• martin scorsese'nin son filmi killers of the flower moon filmi vizyona girdiğinden beridir herkesin gözbebeği. gerçi film aslında bir streaming filmi ama ülkemin sinema severleri filmi övüp duruyor.

    fakat hakkında onlarca şey okuduğum filmde kimse merak edip perde arkasına bakmamış.

    eskiden filmler izleyenlerde araştırma merakı uyandırırdı.

    film, amerikan tarihinde önemli bir yeri olan osage cinayetlerine odaklanıyor.

    osageler, petrol bulup zenginleşen bir kızılderili kabilesidir.

    yerli amerikalılar ile avrupalı yerleşimciler ve onların kuzey amerika yerli halkını büyük ölçüde yerinden eden torunları arasındaki ilişkinin uzun tarihinde, pek çok adaletsizlik ve trajedi yaşandı.

    zaman geçtikçe, şiddet ve ihlal edilen anlaşmalar, yalan, kötü muamele ve katliam hikayeleri giderek daha fazla gün yüzüne çıkmaya başladı.

    ancak 1920'lerde osage kabilesinin pek çok üyesinin öldürülmesiyle ilgili olaylar günün manşetlerinde yer almasına rağmen, amerikan tarihinin bu rahatsız edici bölümü uzun süre büyük ölçüde bilinmiyordu.

    1920'lerde amerikan kamuoyu, oklahoma'daki osage nation'da ortaya çıkan bir cinayet gizemiyle şaşkına dönmüştü. petrol zenginlikleri nedeniyle osageler dünyanın kişi başına düşen en zengin halklarından biri haline gelmişti. 1921'de osage ulusu'nun üyeleri öldürülmeye başlandı ve meselenin özüne inmek için fbı'ın olaya dahil olması gerekti.

    yönetmen martin scorsese, 2023 yapımı killers of the flower moon filminin temeli olarak yazar david grann'in olaylara ilişkin araştırmalarını kullandı.

    kitap

    görsel

    beyaz yerleşimin genişlemesi nedeniyle batıya, kansas'a itilen ve yollarına devam etmeleri için baskı altında olan osageler, 1865'te kendi rezervasyonlarını satın alan birkaç kızılderili halkından biri oldu.

    cherokee'lerden, delaware büyüklüğünde bir kızılderili bölgesi (daha sonra ki adı oklahoma olacaktı) satın aldılar.

    arazi büyük ölçüde kayalık, engebeli ve verimsizdi ve osageler buranın beyazların pek ilgisini çekmeyeceği sonucuna vardı.

    görsel
    görsel

    yanılıyorlardı.

    1890'larda topraklarında petrol keşfedildi. 1906 tarihli osage tahsis yasası uyarınca, arazinin maden hakları abd hükümetinin emanetinde tutuldu, ancak maden kiralama hakları osage'lere ödendi ve onlar da hızla zenginleşti.
    görsel

    1920'lere gelindiğinde osage topraklarındaki kuyular, bugünün yılda yaklaşık 400 milyon dolarlık petrol eşdeğerini üretiyordu.

    görsel
    görsel
    görsel

    osage'lerin geleneksel yaşam tarzı kökten değişti. çadırların yerini hizmetlilerin çalıştığı konaklar aldı. osage lüks otomobiller (bazen birkaç otomobil) satın aldı ve şoförler kiraladı.

    beyaz oportünistler ve dolandırıcılar, kongreyi etki altına aldılar ve osage'lerin petrol konusunda beceriksiz olduklarına dair evraklar hazırlatıp osage'lerin adına kendilerini petrol kuyularına ve ticaretine vasi atadılar.
    görsel

    osage ulusu'nun her üyesinin bir tapu hakkı vardı, bu da ulusun gelirinden pay anlamına geliyordu. ölüm halinde haklar yakınlarına geçiyordu.

    bir ailede meydana gelen bir dizi ölüm, bir komplo şüphesini uyandırdı ve 1920'lerin başlarında toplum genelinde meydana gelen cinayetler, terör hükümdarlığı olarak bilinmeye başlandı.

    mayıs 1921'de anna brown adında bir osage kadını, pawhuska-fairfax yolundaki grayhorse yakınındaki bir vadide, başının arkasından vurulmuş olarak bulundu.

    görsel

    brown'ın hakları annesi lizzie q. kyle'a geçti.

    yaklaşık iki ay sonra lizzie de uzun süren hastalığa yenik düşerek ölmüştü. (zehirlenme şüphesi vardı.)

    görsel

    şubat 1923'te lizzie'nin yeğeni henry roan arabasında başından vurulmuş halde bulundu.

    bir aydan biraz daha uzun bir süre sonra, lizzie'nin kızlarından biri olan rita ve bill smith ile kocası, evlerinin bombalanması sonucu hayatını kaybetti.

    hayatlarından endişe ederek, etrafı bekçi köpekleriyle çevrili bu eve taşınmışlardı.

    anna, lizzie ve rita'nın hakları, lizzie'nin geriye kalan tek kızı mollie'ye geçti; mollie, oklahoma'ya göç etmiş yakışıklı ama fakir bir teksaslı olan ernest burkhart ile evliydi.

    pawhuska-fairfax bölgesindeki pek çok kişi gibi burkhart da, "osage tepeleri kralı" olarak bilinen, tefeci bankacılık ve ticari çıkarlara sahip, varlıklı bir sığır çiftçisi olan amcası william k. hale'e borçluydu.

    yerel kolluk kuvvetleri artan cinayetleri çözemediğinde, osage kabile konseyi, mayıs 1924'ten itibaren j. edgar hoover tarafından yönetilen fbi'ın öncüsü olan soruşturma bürosu'ndan gelen yardım için federal hükümete başvurdu.

    hoover, eski bir teksas korucusu olan thomas white'ı soruşturmayı yönetmekle görevlendirdi.

    cinayetlerin arkasında roan için sahte bir hayat sigortası poliçesinden yararlanarak 25.000 dolar toplayan hale'in olduğuna ikna olan white, kanıt bulmak için üç gizli ajanı (john burger, frank smith ve john wren) gönderdi.

    mayıs 1926'da adi bir suçlu olan kelsey morrison, hale tarafından anna brown'u öldürmek için tutulduğunu itiraf etti. ifadesi ayrıca, hale tarafından mollie kyle ile evlenmeye zorlanan burkhart'ın da kendisini onun tapu haklarını devralacak ve ardından aile üyelerinin öldürülmesine katılacak konuma getirdiğini de içeriyordu.

    sonuçta hale, burkhart ve başka bir suç ortağı frank ramsey cinayetten suçlu bulundu ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, ancak sonunda şartlı tahliye edildiler.

    60'tan fazla kişinin hayatına mal olan osage cinayetlerinin gölgesinin hâlâ oklahoma'nın osage ilçesi üzerinde asılı durduğuna inanılıyor.

    işte olaylar bundan ibaret.

    kaynak; kitap, linklenmiş sayfalar... resimler getty ımages haber kaynakları yahoo'dan bulunmuştur.

    edit: streaming olayına değinmemin nedeni; boğa boğa filmi festivalde gösterilince "streaming filminin festivalde ne işi var" diyen sinema yazarlarının apple tv+ filmi övmesinden... lafım onlara.
  • film afişlerine ayrı bir ilgim var. az ya da çok fikir verirler, genelde yanıltmazlar. bu filmin afişini de merakla bekliyordum. yayınlanan berbat afişle birlikte içim rahatladı; son yılların en iyi filmlerinden birini seyredeceğimize kesin biçimde emin oldum. scorsese filme o kadar inanıyor ve güveniyor ki nasıl bir afiş yapalım diye sorulunca elini kısa ve keskin şekilde sağa sola sallayarak hafif umursamaz bir tonda ''yapın işte bir şeyler'' demiş, soranlar da ücretsiz photoshop uygulamalarından birini indirip bir şeyler yapıp salmışlar. çok belli.

    bir süre önce ''hikâyeler anlatmak istiyorum ama artık fazla zamanım kalmadı. kurosava oscar aldığında 'sinemanın ne olduğunu daha yeni anlıyorum, ama artık çok geç' demişti, şimdi onu daha iyi anlıyorum'' açıklaması yapmıştı. yani aslında scorsese'nin ''sinemanın ne olduğunu anlamaya başladım'' dediği filmi seyredeceğiz. üstelik 3 saatten fazla süresi ile scorsese sınırları çok güzel zorlamış. olağanüstü filmografisinin en tepelerine tırmanacak bir film geliyor.

    scorsese'nin ellerinde cevhere dönüşecek bir konu, 200 dakikalık süre, sevdiği oyunculardan kurulu bir kadro ve en iyi ihtimalle paint'te hazırlanmış olması muhtemel kötü afiş. bence her şey tamam görünüyor.
  • filmi izledim, spoiler icerir

    --- spoiler ---

    simdi arkadaslar bu filmin kaynak aldigi david grann’in ayni adli kitabi acayip surukleyici bir kitap. ayni zamanda icerigi de dedektif, dram ve suc. icerdigi gizem bakimindan okudugum en iyi dedektif kitaplarindan bir tanesi. kitabin ortalarina dogru sayfalarin nasil aktigina inanamazsiniz. scorsese’de bu kitaptan cok etkilenmis olmali ki almis filmini cekmis, basrole de dicaprio ile de niro’yu koyup govde gosterisi yapayim demis, yapabilmis mi? bence yapamamis

    simdi scorsese dedemiz, kitabin ismini tamamen kopyalamamis, kitabin orjinal ismi su : killers of the flower moon: the osage murders and the birth of the fbı. scorsese ne yapmis peki, sadece killers of the flower moon kismini almis. fbi kismini ise cope atmis. durum boyle olunca kitabin buyuk bir bolumunu kaplayan fbi ve tom white karakteri filme bir turlu giremiyor. scorsese, kitabi dedektiflik ve cinayet konseptinden bir ask filmine cevirmis, boyle olunca da film cok cig bir duruma gelmiş.
    bunun sebebi su, kitap ciddi anlamda fbi’in o donemdeki osage halkinin yasadiklarini fbi ekseninde yorumluyor, yani direkt olarak soyle soyleyeyim, kitapta basrol sayilacak kisi olan ve fbi’in o bolgeye gonderdigi ajan olan tom white, kitapta cok buyuk onem kaplarken, burada filmin son 20 dakikasinda olaya dahil oluyor. bu da bu karakteri inanilmaz onemsiz bir karakter haline getiriyor. bu karaktere ileride tekrar gelecegim. devam edelim.

    osage halkina empati kurmamiz, onlara acimamiz gerekirken, filmde hayatini kaybeden hicbir karaktere, hicbir osage’e ne uzak ne yakin duygusal olarak yaklasamiyoruz. filmin ilk 1 saatine harika bir osage anlatimi ve dunya insaasi var, fakat 1 saatin sonunda film bizi osage halkinin dramindan cikarip di caprio’nun karakterinin kendi ic dunyasindaki hesaplasmasina birakiyor, boyle olunca da film o halkin dramindan ve dedektiflik konseptinden bir anda aile dramasina donuyor. osage halkinin basina gelenleri arada arada bir toplanip bir araya gelen osage yerlilerinden duyuyoruz, filmde acidigimiz tek karakter de ernest’in karisi zaten.

    de niro’nun canlandirdigi karakter ise osage halkinin agababasi kivaminda, okul mokul acip yedigi boklari temizletiyor aklinca, ama nasil oluyorsa dicaprio olmadan bu karakterin tek bir sahnesi var, nasil bir motivasyona sahip, gercekten paranin mi pesinde yoksa irk olarak kizilderililer ile mi bir problem var anlamiyoruz.adamin motivasyonunu ve derdini sadece di caprio ile diyaloglarindan cimbiz ile yakalamaya calisiyoruz.

    scorsese’in acgozluluk ve kibir uzerinden yazdigi 50. film oldu galiba, senaryo gene ayni yere cikiyor, filmin ana karakteri birebir scorsese’nin basyapiti olan goodfellas’daki henry hill. ayni aptal davranislar, ayni acgozluluk fakat farkli son. ıki karakter de parayi bulma yolunda ona buna kopeklik yaparak yukselen tipler, de niro’nun bu filmdeki rolu de dumduz goodfellas’daki jimmy. hatta bir tik ileri gideyim, filmdeki bas karakterimiz olan ernest’in abisi olan bryon karakteri de goodfellas’daki tommy. ama bi o filmde yukselmeye calisan ve davranislarini kestiremedigimiz deli oglan tommy’e bakin, bir de bu filmdeki ekran suresi 3 dakikayi gecmeyen bryon’a. scott shepherd gibi acayip bir oyuncuyu resmen silip atmis scorsese.

    filmin konu aldigi kitapta fbi accaaayip onemli bir yer tutuyor, filmde fbi’in bolgeye yonlendirdigi karakter olan tom white icin scorsese roportajlarinda onu cok iyi kullandim cunku film icin onemli bir yer tutuyor diyordu. bu mudur dedecim onemli yer? adama verdigin sahne suresinde fbi’in o donemki akil oyunlarina dair hic bir sey yok ki, ustelik tom white karakterinin kitaptaki flashback kisimlarini bile kesmissin, ajana dair hicbir sey gostermiyorsun bize. fbi ajanlari, yillardir bolgenin agzina sican cinayetleri 1 dakikada bolgedeki ayyas bi dayidan ogreniyorlar ve olaya hakim oluyorlar megersem dayinin bilgiyi vermesinin sebebi de olmek uzere olmasiymis, ona dokunamazlarmis zaten olecekmis. goruyoruz ki 10 tane essek gibi ajan o dayi olmasa hicbir seyi cozemiyor.

    simdi filmde ernest’in yedigi boklari esi olan lily’nin ogrendigi bir sahne var. soyle dusunun, yillardir esiniz olan ve 3 cocuk yaptiginiz adam aslinda sizin hayatinizi sikmis olan kisi cikiyor, dolayli veya dogrudan. peki bunun farkina varan karakterde bir duygu bosalimi veya asiri bir tepki beklersiniz degil mi, hayir boyle bir sey yok. lily sanki gayet olagan bir seymis gibi takiliyor filmde, yahu bir karakter bu olaya hic mi tepki vermez? hadi diyelim onca yasadigi acidan sonra artik bombos bir insan olarak kalmis olsun, yav hayatta en cok deger verdigin kucuk kardesinin evini patlatan adamlardan biri kocan cikti kocan. bir sey yap be kadin.

    yav arkadas filmin sonuna tiyatral bir sahne koymussun, bu sahnede hikayenin sonunu elindeki textten seyirciye okuyorsun. bu karaktere bu oldu su karaktere su oldu seklinde. scorsese dede, senin tam 3.5 saatin vardi bunu anlatmak icin zaten, karakterlere bu 3.5 saatte son bile yazamamissin amk. 1 dk sahne suresi verdigin bryon adli karakterin sonunu falan anlatiyorsun bize, seyircide en ufak bi etki veya empati birakmiyor, haa iyi olmus diyip geciyor. 3.5 saatte aile drami anlatacagina azicik hikayeyi ve fbi sorusturmasini anlatsaydin da kitabin 150 sayfada ilmek ilmek isledigi olaylari 1 dakikada dalga gecer gibi anlatmak zorunda kalmasaydin keske ya

    yukarida dedigim gibi bu film kesinlikle ama kesinlikle dedektiflik filmi olmaliydi, fbi on planda tutulmaliydi ve bu cinayetler bu sekilde aydinlatilmaliydi, scorsese ise bir yaprak dokumu cekmek istemis

    7.5 - 10

    edit : yukaridaki bir arkadasin yazdigi kadariyla filmin ilk senaryosu dedektiflik uzerineymis ve tom white karakterini di caprio canlandiracakmis. bu karakter de bolgedeki olaylari cozmeye calisacakmis. fakat di caprio oyle olmasin demis bu yuzden de tekrar senaryo yazmislar. aferin di caprio iyi bok yedin evladim.

    --- spoiler ---
  • amerikan yerlilerinden olan osage halkının kendilerine bırakılan toprakların altında petrol olduğunu keşfederek kazara zenginleşmesini ve beyaz amerikalıların da bu bölgedeki petrole bağlı gelir kapısını görerek burada konuşlanmasını ve bu etkileşimin sonucunda gelişen olayları anlatan filmdir.
    --- spoiler ---
    filmin başında ernest karakterinin okuduğu, osage halkının tarihini anlatan kitapta halkın güneş'e büyükbaba, ateşe baba, ay'a anne, kırların üzerinde açan çiçeklere de "dolunay" adını verdiğini öğreniriz. buradan filmin ismiyle bağdaşım kurarak anlıyoruz ki osage halkı kırlarda açan çiçeklere benzetilmektedir. kökleri yaşadıkları toprağa ait olan ve doğayla iç içe yaşayan osage halkı için oldukça güzel de bir benzetme olmuş. ancak petrol bulunduktan sonra bu bölgede şerif yardımcısı ünvanı alıp kendine çiftlik kuracak kadar yer edinen william hale karakterinin filmin sonunda kendini savunurken söylediği "ben onlara medeniyeti getirdim." minvalindeki sözlerden de anlayacağımız gibi dolunayların, yani osage halkının ölümü sadece somut cinayetlere değil, beyaz adamın getirdiği "medeniyet"le doğadan uzaklaşmalarına, yaşantılarını şehir yaşantısı haline getirmelerine de dayanıyor. ben burada amerika'nın günümüzde bile devam ettirdiği "ben sana medeniyeti getiriyorum." inancını satmak üzerine kurguladığı sistemine bir eleştiri görüyorum. osage halkının da şerif yardımcısı william hale'e olan sevgileri bu inancın satıcısı olmasından kaynaklı. osage halkı için bu şahıs "medeniyete" olan bir köprü konumunda. halbuki görünürde herkesle iyi anlaşan, her şeyi osage halkının menfaati için yaptığını öne süren bu adamın arka planda aşırı yozlaşmış bir şekilde bu sistemden nasıl beslenir halde olduğunu görüyoruz. tüm bunlara bağlı olarak bu karakterin amerika'nın dünyadaki konumunun vücut bulmuş haline çok benzediğini düşünüyorum. tüm karakterlerin akibetini öğrendiğimiz son sahnede de kendisinin müebbet hapis cezası almış olmasına rağmen bir süre sonra siyasi bağlantılarına bağlı olarak tahliye olduğunu ve 87 yaşına kadar da sıkıntısız bir şekilde yaşamına devam ettiğini öğreniyoruz. çünkü medeniyeti getirdiğini iddia ederek yola çıkan hiçbir şahıs, ülke ya da güç bu dünyada kendi çıkarı için yaptığı şeylerden ötürü ceza almaz. sen aşağı olansındır, o da senin üzerindedir ve sana her şeyi yapmaya hakkı vardır. işte bunlar dolunay katilleri'dir. karanlıkta kalan yanlarıyla senin varlığına saldırılar. seni var olmaya çalıştığın topraktan koparmak isterler. senin rengini söndürürler. filmde de osage halkının kadınlarına denildiği gibi sen bunların karşısında "kısıtlı"sındır. kendine ait olanı bile onların inisiyatifi olmadan istediğin gibi kullanamazsın. bu anlamıyla filmdeki olayların da, gerçekte yaşanan hallerinin de basit bir sadece odağında para olan mirası kim yiyecek savaşının çok ötesinde olduğunu söyleyebiliriz.
    bir de ernest karakterine gelmek isterim. birkaç sahnede kafasının üzerinde sinek uçtuğunu ve bundan rahatsız olduğunu gördük. burada da ernest'in kokuşmuş, kendine söylenen her şeyi sorgulamadan yapan, manipülasyona açık, kısacası "piyon" olan karakterine bir vurgu olduğunu düşünüyorum. ernest gibi boyun eğen ve alet olan kişiler ya da sistemler olmasa gerçek katillere gün doğamaz. işte bu tarz ernest gibi insanlar sistemde bir sorun olduğunda ilk vazgeçilecek olan, ancak üzerinde sineklerin uçuşacağı, dışkı kadar değersiz kişiler ve maalesef böyleleri sayesinde bu çarklar işlemeye devam ediyor.
    --- spoiler ---
    bir de robert de niro ve leonardo dicaprio'nun oyunculuklarına ayrı bir parantez açmak istiyorum. ikisi de özellikle bazı sahnelerde ekrana kilitleterek kendilerini izlettiler. son sahnede martin scorsese'yi sunucu olarak azıcık görmüş olmak da keyifli oldu. gerçek bir olay alınıp ancak bu kadar güzel sinematografik hale getirilebilir. 3 saat 26 dakika oturduk izledik.
  • scorsese'nin kendisi için keşke bi 100 yıl daha yaşasa ve üretse dedirttiği son filmidir. bence özellikle son 10 yılda çok hızlandık. yavaşlığa katlanamıyoruz artık maalesef. şükür ki böyle 4 saat koltuğumuza oturtup fabrika ayarlarımıza döndürecek abilerimiz var.
  • --- spoiler ---

    kendisini sömürenlere tepki göstermeyi bırak, sözlerine itimat edip el üstünde tutan pasif bir halkın anlatıldığı film. bir yerden tanıdık geldiler. ne yazık ki saflıklarının bedelini canlarıyla ödediler.

    cezasız kalan her suç faili bir yenisine teşvik eder.
    sömürü sistemi sömürecek bir şey kalmayana dek devam eder.

    --- spoiler ---
  • bir adamin tanri diyerek, kutsal diyerek, ayni zamanda yol, hastane, okul filan yaparak fakir halki uyutarak nasil elinde oynattigini, malina mulkune coktugunu, ellerine gecen parayi ellerinden nasil koparttigini bu ugurda colugu, cocugu hatta kendi akrabalarini bile harcadigini, bu arada bu adamla ayni cikarlari paylasan siradan, cogunluk olan insanlarin tum suclari, tum olan biteni bilmesine ragmen ona nasil toz kondurmadigini anlatan muhtesem bir film.

    turkiye'de tutmamasina sasirmamak lazim. insanlarin zaten gordukleri, cok iyi bildikleri bir senaryo. "biz bu filmi gorduk" mantigiyla izlememislerdir.
  • zamanında kitabı için "başyapıt değilse de başyapıta yakın" demiştim; scorsese zamandan kısmayıp ağır ağır işlemeyi seçmişse (ki seçecektir) minimum 3 saatlik bir potansiyel başyapıt bizi bekliyor. ayrıca bu filmi 2021'de hiç beklemeyin, scorsese filmlerini 3 ayda çeker, 1 yıl da kankası thelma schoonmaker'la birlikte kurgusunu yapar. 2022 yazından önce gelmez yani.
  • apple'ın haklarını aldığı, bunun karşılığında 180 milyon dolar verdiği başyapıt.

    paramount piç edemeyecek bu sefer.
  • martin scorsese ile robert de niro’nun 10’uncu işbirliği; dicaprio ile ise altıncı kez işbirliğe imza atacakları film olacak.

    scorsese-de niro ikilisi; mean streets, taxi driver, new york new york, raging bull, the king of comedy, goodfellas, cape fear, casino ve the irishman filmlerinde birlikte çalıştılar. scorsese-dicaprio ikilisi ise; gangs of new york, the aviator, the departed, shutter ısland ve the wolf of wall street filmlerinde birlikte çalışmıştı.

    scorsese severlerin ekstra hayran kaldığı şey ise; scorsese'nin eski ve yeni gözdeleri ilk kez aynı scorsese filminde yer alacak. bunun vermiş olduğu his paha biçilemez.
hesabın var mı? giriş yap