• paris-viii (st. denis) üniversitesinde estetik profesörü. avrupa kıtasının şu anki yaşayan en önemli sol düşünürlerinden biridir. uyuşmazlık adlı kitabı ara-lık yayınları tarafından yayımlandı.
    (bkz: la mesentente)
  • türkçe uyuşmazlık adlı eserinden başka, yine aralık yayınlarından çıkan estetik bilinçdışı adlı kitabı ve birkaç gün önce metis tarafından yayımlanan siyasalın kıyısında adlı eserleri bulunmaktadır. [öncesinde bir de zizek hadisesi var] alain badiou ve jean luc nancy ile birlikte ülkemizde dolaşıma giren sol düşünürlerden birisidir kendisi [:tabi yine bu-varoluşlara geç kalınmıştır, geç kalmanın kendisine geç kalan bağlamsızlığımızda...]
  • çatışmacı siyaset üzerine kafa yormak için başlangıç noktası.
  • louis althusser'in öğrencisidir. halen paris 8 de ders vermekte olan pek değerli filozoftur kendisi.

    24 ocak tarihinde katıldığı üniversite paris 8de düzenlenen "puissance du communisme" konulu konferansta, slavoj zizekle arasında serin rüzgarlar estiği izlenimine kapıldım nedense zira zizekin sempatikliğini pek sallamadığı gibi zizek konuşurken bir arkasını dönmediği kaldı. o kadar dinlemiyor gibi gözüküyordu.

    (bkz: zizek çok sempatik)
  • metis yayınlarından çıkan siyasalın kıyısında kitabında bulunan demokrasi ve okhlokrasi makalesi üstün demokrasi yolunda ilerlediğini sanan her türkiye gencinin önemle okuması hatta yastık altından çıkarmaması gerektiğine inandığım yazar.
  • (bkz: lire le capital)(kapitali okumak)
    (bkz: l'inconscient esthetique)(estetik bilinçdışı)
    (bkz: le philosophe et ses pauvres)(filozof ve yoksulları)
    (bkz: le destin des images)(görüntülerin yazgısı)
    (bkz: aux bords du politique)(siyasalın kıyısında)
    (bkz: le spectateur emancipe)(özgürleşen seyirci)
  • büyük filozof. barthes'ı anlamıştır.
  • türkçe'ye çevrilen ilk kitabı uyuşmazlık'ta* çevirmen hakkı hünler tarafından anlaşılmaz hale getirilen filozof.
  • ranciere, gerçek hayatta kullandığımız bir çok kelimeyi yapısöküme uğratır ve altında yatanları ortaya çıkarır. siyaset bilimcilerin, toplumu düzenleyen ve bir arada durmasını sağlayan kurumlar ve pratikler bütünü olarak tanımladıkları siyaseti çok farklı alır. öncelikle bu tanımın siyasete değil, polise* ait olduğunu söyler. bu polis, topluluğu bütünleştirir, farklılıkları yok sayar ve evrensele ulaşma amacındadır. aynı antik yunan polisinde olduğu gibi, kendi dışında gerçeklik kabul etmez. bu işleve siyaset demenin, siyaseti toplumsala yedirmek olduğunu söyler. çünkü polis işlevi gereği(bütünleştirme), sadece yaratılmış olan toplumsallığı tanır.

    ancak bir topluluk içinde toplumsaldan ve polisten ayrı kişilerde vardır. bunlar topluluktan dışlanmışlar, ötekileştirilmişlerdir. muğlak bir kavram olarak, ranciere bunlara demos der. yani ranciere'e göre demos halk demek değildir, fikrini belirtmeye ve yönetmeye hakkı olmayandır. zaten ranciere'in gösterdiği örneklerle, antik yunan'da da aynı anlama geldiğini görürüz.

    dışlanmış olan, farklı olan ve konuşmaya hakkı olmayan demos'un özgürlük mücadelesini siyaset olarak adlandırır. yani ranciere'e göre siyaset, toplumsalın tam bağrındaki çatlakta meydana gelir. bu özgürlük mücadelesi demokrasiyle sonuçlanmalıdır. ancak bu demokrasi günümüzdeki gibi, soyut bir ulus kavramı üzerinden her çıkarcı hareketini meşrulaştıran bir iktidarı içermez. tam tersine demos'un yani yönetmeye hakkı olmayanların yönetimidir.
  • 7-8 aralık tarihinde istanbul'da olacaktır.
hesabın var mı? giriş yap