35 entry daha
  • sabahımı dün gece izlediğim bu filme ayırmak istiyorum, hak ediyor. öncelikle okuyacak okuyacak olanlardan özür dilerim, psikolojik altyapısını çok daha iyi anlatacak kadar terim bilmek isterdim ama ne yazık ki çok teknik bir insanım. keşke femme noir yazsa da okusak. ben sadece ne anladıysam onu yazacağım. kim bilir, belki de her şeyi yanlış anladım. "aaa chernobyl'deki kız" diyerek filmi açmama sebep olan jessie buckley, olağanüstü.

    --- spoiler ---

    bitti, 2 kadeh blush içip hakkında düşündüm, öyle anladım bu yazacaklarımı. filmde uzun uzun bahsi geçen etki altında bir kadın'ı izlemedim ama bu film (kitabını okumadım) sorumluluk altında ezilen, parçalananan, yok olan bir adamın filmi. hayatını ebeveyn bakımına adama sonucu benzer bir delirmeyi shirlery jackson'ın the haunting of hill house'unda görmüştüm (dizisi değil, kitabı).
    bir şeylerin ters gittiğini ilk anlamam, kızın üzerindeki kazağın renklerinin sürekli değişimi ile oldu. arabada turuncu, evde lilaydı. filmin yol diyalogları çok çok kaliteli, emekli ve keyifli.
    jake, ziyan olmuş bir hayat. potansiyeli olan birinin, toplumun dayattığı ama yılda 1 uğrayıp 3 kuru övgüden başka hiçbir katkı sağlamadığı, fedakarlık adlı canavarın tahakkümü altında nasıl delirdiğini ve yok olduğunu izliyoruz. sorunlu bir ailede, delilikleri zamanla artan ebeveynlerin çocuğu olarak dünyaya gelip, yapmak istediği ve yapabileceği şeyleri (fizik eğitimi almak, şiir yazmak, resim yapmak, sevgili edinmek, sevişmek) hep kaçırarak, gençliğini ebeveynlerinin baskısı altında geçirdikten sonra bir de yaşlılıklarında onlara bakmak için kalan yıllarını da harcayıp, sonuçta "elde var sıfır" ile 80 yaşına gelen jake'in hikayesi. aslında, teen slasherlardan, kanlı kanlı insan eti yemeli filmlerden çok daha korkunç bir hikaye. çünkü milyonlarca hayatın ziyan olmasına sebep olan gerçek bir hikaye. teen slasherda ölen 20 yaşındaki tipleme bile arkadaş edinmiş, gezmiş, seks yapmış, arkadaşlarıyla kampa gitmiş, hayatın tadını biraz almış oluyor. jake ise hayatı "bir yetişkinin sığmayacağı", "iki yetişkinin sevişemeyeceği" çocukluk yatağında başlayıp orada bitmiş, yaşayan bir ölü.

    jake duruyor, zaman üzerinden hayali bir kız arkadaş olarak onu eze eze geçiyor. düzgün bir eğitim alamıyor çünkü allahın sktir ettiği yerdeki bir çiftlikte yaşıyor, kitaplardan, televizyondan öğrendiği bir hayatın içinde kendine roller biçerek ebeveynlerine bakıyor ve herkes ondan bunu beklediği halde kimse onu takdir etmiyor. kız arkadaş "hadi gidelim" dediğinde ya annesine yemek yedirmek ya da babasını tuvalete götürmek için sürekli "birazdan" diyor. birazdanlarla ömür geçip gidiyor ve o evden hiç çıkamıyor. yola çıkabildiklerinde kar fırtınası yüzünden kız arkadaş bir an önce şehre gitmek isterken jake sürekli "çiftliğe dönelim mi?" diye soruyor çünkü orası onun cehennemi ve güvenli bölgesi, başka bir yer bilmiyor. okulun bahçesindeki çöp, jake'in yüzüne bakmayan ve güzelliklerinin incitici bir yanı olan kızlarla tanışmak için aldığı dondurmaların çöplüğü.
    yaptığı büyük fedakarlığın karşılığı olarak annesi sürekli jake'in ilkokulda aldığı ödülden, basit bir oyunu kazanmasından, resim yeteneğinden bahsediyor. jake büyüyemiyor, büyüse bile başka bir başarı elde edemediği için ailesi 70 sene önceki olaylarla övünüp duruyor.
    gerçek hayatta, jake ya da ali, ayşe vs. büyüse ve çok değişik başarılar elde etse de, ebeveynler mutlak hakim ve yol gösterici oldukları çocukluk evresinde çocuğun kazandığı başarılardan bahsediyorlar dikkat ederseniz.
    "ahmet küçükken çok usluydu" - çünkü ben terbiye ettim.
    "melis matematikte çok iyiydi" - çünkü benim gibi zeki ve ben ders çalıştırdım.
    "eren okuma bayramı gösterisinde bir harikaydı" - çünkü eren'i ben dünyaya getirdim ve 1 ay prova yaptırdım. eren harikaydı ama asıl ben harikaydım.

    fazla ve zorunlu fedakarlık, vasat bir insanın hayattaki en büyük ödülü olabilir. başka bir şey yapmak zorunda kalmadan hayatını bir çocuğa, bir yaşlıya vb. adamak ve bir şeyler başarmaktan kurtulmak, üstüne bir de fedakarlık sebebiyle toplumun diğer beklentilerinden (iyi bir işe sahip olmak, güzel/yakışıklı olmak, partner bulmak...) azade olup dümdüz yaşayıp gitmek ve hep fedakarlığıyla övünmek. gerçekten büyük fırsat. jake ise hiç övünmüyor, çok rahatsız, mutsuz. aile, jake'i ölü doğumla dünyaya getiriyor. neticede sadece aile için ve aile ekseninde harcanmış yaklaşık 30.000 günden sonra, harabe bir evin önündeki gıcır gıcır çocuk salıncağı olan ve hep öyle kalan jake'in fiziksel ölümü 30.000 gün gecikmeyle gerçekleşiyor. bu kadar.
    --- spoiler ---

    edit: adamın adı jack değil jakemiş.
310 entry daha
hesabın var mı? giriş yap