• ilk kez dün gördüm. sıkıntıdan patladım. böyle dizileri çekerken bile insanın uykusu gelir. halk bunu istiyor demek ki.
  • adem neresinden bıçaklandı ki bacakları tutmuyor? doktor adem uyandıktan sonra durumunu açıklarken kalbinizden bıçaklandınız demişti sanki, ben mi yanlış duydum ya da tam duyamadım.
  • buraya yine süreyya'nın salaklığı ve de ezikliği hakkında bir entry girerdim ama üstte bir arkadaş benim yerime alasını yapmış (bkz: #84127414) duygulara tercüman. şimdi,

    --- spoiler ---

    sende alzheimer başlangıcı var.

    --- spoiler ---

    esma'yı, akabinde süreyya'yı ölüme götüren süreci işlemeleri lazım. 2038'i tekrar göstermeleri lazım. yaz'ı geri getirin. tekrar söylüyorum yaz'ı geri getirin. yoksa vadettiğiniz hikaye eksik kalacak ve inandırıcılığını kaybedecek. yaz'ı geri getirin demiş miydim?

    ve ipek bilgin. insan değilsin yemin ediyorum. bölüm sonundaki o bir dakikalık kısacık sahne ve fonda çalan akasya kokulu sabahlar yüzünden durup durup ağladım. garip beycim ve esma sultanımı üzmeyin :(
  • tüm hastane bölümlerini esenyurt reyap hastanesi’nde çekmişler . babamın 1 ay boyunca kaldığı odalardan biri , hastane koltukları , koridorları , ameliyathane bölümü ( gerçek ameliyathane tabi ki orası değil ) , yoğun bakım ( gerçeğiyle hiç alakası yok , öyle tek bi oda yok yani ) , ve babamı son gördüğüm yer...resmen acımı yeniden hatırlattın dizi . ben düşünmek istemedikçe resmen hayat gözüme gözüme sokuyor ...
  • bu herifin dizilerini filmlerini izleyenin aklına şaşayım...
  • geçen sezon full izlediğim dizinin bu sezonun 3 ya da 4 bölümünü izleyip bıraktım. uzun süre sonra bu cuma evdeydim biraz izledim, tekrar gördüm ki bırakmakla çok doğru bir karar vermişim.

    geçen sezonlarda bölümler çok uzun da olsa güzel hikayeler ve diyaloglar vardı. karakterlerin gelişimi ve inandırıcılık iyiydi. bu sezon o kadar boş, o kadar ruhsuz ki. eminim sezon meral çetinkaya üzerine kurgulanacaktı ama maya tutmadı, apar topar bitmiş o hikaye ekip yine konakta. süre dolduralım sahneleri çok uzun. tam tarif edemiyorum ama sahne geçişlerinden müzik kullanımına falan her şey bi tatsız tuzsuz. sanki sezonluk bir kurgu yazılmamış da dün denenen bugün yok olmadı diye başka bir şekle giriyor.. resmen geçen sezon ratingler iyiydi, iyi de para kazanıyoruz yaratıcılığımız bitti ama ne yapalım devam ediyoruz sezonu.

    turist ömer selamıyla ebediyen ayrılıyorum.
  • 20.00 den 24.00 kadar hastane , arada bol reklam. halbuki, bbc entertaintment 'te iki eski durum komedisi var: birincisi; yaz şarabının sonu (last of the summerwine) bol kahkaha, kimseyi tutuklamayan iki polisi, çinli elektrikçisi, kütüphanesi, cafesi, pubı, yaşlı nüfusu ile yemyeşil bir kasaba. ikincisi, (keeping up appearances) görüntüyü korumak. kaymak tabakaya özenen snob, şık, özenti, sümbül, sabırlı eşi, kardeşleri, dünya yansa yarım hasırı yanmayacak kocası ile papatya ve süslü gül. bir de komşuları. konuşulanları anlamayana youtube da ingilizce alt yazı var. (tv nun altyazısı ibranice ve felemenkce) alt yazı olmasa da zaten durum komedisi. last of the summer wine da ise, elvis hayranı lance, eşi ethel'li elvis'in hâlâ yaşadığına inandırmak isteyince, alvin ve entwistle, howard'a elvis'in bembeyaz sahne kostümünü giydirip ortaya çıkarırsa gülünmez mi? bak şimdi bu ingilizin bile aklına gelmemiştir howard, dizinin yaramazı, gördünüz mü huy ve isim uyumunu, ben de şimdi buraya yazarken gördüm. ne diye cuma gecesi hastane izlemek için uykusuz kalıcam, gündüz, hafta içi hafta sonu vaktim de var, evimde british sitcom izler gülerim, istanbullu gelin de deniz bitti! hayat çorak ülkeye dönmüşken, kendi derdim yetmedi de 20.00 den 24.00 e kadar reklam arası hastane sahnesi ya da esma; "eyvah bunamaya başlıyormuşum ne olcak şimdi?" mi izlicem allasen?
    "isveç, norveç, danimarka, türkiyenin merkezi ankara." tekerleme söyledim, tekerleme. eksileyip duracak ne var? her şeyi açık seçik yazdım işte. esma bulmaca çözsün, yeni bir dil öğrensin, sudoku yapsın. ben sudoku yapamıyorum.
  • gidecek bir yerim yok cümlesi bu kadar mı masum söylenir...
  • yonca topbaş diziye şöyle güzel bir teşekkürde bulunmuştur. istanbullu gelin dizisini dile, görüntüye, kalplere getirip dokunduran tüm ekibe teşekkürümdür. bugüne kadar 4 “dizi”; fatmagül’ün suçu ne, yabancı damat, canım ailem, vatanım sensin ve bir de şimdi istanbullu gelin, beni bu ülkenin önemli yaralarını kurgularken sorumlu davranarak etkiledi.
    çoğu hikayede gerçek payı zaten var.
    gelin-kaynana, düğün/cenaze, şiddet, aldatma/aldatılma, kayıp/kazanç, batma/çıkma, aşk/nefret, öfke, kin, nefret, hırs, entrika..
    bütün bunların insanda açtığı bi dolu yara veya çiçek de var. beni etkileyen, ilgilendiren, bir yazar olarak da düşündüren kısmı ise dizilerde bunları kurgulayıp milyonlara anlatırken, özendirirken insanın yaralarını beter etmeden, duygu-vicdan-etik-mahremiyet sömürüsü yapmadan; sözümona iyileştirme amaçlı başka travmalara ilham olmadan, tokat atıp inciterek, şiddetle gül bitirmeden de anlatabilmek.
    televizyon, hele de bu ülkede, çok güçlü bir travma veya istense umut, ilham, eğitim, bakım onarım aracı.
    istanbullu gelin, kaç zamandır iğne oyası gibi bir hassasiyet ve özenle işlenen, 4 erkek evladı olan bir “yaşı geçkin” kadının aşka olan hakkı; yaş küçük/büyük gözetmeden özür dileyebilme önem ve erdemi, bir şey anlatmanın yolunun illa kanunsuz kitapsız vicdansız ve şiddetle olmadan da olabildiği, affetmenin onarıcılığı, savaşta bile mübah olmayan tavırların insan ilişkilerindeki yıkıcılığının yerine nasıl yapıcı davranılabileceği… öyle derin, öyle merhem gibi güldürüp ağlatarak işleniyor ki, dün geceden içimde kalan his, kalp sıcaklığı.
    kalpten kalbe konuşmanın önemi... kalbini açmanın büyüsü, sihri ve gücü. en inandığım sihir; kalbini açarsan, dürüst olabilirsen, kimse sana vuracak mermi bulamaz… biter öldüren cephane.
    doktor-danışan sohbetlerinden aldığım, öğrendiğim kişisel kazanımlar da kalbime ayrıca derman.
    hani bazen bir konun vardır da kimselerle konuşamıyorsundur, konuşmak seni ayrı, başkasını ayrı incitecek diye boğazında yumru olmasına razısındır ya.. istanbullu gelin, böyle hisseden nice insana, ben de dahil, o yumruyu dile getirip kanatlandırıp göğe salmayı başarıyor.
    gözümden de şu tatlı ılık yaşlar ne güzel geliyor. aşk olsun, değer.
  • ademcigim ameliyat esnasindaki ruyasi ile icimi ciz ettirdi. disari yansittigi ofkesine ragmen icin icin sadece sicak ve guven duyabilecegi bir aileye sahip olmak istedigini cok guzel yansitti. herkes gibi iste.

    dizi basroldekilerin uyuzluguna ve kliselere ragmen guzel mesajlar vermeye de devam ediyor. adem boran gibi çocukluğundan alacaklı bireyler yetistirmeyin, zira o borc hic kapanmiyor. sevin, sayin, koruyun, kollayin. gunes tutacak gibi elinden, tabi adem izin verirse, hayata duydugu ofkesini azicik yenebilirse.

    yaa siz esma sultani nasil alzeimer yaparsiniz? ne vardi garip ile mutlu olsaydilar, ikinci baharlarini yasasaydilar. zehir gibi kadin mucadeleyi birakmaz umarim. o kadar cocugu, gelini, torunu bir sekilde etrafinda topluyor, cekip ceviriyor, lazim o hafiza. hem dernek isleri de var, daha secime gidecekler. hirs yaptilar dunuruyle, secilirse bakalim dernek binasini kutuphane yapma vaadi kimden gelecek. sen bi kere profesyonel kaynanalık meslegini icra ediyorsun, ozune don lutfen. girme secim yarisina. bak yeni gelin adayin gulbin mi bulbin mi ne caciksa testere filmine atif yapip binmis bisiklete i want to play a game der gibi geldi. uyuma esma, bu seferki gelin adayin cok disli:) osmancigimi yedirme lutfen ona. adam sessiz, sakin, suskun. karsisina illa bir manyak mi cikmasi gerekiyor! neden kendi halinde bir kizcagiz bulamiyorsunuz? her iliski adrenalin, heyecan dolu mu olmak zorunda? birakin osmanimin pesini:) o da yalniz ve huzurlu olsun.
hesabın var mı? giriş yap