• bir roportajinda* filmlerinin gundelik hayattaki onemsiz ayrintilari betimlemesi, ve toplumu kocaman bir saka olarak islemesi uzerine bir soruyu: "..to me the simplest things seem to me the most important ones, like a conversation, or going out for a walk with somebody, or the way a certain clous drifts by, or the light falling on the leaves of a tree, or smoking a cigarette with somebody. those things are much valuable to me than all this gibberish." olarak yanitlayan siyah-gri yonetmen. ayrica amerikada baskanlik secimlerinden sonra fransa'ya yerlesmeyi planlamakta olan usta.

    *hertzberg, ludvig. (2001) jim jarmusch interviews. usa: university press of mississippi.
  • mystery train filmi ve içiçe geçmiş üç hikayesi bir başkaydı,hele o diğer bütün filmlerine sinen blues bu filmde bluesun doğduğu bölgede geçmesi hasebiyle daha bir yoğun ve güzeldi.özellikle japon çifte dikkat...
  • öyle yalin ve katiksiz bir sinema dili vardir ki bu adamin, bazen kendinizi hic tanimadiginiz insanlarin yasamini dikizlermis gibi hissedersiniz. amerikan toplumunu en iyi hicveden, kisiye göre ya sevilecek, ya da kacinilacak yönetmenlerden biridir. jarmusch'un beni benden alan film sahnelerinden biri stranger than paradies'te yanik olduklari macar kuzeni ziyaret etmek icin new york'tan kalkip daha önce hic görmedikleri cleveland'a gelen iki kafadardan birisinin digerine dedigi "ne bicim is bu ya, yeni bir yere geliyorsun hersey birbirinin ayni!" diyalogudur ki, batiyi bir cümlede özetleyebilen ender kelime dizilimlerinden biridir.
  • altin palmiye -> jüri büyük odülü: ‘broken flowers’ (2005) by jim jarmusch

    credited cast:
    bill murray .... don johnston
    jeffrey wright .... winston
    sharon stone .... laura
    frances conroy .... dora
    jessica lange .... carmen
    tilda swinton .... penny
    julie delpy .... sherry
  • "her büyük yönetmenin en azından bir tane kötü film yönetme hakkı vardır" denmesine rağmen bugüne kadar bu hakkı kullanmamayı tercih eden, bundan sonra kullanacağına da hiç ihtimal vermediğim, amerikan bağımsız sinemasının yaşayan en yetkin yönetmenlerinden biri.
  • 6-13 ekim tarihleri arasinda ankarada düzenlenecek olan 2. güz film şenliğinde ankapol sinemasında 7 filmi gösterilecek olan yönetmen. ankaralilar icin güzel bir şans, kacirilmamasi gerek..
  • "kımıldayan her şey beni etkiler" diyen yönetmendir.
  • amerikanların ve bazen batı avrupalıların en kral yazarları,sinemacıları,sanatçıları bile konu kendilerinden uzak etniklikler olunca - bahsi geçen kültürler oryantal olmasa bile- eski oryantalist hastalığa kapılıyorlar. roger waters'ın -ki kendisi ingiliz- konserde yaptığını gördük, herhalde 40 senedir yaptığı en değersiz meymenetsiz şarkıyı üzerine bir de acaip kaliteli bir çizgi roman çakıp seyircinin üzerine boca etti. jim jarmusch 20 yaşından beri punk ve 25'inden beri beyaz saçlı, onda bu hastalığa hiç rastlayamadık. o bu baştan yanlış kurulmuş denklemi zenci samuray ve william blake ve kızılderili öğretmeni ile ters yüz etti. jarmusch'un sineması, fazladan dramatize edilmiş yapış yapış malzemeden uzak, insan durumu üzerine en soğuk kanlı tespitler ile dolu, yüksek kalibreli, eklektik bir eserdir.
  • bağımlılık yaratan minimalist deha. ayrıca (bkz: auteur)
  • her gördüğümde sinemacı olmasa kesinlikle bir punk grubuna vokalist olurmuş diye düşündüğüm, beyni farklı çalışan yaratıcı, minimalist, zevkli adam.
hesabın var mı? giriş yap