• ulkede cok var bu modellerden. farkli farkli. her biri baska alem. bir seyden/olaydan dolayi bir sekilde mutlu olan insanlarin mutluluklarini emmek gibi kutsi gorevler yuklenmis bu adamlara sanki yuce yaradan tarafindan ve her mekan ve zamanda karsimiza cikabiliyorlar! nazarimda en sinir bozucu olani;

    pahalıya almışsın adamları adli kategoride incelenen insan tipleridir. bisey almissindir; mutlusundur; bu model gelir ve "bizim emmioglu suradan su paraya almisti bunu, pahaliya almissin" der ve olayin icine eder mululugunuzu tirpanlar. hiyar ya; tam hiyar.
  • (bkz: demotivatör)

    kıskanç ve yetersiz insanlardır. akıllı insansanız bunları etrafınızda tutmazsınız. sorun gördükleri konusunda kesin kanaat sahibi olan bu insanlara çözüm önerisi sorarak göt edebilirsiniz. o iş tutmaz diyen adama tutmayacak işi biliyosun o zaman tutacak işi de biliyorsundur, hangi iş tutar diyerek sorunuzu sorunuz. siktir olup gidecek ve bir daha dönmeyecektir.
  • yıllar önce bir bayan arkadasımla telefonda konusuyorduk daha dogrusu o konusuyordu ben de dinliyordum. bütün dertlerini kustu kustu kustu. sonrasında bir hafta kendime gelemedim.

    tabii bu son oldu benim için. akıllı insanım. aynı hataların içinde asla debelenmem.

    artık sorunlarını baskalarına kusan insanların ytuzagına düsmemeye çalısıyorum. kaçamazsam kulaklarımı tıkayarak dinlermis gibi yaparım. derdine çare arayanlar müstesna.

    bir de sikayet etmeyi sevenlerden, sikayet etmeyi karakteri haline getirenlerden hiç hazetmem. onların, ortamları negatif yönde degistirme yetenekleri var. her seyi sikayet edebilecekleri sekilde degistirebilirler. hayatı zehir ederler.

    kendimin en çok, hoslanmadıgım ortam ve insanlardan kaçabilme yetenegimi seviyorum. hiç ceremesini çekmem kaçarım.

    huzur sokakta satılmıyor arkadaslar. siz siz olun huzurunuzu kaçıran, yasam sevincinizi elinizden alan insanlardan uzak durun. ve en önemlisi asla onlardan biri olmayın.
  • küçükken 7-8 yaşlarında yaz tatili zamanı didim'e anneannemlerin yazlığına gitmiştik. sahilde tüm gün yüzmüşüz. artık güneş batmış. son poğaçalarımızı yiyoruz. annem birden “aaa baksana şuna yaban ördeği!” diyerek heyecanlı bi şekilde ben ve ablama seslendi. kocaman kayalıkların üstünde küçücük, minnacık, simsiyah bi ördek. hadi gidin alın gelin dediler ben ve ablamlara. ablamlar benim kadar hayvanları sevmezlerdi. dokunmaya, sevmeye korkarlardı. evde en fazla balık beslendiği için çok da fazla muhatap olmazlardı zaten. hadi alalım diyorum, “ben asla dokunmam ona!” diyorlar. iş başa düştü deyip bir yetişkine göre küçük ama bir çocuğa göre büyük, boyunu aşkın kayalıklara tırmanmaya başlıyorum. tırmanırken bi yerde parmağımı kesiyor kayalıklar. en sonunda ördeğe ulaşabileceğim yüksekliğe tırmanıp ördeği alıyorum avucuma. bi de bunun inişi var. dikkatli bi şekilde iniyorum ve anneme gidiyorum. annem de bayılır hayvanlara. güneş yavaş yavaş battığından rüzgar çıkmış, her yer soğumuş zaten. soğuktan titriyordu zavallım. annem kocaman elleriyle ısıtıyordu minik ördeği. “ben de , ben de!” deyip elime alıp ısıtmak istiyordum. ortaya bıraktığımızda tabiki annemin eline paytak paytak koşuyordu, onun elinde kendi annesinin kanatları altında ısınmasına benzer bi şekilde belki ısınabiliyordu… artık gitme vakti gelmişti. eşyalar toplanırken annem ve ben son bi kez, son bi kez daha seviyorduk ördeği. ördeği bıraktık ve ayağa kalkıp arabaya doğru yürüdük. peşimizden koşmaya başladı;minik bacaklarıyla ne kadar hızlı koşabilirse. “anne alalım!” dedim. belli ki kaybolmuştu. etrafta başka bi ördek gözükmüyordu, zaten akşam soğuyacak daha fazla… annem de annesini ikna etmek için çaba sarfediyordu. en sonunda anneannem ikna oldu hadi alın dedi. annem ve ben çok mutlu olduk. evde biraz ördekle ilgilendikten sonra uyuya kalmışım günün yorgunluğuyla. ertesi gün çok mutlu uyandım. her yerde ördeği aramaya başladım. yok. anneme sordum ördek nerde diye. “anneannen onu komşuya verdi.” öyle bi hayalkırıklığı yaşadım ki kalakaldım yerimde. sadece “ o benim ördeğimdi.” diyebildim. yetişkinlere fikrimi duygumu söyleyebilecek şekilde yetiştirilmedim zaten. bana sadece susmam öğretildi. üzüntümü tek başıma yaşamak için geri yatağıma döndüm ağlayarak. ertesi gün de annem sağolsun ördeğin ölüm haberini verdi bana. “çok yedirmişler, çok aç sanmışlar. ördek de patlamış.” belki annem de hayalkırıklığı yaşadı, belki o da çok sevmişti. anneanneme karşı koymaya çalıştı ve başaramadı. ama keşke bunu bilmeseydim be anne. zaten fazlasıyla üzgündüm…
    o mutluluğun yerini hayal kırıklığına bırakışını hala çok net hissedebiliyorum. duygusal hafızam sadece negatif duygularda tetiklenip bu küçüklük anılarımı bana tekrar yaşatıyor zaten.
    geçen gün film izlerken adam eşini otobanda zorla indiriyor. kadın çaresiz tek başına yol bulmaya çalışıyordu. filmi izlerken çok fazla endişelendiğimi, ağlamak üzere olduğumu farkettim. normalin üzerinde bi tepkiydi. sonra küçüklüğümde babamın annemi yolda sinirlenip arabadan indirdiğini hayal meyal anımsadım. ama net değil. teyit etmem gerek.
  • kıyaslayan insan modeli. bir sınavda başarılı olduğuna inandığında başkasıyla kiyaslayan ebeveyn olur, küçük bir hediyeyle mutlu ettiğine inandığın sevgilinin başkasıyla kıyaslaması olur, komşun komşu kıyaslar olur, arkadaşın arkadaş kıyasla olur... olur da olur yani. bu model insanlar ruh emicidir. anı ve kişiyi yaşamaz, yaşatmazlar.
  • böyle insanları çok severim.bu insanların genellikle geçerli sebepleri olur çünkü.
    olaylara rasyonel bakıyordur.olayları abartmıyordur vs vs…
    tabi geçerli bir sebebi yoksa sadece pislik yapmak amaçlı yapıyorsa; bu çok yanlış bir harekettir.

    tavsiyem bu kişilerden uzaklaşmanız yönündedir.
    fakat gerçekten mantıklı sebeplerden dolayı sizi mutsuz edip,aslında size farklı bir bakış açısından bazı şeyleri gösteriyor ya da söylüyorsa bence kulak vermenizde fayda var.
    bu hayat 4x4'lük asla olamaz sonuçta.heyecanlısındır,duygusalsındır o an göremiyorsundur belki yanlışları ama bu kişiler sayesinde daha kontrol sahibi biri olabilirsin diye düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap