ingilizcedeki en güzel kalıplar
-
wake and bake (baked): sabah uyandıktan sonra ilk iş marijuana içmek demek tam doğru olmaz. o eylem "sabah uyandıktan sonra ilk iş marijuana içmek" olarak anlatılabilir zaten. "wake and bake" için de sabah ilk iş olarak marijuana içmek gerekir ama kalıbın ifade ettiği anlam biraz farklı. yaşamak istediğin bir mod, sahip olmak istediğin bir bakış açısı var ve buna marijuana ile ulaşabiliyorsun. o moda gün içinde bir an ulaşmak isteyebilirsin ama o an yanında joint (marijuana, marijuanalı sigara) olmayabilir, o olsa çakmak olmayabilir hepsi tam olsa bile istediğin modda olabileceğin anahtar sende olmasına rağmen kilidi açana kadarki süre heba olur, gününden 3 dakikanı çalarlar kafanı bozarak. kişi de güne gözünü açtıktan sonra ritüelini yapar ki yediği, içtiği, yaptığı her şey onun etkisinde olsun. böylece sanki hiç içmemiş gibi normal hali oymuş da yalnızca uyanıp gününü yaşıyor etkisiyle gerinerek gününe başlar. belli bir frekansta uyanıp güne başlamak ve günü yaşamak; bunun için de marijuanayı kullanmak durumudur aslında.
uyanır uyanmaz her marijuana kullanımı "wake and bake" durumunu ifade etmez.
dil ingilizce olsa da kalıbın amerikalılara ait olması ihtimali yüksek.
şöyle bitirelim: gününün güzel geçmesiyle kahvaltı arasında bağ olduğuna inanıyorsun ve hatta yaptıkça bunu tecrübe ediyor, haklı olduğunu görüyorsun. tabi kahvaltı dediğim, hakkı vererek yapılan. karnını doyurmak için değil gününü güzel geçirmek için yapılan kahvaltıdan bahsediyoruz. sen 3 dakika 45 saniye haşlanmış yumurtayı çok seviyorsun. hatta tüm gününü sırıtarak geçirmek için 3 dakika 45 saniye haşlanmış yumurtayla güne başlamaktan başka hiç bir şeye ihtiyacın yok. ne bal kaymak ne tahin pekmez.. şimdi bunun üzerine 3 durum düşünelim:
1) kahvaltıda yumurta hariç her şey tam v e istediğin kıvamda mevcut, hayal et günün ne kadar güzel geçer..
2) kahvaltıda yumurta hariç her şey istediğin kıvamda mevcut; yumurta ise uzun süre haşlanmış, tek başına güldürmez ama yumurtadır sonuçta, nasıl olsa geri kalan her şey güzel..
3) aah! işte o.. istediğin her şey ait olduğu coğrafyadan gelmiş önüne serilmiş.. kafanda süreci planlamış, kahvaltının gidişatını daha kahvaltıya başlamadan zihninde hızlıca yaşamışsın.. sürecin %70-%75'lerinde tahin pekmeze odaklandıktan sonra artık biliyorsun ki geri dönüş yok. o andan itibaren tek yapman gereken şeker/tatlı dengesini iyi ayarlayıp, bitirici vuruş olan bal kaymaktan en yüksek verimi alacak oran ve miktarları ayarlaman. hatırla, sürecin ilk %75'lik kısmını sırf bu ana gelebilmek içindi.. işte bu kahvaltıya 3 dakika 45 saniye haşlanmış; sarısı tam senin istediğin kayısı kıvamında olan yumurtadan aldığın; dişlerinin yumurtanın sarısını tam ortadan kestiği o ısırıkla başladığını hayal et.. ama bak, o yumurtayı kahvaltının herhangi bir anında yemenden ya da tabakta bıçakla kesip yemenden falan bahsetmiyorum. aldın, soydun, tuttuğun elinin tüm parmaklarının ilk boğumuyla tutup olması gerektiği şekilde ısırdın. tabi tutarken inceden yumuşaklığı da yokluyorsun ama bunu senden başka kimse anlamıyor, o kadarlık bi mıncıklamadan söz ediyoruz. işte ağzındaki o ilk lokmw var ya, işte öyle bir şey..
kimine yumurta olur kimine marijuana. her uyandığınızda aldığınız ilk nefesle gününüzün daha da güzelleşmesi ve sizi tüm gün hatta tüm hayatınız boyunca güldürecek şeyleri bulmanız dileğiyle, günaydın :) -
yeterince sarkastik söylerseniz benim için en güzellerinden biri:
really? what was your first clue?
helal beee nasıl anladın bunu. ulan var ya kimsenin aklına gelmezdi. üfff ne zeki adamışsın vesselam. aferin koçum devam et. nasıl çözdün oğlum bu olayı, tü tü tü tü maşallah. -
(bkz: fake it till you make it)
-
poseidon's kiss: sıçılan bokun göte sıçrattığı su. zaten ilgili başlıkta da değinilmiş.
-
take somebody/something for granted: birinin veya bir şeyin varlığının değerini yok saymak, değerini hafife almak, birinin veya bir şeyin varlığını kendisine verilmiş bir hak gibi görmek.
-
keep in touch : irtibatı kaybetme
what a pity! : ne yazık!
i quit : istifa ediyorum
cheer up : neşelen
not so good not so bad : şöyle böyle
do not underestimate me : beni küçümseme
i'm over the moon : sevinçten uçuyorum
just in case : ne olur ne olmaz
it's out of the question: söz konusu bile değil
does it ring a bell? : çağrışım yapıyor mu?
you can't teach an old dog new tricks : tereciye tere satılmaz
it cost an arm and a leg : çok pahalıya mal oldu
i'm all ears : can kulağıyla dinliyorum
you took the word right out of my mouth : lafı ağzımdan aldın
feel free : keyfine bak
get to it : fırla
back off : üstüme gelme
never say never : asla asla deme
let's break the ice : aramızdaki buzları eritelim
it's a death penalty without a trial : yargısız infaz bu
the messenger can not be blamed for : elçiye zeval olmaz
watch your step : bastığın yere dikkat et
no woman no cry :ağlamayana karı yok -
montezuma's revenge: tatil ishali.
meksika tatilinde yemek veya sudan meksikalılar'ın bağışık olduğu bir bakteriyi kapıp ishal olanlardan çıkmış ama şimdi tüm tatil ishalleri için kullanılıyor. benzeri deyimler:
aztec two-step
asya tatili için:
gandhi's revenge
delhi belly
the rangoon runs
bombay belly
gyppy tummy
mısır için:
the cairo two-step
pharaoh's revenge
mummy's tummy
endonezya için:
bali belly
bu durumu istanbul'da ağır yaşayıp ülkesine zor dönen amerikalı arkadaşım için de "sultan's revenge" önerdim.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap