island
-
-
new model army şarkısının sözleri:
the wind blows keen across the ridge
black against a charcoal grey
we climb up here by the winding path made so long ago
in the valley below the last few lights
glow just like the embers of a fire
we begin to remember, we begin to remember
we came by the sea and we took the land
we spread out across the plains
and on and on to the mountains
until there was nothing left to conquer
the sound of chopping trees echoed through the woods
we built the ships and the houses
and the bridges and the fortifications
until there was nothing left to build with
now in the silver grey dome of the sky
the birds fly home for winter
and we all come down to the shore and stare across the waves
we've got to get off the island
we carved monuments to the angry gods
we hauled stone across the deserts of our own making
from the standing stones to the villages
to the shining palaces looking out over the water
the soil is growing thin, the yield running low
there's too many of us here, too many of us here
and now ragged ribbons of rain sweep in
as the birds fly home for winter
and we all come down to the shore and stare across the waves
we've got to get off the island -
aldous huxley' in ütopik, kapitalizmin henüz giremediği - ama ramak kaldığı- uzak bir adada yaşayan topluluğu anlattığı romanı. çocuklara asıllarının dışında bir de dışarıdan ebeveynlerin atandığı, koruma altına alındığı, özgürlükçü, çocuk yetiştirmeyi yemek tarifi gibi betimlemesiyle aklımda kalmış, hatta betimlemeyi bir sunumda da kullandığım, mutlaka okunması gereken kitap
-
aldous huxley'de hep görülmüş takıntıların* yine yer yer gözlemlendiği ama bunların yanında kendisinin son mirası da sayılabilecek olan harikulade roman. eserde huxley "tantrik agnostisizm" kavramını yüceltir, budizmin saçmalıklar barındırdığını ama yine de özünde mantıklı olduğunu söyler, budizm ile kendisine, agnostisizm ile de dedesine* selam çakmayı ihmal etmez böylece. dualizmi, yani temel zıtlıkları* eleştirir; insanların "konuşmalara, simgelere taptıklarını" söyler ki çok iyi de eder. doğada varolmayan ve dolayısıyla sadece dilde yaşama imkanı bulan, ama bizim doğayla karşılaşmamız sonucunda inşa ettiğimiz dilsel sembollerden birisi olan "zıtlık", "dualizm" kavramlarını eleştirir:
"ikicilik (dualizm)... onsuz yüksek nitelikli edebiyat gelişemez. onunlaysa, mutlu, iyi bir yaşam kesinlikle mümkün değildir." (huxley, aldous, 1999, ada, istanbul, ayrıntı yayınları, s:195.)
dil hapishanesi gibi olan tüm medeniyetin üzerine kurulduğu erkek/kadın, iyi/kötü, birey/toplum gibi zıtlıklardan ve soyutlamalardan pek hazzetmez huxley. halbuki tüm insanlar ise maddede karşılığı olmayan dilsel sembolleri sanki bayram harçlığı kapıyormuş gibi yaşam amacı haline getirirler. ayrıca spinoza'ya yapılan atıflardan da anlaşılabileceği gibi teoloji ile arası da hiç iyi değildir bu pala adası sakinlerinin. teolojinin bu yaşamı cehenneme çevirirken öbür dünyada da bir cehennem vaat ettiğini, martin luther ve aziz augustinus gibi teoloji kurucularının tüm çocuklukları boyunca dayak yediklerini, tüm dini de insansı bir zorbalık ve tahakküm üzerine kurduklarını söyler (yanına da ekler, o zamandan beri "tanrı" kavramı "insanlığın kolektif kıçına tekme atıp durmakta.") huxley'in sözcüsü gibi olan pala sakinlerinden birisi, insanların yüzde doksanının isa mesih'in adını bile duymadıkları için onları cehenneme göndereceğini söyleyen bir tanrının pek de mantıklı olmadığını ifade eder (bu sebeple "organize din" yerine "organize paranoya" ifadesi kullanılıyor metinde.) köpeği şiddet ve koşullanma ile eğitip yaşatmaktan ibaret olan bir "pavlovcu din"den rahatsız olsa da huxley'in ütopyası da yine bu endüstrisever ve dindar kişilerce yok edilme riski altındadır. albay dipa adayı işgal planları yapmaktadır ve adada savunma yapacak bir ordu yoktur; yani pasif direniş dışında karşı koyma şansları sıfırdır pala adası sakinlerinin (huxley'in brave new world'ün 1952 önsözünde belirttiği gibi "yazacak olduğu" ütopya pyotr alekseyeviç kropotkin'in mutual aid'i ve henry george iktisadı üzerine kurulu olacaktı, ada'nın işgal sebepleri arasında bu sistem yatıyor.) işgalin öncesinde ise bahis konusu edilen bu dilsel olarak inşa edilmiş dualizmin yaşamı mahvetmesine daha sonra ironik olarak bir defa daha atıfta bulunur romanın protagonisti will farnaby:
"albay dipa her şeyi yoluna koyacak. pala işgal edilip savaş, petrol ve ağır sanayi yerleşince, hiç kuşkusuz edebiyat ve tanrıbilimde altın çağınızı yaşayacaksınız." (huxley, aldous, 1999, ada, istanbul, ayrıntı yayınları, s:196) -
süper ötesi bir the whitest boy alive şarkısıdır. rules adlı ikinci albümlerinde bulunur. albümün son şarkısıdır. kapanışa yakışan bir şarkıdır. ayrıca "telecaster nedir, sesi nasıl birşeydir?" konulu tezlerde mutlaka kullanılması gereken bir şarkıdır. (gerçi komple rules albümünü de kullanabilir)
when i got back along my road,
all the trees had come out the screen.
nobody called for many days.
i was left in my little world.
lived through the smell of painted floors,
echoing the sound.
off running water through the pipes,
and posters falling down.
when i woke up the second day,
all the noises have disappeared.
down the street i chose a path,
and walked to the end of it.
of all the words you sent to me,
there was one that i couldn't bear.
one that for me meant everything,
i think you got mixed up with care,
taking care, taking care.
live on the island.
live on the island.
live on the island.
live on the island. -
the whitest boy alive'in tartışmasız en güzel şarkılarından biri, bütün gün dinle yine sıkılmazsın. ritim aklından çıkmaz. repeate al farketmeden 10 kere dinlersin.
-
king crimson şaheseri.
parçayı yaşamak lazım; yalnızlığın, aşkın sadece sana ait olan kısmıyla.
türkçe sözler ;
denizle çevrelenen toprak, nehir ve ağaç
dalgalar kumu adamdan süpürüyor
güneşbatışlarım soluyor
tarlalar ve çıplak alanlar sadece yağmur bekliyor
tohumlardan sonra, gelgitleri savuşturan
yüksek dirençli duvarlarımı aşk aşındırıyor
rüzgarı adama taşıyor
çıplak granit, martıların havalandığı,
aktığı yere tırmanıyor
kederli çığlıklar adamın üstünde kayboluyor
şafak gelinimin örtüsü, ıslak ve soluk, eriyor güneşte
aşkın ağı örüldü- kediler avını arıyor,fareler kaçıyor
kırık yaban güllerini taçlandır baykuşların beni tanıdığı yerde
eflatun gökler
adama dokunuyor
bana dokunuyor
dalgaya dönüşen rüzgarın altında sonsuz huzur
adalar, cennetin denizinin altında ellerle birleşiyor
taşın parmakları gibi karanlık liman iskelesi
aç bir şekilde adamdan uzanıyor
kaptanın sözlerini kavradılar- inciler ve su kabakları
sahilime yayılıyor
aşkta eşit, aşk çemberinde bağlıyım
toprak, nehir ve ağaç denize geri döndü
dalgalar kumları adamdan ve benden süpürüyor.. -
king crimsonun 1971de çıkardığı albümü.
-
efsane olmayı kıl payı kaybetmiş huxley eseri. huxley cesur yeni dünya'da okuru distopyaya hapsettiği fikrine kapılmış sonraları. ve hep kafasında bir ütopya yazmak varmış. kendi kitabının anti-tezini yazmaya, okura ütopya sunmaya o kadar saplanmış ki bu eserde, kurgu yoğun bilginin yanında yitip gitmiş. bunun farkında olduğu da çok belli, yalnızca uzun ve değişken betimlemelerle bilgiye ara verebilmiş kitapta. biraz kurgu edebiyatla uğraşan herkes bu kaçışı fark eder. eğer -bilgiyle at başı gitmese de- kurguya biraz daha önem verseymiş çok başka bir eser olacakmış. ha bana kalırsa bu haliyle bile benim için cesur yeni dünya'dan daha değerli. çünkü kitabın bir ruhu var.
"dikkat! burada ve bu anda çocuklar... burada ve bu anda!"
edit: kitabı okurken sıkıcı bulursanız, kendinizi bir deneme kitabı okuyormuş gibi düşünün. ama kesinlikle okuyun, o uzun diyalogların içinde birçok konu hakkında huxley'in enfes görüşleri yatıyor. -
michael kors marka, yazı ve denizi hatırlatan parfüm.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap