• 1998 yilinda, dogma 95 manifestosuna uygun cektigi solen* filmini seyrettikten sonra buyuk umutlar bagladigim ve bizlere amerikan kaliphanesinden cikmamis bakis acilari ve usluplari hediye edecegini umdugum danimarkali yonetmen thomas vinterbergin bu yil vizyona girecek filmi. film turk sinema seyircisi ile 22. uluslararasi istanbul film festivali vasitasiyla bulustu. yonetmenin bu kez dogma kurallarindan siyrilarak cektigi film. cok sey anlatmaya cabalarken hic bir seyi tam olarak anlatamayan film. ne oraya ne buraya oturmayan guduk bir film. biraz hitchcock gerilimi, biraz "dunyanin sonu geldi, her seyin civisi cikti" filmleri hayalgucusu, birazcik da "tekrar kavustuk ama olum ayirdi" ask filmleri tribi...olmus mu yani? olmus ama yazik olmus.
    yalniz muziklerine ve sean pennin cizdigi karaktere bir diyecegimiz yok.
  • muzikleri zbignew preisner yapmis. bu kadar insan, bu kadar emek,.....

    ha bir de, neden amerikali oyuncularin polonyali karakterleri canlandirip aralarinda o garip aksanla konustuklari da ayri bir merak konusu bende. yabancilastirma efekti idiyse eger, gerek yoktu ona, bu filme yabancilasmak icin...
  • müzikleri dışında hiç bir öğesi güzel sayılamayacak olan, festival bünyesinde gidilip soğuktan donarak * * çıkılan fazlasıyla fütüristik ve gerçekdışı bir garip film.
    filmin yarısında dışarı çıkmamı engelleyen tek şey sean pennin arada bir seyirciyi büyüleyen sesi idi.
  • bir benim tarafimdan takdir edilmiş yapim. studyo eli ile arthouse, aferin thomas. festen ardindan, herkes pek bir vurucu, pek bir aglatici bir film bekliyordu bu amcadan. ne hayaller kurmustuk, dogmanın titrek kamerasından kurtulup, amerikaya gidince kalbimizi yerinden sokecek hikayeler anlatacakti. thomas bize koca bir nah çekti. ayri ayri düşünüldüğünde herbiri insani deli eden oyku parcaciklari, belli belirsiz bir tema üzerinden, mükemmele yakın sinemasal bir dille aktariliyor. kar yüzünden dunyanin hicbiryerine inemeyen bir ucak, yalnizliktan ve mutsuzluktan olup duran insanlar, aslind yerine gecmek için yanip tutusan buz danscilari. cok buyuksun tomas, yazilip cizilenler sana komaz.
  • bence de, kesinlikle becerilmiş bir film. şiir ve sinema ilişkisi denilince akla hep şiirsel görüntüler geliyor. hayır efendim, işte size son derece iyi görselleştirilmiş bir şiir. içinde soğuk, buz, kalp, ölüm, kopya ve kurtuluş kavramları geçen bir şiir. ben şiirden nefret ederim diyen sinefiller de ilk yarıda terk eder bu sınavı.
    (bkz: sinema şiirsel bir sınamadır)
  • denilenlere göre başrol oyuncularından claire danes'in son halini gördükten sonra mutsuzluktan ağladığı filmdir. oldukça kötüdür; ki böyle sakin sessiz ilerleyen kıyamet filmlerine bayılmama rağmen, bunu kayıramıyorum.

    mubi'den izledim, altyazılarının da filmden 10 kat daha kötü olduğunu, örneklemeye gerek duyurmayacak kadar başarısız olduğunu ekleyeyim.
  • gary hughes abimizin frontmanliğini üstlendiği melodik rock & aor grubu ten'in, x isimli debut albümünde 1. sırada yer alan ve the crusades isimli albüm introsu ile tek parça halinde bütünleşen güzel parça. sağlam gitar soloları barındırır içinde.

    https://www.youtube.com/watch?v=crkbg4wzxpe
  • -ölü bir adam var.
    +üstünden geç.
    -üstünden mi geçeyim?
    +tanıdığın biri mi?
    -hayır.
    +o zaman üstünden geç.

    thomas vinterberg'in 2003 yılında çektiği film. danirmarkalı dogma 95'lilerden olan vinterberg filmi çekince tabii insan farklı bir şey bekliyor. dogma 95'e bağlı kalmasını elbette beklemiyordum film öncesinde; çünkü jagten gibi o kulvardan tamamen ayrık ancak harikulade bir film çekmiş bir yönetmenden bahsediyoruz. danimarka sinemasının mühim abilerinden biri kendisi zaten; fakat filmi muazzam derecede boğduğunu görüyoruz. farklı alanlarda, farklı mesajları üst üste oturtmaya çalışması filmdeki bütünselliği tamamen erittiği gibi, derinliği de bitiriyor. film bir abd filmi değil de, iskandinav filmi olarak çekilse idi belki de tamamen farklı bir yapım izlemiş olurduk.

    kısacası yaşadığım hayal kırıklığına rağmen vasat bir film demekle yetiniyorum ben.
  • dogma 95 manifestosu çerçevesinde çekildiği herkesin kabulünde olan film. bu manifestoyu ilke edilerek çekilen filmlerde kanaatimce senaryonun çok vurucu olması gerekiyor, gerek akışta gerekse bütününde. yoksa elde dümdüz izlenen düşündürmeyen , film bittikten sonra bir sigara yakıp uzaklara baktırmayan etkisi çok kısa bir film kalıyor.

    film güzel mi, evet; izlediğime pişman mıyım, hayır.

    bu manifestoya karşıyım. ne demişler her şey akar. günümüz teknolojisinden faydalanmalı ve revize edilmeli bu manifesto.
hesabın var mı? giriş yap