• 2007 yapımı bir abdellatif kechiche filmidir. güzel, harikulade "olmus" filmdir. 27. uluslarası film festivalinde "balıklı bulgur" olarak sunulmustur.

    (bkz: couscous)
    (bkz: belly dance)
  • 157 dakika, hareketli kamera, çok konuşma, daha çok konuşma, tunus yapımı hüzünlü filmdir.
  • hos bir film olsa da, 157 dakikayi sinemada gecirmeye deger mi cok emin degilim. 45 dakikasi rahatlikla kirpiabilecegi gibi, bu kadar cok yakin cekim televizyona daha cok yakisir. hatta sinemada rahatsiz eder, salondan mide bulantisi nedeniyle cikanlar oldu.
  • yemeklerin isimlerinin lezzetiyle ilgili ipucu vermeleri gibi, (bkz: balıklı bulgur) sudan asıllı yönetmen abdellatif kechiche de çok hoş bir tat bıraktı ağzımızda... oyunculuklar pek hoş, hikaye pek hoş, filmin sonu pek hoş...

    o tarafa ait kültürlerde, kuskusun bir aşk, özen, hatta ve hatta şehvet sembolü olduğunu hiç bilmiyordum. bu filmden sonra iyice ikna oldum. kuskus hassas mevzu...
  • slimane beiji'nin motosikletinin arkasından koştuğu sahneler beiji'yi sisyphosvari bir karakter olarak görmeme neden olmuştur..ayrıca yakın çekim yemek sahneleri gerçekten mide bulandırıcı olabiliyor, elinize bi ıslak mendil alıp hepsinin elini ağzını silme arzusuna kapılabiliyorsunuz, lütfen dikkat..
  • ne ingilizce ne turkce altyazilari bulabildigim merak oldugum filmi
  • bu filmin yenilikçi bir tarafı varsa o da diğer göçmen hikayelerinin aksine öteki beriki olayına girmeden göçmenlik meselesini içselleştirerek anlatmasıdır. sonunda oryantalizmi her anlamda abartsa da göçmenliğe bakışıyla yakaladığı samimiyet seyircinin katharsis'ten ziyade olaya bir aile filmi gibi dışarıdan bakmasına sebep oluyor ki aslında bu 'diğerleri' meselesi biraz da buralarda devreye giriyor, ayrıca yönetmen meramını gerçekçi biçimiyle de çok iyi vurguluyor. oyunculuk konusundaysa biraz da görselliğinin yardımıyla standardının oldukça üzerinde diyebiliriz, ancak iş kurguya gelince filmin biraz fazlalığı var, o göbekten bir 30 dakika kadar verse tam formuna kavuşacak, gözlerimiz bayram edecek.
  • 27. istanbul film festivalinde seyrettiğim harika film...

    süleyman 35 yıl bir gemi tersanesinde çalışmış hayatını değiştirmek isteyen fransa'da yaşayan bir göçmendir. tersane görevlilerince, çalışma süresi performansının düşmesi sebebiyle azaltılınca bu onun arayıp da bulamadığı bahane olur ve işten ayrılır. hayali, bir teknede yöresel yemekleri olan balıklı bulgur satmak böylece sevdiği bir işi yıllar sonra yapabilmektir. kalabalık ailesi boşandığı karısı yeni sevgilisi ve onun güzeller güzeli kızına bu hayalini nasıl anlatacak ve desteklerini kazanacaktır.. süleyman'nın işi gerçekten zordur...

    işte tam bir festival filmiydi harikaydı.. yönetmeni tebrik ederim ama ondan önce oyuncuları tebrik ederim bu kadar doğal oyunculuklara az rastlanılır herkes şahaneydi… filmin sonunda bütün salon alkıştan inlemişti ve gerçekten film bu alkışları sonuna kadar hakkediyordu. ancak eleştirilecek noktaları yok muydu evet vardı. uzun gereksiz bir çok monolog vardı, filmin süresi de zorlama bir süreydi ama sonuçta filmin özellikle son 45 dakikası hepimizi aldı götürdü hele son 15 dakika ise bütün salon kalkıp oynamamak için kendimizi zor tuttuk (izleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır ) ve filmle ilgili tüm eleştirilerimiz biranda uçup gitti herkes işte film bu nidalarıyla salonu terk etti… şiddetle bulunup izlenilmesi gereken bir film tavsiyemdir…
  • bir film, bende her bir karakteriyle farklı farklı diyagloglar ürettirebiliyorsa, hayal kurdurabiliyorsa ona güzel derim. ancak buna nedense tam olarak güzel olmuş diyemiyorum. artık tuzu mu eksik, karabiberi mi az, yoksa acısı mı çok geldi, orasını bilemeyeceğim ama daha güzel filmler** izlemiştim. yine de buradaki karakterlerin hepsini ayrı ayrı ele al, 3-5 film daha çıkartırsın. o yüzden kayıp değil benim için.
    düğünde, cenazede, hamamda, günde, orda, burda bir anda organize olup adeta fabrikaya dönüşen kadınları, o kadınların yarattığı sofraları, yarattıkları ortamı, kendi aralarındaki dedikoduları, ortada fol yol yumurta yokken yaptıkları imalı çekişmeleri bilirsiniz. filmde o kadınlardan bolca var. bu, belki bize çok sıradan gözüküyor ve yaratılan değeri pek farkedemiyoruz ama batılı kafasıyla bakınca enteresan gözükebilir. nitekim adamlar oryantalizme, dansöze, kuskusa, lahmacuna, kebaba felan bayılıyor.
    bi de bu kadınların arasında dağ gibi bir adam var, tam bi karikatür: süleyman.. muhteşem süleyman! "gitme sete'ye, kal dikili'de" diyesiniz gelir. süleyman bu filmde, adına tepki olarak doğmuş bir karakter. sessiz çığlıklar atıyor, esip gürlemiyor. kendi halinde, gençliğinde kurduğu hayallerinin peşinde. kimseye etmem şikayet diyor. bildiği yolda ilerliyor, en güzelini yapıyor.
  • ilk yarısında fena değil kıvamındaydım ama ikinci yarıda filme aşık oldum diyebilirim. oyunculuklar muhteşemdi. hatta o kadar iyi ki sanki gizli kamerayla çekim yapmışlar, kameraman, ışıkçı, yönetmen vs. yok. zengin takımının çirkinliklerini de çok güzel koymuş ortaya, bravo.
    --- spoiler ---

    aldatılan gelinin kendisin aldatan, sorumluluk nedir, baba olmak nedir bilmeyen, faturaları ödemekten başka bir şeyden anlamayan kocası macit yüzünden isyan ettiği sahne çok iyiydi. evde çocuklara bakan, tüm işleri yapan, kocasının ailesinin ve kendi ailesinin tüm isteklerini yerine getiren, yine de hor görülen bir kadının macit gibi bir mendabura katlanmasının tek sebebi parasal sorunlar. ne kadar şerefsizlik yaparsa yapsın fatura ödediği için katlanmak zorundayım deyip duruyordu.
    ama bence bu isyan edişteki en önemli nokta kadının "hepiniz ne haltlar yediğini biliyorsunuz, annesi biliyor, kardeşleri biliyor, onu annesinin evinden arıyor kadınlar. hepiniz ona beni aldatmasında yardımcı oluyorsunuz" demesiydi. toplumun aldatan erkeğe bakış açısına isyan ediyordu. o kendisini umursamadan etrafındaki herkesin dediğini yapsa bile hor görülüyor ama kocası karı kız peşinde koşsa bile hor görülmüyor, dışlanmıyor, yargılanmıyor bile adam akıllı. yönetmen burada feminist bir tavır takınmış gibi geldi.

    filmin sonları da çok iyiydi. süleyman'ın ailesi teknede doymak bilmeyen, her şeyden çabuk sıkılan, şımarık zenginleri memnun etmek için debelenip duruken süleyman da motorunu yakalamak için canını hiçe sayıyordu. hepsi neden peki? bu kadar fakir insanın kendi hayatları için bile harcamadıkları çabayı şimdi harcamalarının sebebi neydi? istedikleri işi yapabilmelerine izin versinler diye zenginleri memnun etmek. kız bile dansöz kıyafetini giyip kendini harap etti resmen. herhangi bir alanda yükselmenin koşulu da bu işte. üstlerini memnun etmek için gerekirse kendi değerlerinden vazgeçeceksin.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap