• tahtaya yazma işlemini yapan sınıfın gözlüklü ve çalışkan elemanıysa * *, gürültü yapan ve onun zayıf ikazlarını iplemeyen de onun içten içe kıskandığı popüler ve haylaz tabir edilen tiplerse, örtmen gelmeden silinmesi mümkün olmazdı o isimlerin.

    bi de tahtadaki arkadaş, gayet anlaşılmaz bir dürtüyle, piskopata bağlayıp, aracı amaca çevirerek genellikle tahtanın sağ alt köşesine yazılan "konuşanlar" başlığını güzel yazma derdine düşerdi. sürekli silip silip yazardı yazıyı. yanına (:) koyar, altını çizer, çizgi eğri oldu diye bi daha siler, bi daha çizer, bu arada en üstte yazılı isim de nasibini alır, birazı silinir, bu sefer onu düzeltmeye kalkar, tam düzeltemeyince toptan siler bi daha yazmaya kalkar filan, bu arada örtmen gelir, ortada liste filan olmaz, arkadaş alı al, moru mor olur, arkadaşlar gürültü yapmadı örtmenim yalanının arkasına sığınırdı.
  • hayatımın ilk isyanına imza attıran eylemdir bu. 13 yaşımdaydım ve her sene olduğu gibi yine sınıf başkanı. din derslerine bir manyak giriyor, kızı kan kanseri tüm hırsını bizden çıkarıyor. kulak patlatan tokatlar, öğrencileri tahtaya çağırıp birbirlerine tokat attırmalar, arkadaşına kıyamayanlara girişmeler, bir metreden uzun ince kızılcık sopasıyla dövmeler neler neler, adamdaki yöntemler emniyet teşkilatında yoktu.

    sınıfa giriyor, işi olduğunu geç geleceğini ve konuşanları tahtaya yazmamı istediğini söylüyor. o kadar eften püften nedenlerle dövmüş ki insanları, açık açık bak bunlar azdı sen yokken desem öldürür biliyorum. yalvarıyorum arkadaşlarıma nolur susun ses yapmayın, şimdi gelicek diyorum. kimsenin umrunda değil. sınıf resmen kudurma modunda. hışımla giriyor sınıfa, sınıf değil ahır! sessizce bana dönüyor yemyeşil gözleri kısık kısık bakıyor, elini uzatıyor -konuşanların yazılı olduğu kağıdı ver manasına gelen bir jest-. mal gibi bakıyorum hiç birşey söylemeden.

    korkunç kızılcık sopasını çıkarıyor. bir yandan kısık sesle sapıklar gibi "ben sana ne demiştim ha" gibi retorik sorular soruyor. bir yandan da hafifçe kendi eline vuruyor sopayla, ben tahtanın önündeyim ve çevremde dönüp duruyor. bir sopaya bakıyorum, bir de 1.50 lik boy ve 36 kiloluk bedenime. bu adam beni öldürür. kapıyı hışımla açıp koridorlarda bağırarak ağlamaya çırpınmaya başlıyorum, müdür muavininin odasına dalıyorum. "o adam bi manyak , o adam bi manyak,o adam bi manyaaaaaak......" kaç kere söylediğimi bile hatırlamıyorum. avaz avaz bağırdığımı ve hayatımın ilk sinir krizini geçirdiğimi hatırlıyorum sadece. olay üzerine okulda biten anneme kızının ahlaksız ve imansız olduğunu söyleyebilecek bir mahluk olduğunu belirteyim de beni tırsaklıkla suçlamayın.

    13 yaşında bir çocuğa korkudan sinir krizi geçirtmeyi başarmış "din" hocamı "şükran"la anıyorum buradan. sağol, varol.
  • oyun çağındaki çocukları öğretmenle korkutmak. konuşanları tahtaya yazmak; tahta önünde sıraya dizilecek, avuçlarına cetvelle vurulacak öğrencileri not etmektir. buna maruz kalmak, 6 yaşında başlar.

    oğlumu okula yazdırdığımda, bunun halâ devam ettiğini görmek beni gerçekten ama gerçekten çok şaşırtmıştı. bir şeylerin değiştiğini sanıyordum ben. orada anında tepki gösterdim. konuşanları tahtaya yazmak devam etti ama çocuğum, öğretmenden bir fiske yiyemedi. arkadaşına "silgim kayboldu, gördün mü?" diyen çocuk, tahtaya yazılıyor ve bir şekilde ceza görüyor.

    çocuğumun okuduğu ilkokulun önünden geçtim bir süre önce. balonlar, müzikler, bi' kalabalık. sordum "ne var burada?" diye. "okulun kuruluşunun 100. yılı." dediler. ciddi söylüyorum, ağlayasım geldi. sinirden, boğazıma bir şey takıldı. binayı kutluyorlardı, gelişen sistemi değil. üstelik bu, öğretmenin inisiyatifinde olan bir şey. "konuşanlar tahtaya yazılacak." diye bir madde yoktur sanırım. var mı yoksa?
  • 4. sınıfta adaylığımı koyup sınıf başkanı seçildim. artık insanlara nasıl kök söktürdüysem neler yaptıysam daha fazla dayanamadılar. nisan ayı gibi bir isyan çıktı. sınıf başkanlığından atıldım. *

    8.sınıfta da okul temsilcisi seçiliyordu. sınıftaki erkekler aday olursam bana oy vereceklerini söylediler. ama hepsi vermedi puştların. seçilemedim.
  • ortaokul-lise yıllarında boş geçen derslerin eylencesi idi.
    şimdi düşünüyorumda o zamanlar konuşmayı ne çok severmişiz. bu konuda en net hatırladığım, o yaşta sınıf başkanlarının , görev bilinci uğruna isimleri kimseyi kayırmadan yazması, bu isimleri de rahat rahat ispiyonlamasıydı. daha sonra hiç bişi olmamış gibi arkadaşlık da devam ederdi. şimdi yapsa ne olur bilemiyorum...
    ayrıca isim bi kere tahtaya yazıldımı çarpıları attırmak adettendir. delikanlı gibi bol yıldızlı olmalıdır. "ben sustum sil ismimi!" diyenler genelde kızlardır efendim...
  • konuşanların yanına da uslu duranlar yazılırdı. bir kısım öğrenci put gibi dururdu o listeye girip hocaya yaranabilmek için. bir de konuşanların yanındaki çarpılar, o kişi duruma itiraz ettiğinde de sayıları katlanarak iyice abartılırdı.

    böylece totaliter rejimin tohumları küçük yaştan zihnimize atılmış olur, öğretmen yokken bile sınfta konuşmamak, ya da itiraz edene daha çok çarpı koymak gibi eylemler aracılığıyla, zihnimizdeki polisi her zaman uyanık tutmak gibi erdemler kazanır, demokrasinin ne de çok gürültüye yol açtığı gibi dersler alırdık. hey gidi günler.
  • biz taaa küçükken her sınıfta yapıldığı gibi bu eylem bizde de yapılırdı da, bir türlü anlamamışımdır. biz "şımaranlar" yazardık tahtaya. "bu çok şımardı, atın bunu zindana!" tadında herhalde... manyak mıymışız, neymişiz artık......
  • benim gibi geveze insanlara eğitim hayatının yaptığı en büyük ibneliktir. yaratıcı zekamı köreltmeye çalıştılar, adımı yazdılar üstelik bir defa da değil. yanına çarpılar koydular hatta bir keresinde başkan parantez içinde hiç susmuyor hocaeam yazmıştı. bedeli neyse ödedim konuştum.

    aslında bedel ödemek çok hoş değildi. bir de hoca tam içeri girdiğinde tahtada kendi adını koca puntolarla yanında da koca koca zilyon tane çentikle görme olayı vardır ki sorma gitsin. sınıf sessizliğie bürünür, hayatın gözünün önünden film şeridi gibi geçer. hoca adını söyler...
  • (bkz: şımaranlar)
hesabın var mı? giriş yap