• bir çok araştırma alanında, profesör olmak, genel olarak akademik kariyer, zaten 30 yıllık çabanın sonunda 8-9 bin tl maaşım olur diye girilen bir iş değil. alanı sevmek, merak etmek, okumayı ve anlatmayı sevmek, araştırma hevesi gibi şeyler neticesinde girilen bir yol olmalı. yoksa gerçekten yazık. bu anlamda "koltuk kılıfçısı daha çok kazanıyor, profesörlere daha çok para verilsin" gibi bir argüman da doğru değil. ortalama üstü bir memur hayat standardı yeterli olmalı bir akademisyen için. derdi para olsa zaten başka bir işle uğraşması gerekir.

    tabi ki akademik kariyer derken, mühendislik-tıp vs. gibi özel ve devlet sektöründe uygulamaya yönelik, projesi akçeli yönü olan bölümler de gelir ve zenginlik kapısı olabilir. yukarıdaki yorumlarım bu tip imkanların dışındaki bölümler veya bunlarla ilgilenmeyen kişiler için.
  • her zaman mümkün olmayan durum.
    kendi işimi yapıyorum. şubatta kirayı nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. tabi cücük kadar sermayeyle. tek başıma. tasarım bi şeyler üretip satmaya çalışıyorum. bu nedenle biraz zor oluyor. mesela cep telefonu aksesuarı alıp satsaydım, belki eylüle kadar kiram tamamdı. o yurt dışı al sat olayına da kafam basmıyor. emeğim olmayan şeye nasıl kar koyucağımı bilemem ki ben.

    şubattan sonra istanbul içi iki kedim ve beni sahiplenmek isteyen olursa imzalı sözleşmeskhkjshajdhj
  • kendi startup şirketlerini kuran profesörlerden haberi olmayanların yarattığı bir şehir efsanesidir. kayseri üniversitesi'ndeki profesörden bahsediyorsanız o başka, ama türkiye'nin ve dünyanın iyi üniversitelerindeki akademisyenler, özellikle ağır şekilde teknik bilgi gerektiren alanlarda startup kurup geliştirip sonra büyük şirketlere satıyorlar. ya da satmıyorlar, büyük şirketlere kendileri dönüştürüyorlar. akademisyenliğin sıkıcı olduğu yönündeki bu batıl inanç yüzünden türkiye'deki parlak insanlar akademiden kaçıyor profesyonel yaşam daha dinamik olacak diye. sonra da fazla mesai yüzünden canları çıkıyor, çalışmaktan beziyorlar, memura dönüyorlar.

    şimdi bir akıllı çıkıp "peki ya sosyoloji profesörü falan napıyor??" diye sorabilir diye söyleyeyim, sosyal bilimlerdeki birçok akademisyen de ya kitap yazar, ya gazetede yazar, ya bir stk'yla çalışır, kesin bir şey yapar. uluslararası ilişkilerden bir hocam kadın dernekleriyle birlikte çalışıyordu mesela. bazıları sosyal girişim projelerine dönüşüyor, bunlar da büyük kurumlardan fon alıyor.

    endüstri mühendisliğinden tanıdığım bir başka hoca da fabrikaların otomasyon sistemlerini geliştiriyordu. o şirketlerin, adam bir sistemi optimize etsin diye verdiği paraları duysanız şaşı olursunuz. kimya mühendisliği'nde kontrol sistemleri üzerine çalışan bir hocamın, fonlar hariç 30 bin lira maaş aldığını biliyorum. elektrik mühendisliğinden bir başka tanıdığım hoca da görüntü teknolojileri üzerine çalışıyor. adam porsche kullanıyor diyeyim, o kadar.

    kısacası, işinizi iyi yaptığınız her meslekte para kazanılır. para kazanmak önemli değil, dünyanın ilerleyişine somut bir faydanız olup olmadığı asıl önemli olan. zaten akademisyenliğe de para amacıyla girerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. şirket hayatındaki gibi para odaklı değil, bilgi üretme ve yayma odaklı çalışıyor bu insanlar. işlerini severek yapıyorlar, makalesini bitirmek, fon alabilmek için bayramlarda evlerinde oturup yazı yazıyorlar. yurt dışından döndükleri gün öğleden sonra derse gidip sonra doktora öğrencileriyle görüşüp oradan bir konferansa gidip konuşma yapmak zorunda kalabiliyor, bazen de hafta sonları laboratuvarlarına gidiyorlar. para da tüm bu emeğin yanında önemsiz bir ödül oluyor.
  • biri öldüğünde kitapları, makaleleri, hakemlikleri, patentleri bin yıllar boyunca halka mâl olacaktır, bilime ışık olacaktır. sistematik bilim olmadığından dolayı, o profesörler olmadığından dolayı 100 sene öncesine kadar ortalama insan ömrü 30 seneyi geçemiyordu. 70 sene öncesine kadar 2 katlı ev boyutundaki bilgisayarlar artık avuç içine sığacak kadar ufaldı*.

    diğeri ölünce de işte oto aksesuarcı yani daha ne dememi bekliyon. mehmet öztürk, 1965-2029, ruhuna el fatiha. bu.
  • akademisyenlerde çok para olmaz tabii ki de ama hayatın sillesini de yemezler.

    35 yaşında üniversite ortamında çalışan biri 25inde gösterir çoğunlukla.

    35inde malı mülkü edinmiş olansa (aileden zengin olmayacak) hayatın sillesini yemiştir ve bir 45 rahat gösterir.

    meslek seçiminde bence bunu da göz önünde bulundurun. rahat, stressiz çalışma ortamı sizi sağlıklı kılar.

    bir karikatür vardı: kel orta yaşlı bir adam üstü açık araba almış "ulan saç döküldükten sonra alınabil en üstü açık arabanın anasını satayım, kafam donuyor lan" diyordu, o hikaye.

    o paranın tadını çocuğunuz çıkarır çoğunlukla, siz değil.

    elit iş ortamı iyidir.
  • ekim ayında otostop ile eskişehir'e gidiyorduk. yolda bizi alan abiyle sohbet muhabbet derken ne mezunu olduğunu, şu an ne iş yaptığını filan lafladık.

    adamın şu anki işi oto aksesüar. kılıf takıyorum, teyp navigasyon görügörüş kamerası bağlıyorum seviyorum yaptığım işi dedi. eskişehir'de türk dili edebiyatı okumuş bu arada. 80 civarı puan yapıp atanamadığını da ekledi.

    ortalama 10-15 bin civarı bırakıyormuş dükkan. sabah 9'da açıp akşam 8-9 gibi kapatıyor.

    şimdi soruyorum, götünü yırttık hadi 9 bin olsun profesör maaşı. bu uğurda çekilen çile, yalanan göt ve artık çöp olmuş bir kafayla yılışık, samimiyetsiz üniversite hocaları arasında 30 yıl tüketmek

    ya da az biraz para biriktirip ortak mortak bi şekilde kendi işini yapmak.
    seçimini yap.

    edit:

    hala kalkmış yetkin profesör şöyle alır 200 milyar alır devlet maaşı çerez parasıdır vs vs.
    hadi ol ulan o zaman. götünü yırt da ol. yala taşaklarını profesörün, ağzına al, hollanda dümeni yap, hadiii...
    yapabiliyo musun?
    o zaman konuşma ve ağzına, götüne, her yerinden almaya devam et.

    ben burda profesör maaşını memur maaşlarını göz önüne aldığımızda en yüksek maaşı alanlardan biri olduğu için yazdım.
    öğretmen 3 bin, polis 4 bin, avukat 5 bin alıyorken bu dalyaraklar neyin yaygarasında anlamadım.

    demek istediğimi anlamayan kas kafalılar için özet geçiyorum:
    emeğinizin karşılığını 20 yıl göt yalayarak almak yerine,
    alın terinizle, göğsünüzü gere gere, sikinizi kaldıra kaldıra alın, doya doya harcayın.

    bu arada profesör olmanız için ak partli olmanız gerektiğini söylemiş miydim?
  • salt maaşla geçinen profesör görmediğim için bugüne kadar, bahsedildiği kadar da kolay olmayan ihtimal.
  • tercih meselesidir. bir meslegin getirdigi sadece para degildir. bu sekilde oldugunu dusunen ondan mutlu olabilir, basligi acan arkadas gibi.
    su an analizci olarak calisiyorum (kodlama ve data analiz), ben de 10 bin birim alamam ayda. ama biliyorum ki ileride isimde kendimi gelistirirsem daha iyi yerlere gelebilirim, ve maas ile statumu de artiririm.
    bir meslegin getirdikleri sadece para ile olculmemeli
  • tek tezle 40 yıl yatanlar değil de gerçekten yetkin profesörler şirketlere danışmanlık yapıyorlar. özel ünilerde ek ders veriyorlar. kendi projelerini yürütüyorlar. yani yetkin proflar için memur maaşı çerez parası. özel üniler 20-25'ten aşağı vermiyor. firmalar da hakeza öyle. gerisini siz hesaplayın.
  • profesörlükte de işler kesat olduğundan şaşırtmayan durumdur. ilahiyatta iyi profesör yaptı son zamanlarda ancak bu sıralar imamlık daha karlı bi yatırım olacaktır.
hesabın var mı? giriş yap