorgunuz
    bize dostlugu öğrettiniz
    bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
    sevdikse günahlarımız tanrının boynuna
    sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
    ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
    bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
    öpüştük uykularımızda ayıpladınız
    kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
    şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
    rahat bırakın bizi
    göğüyle deniziyle
    taşıyla toprağıyla
    o yoktan var ettiğiniz tanrısıyla
    dünyanız sizin olsun.

    ü.y.o
  • ümit yaşar oğuzcanın şiiri.
    salt aşk değil. dünya'ya, düzene, tanrıya isyan da vardır. gerçekten özel bir şiir.

    ''yeni bir dünya kurardım sana
    insansız, tanrısız, kedersiz
    severdin''

    ''verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
    hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
    hangi aynaya baktıysam seni gördüm
    gel desen gelemem
    git desen gidemem
    öl desen kanım akmaz
    anladım artik seni sevmek yüce bir şey
    anladim seni sevmek tanrı'ya yaklaşmak gibi''

    ''kim kurdu bu düzeni nerdeyiz
    bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta
    bu umutlar bu dualar bu kahrolası hayaller
    nasıl bunca yıldır barındırdı bizi
    bu katı yürekli topraklar
    bu gülünç mezartaşları
    ölümler ölümler ölümler
    ölümlerden beter yalnızlığımız
    bu macera ne zaman bitecek söyleyin
    söyleyin ne zaman aydınlanacak
    bu karanlık alın yazımız''

    şiirin tamamı, ve seslendirilmişi için
    http://www.aydogantemel.com/dunya.html
  • umit yasar oguzcan bir kitabı gel bak bir tanrı yarattım senden diye bitiodu anımsadıım kadarıyla
  • içeriği seçme şiirleri ve sahibini arayan mektuplardan oluşmaktadır...
  • “dinsizdim istanbul’da minareler üstüme yıkıldı
    yoksuldum kudüs’te kiliseler kabul etmedi beni
    gelme diyorsun
    bu gel demektir
    birazdan akşam olacak
    rachmaninof’la bir meyhanede içmeliyim bu gece
    sonra sana gelmeliyim
    rachmaninof nereye giderse gitsin”
  • bütün şiirleri sanki şiirden ziyade şarkı olmak için yazılmış gibi bir duygu verir bana ümit yaşar'ın. o yüzden şiir tadında okuyamadım bundan önceki şiirlerini maalesef. bu şiirini de 30 yaşın üzerinde iken bir rakı masasında keşfettim. önceki yazdıklarından farklı, bambaşka...sevdiğinize daha çok aşık olmanızı sağlıyor dinleyince/okuyunca. 25 yaşında aynı hissi verir miydi bilemem. belki bir yaştan sonra yaşanmışlık ve tecrübe artınca bulunca kaybetmek istemediğiniz kişinin önemini algılamanıza yol açıyor.
    şiirin her bölümünde "dünyayı dolaştım durdum ama kıblem değişmedi ve her seferinde senin yönüne, senin gölgene eğiliyorum"dediğini hissediyorsunuz şair başka kelimeler tüketse de. bir bölümü var ki titreyerek okuyorum her okuduğumda :

    "desem ki yeryüzüne bes peygamber geldi
    besincisi sensin
    desem ki iki kisi kaldik dünyada
    ıkincisi sensin
    desem ki biri var yeri gögü var eden
    o da sen olurdun
    sana tapmak için
    kilden bir heykel yapardim güzelligince
    bilsem ki sen tanri'dan iyisin
    bilsem ki tanri senden güzel degil "

    aşk başka daha nasıl güzel tarif edilir ha bir asa bulmuş ve yarmışssın kızıldenizi boyuna şöyle ortadan ikiye , ha kapatmışsın tekrardan mutsuzluğuyla bütün firavunlar peşinden koşarken, yardığın gibi denizi... ya da bu harfleri ilmek ilmek birbirine geçirip daha nem olabilirsin demişsin...ne söylersen sevgiline bundan daha anlamlı olabilir ki ve gel de içme bu mısraları okuyup için titreyerek şimdi.
  • dopdolu bir üyo şiiri olmasının yanı sıra en sevdiğim şiirlerden biridir.

    --- spoiler ---

    şimdi bir derin mavide akşam oluyor
    gök mavi deniz mavi
    mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
    bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
    ne opera aryaları
    ne beşinci senfonisi beethoven'ın
    bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
    gün ışığı arkamızda kaldı bak
    tanyerinde unuttuk gözlerimizi
    gel artık
    hayata yeniden başlayalım
    gel artık
    bu mavilerde kimseler görmez bizi

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap