• hızır ilyas ile hıdrellez aynı/eşdeğer etimolojik kökenlidir.baharın tam anlamıyla gelişini de anlatmaktadır
  • latince “crimen” kelimesi hem suç, hem suçlama manasına gelmesi.
  • bu aralar veterinerlikle ilgili ortada çok fazla terim kargaşası dönüyor, "bize hekim deyin" talepleri gündeme geliyor.

    bizdeki modern kullanımıyla veterinerliğin kökü lat. sürü hayvanı, sığır anlamına gelen "veterinae" sözcüğü. "veterinarius" ise tam olarak "hayvancı" demek. bize fransızca üzerinden geldiğinden olmuş veteriner.

    ama eskiler veterinere baytar derdi. arapça kökenli baytar "veteriner, at doktoru, nalbant" anlamına geliyormuş. baytar ise aslında eski yunanca "at doktoru" anlamına gelen "hippiatros" sözcüğünden bozma imiş. malumunuz eski yunanca "hippos" at demek, hipodrom = at meydanı, hipokrates = at yöneten.

    işte eski almanlar hangi hayvana bakarsa baksın tüm veterinerlerden "pferdearzt = at doktoru" diye söz ederdi, anlaşılan yunanca aslını doğrudan almancaya çevirmişler. uzun yıllardır ise artık "tierarzt = hayvan doktoru" diyorlar.

    yalnız romalılar veterinere sığır doktoru derken yunanlıların at doktoru demesi ilginç. bu belki de yaşam tarzlarından kaynaklanmış olabilir.
  • latincede "bonus" "iyi" anlamına geliyor. bu kökten gelen "bono" [iyi şey], "bonjour" [latincede "gün" manasına gelen kelime "dies". ingilizcedeki "day" de buradan geliyor. "dies", fransızcaya geçerken evrim geçirip "jour" halini alıyor. buradaki "gün" daha çok "gündüz", "ışık" manasında."jurnal" ise "günlük" anlamında kullanılıyor. bizde, özellikle 2. abdülhamid dönemindeki istibdat rejiminde sıklıkla geçen ve "birini ihbar etme" ya da "fişleme" anlamı taşıyan "jurnalleme" esasında "birisi hakkında günlük tutmak" demek. abajur, panjur gibi kelimeler de bu kökten geliyor. "abat-jour" yani ışığı azaltan.] "bonfile" ["filet(o)" latince "et" manasında. şu halde bonfile "iyi et"], "bonkör" [hint avrupa dillerinin tamamında "kalp" kelimesinin kökü "kerd". ingilizce "heart", "almanca "herz", yunanca "kardia", fransızca "coeur" v.s hepsi bu kökten gelmekte. işte bonkör'deki "kör" de fransızcadaki "coeur" kelimesinin telaffuzu olarak geçmekte. özellikle briç oynayanlar bilecektir, "kupa"nın briç literatüründeki karşılığı "kör"dür. son tahlilde bonkör, iyi kalpli manasına gelmektedir]. elbette başlığı takip eden pek çok kişi bilgi sahibidir ama belki dışardan okuyanlar olur, onlar için ufak bir hatırlatma: "nankör"deki "kör"ün buradaki "kör" ile alakası yok. "nankör", "nan" farsça "ekmek", gene aynı dilden çıkışla "görmeyen" manasındaki "kör"ün birleşimi. yani "verilen ekmeği görmeyen, ekmeğe ihanet eden" manalarında.

    "kör"den çağrışımla akraba telaffuz olan "kür"e geçelim. latince kökenli ve "tedavi", "bakım", "temizleme" anlamlarına gelen "cura" kelimesi ingilizce ve fransızcaya geçerken "cure" halini almıştır. "manikür" [latince "el" anlamına gelen kelime "manus". "manuel" de buradan geliyor. "manu-cure", "el bakımı"], pedikür [gene bütün hint avrupa dillerinin tamamında "ayak" için "ped" kökü kullanılır. farsçadaki "pa" da aynı kökten ortaya çıkan kelimelerden. mesela tavladan hatırlayacağınız "üç" anlamındaki "se" ile "ayak" anlamındaki "pa"nın birleşiminden oluşan "se-pa" yani bizdeki haliyle "sehpa" esasında "üç ayak" demek. bir başka örnek "başkent" anlamındaki "pay-i taht", "tahtın ayağı" anlamına gelmektedir], "kürdan" [cure-dent. "dent" latince "diş" demek. bu durumda "kürdan", "diş temizleyen materyal" manasındadır. "aldente" "dişe gelir" anlamındayken "dantel" de görsel olarak diş diş görünmesinden olsa gerek bu kökten gelmiştir].

    türkçede yer alan ve özellikle kış aylarında sıklıkla telaffuz edilen "kar küremek/kürümek" de bir nevi "bakım/temizleme" gibi görünse de "küremek" kelimesinin esasında "toplamak" manasına geldiğini düşünüyorum. her ne kadar bazı etimolojik sözlüklerde "toprağı eşelemek" manası verilmiş olsa da ben bu kanaatte değilim. mesela türkçede "kürnemek" diye bir kelime var ve anlamı "özellikle küçükbaş hayvanların hava şartlarından dolayı (sıcaklık ve soğukluk) birbirine sokulması, toplanması"dır. "küremek", "kürek", "kürnemek" kelimelerinin hepsinde bir "toplanma" durumu vardır. hatta bu mantıkla bir adım öteye gidelim: "korumak" kelimesi ile "küremek" kelimesi arasında da bir ilinti olmalı. "toplanmış" halde olanların muhafazası gibi bir durum söz konusu. "bakımlı, koruma altında bir araya gelen ağaçların oluşturduğu küçük orman" manası verebileceğimiz"koru" buna en güzel örnek.
  • yerleşim yeri isimlerinden gelen kelimeler:

    daniska: (...nın daniskası) polonya, danzig şehrinden (bugünkü adı gdansk.).
    kolonya: almanya'nın cologne/köln şehrinden.
    lepiska: (lepiska saçlı) almanya'nın leipzig şehrinden.
    misina: italya'nın messina şehrinden.
    jean: italya'nın cenova (genes) şehrinden.
    denim: fransa'nın nîmes şehrinden.
    muslin: ırak'ın musul şehrinden.
    nihavent: iran'ın nihâvend şehrinden.
    parşömen: antik pergamon/bergama şehrinden.
    hamburger: almanya'nın hamburg şehrinden.
    kalas: romanya'nın galati şehrinden.
    kalamata: (bir zeytin türü) yunanistan'ın kalamata şehrinden.
    tarantula: italya'nın taranto şehrinden.
    kûfi: ırak'ın kûfe şehrinden.
    parmesan: italya'nın parma şehrinden.
    fayans: italya'nın faenza şehrinden.
    şanti: (krem şanti) fransa'nın chantilly şehrinden.
    lando: (bir tür fayton) almanya'nın landau şehrinden.
    bordo: fransa'nın bordeaux şehrinden.
    angora: türkiye'nin ankara şehrinden.
    moka: yemen'in muha şehrinden.
    maroken: fas'ın marakeş şehrinden.
    çarliston: (biber ve dans) abd'nin charleston şehrinden.
    spa: belçika'nın spa şehrinden.
    mıknatıs: yunanistan'ın magnesia şehrinden.
    astragan: rusya'nın astrahan şehrinden.
    fes: fas'ın fes şehrinden.

    alıntı

    limuzin: fransa'nın limousin bölgesinden.
    kiraz: türkiye'nin giresun şehrinden (?).
    gaz: (tıbbi bez) filistin’in gazze şehrinden (?).
    kahve: etiyopya'nın kaffa bölgesinden (?).
    tül: fransa'nın tulle kasabasından.
    andaval(lı): niğde'ye bağlı andaval (yeni adı aktaş) kasabasının adından (?).
    alikorna/alikurna/aligorna: italya'nın livorno şehrinin eski adı olan ligorno'dan. osmanlı'da on altı festen biriymiş. yine "alikorna kâğıdı" diye kaliteli bir kâğıt da varmış.
    lahuraki/lahuri/lahur: hindistan'ın lahor şehrinde üretilen bir kumaş.
    saksonya: almanya'nın saksonya eyaletinden.
    bergamot: italya'nın bergamo şehrinden (kaynaklarda türkçe kökenli "beğ armudu"ndan geldiği de söyleniyor.).
    porto: portekiz'in porto şehrinden.
    malaga: ispanya'nın malaga şehrinden.
    vidin: (bıçak) bulgaristan'ın vidin şehrinden.
    portland: (bkz: portland çimentosu) ingiltere'nin güneyindeki portland adası'ndan.
    saten: çin'in tsai tong şehrinden.
    bungalov: hindistan'ın bengal şehrinden.
    abkâri: (kumaş için, ince ve çok güzel) yemen'in abkâr şehrinden.
    şambre: fransa'nın chambrai şehrinden.
    boksit: fransa'nın beaux köyünden.
    organze: özbekistan'ın ürgenç şehrinden.
    akala: meksika'nın akala şehrinden.
    tokyo: japonya'nın tokyo şehrinden.
    dimyat: mısır'ın dimyat şehrinden.
    habanera: küba'nın havana şehrinden.
    galoş: fransa'nın galya bölgesinden.
    malakof: (etek) ukrayna'nın sivastopol şehrindeki bir bölgeden.
    babullık: (genelev) suriye'nin halep şehrindeki eski bir mahalleden (?).
    karmanyola: italya'nın carmagnola kasabasından.
    konyak: fransa'nın congac şehrinden.
    vernik: libya'nın bingazi yakınındaki berenice şehrinden.
    mahur: iran’ın şiraz yakınlarındaki ilçesinden.
    ebola: kuzeybatı kongo'da nehir ve bölge adı.
    koçu: kuzey macaristan’ın kocs kasabasından.
    razaki: (bir tür üzüm) iran'ın rey şehrinden.
    beç tavuğu: türklerin eskiden viyana şehrine verdiği addan.
    bisturi: italya’nın pistoia şehrinden.

    uyarı: girdi, yeni bilgiler edinildikçe düzenlenecektir.
  • hikaye şöyleymiş: vakt-i zamanında eşi askerden dönecek olacak bir kadın, güzellik olsun diye tatlı yapmak istemiş. fakat durumları çok iyi olmadığı için de evde var olan peynir, un, şeker ve yağ ile değişik bir tatlı yapmış ve sofraya koymuş. kocası bir kaşık aldığında da "hoş mu erim(erkeğim)" demiş. böylece o yaptığı tatlının adı "höşmerim" kalmış. hikaye güzel ama etimolojik olarak bir değeri yok. öncelikle bu hikayeyi anlatanların ve buna inananların "maddi durumun kötü olması" halinden ne anladıklarını öğrenmek isterdim. bir evde un, şeker, yağ, peynir varsa, hele bir de geçmiş dönemden bahsediyoruz ki, daha ne olsun? evinde peynir olan, küçükbaş ya da büyükbaş "sürü"leri olmayanlara nispetle varsıl sayılır ya hu! zira peynir yapmak için litrelerce süt harcanması gerekiyor. gerçekten bir yetersizlikten bahsedilecekse o tatlının adı özellikle iç anadolu bölgesi'nde yapılan "un helvası"dır.

    etimoloji kısmına gelecek olursak, "höşmerim"in gerçek hali farsça kökenli "hoş" ve "merhem" kelimelerinin birleşimidir. hoş merhem, hoş bulamaç, hoş karışım v.s... bu yüzdendir ki imkanlar dahilinde yapılan bütün karışım tatlıları "hoşmerhem" olarak değerlendirilmiş. mesela iç anadolu'nun çoğu yerinde bu karışımın içinde "peynir" yoktur. bazı yerlerde "bal" konulur v.s gene özellikle iç anadolu bölgesi'nde "r", "l"ye dönüşebildiği için de "merhem" kimi ağızlarda "melhem" halini alıyor. mesela neşet ertaş'a kulak verelim:

    sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo
    hiçbir tabip yarama "melhem" olmuyo
    boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyo
    gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? neredesin sen?

    bu değişim/dönüşümden dolayı batı'da "höşmerim" denirken, anadolu'nun kimi yerlerinde "höşmelim/hoşmelim" şeklinde söylenmektedir...

    edit: @adviansaledelal'dan şöyle bir mesaj geldi: "doğuda da bu tatlıya benzer bir tatlı yapılır ve adına 'pino' denir. bu tatlının kıvamına 'xweş mer' denir ve bu da hoş hamur, yumuşak hamur ve bulamaç anlamlarına gelir"

    görsel
  • animizm = canlandırmacılık.
    bu kelimedeki kök "anima"
    anima = nefes
    animasyon = canlandırma
    animal sözcüğü de bunlardan türüyormuş.
  • geçen hafta farkettiğimdir, farkettikçe burada editleyeceğim.

    kornetto dondurmaya neden böyle denmiş dedim birazcık araştırınca corn-boynuzdan geldiğini gördüm yani o dondurma aslında o meşhur atın boynuzuna benzediği için kornettoymuş, daha da ilginci peygamber mi veli kul mu olduğu muallak olan zülkarneyn'in isminde geçen zül-karn-eyn onun başındaki iki kemik çıkıntısını ifade eden iki boynuzlu anlamına geliyor.

    arapça iki demek olan isneyn'den ikinci manasına gelen sani/saniye kelimesinin olması bizim saniyeyi saatte dakikanının 1/60'ı için kullanmamız ingilizce de de ikinci manasında gelen second'ın aynı zamanda dakikanın 1/60 ı için kullanılması.
  • arapça kökenli "sui" kelimesinin anlamı "kötülük, fenalık" tır. suistimal ( kötüye kullanma), suikast ( kötü maksat), suiniyet (kötü niyet) vb. kelimeler burdan gelir.
    aynı şekilde arapça bir kelime olan "feyz" in sudan oluşan taşkınlık, bolluk gibi anlamı vardır yani birisine "feyz al" dediğimizde örnek alınması gereken kişiden oluşan fazlalığı almak demek. "faiz" aynı kelimeden türemiştir. artan, fazla, bir borca karşılık ödenen para.
    edit: anlam bozukluğu düzeltildi.
  • hikayesi ve etimolojisi ilginç olduğundan biraz uzun olacak affola.
    1861 yılında sudanlı fildişi avcıları tarafından avlanan anne filin yanındaki yaklaşık 1 yaşındaki erkek yavrusu , egzotik hayvan ticareti yapan bir italyan simsar tarafından satın alınıp trieste-italya ya getirilir.oradan önce almanya'ya , bir süre sonra da sonra da paris hayvanat bahçesine satılır. bir süre de paris’de kaldıktan sonra , 1865 yılında halkın sevgilisi olacağı londra hayvanat bahçesine satılır. bu sevimli devin ismi “jumbo” (okunuş cambo) dur . victoria dönemi londra'sında kraliçe dahil jumbo yu görmeyen bilmeyen kalmaz. ancak gün geçtikçe irileşen ve kontrolu güçleşen jumbo , halkın büyük itirazına ve imza kampanyalarına rağmen , 1882 yılında amerika da bir sirke satılmak zorunda kalınır . amerika da londra’dan da büyük bir ilgiyle karşılanır . hatta o devirde bir servet olan 10.000 dolar satış bedelini kısa sürede amorti eder ve para basmaya başlar . ancak kısmetsiz jumbo 1885 yılında bir kanada turnesi sırasında , belki de çarparak bir fili öldürebilecek tek şey olan bir lokomatifin altında kalarak ölür.
    o devirlerde “jumbo (cambo)” kelimesi özellikle amerika'da yaygın olarak olmasa da sempatik – sevimli ama iri şeyleri tarif ederken kullanılmaya başlanır , ancak tüm dünya’nın bu kelimeyi aynı anlamında kullanmaya başlaması 1960 sonlarında boeing'in yeni geliştirdiği ve sonradan çok ünlü olacak dev uçağının (b747) jumbo jet olarak anılmasıyla olur.
    jumbo nun etimolojisi ise , hangisinin doğru olduğu kesin olmamakla birlikte ikisi swahili dilinde biri de hintçe olmak üzere üç ihtimalli ; swahili dilinde merhaba demek olan “cambo”, swahili dilinde başkan-şef anlamındaki “cumbe”, veya londra hayvanat bahçesindeki hintli bakıcısının takmış olabileceği düşünülen hintçe çok iri bir tür meyva anlamındaki “jambu”
hesabın var mı? giriş yap