• araştırmacı tarihçi.

    söyledikleri doğru yanlış yargısına girmeden bir algıdan bahsetmek istiyorum.

    batı merkezli tarihçilik sömürgeciliğe dayanak olarak, batı çıkarlarına göre yontulur. bu bilinen bir gerçek. kültür yaratmış uygarlıklar ön kabullerle hiçbir dayanağı olmayan ve bugün artık bilimsel çevrelerde yavaş yavaş vazgeçilmesi dillendirilen hint-avrupa dil ailesi diye bir icada bağlanır. filoloji biliminin temelleri dinamitlenir bazen bunun yapılabilmesi için.

    örneğin sümerce'de üç yüz kelimenin türkçe olması önemli değildir, kanıt değildir. ama x uygarlıkta tek bir kelime hint-avrupa dil ailesine mensup olsun, anında hint-avrupa kavmi kabul edilir o toplum.

    bugün avrupa'nın etrüsk uygarlığını anlayamamasının sebebi de bu ön kabullerdir. asya dillerini baştan reddeden avrupa elbette etrüsk yazı sistemini anlayamaz. çünkü uygar etrüskler greko-romen olmalıdır. bir şekilde oraya yamanmalıdır. bu sebepten çözemedikleri bir dilin bile asya bağlantılarını reddederler.

    dedik ya, uygarlık yaratan tüm geçmiş uygarlıklar greko-romen, hint-avrupa kaynaklı olmalıdır. geri kalan tüm kavimler barbardır, güruhtur ve medeni avrupalılar tarafından yönetilmelidir. bu yönetimin adı da manda ve sömürgeciliktir. yani avrupa medeniyet götürür o coğrafyalara, medeni olmayan ulusları medenileştirmek üzere... şimdi de demokrasi götürüyor ya, onun gibi işte.

    dolayısıyla bu batı tarihçiliğine öyle bir iman var ki başta bizim aydınlarda, adeta aksi bir tez ortaya koymak delilikle suçlanmak demek. artık bir dogma olmuş bu durum.

    genetik bilimi orta asya'dan göç yok desin, etrüsk dna'ları ile günümüz anadolu türklerinin dna'ları birebir örtüşsün, doğu anadolu'da binlerce yıllık kaya tamgaları olsun önemli değil. avrupalı, barbar türkler at üzerinde 1071'de ilk kez anadolu'ya girdiler dediyse o tanrı kelamıdır ve sorgulanamaz. bu at üstündeki barbarlar, kadim anadolu yerleşik uygarlıklarını nasıl asimile etmiş hayret bir şey doğrusu.
  • tarih sumerde baslar tezini reddeten ve tarihin turklerde basladigini savunan mirsan, resmi tarihe alternatif fikirleri ile dikkat cekmektedir. yaziyi turklerin icat ettigini, kagidi turklerin buldugunu, turkcenin kökeninin 16.000 yıl onceye gittigini, latin alfabesinin temelinde turkcenin yattigini ve avrupa uygarligi'ni kuran etrusklerin on-turkler oldugunu ileri surmektedir.
    haluk tarcan ve turgay tufekcioglu gibi isimlerce de desteklenen fikirleri, akademik cevreler tarafindan kabul edilmemekte, ancak karsi çikanlar tarafindan curutulememektedir de. ceviz kabugu yayinlarindan "tarih turklerde baslar – turk dili’nin kokenleri" baslikli kitap, konuyla ilgili olarak tavsiye edilebilmektedir.
  • truva'nın keşfedilmeden yani toprak üstüne çıkarılmadan önce bilim çevreleri tarafından "tamamen uydurma, hayal ürünü bir efsane" olarak görüldüğünü ve tu kaka edildiğini, atlantis'in tam da şu an itibariyle bile "hadi ordan!cılıkla" bir masal olduğunun iddia edildiğini, ama halihazırda 2 yerde atlantis için kazıların başlatıldığını, dünyanın aslında düz olduğunun binlerce yıl boyunca savunulduğunu herhalde biliyorsunuzdur. bilim soru sorar ve o sorunun peşine düşer. bugün doğru, tartışmasız gerçek diye kabul edilenler yarın tamamen çöpe atılabilir. (en basitinden maddenin en küçük parçası atom (ben öğrendiğimde ilkokuldaydım, şimdi higgs bosonunu arıyorlar. en küçüğü o değilmiş.)

    çin'de piramit var. hem de baya ayı kadar.
    mısırlılar yapmamış, mayalar, aztekler falan da yapmamış.
    enteresan şekilde dünyanın en eski kültürlerinden olan ve hala kendi topraklarından gıdım kıpırdamamış çinliler de yapmamış.
    e kim yapmış?? hakkaten enteresan.
    uygur piramidi. ha?!! nası yani? biz türkler at üstünde sağa sola gidiyoruz yavvvv. nasıl olur?

    benim turancılık, ırkçı elitizm gibi hiçbir düşünceyle yakınlığım, taraflığım falan yok.
    kazım mirşan ile tanışıklığım, akrabalığım da yok. tek savunduğum şey, söylenen her bilginin değeri olabileceği.
    "ya dedikleri doğruysa?" olasılığının varlığı bile heyecan verici. millet yerinde oturacağına bir kez de kazım mirşan'ın bakış açısıyla değerlendirmeli diyorum sadece.
  • herkesin söylediğini daha güzel ifade ederseniz, genellikle insanlar daha kolay takdir ediyorlar. ayrıntılı araştırmalar sonrasında yeni bir şey iddia etmek ve bunu insanların hemen benimsemesini beklemek haklı bir beklentidir. ancak batılılar söylemedikçe kendi insanımızın fikirlerini küçük veya hor görmek doğuda yaşamanın zorluklarındandır. ulkemizde yeni bir seyler söylemek konjonktürel istisnaları saymaz isek çok büyük cesaret ve bilgelik ister. kazım mirsan bu cesareti ve bilgeligi gösterebilmistir. medeniyet türklerle iliskilendirilmesin de kimle iliskilendirilirse iliskilendirilsin diyen bir kitleye sahibiz.
  • beyaz piramitle ilgili yazdığı kitap var mı, ben de bilmiyorum, rastlamadım. fakat bunları türkiye'de meşhur eden kendisidir.

    beyaz piramit tesmiye edilen anıt mezara benim piramit demememin sebebi, bunların mısır'daki yahut amerika'daki gibi taştan değil, topraktan yapılmış olması ve avrasya coğrafyasında pek çok yerde görülebilecek tümülüslerden oluşudur. yani piramit deyince insanların zihninde canlanan imgeden farklı oluşudur. zaten topraktan yapılmış olan bu yapıların toprakla örtüldüğü konusundaki yaygın yanlış inanç da bunda haklı oluşumun işaretidir. fakat tabii teknik olarak topraktan, ahşaptan, kağıttan piramitler de yapılabilir. bu nedenle "hayır, bunlar piramittir." diyene bir sözüm de olmaz.

    zaten esas mesele bu yapıların nasıl isimlendirileceği değil. esas mesele, wu-ti'nin anıt mezarının nasıl bir türk piramidi olarak sunulabildiği. esas mesele turizme açık bir bölgenin nasıl yasak bölge imiş gibi gösterildiği. esas mesele xian'da bulunan bir yapının nasıl "türklerin yaşadığı bir bölgede" bulunduğunun iddia edildiği. esas mesele yoktan yaratılan bir efsane. esas mesele insanların tarih bilinciyle oynanması ve insanların kandırılması. esas mesele, göçebeliğe avrupamerkezci bir gözle bakıp onu mutlak "ilkel" olarak görmek ve bu avrupamerkezci bakış ile hareket ettiğini fark etmeksizin avrupa'nın bakış açısını suçlamak.

    avrupa'daki yaygın yanlış değerlendirme, türklerin göçebe olduğu değerlendirmesi değil, yerleşikliğin göçebelikten üstün olduğu değerlendirmesidir. bu görüşe iştirak ettiği anlaşılan mirşan ve mirşaniler de bu hususta bağnaz avrupalılarla aynı safta bulunmaktadırlar.

    mirşan'ın 30 kitap yazmış olması hiçbir şeyi değiştirmez. 30.000.000 kitap yazsaydı da fikrim değişmezdi. erich von däniken daha fazlasını yazdı ama aklı başında kimse mısır piramitlerini uzaylıların yaptığına inanmıyor.

    ben türklerin çin'de piramit yaptığına da zulu kabilesinin merkür'de nükleer santral kurduğuna da inanabilirim. tarih yazma usulü bellidir; doğrulanabilir ve eleştirilebilir kanıtlarla ve geçerli bir metotla sunulsun yeter. "avrupalıların şanlı tarihimizi gizlemek için..." diye başlayan cümleler, evrensel ölçülerde geçerli bir kanıt değildir. üzgünüm.
  • kitaplari piyasada satilmamaktadir. ancak mmb yayinlari, pk: 29, 48400 bodrum/turkiye adresinin yani sira 0 - 252 - 377 51 31 numarali telefon ve 0 - 252 - 377 53 61 numarali faks araciligiyla kazim mirsan'a ve kitaplarina ulasmak mumkundur.
  • gokturk diye bir devlet olmadigini, var diyenin kanit gostermesi gerektigini soyleyen insan.dedigine gore gokturk devleti soz obegi hicbir hitabe,yazit vsde bulunmamaktaymi$.sadece tek bir yerde gokturk lafi geciyormu$ o da zaten ba$ka bir anlama geliyormu$.ceviz kabugunda turk tarih kurumu ba$kani baglandi canli yayina ve gokturklere dair bir kanit gosteremedi sonra da "ay $ey benim uzmanlik alanim degil kem kum" diyerekten kivirdi bir guzel.
  • kazım mirşan'dan ilk kez yıllar önce cevizkabuğu'na çıktığında haberim olmuştu. doğrusunu söyleyeyim, kendisine önce sempati ile bakmış, ardından ondan ve tezlerinden yavaş yavaş soğumuştum. tezleri incelendikçe hataları ortaya çıkıyor, bu hatalara dayanarak kurduğu diğer tezler de buna bağlı olarak güvenilirliğini kaybediyor.

    kendisinin bana bıraktığı miras, artık tarih yorumu konusundaki marjinal tezlere kolay kolay değer veremiyor oluşumdur.

    yalnızca kendisinin okuduğunu iddia ettiği yazılarla ilgili olarak getirilebilecek eleştiriler daha derin bir incelemeye konu olmak zorundadır. etrüskler ve sair medeniyetler hususundaki tezlerini eleştirmek için ise bu medeniyetler hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. ben bu hususlarda pek bir şey bilmiyorum. dolayısıyla bunları şimdilik geçiyorum. fakat basit bir hatası ile başlayalım mirşan eleştirimize.

    "ötüken yiş"

    kazım mirşan, bugüne kadar "ötüken yiş" şeklinde okunmuş ve "ötüken ormanı" şeklinde anlamdırılmış olan yazıyı (kül tigin yazıtı güney yüzü, bilge kağan yazıyı kuzey yüzü vs.) "ötken yış" diye okumakta ve "geçerli anayasa" olarak anlamlandırmaktadır.

    ötmek fiili "her horoz kendi çöplüğünde öter." ve "borusu ötmek" gibi deyimlerle birlikte düşünüldüğünde "geçerli olmak", "hâkim olmak" gibi anlamlar taşıyor diyebiliriz. bu eski türkçede de böyle midir? mümkün. şu hâlde "ötken" sözcüğü "öten" anlamına gelebilir ve mirşan'ın çevirisindeki gibi "geçerli" gibi bir anlamı da taşıyabilir.

    mesele şurda ki, bu sözcüğü "ötken" biçiminde okumanın imkânı yoktur.

    yazıtlarda sağdan sola şu tamgalarla yazılıyor bu sözcük: ö + t + ük + n

    sözcüğün üçüncü tamgası "(e)k" değil, "kö, kü, ök, ük" tamgasıdır. şu hâlde bu tamgadaki "ü" sesini atlamanın mânâsı nedir?

    "ötkün" gibi anlamsız bir okuma bile daha mantıklı olabilirdi.

    elbette bunu söyleyince aklıma mirşan'ın tamgaları farklı okuması geldi. acaba mirşan bu "ük" tamgasını "(e)k" olarak mı okuyordu? merakımı gidermek için başka okumalarına baktım ve varlığını tahmin ettiğim çelişkiyi gördüm.

    mirşan "(e)k" sesini elde etmek için bazı yerlerde bu tamgayı, bazı yerlerde ise "ük" tamgasını kullanıyor.

    böyle yapınca, "ötken"i de açıklamış oluyor. en azından kendisine göre...

    ötken üzerinde durduysam, sebep yiş'in bu kadar tartışılamayacak olmasıdır. ormandaki ağaçların sıklığı, sık durulan yerde nizam olması, bunun anayasa terimine bağlanması gibi bir mantık silsilesinin eleştirisi ile uğraşmak istemiyorum. "töre" diye bir sözcük var, onu hatırlatalım yeter.
  • akademik ve tarihçi diye bahsedilmiş, buradaki bazı romantik arkadaşları üzecek olsa da ne akademik bir kişidir ne de tarihçidir. islamiyet öncesi türklük çalışan akademik camiada ismini anarsanız dalga konusu olabilirsiniz. togan'ın, kafesoğlu'nun, ögel'in, taşağıl'ın olduğu bir alanda bu "safsata"lara inanmak hem akıl karı değil hem de sayılan hocalara haksızlıktır.
  • yanlış doğru eksik fazla türk tarihini geniş bir şekilde araştıran önemli bilge
    atalar ülkesine göçtü.
    tini şad durağı uçmağ olsun
hesabın var mı? giriş yap