• dert değildir.
    "karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla hoşgörebiliriz. yaşamdaki asıl trajedi; yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır."*
  • annem hala karanlıktan korkuyorsa sebebi dedemdir.

    köyde büyümüş annem. dört kız kardeş. iki katlı taş ev, alt katı depo, tütün, zeytinyağı deposu. üst kata gıcırdayan ahşap merdivenlerle çıkılıyor. kocaman bir bahçe var evin önünde "soğanlık" diye tabir edilir bizde, meyve ağaçları, sebze ve çiçeklerle döşeli kocaman bir alan. tuvalet ise pek çok köy evinde olduğu gibi cehennemin dibinde yani o soğanlığın dip köşesinde.

    elektriğin olmadığı, gece saat üçlerde lüks lambalarıyla tütün kırmaya gidilen annemin ilk gençlik yılları, mevsim şimdiki gibi yaz. dört kız kardeş yaşları birbirine yakın. akşam yemek yeniyor, biraz oturuluyor, gece tütüne kalkılacak, erken yatılıyor. yatılıyor da, yatmadan tuvalete gitmek icap eder. lüks lambası öyle böyle değil çok "lüks" öyle tuvalete filan giderken kullanılası değil. annem "kızlar olarak önce az kendi aramızda konuşur cesaret alırdık" diye anlatıyor. birlikte gidecekler tuvalete. evin kapısını açıp merdiven başına geldiklerinde dedem seslenirmiş arkalarından;

    - eğer gözleri kırmızı ise çömelin birşey yapmaz, eğer hırlarsa çığrının, eğer dişleri sivriyse....

    "bu kadarı yeterdi" der annem. çığlık çığlığa kaçışırlarmış içeri. nereye cesaret edip gidiyorlar "ana gelsene gari bizle, bubam aklımızı aldı gine" diyerek ananeme yanaşırlarmış. dedem oturduğu divanda sigarasından derin bir nefes daha alıp kıs kıs gülermiş.

    annem hala karanlıktan korkar, sebebi dedemdir.
  • bu korkunun genel oldugunu bilirdim ama yillar sonra tekrar hortlayan bisey oldugunu bilmezdim. son zamanlarda buna da tanik oldum!karanlik korkusu huzursuzluk kaynagidir. garip bi yurek carpintisina, anlamsiz bi telasa neden olur. cocukluktan kalma korkulariniz hortlar birden ama yine de karanliktaki figurleri sacma sapan seylere benzetmek icin cilginca bi caba harcar, kapali gözlerinizi acinca korkunc biseyle karsilasacaginiza kendinizi inandirmaya devam edersiniz . evde sizden baska biri daha var mi diye kulak kesilirsiniz, her tikirti kalbinizi daha da cok carpirtir. hareket etmezseniz kendinizin daha guvende oldugunu dusunursunuz. hele bi de kabusumtrak biseyler gorurseniz degmeyin keyfinize!tatli karanlik baldan tatli bi hale döner, bogar insani. anladigim kadariyla yalnizlik fazlasiyla korukler bu hain duyguyu. geceleri gunduzlerden daha cok seven ben gibileri bile uykusuz birakir.
  • kişide zaman zaman hortlayabilen bir özelliktir.
    kimi zaman psikolojik olarak kendinizi zayıf hissettiğinizde, kimi zaman seyrettiğiniz bir filmden etkilendiğinizde hortlar.
    genelde çocukluktan kalmadır, görmemekten, bilmemekten, ve hayal etme yeteneğimizden doğar.
  • insan beyni algılayamadığı şeylerden rahatsız olur
    bu rahatsızlık kimi zaman sıkıntı kimi zaman korku kimi zamanda kızgınlık doğurur
    karanlıkta algılama eylemi görme hariç diğer duyular ile yapıldığından ve insanın en çok kullandığı görme duyusunun aktif olamdığı bu durumda diğer duyularına tam güvenememesinin etkisini çeker
    ayrıca beyin fonksiyonel olarak bu duruma uygun şeyler canlandırır
    ve bu durumda gerginliği biraz daha yükseltir
    korku öğesi doğaüstü veya reel olgular sonucu gerçekleşmeside beynin kattığı bir olgudur
    bu korku türü belkide en basit halledilebilecek türdür
    ya üstüne gidersiniz ya da ışık yakarsınız (ama bu durumda da bazı şeylerin görünmemesi daha hayırlı olabilir *)
  • sevgiliden ilgi görmek için kullanılan korku türü.

    -ama recaii ben korkuyorummmm
    +korkma canım ben burdayım
    -her yer kapkaranlık ama
    +yaaaa
    -ay o da ne
  • masumiyeti gösterir, gösterirmiş, nasıl mı?

    muğla'da karabağlar yaylasında, arkadaşlarda akşam yemeği yedik. çocuklar yok, dört kişiyiz. hava oldukça serin ve yaylanın en güzel zamanı. muğla yaylası düşünüldüğü gibi yüksekte değil, şehirle aynı kotta neredeyse, ama öyle güzel bir yayla havası var ki. tabi yoğun bitki örtüsünün ve bol suyun da etkisi var. "irim" dediğimiz patika yollarla örülü, tek arabalık, toprak yollar arazilerin şekline göre biçimlenmiş. yukardan bakıldığında örümcek ağı gibi görünüyordur, hiç yukardan bakmamama rağmen biliyorum. irimlerin iki yanı yaklaşık iki metre yüksekliğinde her tür bitkiyle örülmüş duvarlar şeklinde ilerliyor. güzel bir yemek, rakılar keyifle içilmiş, meyve ile serinlemiş sofra en son sıcak bir şeyler içme vakti gelmiş.

    saat onbir suları, ortalık iyice sessiz ve ıssız. irimlerin çoğunda sokak lambası yok, olanı da yanmıyor. tüm yıldızlar meydanda, hava ısırıyor yavaştan. kuş uçumu iki km mesafede "düğerek" mahallesi var muğlanın. orada evi olan arkadaşlar akla düşüyor, telefonla aranıyor, onlar da tesadüfün böylesi rakı sofrasından yeni kalkmış oluyor, "hadi çay kuruyoruz, gelin" diyorlar. arabayla on dakikalık mesafe ama "çok yedik, çok içtik, yürüyelim, açılırız, spor yapmış oluruz (!)" diye, yürüyerek gitmeye karar veriyoruz.

    ben araba ile evi o istikamette bulamam. az merkeze gidip dönmem gerek. ama arkadaşlar yaylayı iyi biliyorlar ya "çok kese bir yol biliyoruz, irim arası, yaklaşık yarım saate yürürüz" diyorlar. bir el feneri alıp çıkıyoruz toprak yola. bahçedeki kangal (efe) tok bir sesle yolculuyor bizi. evin bulunduğu irimde yanan son sokak lambasını arkamızda bırakınca koyu bir karanlık sarıyor çevremizi. hızla, çok konuşmadan yürüyoruz, zemin engebeli, lambayı yere tutuyoruz, toprak yol ama iri taşlar var arada, bastığımız yeri görmemiz lazım. bir on dakika bu şekilde yürüdükten sonra fenerin ışığı zayıflamaya başlıyor. "dönüşte arkadaşlardan alırız bir el feneri" deyip, çok acil durumda (!) yakmak üzere feneri söndürüyoruz.

    yürüyüşe körleme devam ediyoruz. envai çeşit hayvan sesi var; çekirgeler, kurbağalar, puhu kuşları, böcekler, köpekler, yılanlar koca bir senfoni olmuş. medeniyete ait ses yok; araba sesi yok, insan sesi yok, makina sesi yok, sadece arada uzaktan gelen, coşmuş yayla sakinlerince gecenin kutlandığı tüfek sesleri -tak, tak, tak- söylediklerine göre irimden ayrılmak zorundayız kese yol haritamız için. bir tarlayı katetmemiz gerekiyor. "bu tarlaydı galiba" diyorlar; dalıyoruz bi kesikten içeri.

    toprak yumuşak, mısır ekilmiş sanırım, söylendiğine göre tarlanın öbür ucunda irime çıkış var. hızla yürüyoruz. ayakkabımın içine kaçan taşlar yüzünden duruyorum, diğerleri devam ediyor. taşı çıkartana kadar onlar ilerliyorlar, karaltıları hayal meyal seçiliyor. işte o an öylece durup kendimi tartıyorum ve içimde tırnaklarını çıkarıp kalbimi tırmalamaya başlayacak, ağzından salyalar akan, kırmızı gözlü canavarı bekliyorum; korkuyu.

    ortam müsait, ne olduğunu kestiremediğim hayvan sesleri, mırıltıları gittikçe uzaklaşan insan silüetleri, karanlıkta herşeye benzetilebilecek ağaç ve çalılar, uzaklı yakınlı köpek sesleri. bu derece karanlıkta kalmayalı yıllar olmuş. böyle bilmediğim bir yerde kaybolmayalı da. koca sesleniyor uzaktan "çıkışı bulamadık, yanlış tarla galiba, sen olduğun yerde bekle, sonra sesime gel"

    bekliyorum, ama kırmızı gözlü canavar gelmiyor, tırnaklarını yavaş yavaş kalbime ciğerime batırmıyor, içimden bir çığlık yukarı doğru yükselmiyor, kalp atışlarım hızlanmıyor, gözlerim kocaman açılmıyor, ellerim sımsıkı kasılmıyor. sadece durup dinliyor ve sakince bakıyorum çevreye; "hımm evet kuş sesi galiba bu, bu da çekirge olmalı gerçi yılan da olabilir, şu ağaç ne ki, ne kadar büyümüş, ceviz mi acaba, köpekler bağlıdır zaten yaylada, kimse boşta bırakmaz, hem insana saldırmazlar ki boş olsalar bile"

    anlıyorum. masumiyet sona ermiş, hayalgücü büyük bir gayretle ve özenle yok edilmiş, çocuk kalbi ve saflığı ciğerinden bıçaklanmış, mantık tüm duyguları ele geçirmiş, hayat yapmış kahpeliğini, öyle ki; karanlıktan korkulmuyor bile.
  • bazen hayal gücünün etkisiyle götü üç buçuk attırır. şifresiz wireless ağı bulmuşum salonda hemen taşıdım masaüstü bilgisayarı arkam kapıya dönük. monologlar yaşıyorum şu anda. oğlum fermuar ister misin arkandan gelen hırsız çat diye boynunu kırsın tövbe tövbe manyak mısın lan nası konuşuyon? olur mu olur silvester abinin sapık filmindeki gibi bıçağı yalayan manyak gibi çıkmasın sakın arkandan usulca yaklaşıp ağzını kapatır odaya çeker bi güzel keser gırtlağını. lan!! bak hala, iç ses kışt kışt.
  • tamamen içgüdüsel bir durum. insan doğası gereği aklıyla hakim olamadığı şeylerden huzursuz olur. sadece korkudan değil herhangi bir konuda da böyledir. anlamadığımız şey moralimizi bozabilir.

    burada korku olarak ele alınan mesela karanlıksa da şöyle açıklanabilir. insan denen varlık binlerce yıl önceki korkularını, alışkanlıklarını her ne kadar bazılarımız bunu kabul etmese de genetik olarak taşır. ilk insanların doğayla olan o amansız mücadele zamanlarında ateş onlar için en önemli hayatta kalma aracı olmuştur. beslenmenin yanısıra karanlıktaki onlara düşman varlıklardan veya doğal oluşumlardan(uçurum, akarsu)korunmada baş etken olan ateş günümüz insanında elektrik olarak baş göstermiştir. işte bu ışık kaynağının olmadığı ortamlarda insanlar içgüdüsel olarak huzursuzlanır.

    kendi evimiz içinde dahi içeride bizden başka biri olmadığına emin olsak bile karanlık bir odaya girersek içimiz ürperir. nedeni nedir? bir hırsız ile mi karşılaşmak korkusu mu? bir katil mi? kişinin inancına bağlı olarak bir doğaüstü varlık mı?

    belki yukarıda saydıklarımdan birini seçmiş olabirsiniz ama bu sadece bir maskeden ibarettir. asıl sebep bilmemekten kaynaklı bir huzursuzluktur. beynimiz algılayamadığı/tanımlayamadığı her şeyden rahatsız olur. dolayısıyla korkumuz karanlığa değil belirsizliğedir.

    tüm bunları insanlığın binlerce yıllık teknolojik gelişimine de uygulamak abes kaçmayacaktır. her zaman bazı insanlar az bilmekten rahatsız olmuş ve kendini bilime adamıştır. her şey biraz daha fazla şey tanımak, bilmek içindi.
  • gecenin bi vakti (2:20) isik altinda gozler fal tasi gibi acik yatarken, beyniniz akliniza korktugunuz anlamsiz seyleri kronolojik olarak siralarken (yas 27) yan odada uyuyan 3 ve 11 yasindaki kuzenlerinize gipta ettirir. ayrica, uyumamak icin turlu bahaneler bulan beynimin (yok saat tik etmis, yok televizyonun sesi cok acikmis, yok bi gram isik varmis) hem karanliktan korkup isigi actirmasini sonra ben isikta uyuyamamki kamil heheh diye civiklik yapmasini, gaipten sesler uydurup korkudan odumu patlatmasini daha onemlisi bu ugurda yillardir ugrasip didinip kurtuldugum karanlik fobimi diriltmesini eshefle kiniyorum. cikaricam bigun seni o kabuktan, biktim anlamsiz davranislarindan. tukettin. git kimin beyni olcaksan, tutmuyorum seni.
hesabın var mı? giriş yap