• "ìş'te üniversiteli" sloganlı reklamıyla iş bankasının üniversite öğrencilerine yönelik bonus biriktirebilen bir kredi kartı modeli... "maximum light" bi nevii..
    reklamı ve müziği çok başarılı bence, ama kim yapmış bilemiyorum.
  • matrix revolutions'a bedava biletle birlikte dağıtıyorlardı geçenlerde bu kartı.
  • cirkin mi cirkin bir tuketim ideolojisi kokusu yayan reklam. ulan it herkes o karttan alabiliyor da yiyip icebiliyor mu?

    ustu gicir ici kipirmis orda burdaymis , midtermden basini kaldirabiliyor mu ki ortalama universiteli? "universteli" tipolojisi ogrenci ekonomisi degil de "cebi yanar, olsun canim" dusuncesini mi getiriyor akillara, sayet getiriyorsa kac akla getiriyor? bir insan hayatini kredi kartiyla nasil idame ettirebilir, herseyden ote babasinin kiyagi olmaksizin nasil tabir edilen dogrultuda har vurup harman savurur, hangi sermaye hangi para akisi ile? ve hatta sen kimsin de seni ve denyoca management onerilerini dinleyip sozunu soz belleyip hayatimi karartayim?

    tabii eger parcayi seslendiren kisi sitma gormemis sesiyle sabah sabah beni zivanadan cikartmis olmasaydi bu reklama da aldiris etmez, "is bankasi reklami lan iste" der gecerdim herhalde...
  • reklamını ele alırsak
    eleman "iş güç para pul yok oğlum daha dur" demektedir.
    ardından da amca çıkıp "al bu kartı ekonomik özgürlüğünü ilan et" diyor.
    e şimdi siz kendinizle çelişmediniz mi?
    iş güç olmadan nasıl olacak ekonomik özgürlük?
  • hakkında birtakım noktaların anlaşılamadığı reklam. ancak öncelikle irdelenmesi gereken, "iyi tüketim- kötü tüketim" gibi bir ayrıma gidilmediği, kastedilenin verilen mesajın mide bulandırıcı olduğudur, bankanın genç tüketiciye yönelik hiç te etik olmayan politikasının yansıtılış biçiminin uyandırdığı tiksintidir; kullanılan ifadeler üzerinde bir miktar düşünmek heyecan içinde kontra argüman getirmeden önce epey yararlı olacaktır.

    kredi kartı olgusunun, hızla büyüyen kredi kartı borçlarını kapatmak için para dediğimiz bir başka olgunun yüklüce bir miktarına sahip olunması gerektiği öncülünden yola çıkarak kredi kartının parası olmayan bir kimse tarafından kullanılması ilgili kişinin iç çamaşırı yoksunluğuna sürüklenmesine kadar getirebilir işi. ortalama bir öğrencinin ekonomik olanakları ve dolayısıyla tüketim kuvveti hallice sınırlı olduğundan olsa gerek, kredi kartı gibi umumiyetle yüksek ederli tüketim mallarını geçici olarak nakitsiz, uzun vadede tuzlu miktarlarda nakitler manasına gelebilecek bir ödeme biçiminin bu sınırlı tüketim gücüne uygun olmadığı açıktır. ancak bu imkansızlıklar gayet açık ve net olduğu halde geniş kitlelere, hizmeti olduğundan farklı bir şekilde tanıtarak mümkün olan en fazla müşteriyi dütme politikasının etik olarak yanlış, çürük ve evet genel anlamda kötü olduğu rahatlıkla söylenebilir.

    bunun yanında reklamın etiği olmaz, satış içindir düşüncesi, reklama mağruz bırakılanların kişilik haklarına tecavüzü meşru kılması söz konusu olamaz. fazla seçici olmaksızın reklamının yayınlandığı, kişilerin kullanımına özendirildiği fakat ekonomik durumu belirli bir düzeyi aşanların yararlanabildiği bir hizmet bu noktada çelişkiye düşmektedir. keyfi harcamaların geniş bir kitleye açık olup olmamasını da "dükkan açar iş kurarım" yorumuyla karşılamak ise ilgili ahlaki karambole apayrı bir duyarsızlık, tutarsızlık boyutu eklemek, okuduğunu anlamadan saçmalama pratiğine sağlam örnekler teşkil etmek olur. kaldı ki reklamların verebileceği mesajlar ve bunları veriş şekilleri dahi çeşitli kurumlarca denetleniyorken ve insanlar reklamlar nedeniyle reklamverenlere dava açabiliyorken reklamın ahlaki birtakım sınırlamalara sokulamayacağı düşüncesini savunmak, kullanılan kelimelerin yüzeysel anlamları üzerinde durarak "eheröhö olur mu öyle hiç? reklam veren şirket kendi çıkarından önce benimkini düşünür, reklamında yer verdiği ifadeler benim o müthiş olanaktan yararlanmam, hayatımı anlamlı kılmam içindir, yoksa neden bu adamlar beni çılgınca düşünmeksizin tüketmeye yöneltsinler ki ayıp değil mi a aaa?" duruşunu sergilemek abesle iştigaldir. şayet reklamların ilettiği mesajın aynı zamanda bir de tüketim biçimi modeli ile "shove it up yours kit" halinde geliyor olması da ürünü tüketirken bir yandan da onun imajını, ardındaki ideolojiyi tüketiyor olduğumuz anlamına gelmektedir. şu gün çeşitli ürünleri çeşitli kullanıcı tipleri ve tüketim alışkanlıklarıyla bağdaştırıyorsak (pepsi yeni neslin standart skydiver içeceğidir, mc donalds arkadaşının milk shake'ine flower kick atanların tercihidir gibi yüzeysel tipolojiler olmasa da çeşitli ürünlerin çeşitli tüketici modelleriyle örtüştürüldüğü açıktır) bu tüketim ideolojisinden kaynaklanmaktadır; ve kapitalizm, tartının tüketici kefesini sadece çıkarı söz konusu olduğunda düşünmektedir. dolayısıyla "reklam canım bu, ardında mana aramak yanlış" gibi argümanların dile getirilmesi, evlenmek vaadiyle cinsel istismara uğramış naif kişilerle mütecavizlerin arasındaki bağıntıyı çağrıştıran kapitalizme karşı iyi niyetli tüketici duruşunu gündeme getirir.

    bu noktada olgu ve olayları yüzeysel algılama yetisi, rahatsız edici, aksi yönde bir düşünce gördüğünde "acaba ne demek istemiş olabilir eleman" diye düşünmeksizin kaplanane atılımlar sergilenilmesi, "aksi görüş bildirmem gerek, saçma derim, karikatürünü çizip olaya öyle bakarım" gibi fikir yürütme önkoşuluna gereksinim duymayan bir zihniyet içinde hareket edilmesi elbet karşı tarafa da de satır satır açıklama ve çözümleme yaptırtmış, açıklamaperver kişilerin dedirten başlık mutantlarına rağbet eden dimağlara biraz olsun ışık tutmasını sağlamıştır belki...
  • tartisilmasi esnasinda getirilen argumanlara das kapital kusuyoo pop muzik ustunde durmuyoo gibi karsiliklar verilmesi elbet ilginc goruntulere meydan vermistir. kendi kullandigi sig ifadelere bakmaksizin karsisindakilere az gelismis karekter yakistirmasi yapanlarin ise gelismislik vizyonlari kendi ihmal edilebilir duzeyleriyle sinirli oldugu icin uzerinde durmaya gerek yoktur. biz de soyle bir alternatif uyduralim da simetri olsun, astigmatik bunyelere guzel gozuksun:

    varsa yoksa kivir cevir
    arguman uretemem derdim baska
    populerim sosyal hayatim var
    iki kelimeyi guclukle getiririm birarrayya

    alkislarimizi esirgemeyelim bestekar dostlarimizdan, kredi karti deyince refleks olarak faytklab diyelim yeni gelin edasiyla. aferin.

    gelelim retorik kismina:
    bilinen gercekler uzerinde baskalarinin fikir yurutmesinin zor olacagi dusuncesi midir acaba kimisini vahiy yorumu yapmaya iten, buna bagli olarak tanidik motifler esliginde one surulen goruse referansta bulunduran? daha once belirli bir konu hakkinda detayli bir inceleme yapmadigi icin bir kisi hakkinda vahiy gibi sorgulanabilir yollarla fikir edindigi yorumunu yapabilme yetisini kisiye kim ve hangi sartlar kazandirmistir, bu yorum dogasi itibariyle vahiy niteligi tasimmakta midir? anlatilan onca seyden durup durup "kapitalizm kaka" dersini mi cikartabildiniz? yoksa bu indirgemeci yaklasimin ardinda "off ben en iyi biliyorum bunlar ne konusuyo boyle yane? iki paralik ettiler sempozyum konumu, ben bunlari zaten biliyorum" anlayisi mi var?

    "ugrastirmayin beni" yaklasimiyla ic ice bir soylem tartisma ortamina isinlanan agir abi soylemidir, herseyden ote gereksizdir: hele ki kisi efor sarfetmek duygusu gutmuyorsa. bu arada garipsedim biraz, kimmis ezberleten bunlari, belirli bir kurum mu var kredi kartlarinin sosyolojik etkileri uzerinde uzmanlasmis alimleri yipratmak icin tasarlanmis olan? illa ki yazacaksaniz bir sarki yazin, kendi "hosbul agresif hallerimi ya sozluk" mahyanizi yazin da tam olsun.

    ilisikteki optik formu doldurmaya kalkar da basarisiz olursaniz "sorular ezberdi bana hitap etmedi" demeyin kalkip.
  • uzun cumleleri okumaktan aciz bir kimsenin hakkinda yazdiklarimi okuyup anlamasini, gorus bildirmesini pek beklemedigim konudur. icerik kismina gelince, uc alternatif sarkinin en guzelini yazip kafiye adina anlamdan fedakarliktan cekinmeyen, konu hakkindaki ilk entrysinden itibaren dogru duzgun bir yorum yapamamis kisilerin bu konuda goruslerini almak elbet guzel. tabii insan merak ediyor, simdiye kadar takdir edilen entrylerimin pek cogu, okuma pratigine yabanci bir takim yazarlari irkiltecek kadar uzun ve kalin, ancak epeyce de begenen eden olmus, bunun sebebi nedir? herhalde "uzun yazmis aferim" dusuncesi, yazilanlari okumadan gecip sadece desene bakmak davranisi.

    karsi gorus bildirmek konusunda ciddi bir kimsenin yapacagi gibi oturup yaziyi anlamak yerine "hmm ne kadar uzun ve damarli cumlelerin var" demek, dunyanin yazilanlari anlamadigini iddia etmek (ve tabii bu arada anlasilma iddiasi tasimayan karekter israflarina gitmek) kontraarguman acisindan hic de saglam degildir. kaldi ki yazdiklarimin digerleri tarafindan anlasiliyor olduguna dair ipuclari genelin tarzima yaklasimini iyi kotu kanitlar nitelikte. sikici yazdigim bes anlamazlarin dimaginda dogru olabilir, bu benim tarzim, degistirilmesi de pek mumkun gozukmuyor. ancak mesele dis gorunumdeyse, uzun yazilara bakip bakip bos yazmis demekteyse, ilgili bi idrak kimseye onerim fontlari buyutmek marifetiyle daha kalin, daha uzun cumleler elde etmenizdir, bu uzunluk ve kalinlik simgelerini elinizden dusurmeyeceginizi tahmin edebiliyorum pek sevgili jeton dusmez kisi.

    bu arada kimi galeyanperver bunyelerin "bi bok soyleyemedim bari laf sokayim" zihniyetinin eseri olan forum agzinda bi sus ama yane tandansli tumce girisimlerinin bkz formatina sokularak forum agzi sinirlarindan cikartilamayacagini anlayamamis olmalari da tuhaftir. elbet baskalari da bilir soyle bakinizlar vermesini:

    (bkz: nick belane bi insan taklidi yapiver)

    ve sevgili arkadasimizin forum cumlesinin aksine bu daha manidar bir bakinizdir, zira yazilanlari israrla anlamayarak kultur bakanliginin insan okur reklamlarinda oynayan babunu hatirlatmakta, diyecek birseyi olmadan tuyleri urpere urpere saldirmaktan duydugu tatmini israrla bildirmektedir ilgili kimse. onca yazilandan anca don kilot kismini alabilen, sonrasinda da sikici yaziyorsun kimse seni annamiyor (sarkida bir de kazanma kismi var ki orasi ayri bir bomba, ayri bir cozumsuzluk. kosu yarisi mi saniyor, sidik yarisi mi biliyor orasini cozemedim. tabii bir de bir baskasina yazilana cevap verme kurtlulugu var ki orasi apayri bir tartisma konusu) diye ortaya cikan kisiogluna su noktada cumleleri bir bir tarayarak okumasini, gerekirse hecelemesini oneriyor ve koltugunun altina kistiracagimiz fis defteri ile ilkogretimin ilk bes senelik etabinin startina, arkadaslariyla dahiyane, kafiyeye bogulmus bestelerini paylasarak nes'e icinde oynamaya gonderiyoruz. dsom kisaltmasini yerinde goren nadir sozluk yazarlarimizdan biri olan nick efendiyle dsom yavas yavas darksideoftehmind acilimina dogru buyurken hissetiklerini ogrenmek icin bu ilkogretim okulundan canli baglantiya da geceriz belki. (bkz: kamasullah)

    "uzun yazi istemiyorum diyaframima dayaniyor" dusuncesi icindeyse ilgili kisi, hele ki yazilanlari anlayamiyorsa, o anlayamadigi yorumlara karsi sav koyma zorunlulugunda da degildir. sozlukte egitim gonulluleri vakfina calisan pekcok kisi var, onlara mesaj atmayi deneyebilir okudugunu anlama zorlugu cekenler, zibidi sozlukte yazabilir veya ne bileyim cay koyabilir ancak entrylerimin herkese hitap etmesini de beklememelidir bu kimseler. neticede delilarus gibi "maymunlarin da anlayabildigi tek yazar" olma iddiam yok, bunun yaninda ortalama bir insanin yazdiklarimi anlamamasi icin de bir sebep yok.

    genelgecer anlamazlarin bekledikleri sonuc uzun cumlelerle tikali idrak yollarini acmam idiyse sayet (ki tip jargonunda buna lavman da denir) bu noktada suc bende degil, sonuclari kestiremeyerek "ay ay neden bu kadar uzun" soylemine yatay gecis yapan kisilerdedir. onceleri dagitirim ugrastirmayin diyen tavsanciklarin sonradan agiz degistirerek salya sacar bir hale gelmis olanlar, su noktaya kadar okudugunuz (kimilerinin de resimlerine baktigi) yazinin yazilmasinin sebebi olan isbu bos kisilerdir, dairesel mantik yurutmeye devam edip, hala icerik diyeceklerse bunu klozete dogru yapip ustune sifonu cekmeleri onemle rica olunur, zira okudugunu anlayamayan kisinin harflerine baktigi yazida icerik bulmasina olanak yoktur.
  • bizim okula, bahçenin ta ortasına minibüsünü parketmiştir bu reklamın tanıtımcıları. kesmemiş olucak ki, damperden indirdikleri bir adet kocaman haut-parleur ile bangır bangır bu muziği loop'a almışlardır. büyük işkence, genclerin beynini çiteliyorum diye düşünen gerzek pazarlamacı takımı içinse büyük hatadır. minibüs içindeki -belki de sırf emir kulu- kişiler bolca küfür yemişlerdir benden, o bangır bangır muziği bastırırcasına hem de. gene gelsinler gene ederim.
  • (bkz: brand cool)
hesabın var mı? giriş yap