• muhammed'in aşireti haşimiler kolunun da dahil olduğu mekke merkezli arap kabilesi.

    sözcüğün etimolojisine inersek; maxime rodinson'un da içinde bulunduğu bir kısım islam araştırmacılarının iddiasına göre bu isim, islam öncesi totem inancının bir kalıntısı olarak, qaraşa yani köpekbalığı sözcüğünden gelmektedir. çölde yaşayan bir kabile için köpekbalığı ne alaka demeyin. kabile abdulmuttalip'in büyük büyükbabası kusay'ın döneminde yemen'de yaşamaktaydı. kabilenin sana şehrinin dışındaki tepelerdeki kalıntılarda hala görülebilen devasa marib barajının yıkılması sebebiyle kitlesel bir göçle bugünkü mekke'ye yerleştikleri sanılmaktadır. tabi ki kuzeye doğru yol almaya başladıklarında sırtlarını yalnızca yemen'e değil, tarıma ve denizciliğe de dönmüş oldular. yeni vatanlarında hayvancılık ve ticaret (özellikle kutsalın ticareti) yeni geçim kaynakları oldu. kültürel aktarım insanların hatta milletlerin yaşamından bile uzun ömürlüdür.

    bu topluluk da yüzlerce yıl boyunca denizci atalarının kabile putunu, sözlük anlamını unutmuş olmasına rağmen, kolektif hafızalarında muhafaza etmiş olabilir. bugün anadolu'da hala kullanılan kapkacak sözcüğü için sümercede kullanılan sözcük kapkagaktır. yine sanırım akadcada kedi, köpek yavrularına enik deniyordu. sibel ismi muhtemelen anadolu'nun ilk tanrıçası kibele'den geliyor.

    misal türkler steplere inip atlarını otlatmadan yüzlerce belki binlerce yıl evvel sibirya’nın ağaç denizinin kıyısındaki taygalarda yaşıyorlardı. yılın büyük kısmında kar altında ve çetin soğuk hava koşullarında hayatta kalabilmeyi öğrenmiş öntürklerin (proto-türkler) en değerli hayvanı geyikti. türkçe’deki orman yaşamı ile ilgili sözcüklerin bozkır ve göçebelikle ilgili olanlardan daha eski olması bu tezi güçlendirmektedir. ayrıca pazırık kurganındaki kazılarda ren geyiği görünümü verilmiş atların çıkarılması yitip giden bir dünyanın özlemiyle yeni bir yaşama başlamanın güçlüğünü yansıtan en nadide örneklerdir.

    kureyş sözcüğünün kökenine ilişkin bir diğer iddia birleşenler olduğu yönündedir. tabari ve ibn ishak'ın eserlerine ziyadesiyle mesai hasretmiş olan lesley hazleton bu görüştedir örneğin. kureyş isminin birden çok aşiretin birleşmesi sözünü ifade ettiğini söyler.

    bana en enteresan gelen teori ise şudur. revizyonist oryantalistlerin iddiasına göre islam’ın ortaya çıkması abbasiler dönemine rast gelir. aslında meselenin özü teslisçi ortodoks hristiyanlar ile vahdetçi doğu hristiyanları arasındaki çatışmadır. 40 yıl boyunca bitmek bilmeyen bizans - sasani savaşları sonunda bizans’ın kontrolünü kaybettiği ortadoğu coğrafyasını konstantinopolis’in resmi ortodoks kilisesinin muhalifi, doğu hristiyanları doldurdu. doğu hıristiyanları demek roma imparatorluğu'nun doğusundaki (konstantinopol) hıristiyanlar demek değildir bu arada. istanbul'daki resmi oriental ortodoks kilisesi ile karıştırmayın. doğu hristiyanları terimi, mezopotamya ve iran sathında varlık gösteren, istanbul patrikliği tarafından aforoz edilmiş, heretik yani sapkın ilan edilmiş kadim isevi cemaatler için kullanılır.

    bizans güç kaybettikçe bizans’ın resmi ideolojisini oluşturan ortodoks kilisesinin nüfuz alanı da geriledi, muhalif olan teolojik akımların kendine güveni geldi. 7. yüzyılda yaşamış hristiyan arap kralları teslise karşı tek tanrıcı arius’un mezhebini savundular. isa tanrıdır diyen rum kilisesine karşı isa elçidir tezine daha bir sarıldılar. sonunda 800'lü yıllarda bir anda iki yüzyıl önce yaşamış bir peygamber ile ilgili hikayeler anlatan onlarca kitap peyda olmaya başladı. islam tarihine dair 9. asırdan önceki anlatımların tamamının kurgu olduğu yönündeki bu görüşe göre islam aslında doğu hristiyanları içindeki bir kolun otorite boşluğunda kontrolsüz yayılmasından ibarettir. (hıristiyanlık için de benzer bir teori var. bu dinin de yahudi mezhebi olarak ortaya çıktığı, isa diye birinin hiç yaşamadığı, yaşadıysa bile yahudilik tarihi içindeki onlarca mezhep kurucusundan biri olduğu iddia edilir. aslında yahudilik için de benzer bir teori var. musa diye birinin hiç yaşamadığı, mısır'da firavunlarla geçen hikayelerin aslında babil'de yazıldığı, sonradan kontekstin mısır'a atfedildiği yönünde iddia edilir.) konuyu dağıtmayalım.

    muhammed’in yaşamı, kervancılık yapması, hatice ile evlenmesi, peygamberliğini ilan etmesi, savaşları, akrabaları, dostları, eşleri, hicreti, veda hutbesi ve sair bu kadar çok ayrıntılı hikaye nasıl, nereden çıkmış ? peygamberin hayatını anlatan eserler temelde iki gruptan oluşur siyerler, hadisler. erken dönem tarihini anlatmış bu yazarlar da toplam 10 kişiden ibarettir. bugün erken islam tarihi ile ilgili bildiğimiz her şey o yazarlardan alıntılanır. ibn ishak, ibn hişam, el vakıdi, tabari, buhari, tırmizi, ebu davud, ibn mace, nesai, müslim. tamamı saray yanaşmasıdır. en erkeni 8.yüzyılda en sonuncusu 10. yüzyılda yaşamıştır. bu muhaddis ve siyercilerden önce muhammed’in bahsi geçen hiçbir yazılı kaynak yoktur. 632 de ölmüş bir din kurucusu, bir devlet başkanı, bir peygamber için yaklaşık 200 yıl boyunca tek satır bir şey karalayan olmamış. sonra birden biyografi enflasyonu gözleniyor. (siyer, siret, megazi, tabakat, hadis, sünnen gibi onlarca eser yazılıyor.)

    o kadar detaylı anlatım var ki şüphe uyandıran bir hususta bu olsa gerek. 150-200 yıl önce yaşamış bir adamın sevdiği yemeklerden, uyku düzenine, arkadaşlarıyla sohbetlerinden, çocukluk hatıralarına kadar her şeyi yazmış bu muhaddisler. hatta bir insan ömrüne sığamayacak kadar çok detay ve anlatı var.

    bugün islam'ın yayıldığı iddia edilen mekke ise haritalardan da görüleceği üzere medeni dünyanın kültürel kubbesinin çok dışında, tarım ve hayvancılık için elverişsiz bir iklime sahip, ne denize kıyısı, ne limanı olan çölün ortasında bir yerleşimdi. geleneğin iddia ettiğinin aksine kervan ticaret rotalarına yakın falan da değildi. antik ve ortaçağların kral yolu, baharat yolu, ipek yolu gibi önemli ticaret rotalarının hepsi binlerce kilometre kuzeyden geçmekteydi. 8. yüzyıldan önce ne mekke şehrinden bahseden bir kayıt vardı ne de haritalarda bir işaret. geriye dönük yaratılan islam tarihinde ise mekke önemli bir ticaret ve ibadet merkezi olarak resmediliyordu. mekke islam'ın bağımsız bir din olarak ortaya çıkmasından önce bir ticaret merkezi idiyse bile ancak yerel karakterliydi ve bütün bölge için büyük bir önem arz etmemiş olmalıydı.

    islam'ın ortaya çıktığı coğrafyaya ilişkin bu çelişkili durum bağımsız bilim insanlarını mekke dışında bir başlangıç noktası aramaya sevk etti. islam'ın menşei için petra (gassaniler) , hire (lahmiler), yemen (himyeriler) hatta iran'ın içlerindeki merv gibi adreslere bakan farklı tarihçiler vardır. meraklılarına herbir teori için (bkz: #136959117), (bkz: #136959117), (bkz: #139778736).

    bunlardan gassaniler bizans vassalıydı. islam tarihinde bahisleri geçmez ama roma kaynaklarına göre islam'ın yayıldığı iddia edilen tarihlerde islam'ın hüküm sürdüğü coğrafyalarda bu kavim hükümrandı. aslında antik çağlarda arabia denilen bölge tam olarak burasıydı hicaz değil. bizim emeviler dediğimiz islam'ın erken dönem halifeleri aslında bizans'tan özerkliğini ilan etmiş hıristiyan krallardır. ki muaviye'nin kestirdiği sikkelerde haç, balık gibi açıkça hristiyanlık sembolleri bulunması, abdülmelik'in inşa ettirdiği kubbetüs sahra'nın kapısında isa'nın babasız doğduğundan, meryem'in bakire olduğundan bahsedilmesi tezi destekleyen bazı detaylar. aslında islam'ın ilk hali tevhidci hristiyanların baba, oğul ve kutsal ruh şekline özetlenen üç uknumculara karşı protestosuydu. bir devrimle başa gelen abbassiler iktidarları için ideolojik bir arkaplan ihdas etmek uğruna kurgusal olarak bir peygamber ve orijin mitosu yarattılar. zamanla müstakil bir dine dönüştü.

    bu kadar girizgahtan sonra kureyş kelimesinin kökenine dair iddiaya gelirsek. gassani arapları roma vassalı olduğu için onlardan aldıkları müesseselerle yönetmekteydiler. yani hükümdarın meclisi anlamına gelen kurya recis (curia regis) ile. yerel bir parlamento karakterinde olan bu toplantıların açılışında aynı roma'nın kadim zamanlarında olduğu gibi tanrı lato'ya (ya da leto) adanmış bazı metinler okunurdu. (latin sözcüğü de muhtemelen buradan geliyordur. leto'ya tapanlar.) mecliste okunan bu metinlere kurya kerimonya (curia cerimonia) derlerdi. batı dillerindeki tören anlamına gelen seremoni kelimesi buradan gelmektedir.

    sanırım bazı şeyler netleşiyordur.
    curia regis - kureyş,
    curia cerimonia - kuran-ı kerim.

    hatta şunu da ekleyelim. bana çok zorlama gelse de, arapçada artikel kullanımı sözcüğün sonundaki sert sessizi düşürür diyenler var. salat mesela el salah gibi. ya da al felah gibi.

    lato yani lat (menat ve uzza). yani al lat, yani al lah. yani allah.

    ayrıca
    (bkz: erken islam tarihi)
    (bkz: revizyonist oryantalizm)
    (bkz: mesih miti teorisi)
    (bkz: erken hıristiyanlık tarihi)
  • sizce arabistan neden petrol zengini?

    her şey bir tesadüf mü?

    işte coğrafi konumu yüzünden petrolün oluştuğu bir bölgeye denk düştüler, falan, filan...

    eğer mucize arıyorsanız, mucize gözümüzün önünde.

    tamamen zaman dışı kalmış bir arap toplumu, lüks ve zenginlik içinde yaşıyor. normalde iş kendilerine kalsa, sürüm sürüm sürünürler, dünyanın en sefil ülkelerinden biri olurlardı.

    işin sırrı kureyş suresinde..

    kureyş suresinde oranın sakinlerine bir nevi garanti verilmiş.

    "öyleyse kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu ev'in (kabe'nin) rabbine kulluk etsinler."(kureyş 3-4)
  • yemen’de yaşanan **marib barajı’nın yıkılması sonrası mekke’ye göçen kabile. derler ki marib barajı çeyrek milyon dönüme yakın bir alanı sulamaya yetecek büyüklükteydi ve bölgeye zenginlik ve refah getirmişti. bu yüzden bölgeyi yönetmek isteyen isteyene; hristiyanlar *, zerdüştler *, yahudiler. savaş sonrası savaş...

    barajın yıkılması ile muhammet’in büyük büyük büyük dedesi kusay’ın da yer aldığı birkaç kabile, hep birlikte yemen’i terk etti. birden fazla kabilenin oluşturduğu bu gruba da bir araya gelenler anlamına gelen kureyş ismi verildi.

    kureyş kabilesinin , mekke’deki, zemzem kuyusu, hac, kabe*, fuar gibi dini ve ticari aktivitelerin başına geçmesi de onları mekke’de söz sahibi yaptı. zemzem kuyularının başında abdul muttalip vardı, diğer alanları da paylaşmışlardı kendi aralarında.

    bize yıllarca öğrettikleri gibi yıkık dökük bir yer değil o zaman mekke. ticaret merkezi, refah. çok tanrılı bir inançları var, en tepedeki tanrı’larının ismi “el-lah”. ellah ibranice’deki elohim, mezopotamya halkı da buna “el“ diyor. kabe ise tıpkı musa’nın inşaa ettiği ariş *gibi el-lah’ın kutsal ruhunun yer aldığı bir yapı. yani “allah’ın evi”.

    kureyşlilerin ana tanrısı allah, ritüelleri ise çok tanıdık öğeler içeriyor. kabe görkemli değil ama kureyş ve arap yarım adası için önemliydi. bir yere gidip tekrar mekke’ye dönenler, sol omuzları içeri bakacak şekilde kabe’yi 7 defa tavaf ederlerdi; tanrı’ya geri geldiklerini hatırlatır gibi. ve üç ayların sonuncusu olan zilhicce’de kabe’yi ziyaret edenler olurdu. mekke sokaklarından kabe’ye doğru yürürken hep bir ağızlarında şu sözler vardı; “lebbeyk allhümme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk, innel hamde venni’mete leke vel mülk, la şerike lek.”

    kaynak: gelecek.
  • islam'ın ilk yıllarında mekke'nin en kuvvetli kabilesi.

    kureyş içindeki başlıca aileler ve bu aileler içindeki önemli kişiler:

    (01) abdüddaroğulları
    (02) abdümenafoğulları
    - haşimoğulları (abdülmuttalib, ebu talib, ebu leheb, hz. hamza, hz. muhammed)
    - ümeyyeoğulları (ebu süfyan, hz. osman)
    (03) adioğulları (hz. ömer)
    (04) amiroğulları (süheyl bin amr)
    (05) cumahoğulları
    (06) esedoğulları (hz. hatice, abdullah bin zübeyr)
    (07) harisoğulları
    (08) mahzumoğulları (ebu cehil, halid bin velid)
    (09) muhariboğulları
    (10) sehmoğulları (amr bin as)
    (11) teymoğulları (hz. ebu bekir)
    (12) zühreoğulları (sa'd bin ebi vakkas)

    ana tema:
    (bkz: islam /@derinsular)
  • hz muhammed'in köken itibarıyla mensup olduğu kabilenin adı. anlamı köpekbalığıdır. cahiliye döneminde kabe'ye sahip bir kabile olarak araplar arasında önemli bir yere sahipti.
  • 106-kureyş

    kureyş'e cahiliye devrinde verilen bazı imtiyazlardan bahsettiği için bu adı almıştır. tîn sûresinden sonra mekke'de inmiştir, 4 (dört) âyettir.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla.

    1. kureyş'e kolaylaştırıldığı,

    2. evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için ,

    3. onlar, şu evin rabbine kulluk etsinler,ki,

    4. kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kıldı.
  • güya köpekbalığı anlamına geliyor diye yazmışlar..

    mekke'nin çölünde köpekbalığı ne alaka? deniz halki kabilesi mi bu?

    karmati arman, açıklamasını yaptı.

    curia regis'ten gelmeymis adı..
  • arap ensab ilminde genel kabule göre hz. muhammed'in 11. kuşak atası fihr bin galib'in atası olduğu, soylarını adnani araplara dayandıran kabiledir. adının kökeni zaman zaman beni esed (arslanoğlu), beni kelb (köpekoğlu) gibi sembol bir hayvan seçilmesiyle köpekbalığı (kirş) anlamına yakıştırılsa da, genel kabul gören toplanma anlamı taşıyan takarruş sözcüğünden türetildiği yönündedir. diğer pek çok arap kabilesinin aksine kureyş bir atanın özel isminden gelmemektedir.

    içlerinden çıktıkları geniş kinane kabilesiyle birlikte hicaz ve çevresinde muhtemelen 3. yüzyıldan itibaren göçebe bir hayat süren kureyş kabilesi, fihr bin galib'in torununun torununun torunu olan kusay bin kilab zamanında, o zamanlar huzaa kabilesinin elinde bulunan mekke'nin yönetimini ele geçirir. ibn'ül esir'in naklettiğine göre, huzaa kabilesinin lideri ölümünden önce mekke'de büyük prestiji olan görevlerini kusay'ın eşi hubha'ya vasiyet etmiş ancak hubha bu görevleri yerine getiremeyeceğini söyleyerek kardeşi muhteriş'e bırakmıştır. rivayete göre kusay, muhteriş'ten bu görevleri bir tulum şarap ve esans yapımında kullanılan bir miktar sandal ağacı karşılığında alınca, muhteriş'in bağlı olduğu huzaa kabilesinin önderleri ve bağlaşıkları bekiroğulları kureyş'e düşman olmuştur. çatışmalarda kusay ve bağlaşıkları üstün gelmiş, öldürdükleri düşmanlar için kan bedeli ödeyerek mekke'de üstün konuma geçmişlerdir.

    kusay bin kilab bu zaferinin ardından yakın akrabalarından başlayarak kureyş'in önemli kollarını mekke'ye yerleştirmiştir. büyükdedesi ka'ab bin lüeyy'den gelerek akrabası olan kureyş kolları, mekke'nin içine yerleştirilerek kureyş'ül bitah (vadi kureyşleri) adını alırken; ka'ab'dan daha uzak akrabaları olan aileler kureyş'ül zevahir (dış kureyşler) adını alarak mekke'nin civarına iskan olunur.

    kusay bin kilab'ın üzerinde topladığı prestijli görevler, sikaye, rifade, liva, hicabet ve nedve gibi hem ekonomik, hem ritüelistik, hem askeri, hem de idari görevlerdir. rivayetlere göre kusay bin kilab'ın sözü, akrabaları arasında tanrı sözü kadar ciddiye alınır ve onlara uyulurdu. nedve, yani görüşme, danışma görevi için sonraları amr bin hişam'ın (ebu cehil) da lider olarak yer alacağı, şehrin idari merkezi darünnedveyi kabenin girişinin karşısına inşa edenin de kusay olduğu söylenmektedir.

    kusay'ın ölümünün ardından bu prestijli görevlerin dağılımında sorun çıkmıştır. oğullarından abdüddar'ın, diğer oğullarına kıyasla daha fakir durumda olmasına karşılık tüm görevleri babasının vasiyeti gereği üstlenmesi zamanla daha da güçlenen diğer oğullarca kabul edilmemiştir. kureyş, vasiyete uyulmasını savunan abdüddaroğulları ile sikaye ve rifade görevlerini talep eden abdümenafoğulları iki ayrı hizbe ayrılmış ve kureyş'in sair kolları da bu çekişmede ayrı hiziplerin yanında durmuşlardır. iki gruptan, hz. muhammed'in de soyundan geldiği abdümenafoğulları ve bağlaşıkları kabe'de ellerini batırdıkları güzel kokuları duvarlara sürerek antlaşmışlar ve bu sebepten hiziplerine mutayyebun yani güzel kokulular adı verilmiştir. abdüddaroğulları tarafı ise kurbanlar keserek kanlı ellerini kabe duvarlarına sürmüş ve ahlaf, yeminliler, veya leakat'üd dem yani kan yalayanlar adlarını almışlardır. çekişme, abdümenafoğullarının istedikleri görevleri almasıyla son bulmuştur.

    abdümenaf'ın oğulları olan haşim ve abdüşşems, islam tarihiyle biraz ilgilenen herkesin bildiği meşhur ümeyyeoğlu (emeviler) ve haşimoğlu çekişmesinin kaynağıdır. rivayetlere göre haşim ve abdüşşems ikiz kardeşler olup, parmakları birbirine yapışık doğmuşlar ve parmakların ayrılması sırasında kan akması sebebiyle aralarında her zaman çekişme olacağı söylenmiştir. abdümenaf'tan sikaye ve rifade görevlerini alan haşim'in yeğeni, abdüşşemsoğlu ümeyye bu görevlere kendisinin layık olduğu iddiasında bulunarak bir hakem talep eder. hakemin haşim'i layık bulması üzerine ümeyye 10 yıl boyunca mekke'yi terk edip suriye'de oturur. bu durum ümeyyeoğlu - haşimoğlu çekişmesinin başlangıcı kabul edilir ancak elbette ki meşhur sire yazarlarının abbasiler zamanında yaşadığını ve haşimiler lehine konuşmalarının da kendilerinin faydasına olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir.

    haşim zamanında mekke ve civar diyarlar arası ilk ticaret ilişkileri kurulur. haşim suriye ve levant, abdüşşems habeşistan, diğer kardeşlerinden nevfel iran, muttalib ise yemen taraflarında ticaret bağları kurarlar ve kusay bin kilab'ın torunları mekke'yi dikkate değer bir ticaret durağı haline getirir. iran ve doğu roma savaşları sebebiyle sık sık düzensiz ve tehlikeli bir hal alabilen mezopotamya rotası yerine, iran üzerinden gelen mallar merkezi hire olan lahmi* arapların topraklarından kalkıp, yerli arap kabileleriyle anlaşarak arabistan rotası üzerinden de batıya ulaşmaya başlamıştır. hıristiyan habeşistan'la arası bu sıralar sık sık bozulmaya başlayan yahudi inancına mensup yemenli araplar kızıldeniz yerine kara yolunu eskisinden daha sık kullanmaya başlarlar. her kervan, korunması için anlaşılacak güvenilir arap kabileleri ve kervanı koruyan arap kabileleriyle aralarında kan davası olan başka kabileler için bir çatışma ortamı doğurabilmektedir. eyyam'ül arab anlatılarında bu durumdan kaynaklı pek çok islam öncesi çatışma görürüz. böyle bir ortamda, sözüne güvenilir, emanetlerini koruyabilen, korumayı satın alabilen ve aynı zamanda islamöncesi arap dininin de önemli hizmetkarları olarak gözüken kureyş ve mekke, daha güçlü rakipleri olmasına rağmen, güçlenmektedir.

    haşim'in oğulları, hz. muhammed'in aşiretini oluştururlar. geneli mekke'de beni haşim vadisi olarak bilinen bölgeye, şehrin mahzumoğullarının kontrolündeki ecyad vadisiyle birlikte iki doğu girişinden kuzeydekine yerleşirler. haşim'in çok genç yaşta, bir ticaret seferinde, suriye taraflarında ölmesi üzerine yeni doğan oğlu,annesiyle birlikte anne memleketi yesrib'e göç eder. doğduğunda beyaz bir perçemi olduğu için kendisine şeybe (ak saçlı, yaşlı) adı verilen bu çocuk bir gün arkadaşlarıyla ok atma yarışı yaparken hedefi vurduğunda "ben mekke'nin efendisi haşim'in oğluyum" diyerek böbürlenirken bir mekkeli tarafından duyulur. çocuğu sorguya çeken adam, mekke'de şeybe'nin amcası muttalib'e durumu haber verir. neticesinde muttalib yesrib'e giderek yengesini ikna eder ve şeybe, amcasının devesinin arkasında mekke'ye girerken aldığı abdülmuttalib (muttalib'in hizmetkarı) künyesiyle sonraki hayatına devam eder. muttalib'in ölümüyle sikaye ve rifade görevlerini kendisi üstlenir ve haşimoğullarının lideri haline gelir.

    kureyş'in sonraki maceralarını da artık müstakil başlıklarda anlatırız.
  • bir lakab, (bkz: fihr). peki kureyş ne demek? birçok görüş mevcut. bir görüşe göre ticaret kelimesinden türemiştir. çünkü kureyşliler tüccarlardı. başka bir görüşe göre kureyş bir araya getirmek demektir. çünkü kureyş kabîleleri dağınık haldelerdi. taberi'de geçen 3. görüşe göre kureyş fethetme kelimesinden gelmiştir.
hesabın var mı? giriş yap