• hakkımı helal etmediğim, inanılmaz kötü film. ilginç bir konu gibi başlayıp kişiyi bilinmezlik girdaplarında bırakan, acayip bile diyemeyeceğim kötü film.
  • demin eşimin ninni olarak kullandığı, benim ise meraktan atlaya atlaya izlediğim film. son 45 dakikasını atlaya atlaya izlediğim için mi bilmiyorum, ya anlamadığım için ya da bok gibi senaryosu olduğu için beğenmedim.

    sağolsun yazarlardan biri anlatmış. onu da okudum. niye 2 saatimi buna verdim, yatıp uyusam daha iyiydi dedim.

    salaklık bende şu ana kadar izlediğim tek bir netflix filmini beğenmedim, daha da netflix filmi yazan yapımları izlemem.
  • sadece diyaloglarını beğendiğim film. büyük umutlarla açtım senaryo ve kurgu tatmin etmedi lakin göndermeler, zaman olayları vs harikaydı. başlarda ben ne izliyorum havasına sokuyor sonra bu muydu diyorsunuz. öyle bir film. spoiler kısmına filmde beğendiğim sözleri yazacağım
    --- spoiler ---

    "bazen düşünceler hakikate ve gerçekliğe o kadar eylemden daha yakındır. her şeyi söyleyip yapabilirsin ama sahte bir düşünce üretemezsin. "

    "kendisini görünmez hissediyor"

    "etiketleyip kategorize ettiğimiz insanları hiçe saymamız çok aşağılıkça"

    --- spoiler ---
  • beğenmeyen arkadaşlara dikkat ettiğimde ortak noktaları senaryodan bir şey anlamamış olmaları ve beğenmediği filmi “bok gibi” diye eleştirerek zaten filmlerden bir şey anlamadıklarımı belli etmeleri.

    izleyecek arkadaşlara diyeceğim şey; filmi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz onu bilemem ama bu ekşideki kötü yorumlara göre ön yargı oluşturmaya değmez.benim yorumum film harikaydı ve o kadar da karmaşık değildi dikkatli ve bütün izleyen biri için.
  • hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu.
  • sabahımı dün gece izlediğim bu filme ayırmak istiyorum, hak ediyor. öncelikle okuyacak okuyacak olanlardan özür dilerim, psikolojik altyapısını çok daha iyi anlatacak kadar terim bilmek isterdim ama ne yazık ki çok teknik bir insanım. keşke femme noir yazsa da okusak. ben sadece ne anladıysam onu yazacağım. kim bilir, belki de her şeyi yanlış anladım. "aaa chernobyl'deki kız" diyerek filmi açmama sebep olan jessie buckley, olağanüstü.

    --- spoiler ---

    bitti, 2 kadeh blush içip hakkında düşündüm, öyle anladım bu yazacaklarımı. filmde uzun uzun bahsi geçen etki altında bir kadın'ı izlemedim ama bu film (kitabını okumadım) sorumluluk altında ezilen, parçalananan, yok olan bir adamın filmi. hayatını ebeveyn bakımına adama sonucu benzer bir delirmeyi shirlery jackson'ın the haunting of hill house'unda görmüştüm (dizisi değil, kitabı).
    bir şeylerin ters gittiğini ilk anlamam, kızın üzerindeki kazağın renklerinin sürekli değişimi ile oldu. arabada turuncu, evde lilaydı. filmin yol diyalogları çok çok kaliteli, emekli ve keyifli.
    jake, ziyan olmuş bir hayat. potansiyeli olan birinin, toplumun dayattığı ama yılda 1 uğrayıp 3 kuru övgüden başka hiçbir katkı sağlamadığı, fedakarlık adlı canavarın tahakkümü altında nasıl delirdiğini ve yok olduğunu izliyoruz. sorunlu bir ailede, delilikleri zamanla artan ebeveynlerin çocuğu olarak dünyaya gelip, yapmak istediği ve yapabileceği şeyleri (fizik eğitimi almak, şiir yazmak, resim yapmak, sevgili edinmek, sevişmek) hep kaçırarak, gençliğini ebeveynlerinin baskısı altında geçirdikten sonra bir de yaşlılıklarında onlara bakmak için kalan yıllarını da harcayıp, sonuçta "elde var sıfır" ile 80 yaşına gelen jake'in hikayesi. aslında, teen slasherlardan, kanlı kanlı insan eti yemeli filmlerden çok daha korkunç bir hikaye. çünkü milyonlarca hayatın ziyan olmasına sebep olan gerçek bir hikaye. teen slasherda ölen 20 yaşındaki tipleme bile arkadaş edinmiş, gezmiş, seks yapmış, arkadaşlarıyla kampa gitmiş, hayatın tadını biraz almış oluyor. jake ise hayatı "bir yetişkinin sığmayacağı", "iki yetişkinin sevişemeyeceği" çocukluk yatağında başlayıp orada bitmiş, yaşayan bir ölü.

    jake duruyor, zaman üzerinden hayali bir kız arkadaş olarak onu eze eze geçiyor. düzgün bir eğitim alamıyor çünkü allahın sktir ettiği yerdeki bir çiftlikte yaşıyor, kitaplardan, televizyondan öğrendiği bir hayatın içinde kendine roller biçerek ebeveynlerine bakıyor ve herkes ondan bunu beklediği halde kimse onu takdir etmiyor. kız arkadaş "hadi gidelim" dediğinde ya annesine yemek yedirmek ya da babasını tuvalete götürmek için sürekli "birazdan" diyor. birazdanlarla ömür geçip gidiyor ve o evden hiç çıkamıyor. yola çıkabildiklerinde kar fırtınası yüzünden kız arkadaş bir an önce şehre gitmek isterken jake sürekli "çiftliğe dönelim mi?" diye soruyor çünkü orası onun cehennemi ve güvenli bölgesi, başka bir yer bilmiyor. okulun bahçesindeki çöp, jake'in yüzüne bakmayan ve güzelliklerinin incitici bir yanı olan kızlarla tanışmak için aldığı dondurmaların çöplüğü.
    yaptığı büyük fedakarlığın karşılığı olarak annesi sürekli jake'in ilkokulda aldığı ödülden, basit bir oyunu kazanmasından, resim yeteneğinden bahsediyor. jake büyüyemiyor, büyüse bile başka bir başarı elde edemediği için ailesi 70 sene önceki olaylarla övünüp duruyor.
    gerçek hayatta, jake ya da ali, ayşe vs. büyüse ve çok değişik başarılar elde etse de, ebeveynler mutlak hakim ve yol gösterici oldukları çocukluk evresinde çocuğun kazandığı başarılardan bahsediyorlar dikkat ederseniz.
    "ahmet küçükken çok usluydu" - çünkü ben terbiye ettim.
    "melis matematikte çok iyiydi" - çünkü benim gibi zeki ve ben ders çalıştırdım.
    "eren okuma bayramı gösterisinde bir harikaydı" - çünkü eren'i ben dünyaya getirdim ve 1 ay prova yaptırdım. eren harikaydı ama asıl ben harikaydım.

    fazla ve zorunlu fedakarlık, vasat bir insanın hayattaki en büyük ödülü olabilir. başka bir şey yapmak zorunda kalmadan hayatını bir çocuğa, bir yaşlıya vb. adamak ve bir şeyler başarmaktan kurtulmak, üstüne bir de fedakarlık sebebiyle toplumun diğer beklentilerinden (iyi bir işe sahip olmak, güzel/yakışıklı olmak, partner bulmak...) azade olup dümdüz yaşayıp gitmek ve hep fedakarlığıyla övünmek. gerçekten büyük fırsat. jake ise hiç övünmüyor, çok rahatsız, mutsuz. aile, jake'i ölü doğumla dünyaya getiriyor. neticede sadece aile için ve aile ekseninde harcanmış yaklaşık 30.000 günden sonra, harabe bir evin önündeki gıcır gıcır çocuk salıncağı olan ve hep öyle kalan jake'in fiziksel ölümü 30.000 gün gecikmeyle gerçekleşiyor. bu kadar.
    --- spoiler ---

    edit: adamın adı jack değil jakemiş.
  • akan sanat filmi. bu bir spoiler mi bilmiyorum ama dvdci ozeti olarak yine de koyalim

    — spoiler—

    hayatini yasayan bir genc kiz kaliplara sigarsa ne yasardi vs aile hayatinda bogulan hayatini yasayamayan eleman hayatini yasasaydi ne olurdunun ic ice gectigi bol sanatli yapim

    — spoiler —

    ben diyaloglari begendim, ayni sahnede yarim saat gecse bile akiyor, filmin her saniyesi oldukca derin ve dusundurucu. bir tik kisa olsa daha sahane bir yapim olurdu bence ama bu da 7/10 hakediyor.

    netflix filmlerinin kalitesini dusunursek bence netflix yapimlarinin top 10’una girer, o ayri.
  • ilk defa bir film için,
    a) sanat filmi ama ben anlamadım herhalde
    b) yok be bok gibi olmuş boşuna 2 saat harcamışım
    seçenekleri arasında b’e karar verdim. kötünün kötüsü adinin de bayası. kimse kusura bakmasın.
  • beyin yakan charlie kaufman filmlerinden biri daha. yakıcılık açısıdan synecdoche, new york'a yaklaşır zira bu tadı anomalisa'da alamamıştım.
  • charlie kaufman her filminde izleyiciyi zorlamanın dozunu daha da arttırıyor. filmde monologlar yer yer fazla uzatılmış olsa da içerik olarak tatmin ediyor. sahnelerde farkedilebilir ve farkedilemeyen pek çok detay mevcut.

    --- spoiler ---

    kitabını okumamış olmama rağmen filmin başından itibaren yaşamını kendince heba etmiş 80 yaşındaki bir adamın dürüst* düşünceleri üzerinden kendi özeleştirisini yapmasını izliyoruz.
    --- spoiler ---

    hala yanıtlayamadığım pek çok soru için sanırım iki kere daha izlemeyi düşünüyorum. umarım daha fazla otururtabilirim. izleyecek olanlara tavsiyem sakin bir şekilde hem sahneleri hem diyalogları sindire sindire izlemeniz, neyin neden olduğunu sorgulamanız ve kendi örgünüzü oluşturmanız.
hesabın var mı? giriş yap