• yönetmenlik koltuğunda jukka-pekka valkeapää'nın oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nin yönetmenlerin on beş günü bölümü'nde yapmıştı.

    film, eşi gözlerinin önünde boğularak hayatını kaybeden juha'yı izliyor. aradan yıllar
    geçmesine rağmen kendini hiç tam anlamıyla toparlayamayan juha'nın hayatı, tesadüfen "emrine girdiği" sahibe mona'yla tanışınca tamamen değişiyor. fiziksel acının kederi aştığı anları kimi zaman gayet mizahi bir yolla konu film, bir yandan fetiş/bdsm dünyasını keşfederken bir yandan da bu dünyanın sıradan insanlarının cinsellik dışındaki ruh hallerine göz atıyor. jukka-pekka valkeapää'yı festivalde de gösterilen muukalainen filmiyle tanıyoruz.

    filmin afişi
  • köpekler pantolon giymez (dogs don't wear pants) adıyla film ekimi kapsamında izlenebilir.
    fiziksel acının kederi aştığı anlar, diye bir cümle ile tanımlanmıştı katalogda. o yüzden merakla aldım bileti. bdsm ilişkilerin içindeki acı/ haz döngüsünden ziyade, acı/ saf acı döngüsüne vurgu yapacağını umduğum bir filmdi. ancak ilginç bir şekilde bu döngülerin ikisine de uğramadan, dominatrix ve malesub ın ruhsal dünyalarını da teğet geçerek sanki geçen ay teyzemizi ameliyat eden doktorun, hastanede olmadığı zamanlar neler yaptığını izliyormuşuz gibi akıp gitti film.

    kötüydü diyemem. sadece katalog metnini yansıtan bir film değildi bence.

    --- spoiler ---

    bir kere juha'nın karısının ölümünden duyduğu keder bence yeterince verilmedi. yani adamın kederli değil, acınası hali ile karısını düşünerek mastürbasyon yapmasıya başladık bir kere. sonra mona ile zoraki karşılaşmaları... mona'yı bulması ve emrine girmesi. paralı seans almak ile emrine girmek kavramları bence örtüşmüyor bu noktada, "hadi neyse" deyip geçeceğim ama seanslar sırasında juha'nın içindeki submissive de "gooodd booyy" dedirtecek bir itaatkarlıkla çıkmadı ortaya.

    bak yazdıkça fark ediyorum; filmi izleyen kaç kişi (ki kadıköy sinemasının çarşamba günü13:30 seansı neredeyse tamamen doluydu) juha'nın otoerotik asfiksi esnasında orgazm olduğunu söyleyebilir??? ve eğer juha orgazm amacıyla bu fantezinin bir parçası olmuyorsa bu durumda bunun bir intihar teşebbüsü olduğunu söylemekten bizi alıkoyan nedir?
    ve mona'da tam da bu sebepten postalamadı mı zaten juha'yı? bilemiyorum altan...

    mona'nın evinde olanlardan sonra * juha tam kapıdayken, mona elinde juha'nın eski karısına ait o kırmızı elbise ile ona yetişip durdursaydı, bence enfes bir final olacaktı. köle'nin efendi'ye dönüşmesi ya da efendi'nin köle'den zevk alarak onunla sevişmeye gönüllü olması, tam bir ruhsal kırılım olabilirdi bence. dominant kadının ödül/ceza gözlemciliği yerine duygularına teslim olması. dahası duygularının olduğunu fark/kabul etmesi damaklarda tat bırakan güzel bir final olabilirdi.

    ya da belki de gerçekten mona'nın bu işi sadece para için, "sıradan şeyleri sevmeyen" kadınlardan biri olduğu için yapması gerekiyordur. belki de gerçekten acı vermekten başka bir duygu yoktur, insanoğlunun kendi eliyle yaratıp gözlemleyebileceği, fark edebileceği...

    bari sondaki partiyi biraz daha detaylandırsalardı, efendi köle'li grup oyunlarını falan gösterselerdi de, azıcık neşemizi bulsaydık, gider ayak. *
    --- spoiler ---

    velhasılı benim için bdsm ile ilgili kişilerin ruh halini, iç dünyasını göstermekten ziyade, bu insanların kapalı kapılar ardında neler yaptığını gösteren bir filmdi bu.

    bdsm'den anladığı fifty shades of grey kelepçeleri * ile erkek arkadaşına doğum gününde hediye ettiği pembiş tüylü kırbacımsılar olan kadınlar ve d/s ilişkilerinde sadece kadının * * köle olduğunu düşünen çakma master beyler için, bir bdsm 101 sayılabilir.

    gerçi 101 diyorsak consenting adults kavramının tanımlanması beklememiz lazımdı. en azından bir consent form / sexual consent agreement imzalandığını görmemiz gerekirdi ya... neyse. fifty shades of grey'den buraya epey yol var sonuçta. * mevzuya ilgniz alakanız merakınız varsa, izleyin, es geçmeyin.
  • finlandiya yapımı bdsm filmi.

    barındırdığı hikayenin izleyiciyi tatmin etmeyeceğini düşünsem de konu ve işleniş bakımından fena da olmayan bir yapım denilebilir.

    gaspar noe filmlerindeki ve fatih akın‘ın der goldene handschuh filmindeki rahatsız ediciliğe yakın bir hisse bürüdü beni. tamam bu bahsettiğim filmler kadar bunu ana tema haline getirmeyen bir film ancak izleyiciyi ‘acaba şu an ekrana bakmasam mı?’ dedirtmeyi son derece iyi başarıyor.

    ne bdsm beklentisiyle, ne aile dramı beklentisiyle izlenebilecek bir film. zevk alması tamamen size bağlı.

    7/10
  • filmin hikayesini sevdim fikir gerçekten iyiydi ama fikri perdeye yansıtma noktasında sıkıntıya dusuldugu de bir o kadar ortada.

    --- spoiler ---

    gercekte ölümü arayan bir adamın sadist bir dominatrix ile karşılaşması akabine, ikilinin kurdukları ilişkinin psikolojik altyapısının neredeyse filmde hiç işlenmemesi filmin en büyük handikabıydi bana göre. biraz daha karakterlerin ici doldurulsaydi hikaye daha eli yuzu düzgün islenseydi bambaşka bir film ortaya çıkardı.

    mona gibi bir karakter bu kadar yüzeysel islenmemeliydi. juha bu kadar karikatürize edilmemeliydi. hikâyenin ici dolmadı çünkü yönetmen bu dünyayı sadece görsel olarak incelemiş; kişileri odak yaparak onlari tanimaya calismamis. baskilanan duyguların veya ortaya cikan o yıkıcı siddetli arzunun kaynağında tam o merkez noktada, varolusun o derin sancisina eslik eden hislerin arzuların gelgitlerin ve belki o derin yoksunluğun bu insanların varoluşlarındaki izlerini de haliyle anlayamamış. bu yüzden karakterlere yoğunlaşmak yerine basite kaçarak şekle bdsm rituellerine odaklanmış. sekle odaklanınca da aslında dolu dolu bir hikaye dersine iyi çalışmamis bir yönetmenin elinde çok ama çok yazık olmuş. keşfedilecek ne duygular, ortaya çıkacak ne arzular yoksunluklar ya da derin acılar çok rahat bu hikayede hayat bulabilirdi.

    yine yönetmen, kahramanlarimizin son karedeki yoruma açık karşılaşmalarını, filmin zayıf psikolojik alt yapısi sebebiyle olabildigince karikatürize ederek sonlandırmış. bu karşılaşma juha'nin mazosit doğasının keşfi olarak da okunabilir intihar denemelerinin devamı şeklinde de sado mazo orjinli bir aşkın doğumu olarak da... ucu açık bırakılmış; ama şunu belirtmek istiyorum: filmin ana sorunu karakterlerin psikolojik altyapı eksikliği ve filmin de genel olarak olabildiğince yüzeysel bir anlatimi dili tercih etmesi olduğundan, bu ucu acikligi da, yönetmenin seyirciyle ustu kapali bir nevi gizli eglence kivaminda tasvir edecegim kucuk oyunlarindan biri olmaktan ziyade, neyi nasil yansıtacağını bilememe kaynaklı bir kaçış olarak değerlendirmek bana göre daha uygun.
    --- spoiler ---

    özetle hiakyeyi çok sevdim ve çok iyi olabilecek bir hikayenin bu derece harcanmış ve karikatürize edilmiş olasına çok üzüldüm.
  • filme dair diyebileceğim ilk şeyler gerçekten ilginç ve erotik olmasıydı. psikiyatri ve bsdm ile yakından ilgilenen bir insan olarak ikisinin harmanını bu kadar nefis görmek hoşuma gitti. genelde erotik filmlerde karakter analizi yapılmaz veya yapılacaksa göze sokulur, çok basic bir travma gösterilir. veya karakter diğer karaktere oturur anlatır böyle böyleydi diye. bu kadar açık değil ama kesinlikle gizli de değildi.

    20 küsürüncü dakikadaki mastürbasyonda kıyafetle kendini boğma sahnesini ilk bakışta anlayamamıştım. aklıma xavier dolan'ın les amours imaginairesdeki meşhur mastürbasyon sahnesi geldi. ama kesinlikle alakası yoktu. film derinleştikçe bilinç kaybının özellikle hipoksik koşullara bağlı bilinç kaybının karakteri ölen eşine yakınlaştırdığını fark etmeye başladım. bunun nedeni post travmatik sendrom mudur yoksa oksijen eksikliğinde bilincin gün yüzüne çıkması mıdır bilmiyorum. açıklık getirildiği de söylenemez.
    mistress olarak isimlendirilebilecek karakterin fizyoterapist olup kancalarla hastasına fizyoterapi yaptığı sahne inanılmaz hoşuma gitti. karakterin günlük hayatının karanlık hayatında ne kadar söz hakkı olduğunu fark ettik. iki kopuk hayat yaşayan birine oranla çok daha karakteri oturmuş bir karakter tiplemesi olduğunu düşünüyorum.

    diş sökme sahnesi herkes gibi bende de bir lantimos, lars von trier etkisi yarattı. özcan deniz filmi olsa çıkıp derdi herhalde burada stanley kubrick’e ufak bir selam yollamış oldum vsvs. * bu sahnede mistressin kararsızlığı ve asıl adamın kararlılığı da çok çarpıcıydı diye düşünüyorum. kadın aslında giderek adama aşık oluyordu ama adamın umurunda olan tek şey o yaşadığı bilinç kaybının bağımlılığıydı. muhtemelen herhangi birinden gelse ona da böyle bağlanacaktı.

    eleştirmek istediğim nadir şeylerden birisi şu ki boğma sahnesinde elinde tuttuğu cam topu düşürme kısmında yapılan ütopik şey. bu metodu saat veya alarm henüz icat edilmemişken pek çok bilim insanı kullanıyormuş. uyurken ellerine metal bir bile alıp kolları dışarıda kalacak şekilde uzanıp veya oturup uykuya tam dalacakları evrede ise topu düşürerek uyanıyorlarmış. böylece vücutlarının dinlendiğine inanıyorlarmış ki bence mantıksız değil. dinlenmiş olarak uyandığım bir gün hatırlamıyorum son 10 yılımda. burdaki saçmalık şu ki en basitinden 3 katmanlı olduğunu varsaydığımız uykunun birinci katmanında bilincimiz yarı açıkken böyle bir şeyi kontrol edebiliriz, ikinci evreye geçtiğimizde zihin vücudu kapatır ve kaslar gevşer bununla beraber alt bilinç ortaya çıkar. karakter bu baygınlık sırasında 2. katmana ruhen inmiş ama bedenen 1. katmandaydı. o kadar extrem bir baygınlıkta o topu kırmış olsa dahi elinde tutmasının imkanı söz konusu bile değil. burada biraz abartı olduğuna inanıyorum.

    bunların haricinde film bana bitter moon'daki ölümcül seks arzularını anımsattı. antichristteki orgazmı hiçbir şeye değişmemeyi anımsattı. tabi burda zihinsel bir orgazmdan söz ediyoruz. hatta nymphomaniac, kink, vergolgt, piyanist(hanekenin olan) gibi gibi bir çok filmle bağdaştırdım.

    yine de film ekiminin bu sene korkunç gitmiş olmasını nispeten telafi edebilecek bir filmdi. 16 kadar film içerisinde en tatmin edicisi buydu ve puanım sanırım 7.5/10 olurdu kendisi için.
  • bdsm dünyasına girerek yasını hafifletmek...

    fiziksel acının kederi aştığı anları kimi zaman gayet mizahi bir yolla konu alan film, bir yandan siyah lateks kıyafetli fetiş/bdsm dünyasını keşfederken bir yandan da bu dünyanın sıradan insanlarının cinsellik dışındaki ruh hallerine göz atmanız için biçilmiş kaftan.
  • iskandinav bdsm alemlerine hızlı dalış yapmak isteyenlerin izleyebileceği film.
  • sadist ve mazojistlerin dünyası dan birkac sevimli bukle sunan yapım.
  • psikolojimi bozan bir film. rahatsız edici sahneleri var. bir finlandiya filmi. yumuşak başlayıp sert bitiyor. bdsm dünyasına bir bakış sunuyor. güzelce deliren bir adamı portreliyor. ruhani acılarını fiziksel acıları ile örten yalnız bir adamın öyküsü.
hesabın var mı? giriş yap