• kadrosunda seth cohen olarak da bildigimiz adam brody nin de olacagi post production asamasinda olan film.
  • kadrosunda, kristen stewart (her kimse) ve meg ryan'ın da bulunduğu, amerika'da 20 nisanda gösterime girecek film imiş. ağır zırvadır muhtemelen, maksat entry olsun.
  • atları da vururlar! filmi

    --- spoiler ---
    carter'ın fotomodel bir sevgilisi vardır... bozuşurlar... eve gelir anası anasının vaziyetinin pek iyi olmadığından bahseder... o da ne carter yavuklusundan mı ayrılmıştır... hoş kızdır bu yavuklu, hakkaten üzülür anne... bu konuşmada carter ananesine ziyarete karar verir. anneyi eski yavukluyu falan filan bırakır gider amerikan bahçeli evlerine... anane ilk çalışta tanımaz carter'ı. zar zor içeri alır... ninemin evi küflenmek üzeredir. carter çalışır çabalar, ananenin nevresimlerini newleştirir filan...

    bu arada yan evde sarah bacı can çekişmektedir. göğüs kanseriyle cebelleşecek, kemodur şudur budur uğraşacaktır. çoluğuna çocuğuna bu işi biraz çıtlatır.

    arada bir de ananenin evinden dışarı çıkar. komşunun boxer'ı pek yakin davranır carter'a. arkasından komşu... beyle yürürler mahallenin içinde... ana ne mahalle! bu güzel yürüyüşü tekrarlamaya karar verirler. komşunun bi de kızı vardır (aslen iki, ufak da carter'a hayran), carter'a cugara filan ikram eder... carter sabah koşusu yaparken bişiylere çarpıp düştüğünde de komşu kızı kurtarır onu.

    carter sarah yürüyüşleri devam eder. gizli bahçesini gösterir misal sarah carter'a. konuşurlar konuşurlar. carter'ı terk eden kız arkadaşı, sarah'nın kızları kocası hedesi hödösü... hatta kız anasına carter'la sinemaya filan gideceğini söylemiştir. e gitsinlerdir...

    manyak mıyım oturmuş filmi anlatıyorum... özet yapmam lazımdı. carter yazardır. küçük mac'i vardır... cep telefonu vardır... aynı ben yani! kızlar da etrafındadır. hatunların dünyasındadır yani... olayın özü oradan geliyo... komşuların hepsi buna aşık... anane ile anlaşmışlar... yeni projesini yazıyor, tamamlayacak... tamamlar... ananeyle paylaşacaktır. işte o an atları da vururlar! beklenen an gelmiştir.

    amerikalılar da ölür...

    --- spoiler ---

    yani öyle dünyayı kurtaramıyor amerikalılar bu filmde. kendilerini bile... eh denişik durmuş! denişikli deneme...
  • öyle kurgusuyla, senaryosuyla, ışıkcısı yada yönetmeniyle bana pek fazla söz ettirtecek kalitede bir film değildir. boşu boşuna o konularda yazmak istemediğimden direkt es geciyorum o kısımları.

    anladığım şudur : mesela ben istanbuldan kalkıp iç anadoluda herhangi bir şehire, büyük annemin yanında gitsem, civarda bulanan ana kızlar bana yamulacak! her ne hikmetse böyle afilli bir şehirden gelen yabancı her zaman altarnatif sevgili modunda.

    birde anladığım şey var : meg ryan şarap gibi kadındır.
  • vasatin ustunde bir film.oyle bos zamanlarda ( yalnız baya bos ) izlenecek turden bir film.

    kristen stewart 'i tanimama vesile oldu o kadar. kiz gelecek vaat ediyor. tum film boyunca tuhaf bir konusma sekli var gibi geldi bana. iyi mi kotu mu cozemedim. boyle kelimeleri daha disari cikmadan agzinin icinde olduruyor gibi (iste oyle bir sey)

    ha bu arada meg ryan her zaman meg ryan
  • içinde geçen düşündürücü ve derin diyaloglarıyla kendine çeken film. filmin sakin ve huzurlu havası insanı adeta kendine yöneltip hayatını sorgulattıyor. uzaklara gitmek, anneannenin yanında vakit geçirmek kafasını toplamak istiyor insan. güzel bir film kısacası duygusal filmleri sevenler için. tabi meg ryan hayranlarının o alıştığımız, sevdiğimiz meg ryan oyunculuğunu ve tatlılığını görmeleri için başka bir fırsat aynı zamanda.
  • kuşak farklılığını aşamamış gergin anne-kız psikolojisini güzel yansıtmış çerez film.
  • bu film klasik bir kadın filmidir. bir kadın filminin tüm özelliklerini fazlasıyla hissettirir. plaza kadınından ev kadınına, genç - yaşlı, evli - bekar gözetmeksizin, her türlü kadının yaşadıklarına az çok değinir.

    film, yine kendi sınıfının en belirgin bir başka özelliğini de çok net sergiler: güzellik... filmdeki herkes güzeldir. kadınlar, erkekler, evler, arabalar, sokaklar ve hayat. insanların güzellikleri çok baariz olarak ortadadır. öyle ki 'obezitenin tavan yaptığı amerika' gerçeğine rağmen filmde tek gram fazla yağ yoktur. kadınlar her türlü kozmetikten ve hatta şıklıktan uzak olduklarında bile doğal güzellikleriyle büyülerler. ama genelde insanlar şık, ince ve güzeldirler. ayrıca filmin karakterlerinin kendilerine özgü, sağlam yetenekleri vardır -yazar olmak, ressam olmak gibi-. bu da seyirciye, "izleyicinin kendini karakterle özdeşleştirmesi" yönünden bir çeşit rahatlık verir.

    filmden çıkınca izleyicinin hala filmin büyüsüne kapılmış halde olmasının nedeni bi açıdan budur. boyu kadar çocuğu olan kadınlar "sarah"la *, 15-25 (yaş farketmez) arası genç kadınlar "lucy"yle *, ve bilumum erkek de , kendini "carter" la * özdeşleştirir.

    ben şahsen filmi izledikten sonra aynadaki aksimden bi an da olsa nefret ettim, çünkü yüzüme asla öyle bir güzellik, romantizm ve zenginlik bulamayacağımı söyler gibi bakıyordu *

    izleyin, izletin ama yapacak daha önemli işleriniz varsa iki kere düşünün
  • bazı filmler vardır. basit bir konu, dingin bir anlatım, sakin bir üslup, keskin bir mizah anlayışı ve başarılı oyunculuklarla hayret verici bir şekilde gönül telimizi titretir. işte bu film öyle bir film değil!!!

    porno senaryoları yazarak hayatını idame ettirmeye çalışan carter webb (adam brody), hayatının aşkı olarak gördüğü kız tarafından terk edilince, devamlı surette öleceğini iddia eden büyükannesinin yanına detroit’e gitmeye ve hem kendine hem de yazılarına bir çekidüzen verme kararı alır. (biraz yalnız kalmam lazım tandansı… sen öyle san!) hollywood romantik dramalarının temel sorunsallarından biri olan “yalnız kalmak isteyen adamın bu gayesine bir türlü ulaşamaması” durumu bu filmde de mevcut.

    carter, detroit’e vardığında karşı komşusu sarah’nın (meg ryan) ve dolaylı yoldan iki kızının yoğun ilgisiyle karşılaşır. şöyle ki sarah ve carter arasında antibiyotik tadında bir ilişki var olur. büyük kız ergenlik dönemi sıkıntılarını “konuşarak tedavi yöntemiyle” yine carter’ın üzerine boca etmektedir. küçük kız ise ne kadar küçük olduğunu sorgulatan hal ve tavırlar içindedir. büyükannenin “ben ölüyorum ağlayanım yok” şeklindeki peygamber sabrı isteyen uğraşma süreci ise ayrı bir derttir. tüm bu hukukun içinde bir yandan iş yerinin memnuniyetsizlik sinyalleri, öte yandan da terk eden sevgilinin kafa karıştıran zamansız telefonları, esas erkeğimizi bir nebze yıpratmaktadır.

    insan ilişkileri üzerine sade bir konu kaleme alıp bir de üzerine bunu yöneten jon kasdan (ki kendisi yönetmen lawrence kasdan’ın oğlu olur) bu ilk yönetmenlik denemesinde, başarısız bir filme imza atmış diyemesek de, camiaya giriş bazında görkemli bir “hoş geldin”i hak ediyor demek de yalan olur, ayıp olur, kaypaklık olur. zira öykünün odağı konusunda tam olarak kendini de ikna edemediği için, tam olarak kimi ve neyi izlediğimiz, filmin genelinde bir muamma olarak kaldı. tamam genç kızların zamane aşkı adam brody nam-ı diğer seth (o.c.) mevcut, canımız ciğerimiz meg ryan’ımız burada, twilight serisinden severek takip ettiğimiz ve adventureland ile dünya ahiret bacımız saydığımız kristen stewart da burada... peki oyunculuk nerede, ruh nerede? ön plandaki 4 oyuncunun koca bir filmi, 3 farklı postür, 6 adet de mimikle tamamlamış olması insanın içini burkuyor.

    film, ne yazık ki mizahi yanıyla da, dramatik yapısıyla da yetersiz kalıyor. meg ryan hayranı olup “in the cut” izledikten sonra intihar etmek isteyen güruh için belki bir fırsat sayılabilecek film, adam brody hayranları için ne yazık ki tavsiye edilmiyor. (onu böyle görmek istemeyebilirsiniz.)

    hayatımızın bir buçuk saati daha, tam olarak ne anlatmak istediğinden emin olmayan bir filmin ne anlatmak istediğini anlamaya çalışarak geçip gidiyor ve filmden geriye büyükannenin torunu carter’a söylediği şu sözler kalıyor:
    “ben yakında öleceğim ve sen hala yaşıyor olacaksın. o yüzden şikayet etmeyi kes!”
hesabın var mı? giriş yap