• kendisinin bir biyografisini okumuştum, soyadının bazı yerlerde kandt olarak geçtiğine dair bir şeylerden bahsediliyordu, ama bunu sonradan ibranice okunuşuna benzesin diye değiştirdiğine dair hiç bir şey hatırlamıyorum. kaldı ki kant, yahudi olmadığı gibi ayrıca da antisemit’ti. neden ibraniceye benzesin diye isim değiştirsin, çok mantıksız bir bilgi, kaynağı tekrar bi kontrol etmek lazım.
  • "kavramsız sezgi kör, sezgisiz kavram boştur" diyerek düşünme ile duyum arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan filozof. kant, sezgi deyince duyu verilerine ilişkin bir şey anlar. ona göre düşünmenin aracı olan kavramlarla, dış dünya ile irtibatı sağlayan duyu verilerinin sentezi sonucunda bilgi meydana gelir.
  • her belirişin, belirmesinin beliriş koşullarına gönderdiğini söylediğimde aynı zamanda bu koşulların kendisine belirşin belirdiği varlığa ait olduğunu söylemiş de oluyorum. başka bir deyişle, özne kurucudur. özne belirişin değil, belirenin değil, belirenin ona belirdiği koşulların kurucusudur.

    apriori evrensel ve zorunlu olandır. evrensel ve zorunlu olan her eye apriori denir. neden? bu, apriori'nin ilk ko uluna cevap veriyor: deneyimde verilmemi -çünkü deneyim, tanım icabı, bana özel ve tesadüfi olanın dı ında hiçbir
    ey vermez. evrensel ve zorunlunun ifadeleri her zaman zorunludurlar, ya da bazı gelecek zaman kullanımlarında belirirler -ya da, yine, 'her defasında' tipinden ifadelerle verilirler: suyu 100 dereceye kadar ısıttı ım her defasında, kaynayacaktır.

    apriori öncelikle deneyden ba ımsız olandı; kincisi, evrensel ve zorunlu olandır.

    "her nesnenin bir nedeni vardır" dedi imde tümden farklı bir alanda de il miyim? elbette evet, tümüyle farklı bir alandayım, çünkü bir nedeni olmak mümkün bütün deneyim nesnelerine uygulanan evrensel bir yüklemdir -o kadar ki, böyle bir eye ihtiyaç bile duymam; ya da inanırım, ama bu hiçbir eyi de i tirmez, çünkü o zaman bu "inanıyorum" da incelenmesi gerekecek bir edim olacaktır:
    nanıyorum ki, e er bilinmedik bir nesne deneyimde gözlerimin önünde belirirse, bu nesne, e er bir nedeni olmasaydı bir nesne olmayacaktı.

    mümkün deneyimlerin bütününün kendi ba ına hiçbir anlamı yoktur. ama bu, tam da mümkün bütün nesnelere atfedilen yüklemler bulunması ölçüsündedir. öyleyse bunlar artık yüklem
    de ildirler ve kant'ın ko ullar adını verece i ey de budur. bunlar, mümkün bütün deneyimlerin ko ullarıdırlar. demek ki, bir mümkün bütün deneyimler fikrinin bir anlama kavu ması, deneyimin ko ulu mefhumu aracılı ıyla olacaktır.

    kant'a göre bazı kategori örnekleri sayayım: birlik, çokluk, bütünlük -kant'ta üçer üçer giderlergerçeklik, yadsıma, sınırlama; töz, neden, kar ılıklılık. burada biraz duruyorum. bunlar neden kırmızı, ye il tipinden yüklemler de il de kategorilerdir? bunlar kategoriler -ya da mümkün bütün deneyimlerin ko ullarıdırlar; çünkü, e er her nesne 'bir' nesne, ama aynı zamanda 'çok' diye kavrandı ı ölçüde nesne oluyorsa, yani bir çokluğun birliği ise ve bununla bir bütünlük olu turmaktaysa, her nesne ne olursa olsun bir gerçekli e sahip demektir.

    ne olursa olsun, o bir tözdür. ne olursa olsun her nesnenin bir nedeni vardır ve kendisi de ba ka eylerin nedenidir

    bize, kendilerine kategoriler atfetme izni vermeyen herhangi bir şeyle kar ıla ırsam, o zaman onun bir nesne olmadı ını söylerim. öyleyse, işte apriori'nin son belirlenimi: bunlar mümkün deneyimin koşullarıdırlar, yani ampirik yüklemlere veya aposteriori yüklemlere kar ıt olarak, evrensel yüklemlerdir.

    birlik
    çokluk
    bütünlük
    gerçeklik
    yadsıma
    sınırlama
    töz
    neden
    karışıklılık
    +3

    kategoriler mümkün deneyimin koşullarıdır.

    mümkün deneyimin bütününün bir anlam kazandığı bir düzey vardır. demek ki, mümkün deneyimin bütünü mefhumu apriori temellenir.

    mekan ve zaman da a priori ama farklı türden çünkü bunlar sunuluştur.

    platon'dan beri duyulur şeyler (fenomen) ve düşünülebilir özler arasında ikilik vardır

    kant'la beraber fenomen görünüş değil beliriş olarak tanımlanır. beliriş, görünüşteki gibi ikililerle ayrılmıyor.

    görünüş öze gönderir beliriş ise beliren şeyin kategorilerine.

    öz-görünüş(ayrışma) , beliren beliriş(birlik)

    freud çıkıp da bilinç alanıda bazı fenomenlerin belirdiğini söylediğinde freud kantçıdır. çünkü görünüş öz karşıtlığı oyktur.

    her belirişin, belirmesinin beliriş koşullarına gönderdiğini söylediğimde aynı zamanda bu koşulların kendisine belirşin belirdiği varlığa ait olduğunu söylemiş de oluyorum. başka bir deyişle, özne kurucudur. özne belirişin değil, belirenin değil, belirenin ona belirdiği koşulların kurucusudur.

    amprik özne yanılır. aşkın özne, herhangi bir şeyin belirdiği koşulların tümüdür. aşkın özne kimdir? amprik öznelerin her biri.

    fenomeni kendinde şeyle kaıştırmayın. kendinde şey saf numendir. yani düşünülen şey dışında başkabir şey olmayan şey.
    demek ki kant ayırıcı fenomen/numen anlayışını koumaktadır.
    numen belirlenemez öyleyse numenle bilgi açısından uğraşmıyoruz.

    fenomende bir öz değil belirişin koşullarını arayacağız. bunlarda bir tarafta kategoriler diğer tarafta zaman ve mekandan başkası değildir.

    analitik ve sentetik yargılar.

    analitik yargı a a'dır
    cisimler uzayda yer tutarlar analitik bir yargıdır çünkü cisim ideasını uzaysız düşünemem ama bunak arşın bütün fenomenler mekanda veya uzayda belirirler sentetik bir yargıdır çünkü ızamda yer tutma kavramı cisim kavramının içinde olsa da, uzamda yer tutma kavramı fenomen kavramının içinde değildir.

    leibniz aslında sentetik yargının olmaıdğını söylüyordu çünkü eğer analizi sonsuza taşırsak 'sezar rubicon ırmağını geçti' sentetik-görünüşlü yargısı analitik olur. çünkü rubicon ırmağını geçmek sezar mefhumunun içinde bulunursa bu, gayet de analitk bir yargıdır.

    a a'dır saf biçimdir. deneyimde özdeşlik olarak kabul edilirse, 'a a'dır' yargısı biçiminde olmaz. numendir. mümkün bütün içerikelere bir kural getirir.

    üçgen beyazdır: apesteriori sentetik
    bir uzamı kapatan üç doğrudan oluşan şekle üçgen denir (a a'dır) a priori analitik
    üçgenin üç açısı iki doğruya eşittir (apriori sentetik) (leibniz: evet ama bu sentetik bir yargı değildir. sorguyu sonsuza taşırsanız, üçgen mefhumunun içinde iki doğruya eşitlik üçgen mefhumunda içerilir.(aynı sezar mefhumunda rubicon ırmağını geçmenin içerilmesi gibi))

    kant kendine göre mekansal-zamansal beirlenimlerin kavramsal belirlenimlere indirgenmesinin imkansızlığını göz önüne alarak başladı. "üçgenin üç açısı dediğimde bu üçgen kavramında o kadar az içerilmiştir ki tanımlamak için üçgenin bir köeşsini uzatmak karşı köşeye bir paralel çizmek falan fgerekir.

    kant: kendi başına büyüyen bir köşe yoktur, üçgen bir çiçek değildir, kendi başına kenarlarından birine paralel çizmez, üçgenin bir kenarına paralel üçgen kavramının bir parçası değildir, demek ki bu sentetik bir yargıdır.

    en kısa yol doğru çizgi mefhumunda içerilmiş midir?
    leibniz: evet
    kant:hayır
    kant: eğer doğru izgiyi bulmak istiyorsanız doğru çizgiyi alın(en kısa yol yüklem midir??) : inşa kuralı deneyimde verili.

    doğru çizgi en kısa yoldur: a a'dır. en kısa yol sıfast mıdır???

    bir kavram kendi inşaasının kuralını vermez

    doğru çizginin bütün noktalarında eşit olduğunu söylediğinzde elinizde inşaa için bir şey yoktur.

    kant bunun sentetik bir yargı olduğunu söylerken ne demek istemektedir?

    a priori sentetik yargı, iki aynı türden olmayan kavram ile bir bağ kurmak yerine, bir kavramla (üçgen) zamansal mekansal belirlenim kuruyor.

    gül kırmızı (deneyim)
    doğru çizgi en kısa yoldur (evrensel)

    kavramlar arasındaki zorunlu ilişkiyi ayakta tutanın kavramlardan birini ötekiyle zorunlu bir ilişkiye sokan bir mekansal-zamansal belirlenimler toplamıdır.

    doğru çizgi bir noktadan ötekine en kısa yoldur önermesi arşimdeçi bir önermedir çünkü aynı türde olmayan iki kavram arasında yapılan temel bir karşılaştırmayı içerir. (doğru ve eğri)
    kant: bu aynı türden olmayan iki kavramı birbirine diken nedir? mekansal zamansal belirlenimler.

    kant: iki el var bunları simetrik düşünebiliyorsunuz (leibniz: hayır bunlar la kavramı susturmuş olursunuz.) demek ki kavramda iki özdeş el düşünebiliyoruz.

    kant kavramları bakımından mutlak olarak iki özdeş el düşünebilmemize rağmen bunlar bir değil ikidir der (sağ el sol el) kant diyecek ki işte zaman ile mekanın indirgenemezliği budur çünkü sağ el ile sol eli birleştirmeye kalktığınzıda simetrik olmayacklardır.

    tepe noktalarında karşı karşıoya getirlmiş iki benzer prizma alın, bunları çakıştıramazsınız. neden? çünkü önce rotasyon hareketi gerekecek.

    özdeş iki mefhum mekan-zamansal olarak indirgenemz.

    mekan-zamansal da çeşitlilik vardır
    amprik çeşitliik a pesterioridir
    mekan zamansal çeşitlilik a prioridir.

    sezgi:belirenin beliriş biçimi olarak zaman ve mekandır. fenomenler dolaysızca zaman ve mekandadır. kavram ise dolayım denilen şeydir. kavram başka bir kavrama göndererek bir birlik oluşturur.

    mekan ile zamanın belirlenimlerinin kavamsal belirlenimlere indirgenemeyeceğini kabul ettiğinizde mekansal-zamansal belirlenimlere yine de kavramsal belirlenimlere tekabül ettirmek durumunda kalacaksınız aksi takdirde bilgi mümkün değildir.

    hamlet: zamanın çivisi çıktı
    rimbaud: ben bir başkasıdır
    bunları soyut olarak alırsak kant'a tamı tamına uyar.

    antik yunan: zaman hareketin sayısıdır. bu ne anlama geliyor? zaman değişmeye ve harekete boyun eğiyor.

    kuşkusuz yukarıdaki zaman kavramının değişimin sadece kant'a yüklemeyeceğiz. bilimsel bir evrim söz konusudur. o zamana kadar her şey sanki zamanı çözüp açmaktadır. zamanın saf doğru çizgi haline gelmesi ne demektir? bu tam da sanki halkalı bir zembereği tutmuşsunuz ve bırakmışsınız gibidir.

    sınır anı büyük agamemnon'dur. kraliyet sınırlandırmasının güzelli idir. ardından sınırın çi nenmesi gelir, yani ölçüsüzlü ün eylemi: agamemnon'u katleden klitemnestra'dır. ardından büyük bir tamirat süreci başlar ve trajik zamanın çemberi burada sınırlandırmanın, çiğnemenin ve tamiratın çemberleridir. tamirat agamemnon'un öcünü alan orestes'dir. belli bir an çiğnenmiş olan sınırın yeniden dengeye getirilmesi söz konusudur. bu trajik zamanın astronomik zamandan kopyalanmı oldu una dikkat edin çünkü astronomik zamanda, güzel sınırlandırmanın çemberi olan sabit çemberler vardır, belli bir noktada sınırları parçalayan gezegenlerin hareketi
    vardır, en sonunda da ba langıçtaki durumun tamiri vardır yani adaletin yerine getirilmesi, çünkü gezegenler yine aynı konumda bulunacaklardır.

    işte bu 3 sabit dairesel zaman anlayışıdır. zaman kıvrıktır.
    ancak oedipus'da hölderlin'in bize gösterdiği gibi zaman artık kıvrımlı değildir. kıvrım bizzat kafiyedir. oedipus'un başı ile sonu arasında belirlenmiş bir bağ yoktur. oedipus'un serseri hayatı... kendisine ait zamanın düz çizgisini katedecektir. nereye doğru? hiçbir yere.(heidegger: ölüme doğru, zamanın çizgiselliğinden heidgger, yine kant'çı bir anlamda ölüme-yazgılı-varlık fikrini alacaktır.)

    oedipus'ta aynı zamanda bir kesiklik vardır önce ve sonra arasında asimetri oluutrna bu noktaya saf şimdi diyeceğiz.

    hamlet babasını öldürmek hakkında tereddüt ediyordu (oedipus) sonra deniz yolculuğuna gönderildi ve buradan dönünce "bende tehlikeli bir şeyler var" dedi bu asimetrik bir önce ile sonrayı ayıran saf şimdidir üstelik çizgiseldir de.

    zaman-çevrimsel olduğu sürece bir kaderin (tanrı-insan ilişkisinin) korunduğu söylenebilir. ama zaman açıldığında bu aynı zamanda ayrılan bir şey olduğu anlamına gelirç. sophokles oedipus'a "atheos" demektedir tanrıya yüzüün dönmek anlamında. aynı şekilde tanrı da zamanın hakimi değildir o da sırtınuı çevirmiştir.

    zaman basitleşmiş değildir tabii. tam tersine, zaman artık kendine dışsal bir şeye boyun eğmeyi bırakmıştır. insan da zamandaki bir kesiklikten başkası değildir.

    zaman ve uzay partes extra partestir. şurası yirmi metredir dediğimde parçaları bir bütünde toplamışımdır.işte bu partes extra partes zamanda ve mekanda beliren şey fenomendir.

    genişleyebilir niteliğe karşıt olarak yeğinlik nicelikle karşılanmaz. "sıcaklık 30 derecedir" dediğimde ben, 10+10+10 yapmıyorum anlıktır. öyleyse ben, mekanda ve zamanda verili yeğinlikleri anlık olarak alabilirim. bu bir belirişi seziştir ve sezginin hiç de büyülü bir şey olmadığını söyler bize.

    kant'ın mekanı ve zamanı dolduran gerçeğin üretildiği bu biçimsel boş sezgi ve bu sezgi=0derecesi kesiklik noktasubu yaratan boş bir sezgidir.

    öyleyse insan kesiklik olurken (boş sezgi) tanrı da zaman haline gelir. işte zamanın çivisi böylece çıkar.
  • herder'in kant'a olan yüceler yücesi (!) tarihsellik eleştirisi şöyledir:

    aşağıdaki eklektik alıntılar taner timur'un felsefe toplum bilimleri ve tarihçi isimli kitabından alınmadır:

    "[kant,] eleştirel felsefenin kurucusu, teorik akla atfettiği a priori formlarla, tarihselliğe yer vermeyen bir sistem geliştirmişti. bu sistem çerçevesinde, kant, “insanın anlama yeteneğinin ve aklın (vernunft), sanki bunlar kendi kendilerini ortaya koyma veya yaratabilme durumunda imişler gibi, nasıl mümkün oldukları” sorusunu yanıtlamaya çalışmıştı; oysa asıl sorulması gereken soru, aklın ve anlama yeteneğinin “nasıl mümkün oldukları” değil, “ne oldukları” idi. bu ise, “akıl ve anlama yeteneği insanlara özgü bir yetenek olduğuna göre”, bizi insan türünü sorgulamaya ve tarihselliğe götürüyordu.dili ve aklı tarihî süreç içinde oluşan bir ürün olarak değerlendirmeye götüren sorgulama şekli bu idi. “herder ve hamann’a göre”, diyor clark, “başlangıçta zihnin ‘yeteneği’ diye bir şey yoktu; bu yüzden de, olmayan bir şeyi (kant’ın yaptığı gibi) sınırlamak, ya da hangi tip önerilerin onun hakemliğine tabi olup olamayacağını belirlemek saçmaydı. bu hiç de ‘akıl’ (a reason) diye bir şey yoktur anlamına gelmiyordu. bu, belirli bir akıl (‘the’ reason ) yoktur anlamına geliyordu. herder ve hamann için akıl, mantıki düşünme, fizik ve metafizik bir bütün oluşturan organizmanın gerçekleştirdiği bir süreç idi. akıl bir töz veya bir varlık değil bir süreç, zorunlu bir süreç idi”. yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, herder’in tüm eseri de insan topluluklarının yaşadıkları bu süreci, daha somut bir deyişle tarihsel macerayı açıklamaya yönelmişti. temel yapıtında da düşünürümüz, kant’ın adını anmadan ve kendisini belgelerle boğuşan, “okyanuslarda dolaşmaktan yorulduktan sonra göklerde gezintiye çıkan bir tayfaya” benzettikten sonra, “metafizikçinin işi çok daha kolay”, diyordu; “akla hâkim olan bir fikir varsayıyor ve sonra da, dış olgular ne olursa olsun, tümdengelim yoluyla bu hâkim fikirden çıkarmalar yapıyor; oysa tarih felsefesi, böyle soyutlamalar içinde yaşamaktan uzak şekilde, sadece tarihe dayanıyor”.

    timur metnin devamında da zaten herder'in ciddiye alınmadığını söyler.

    ayrıca aşağıda güzel bir dipnot vardır johann georg hamann'a ait kant'la alakalı olmasa da...: "herder, dil ve aklı tarihî bir ürün olarak ele alırken, “insanlığın ilk dillerinin türküler, müzik, yani tarih, din ve kültür karışımı bir şey” olduğunu ileri süren j. g. hamann’dan çok etkilenmişti."
  • kant'ı idrak etmede zorluk yaşayanlara ayhan çitil ile kant pratik aklın eleştirisi okumalarını youtube üzerinden izlemelerini tavsiye ederim.
  • felsefe tarihindeki en önemli, çığır açan kitaplardan (kimileri için saf aklın eleştirisi, kimileri için arı usun eleştirisi, kimileri için saf aklın tenkidi. kitap ismi değil, ideoloji çatışması sanki!) birisini yazmış olan bu engin zihnin ülkemizde bu kadar yadsınması üzücü. ingilizcemi geliştirmek ve daha doyurucu kaynaklara ulaşabildiğimden dolayı immanuel kant'ın biyografisini, felsefi görüşlerini çeşitli sitelerden ingilizce okudum. en son wikipedia üzerinden, ingilizce olarak okuma yaparken bir de şunun türkçesine bakayım dedim. gördüğüm kısacık metinden sonra derinden üzüntü hissettim. kitapları türkçeye çevrilmez, çevrilenler de çevirmenler sağ olsun türkçeden başka her dile benzer. bunun yanında en bilinen bilgi kaynağında hakkında yazılan sığ metin.

    https://www.wikiwand.com/en/immanuel_kant * bu ingilizcesi.
    https://www.wikiwand.com/tr/immanuel_kant * bu da türkçesi.

    yine aynı şekilde arthur schopenhauer'in baş eserleri de türkçe'ye çevrilmemiştir. ne istenç ve tasarım, ne de parerga and paralipomena (şu anda ötüken tarafından çevrildiğini biliyorum) türkçeye çevrildi. felsefeden bu kadar uzak bir toplumun bu halde olması zaten kaçınılmazmış.

    taşın altına elimi atarak ilerleyen zamanlarda filozoflar ve onların görüşleri hakkında detaylı, doyurucu ve kapsamlı metinler hazırlayacağım.
  • deneycilerin ve akılcıların "bilgiyi" elde etme yöntemindeki ayrıma kant "akıl" ile bir çeşit orta yol buldu. o zamanlarda 46 yaşında, tanınan ve itibar edilen bir filozoftu. kendisinden daha önemli işler yapması bekleniyordu. bunun için sosyal doğasına rağmen kendini izole etti ve bahsi geçen şüpheciliğe karşı bir cevap aradı. arkadaşlarından gelen davetleri reddetti ve felsefi eserini yazmaya koyuldu. 46 yaşından sonra tam 11 yıl tek bir felsefi çalışma dahi yayınlamadı. bu 11 yıllık sessizlikten 1781 yılında saf aklın eleştirisi ile ortaya çıktı. şu anda felsefe tarihindeki en önemli eserlerden birisi olarak addedilen bu kitap, yayımlandığı vakit hiç ses getirmedi ve birkaç filozof tarafından olumsuz yorum aldı.
  • çok tanrılı dini inancım var, kant bu tanrılardan biri.

    sosyal izolasyonla baş etmeye çalışırken kant’ı okudum, doğduğu kent olan königsberg'ten hiç dışarı çıkmadığını öğrendim, yüzümü güldürdü. üç temel metafizik sorusu olduğunu söylemişti: ‘ne bilebilirim? ne yapmalıyım? ne umabilirim? (sayfa 26)’ uzun süredir delirmeden bu ülkede yaşamaya çalışırken ışığım oldu. mezar taşında ‘iki şey, düşünme her onlarla daha sık ve daha sürekli meşgul olduğunda, zihni hep yeni baştan ve giderek artan bir şekilde hayranlık ve derin hürmetle doldurur: üzerimdeki yıldızlarla kaplı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası’ yazıyor. okudukça dayak yemiş gibi yoruluyorum ama yine de kendimi onun aklından uzak tutamıyorum. müthiş bir muhtaçlık benimkisi, hiç gocunmadığım bir muhtaçlık.

    iyi ki doğdun kant, iyi ki doğdun insanlığın en güzel eşiklerinden biri..

    ‘bulduğunuz en yaşlı ağaca bakarak kendinize sorun: insan kendi kendinden ne yapar?’
  • kendisi hakkında hazırlanan büyük bir arşive denk geldiğim filozof.

    google drive
    (türkçe kaynaklar tr, eserleri ise works klasöründe)

    kaynak
  • kendisini tanımayan ve ana dili ingilizce olan biriyle tartışırken referans verirseniz çok saçma bir duruma ve anlık sessizliğe ya da bıyıkaltı sırıtmasına yol açan düşünür.

    (bkz: cunt)
hesabın var mı? giriş yap