• laikliğin kelime anlamına bakarak, laikliği savunanları din düşmanı sananlar var maalesef.

    ilkelerin mantığı kavramak lazım. örneğin;

    bir imam(şeyh, tarikatçı, cemaat üyesi, türbanlı vb.) ile trafikte kazaya karıştırınız %40 siz suçlusunuz %60 karşı taraf suçlu ama aranızda anlaşamadınız. trafik polisi geldi kim haklı diye karar verirken "bu imam olduğu için yalan söylemez" deyip onun lehine karar veriyorsa sizce de bu durumda bir sıkıntı yok mu?

    aynı şekilde bir polis ile kazaya karıştığınızda "bu polis devletin memuru yalan söylemez" diye haksız konuma düşebilirsiniz.

    işte laiklik bu gibi durumların önüne geçmek için din işleri ile devlet işlerini karıştırmayın diyor. laikliğin islamla, türbanla, devrimciyle, komünistle bir ilgisi yoktur.
  • laik olmayıp; din ve dini yönetim ile ihya olmuş tek bir ülke örneği veremeyecek cahillerin düşman olduğu pratik.

    — kamu spotu —
    okumak sizin ve çevrenizdekilerin cehaletine ciddi zararlar verir.

    yazar hakkında
    doğum tarihi: 1976
    medeni durum: aşk evliliği, 3 çocuk babası (2 erkek, 1 kadın)
    askerlik: 77/4, güneydoğu, iç güvenlik, çavuş
    dini: yok
    eğitim: lisans
    politik eğilim: dünya devleti dominasyonu, sıfır silah, hep bilim
    ırk: homo-sapiens
    lisan: türkçe, ingilizce
  • şeriatçılara göre şeriatçılar haricindeki herkes ve her şey islam düşmanıdır. bunlara "laiklik iyidir" falan diye anlatamazsınız.

    lakin, işin koptuğu nokta burası değil. işin koptuğu nokta bu şeriatseverlerin ciddi kısmının ingiltere, almanya, fransa, hollanda, isviçre, abd ve kanada'da yaşamaları. aralarında ancak 3-5 kişi vardır şeriatlı bir ülkede yaşayan.
  • hz musa tur dağına çıktığında herkes terörden sıkılıp oğlum ineğe tapıyorduk çok daha iyiydi diyerek. tekrar buzağı heykellerine tapmaya başlamıştır. musa dönünce terör yine başlamıştır.

    hz. muhammed öldükten sonra çürümeyeceğini iddia etmiş. bakmışlar ki naaşı çürüyor ve biraz da ekonomik-siyasi nedenlerle herkes dinden çıkmaya başlamış. (bkz: riddet) 3 kişi yeni peygamberlik ilanı etmiş. sonrası ise malum kılıçlar çekilmiş ateş havuzları kurulmuş. ebubekir ve kurmayları arabistan'ın her kabilenin karşısına geçip ezan okumuş. ezanla cevap vermeyenler öldürülmüştür.

    laiklik ancak terör korkusunu atınca başlar.
  • sanıldığı gibi sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir.
    tüm ideolojilerin devlet işlerinden ayrılmasıdır. herhangi bir ideolojiye bağlı bulunmak devlet mekanizmasında yer alan kişinin en temelden en tepeye kadar olan tüm sorumluluklarını etkiler. tarafsızlığını, sosyal etkileşimini ve vicdani işleyişini bozar.
    bir devlet adamı yalnızca devletin kuruluş ilkelerine ve yasalarına bağlı olmalıdır.
    özel hayatında istediği boku yesin. yer dimi?
    heh işte zincir burada kopuyor.
    yiyemez kardeşim.
    bir insanın özel hayatındaki tutumu neyse iş hayatına o yansır. şizofren mi lan bu insan iki farklı kişilik taşısın? özel hayatın çalıştığın yere uymuyorsa git kendine uygun bir yer bul.

    ideoloji sahibi olmak kutuplaşmayı peşinen kabul etmektir. kendin gibi düşünmeyenlerden ayrılmaktır.

    devlet bir mekanizmadır. işleyişi hiçbir dinin ve ideolojinin etkisinde kalamaz.

    kalamaz da, kime ne anlatıyoruz amk..
    bir toplumda ahlak ve vicdan denilen insani değerler mantıkla, duyguyla, empatiyle değil dogmalarla ve masallarla oturtulmuşsa...

    ah ah.
    büyük atatürk.
  • çağdaşlaşmanın mihenk taşı inkılap. iyi ki varsın. her şeye rağmen hayatımızdasın.
  • genel olarak çağdaşlığın mihenk taşı değildir. olsaydı italya çağdaş bir ülke değil derdik. ama türkiye için diğer ülke ve kültürlerden bağımsız, sosyolojik olarak çağdaşlık için olmazsa olmaz diyebiliriz.
  • din ile devlet işlerinin bir birinde ayrılması
  • memleketimizde türk-kürt kimlikleri ile beraber politik kutuplaşmaya sebebiyet veren en mühim faktörlerden biri olup özünde faydacılığa dayanan bir prensiptir. bilimsel bilgiyi inançlardan ayıran en önemli nitelik bilimsel bilginin placebo etkisi yaratmanın ötesinde işe yaramasıdır.

    bu aralar türkiye gündeminde üzerinde uzun uzun tartışılan, üzerinden insanların kendi duruşlarını sinyalledikleri konular nelerdir?

    - fetöyü laikliğin doğurup doğurmadığı
    - rte'nin "savaş uçağına levye fırlatan millet" konuşması
    - kurukahveci m. efendinin rte'yi kızdıracak ilanı
    - rte'nin atatürk'ü tarihe ihanetle suçlaması
    - camilerden sela verilmesi
    - ayasofya
    - 15 temmuz demokrasi ve milli birlik günü (bunu fetullah gülencileri devletin her kurumuna kendi elleriyle yerleştirmiş olan bir parti ilân ediyor)

    türkiye'de bu konularda bir çizginizin olması için düşünmenize gerek yoktur. yozgat'ta dindar bir ailede doğarak akp'li, izmir'de atatürkçü bir ailede doğarak chp'li , diyarbakır'da kürt bir ailede doğarak hdp'li, osmaniye'de ülkücü bir ailede doğarak mhp'li olmak işin basit yanı iken, oy verilen ve körü körüne savunulan çeşitli kutuplardaki politikacıların hangi yasaları hayata geçirdikleri, bu yasaların kimi nasıl etkileyebileceği gündeme dahi gelmemektedir.

    daha da kötüsü; inanç ve bilimsel düşünce arasındaymış gibi görünen bu çatışmalar aslında inanç ve bilimsel düşünce arasında değildir.

    neden değildir?

    hayatında hiçbir konuda felsefi veya bilimsel bir merakı olmamış olan tokatlı nurullah'ı düşünelim. bu adam, toplumu karşısına alıp da değiştirmeye cesaret edemeyeceği sosyal konstrükt sorunlarla baş edemeyince kendi gelenekçiliğine onay verecek felsefi veya bilimsel kaynaklar aramaya başlayabiliyor. "ben aslında yobaz değilim." diyebilmek için gidiyor leibniz'den alıntı yapıp islam'daki tanrıyı meşrulaştırıyor veya seviştiği kadın kalbini kırınca nazilerdeki gibi seksizmi meşrulaştırma hedefine yönelik bilimsel araştırmalara yöneliyor. jordan peterson'dan cımbızla aforizma seçiyor, kitaplığında harun yahya ve steven pinker aynı rafta durabiliyor. nurullah aslında ne bilime ne de felsefeye gerçek bir değer veriyor değil. nurullah, yalnızca duygusal yaralarına bant olacak entelektüel bir kılıf arıyor.

    bu adama "yobaz" diyen burdurlu aytül'e gelelim. aytül'ün "seküler" bir ailesi var. fakat aytül bir işi ters gittiği zaman "nazar değdi." diyor. aynı aytül, her fırsatta dinci ezmek için bilimin öneminden söz edip, iki dakika sonra burçlara inanan insanlarla canımlı cicimli konuşuyor, astrolojiye prim vermekte bir sorun görmüyor. parası olduğu halde, ilaçların mechanism of actionlarını inceleyeceğine alternatif tıbbı tercih ediyor. feng shui gibi pseudoscientific zırvalarla kafayı bozuyor.

    bunun anlamı nedir?

    türkiye'deki dindar ve seküler çatışmalarının aslında epistemolojik bir değerinin olmadığıdır. yani bu insanlar çatışma sebeplerinin kendilerine ait olan akıl yürütme ilkelerinden değil, dünyaya geldikleri hastane odalarının farklı olmasından kaynaklandığının ve salt politik olduğunun bilincinde dahi değildirler.

    epistemolojik derinlikten yoksun olan bu politik kutuplaşma türkiye'nin hâlâ laik bir ülke olmamasının mühim nedenlerindendir. muhalefet, türkiye'nin siyasal islamın güç kazanmasından önce de laik bir ülke olmadığı gerçeğiyle yıllardır yüzleşmemiştir. bu ülkede müslümandan %4 aldığı vergiyi, ermeniden %230, yahudiden %170 alanlar kendilerini övüne övüne türkçü olarak tanımlayan, ayrımcılık yapmadığını söyleyen "açık görüşlü" chplilerdir. devlet imamlara maaş verirken, azınlıklar da dahil olmak üzere herkesten toplanan vergilerle yalnızca camiler finanse edilirken laiklik var mıdır ki, ülkede düzenli aralıklarla "laiklik elden gidiyor." gibi sürreal sloganlar havada uçuşmuştur? zaten olmayan bir şey elden gidebilir mi?

    türkiye sekülerlerinin korkusu türkiye'de laiklik ilkesinin yitirilmesi değildir. laik olmayan bir orta doğu ülkesinde, artık açık açık şer'i hukukun uygulanma ihtimalidir.

    dünyanın hâlâ tarihe geçecek ciddi bir pandeminin etkisi altında olduğu ve pek çok meslek grubunun durgun bir ekonomide hayata zar zor tutunduğu 2020'nin temmuz ayında türkiye gündemini bu konuların doldurması ise çağa ayak uydurmak gibi bir endişesi dahi olmayan siyasal islamcıların, önüne geleni "çomar" diye aşağılarken kendisi de düşünsel derinlikten nasiplenmemiş olan seküler kesimin ve günümüz demokratik sisteminin doğurduğu ortak muhassaladır.
  • kavramlar bu kadar anlamından koparılınca maalesef tartışmaların içi boş oluyor.

    türkiye'de laiklik, hiçbir zaman devletin bir ilkesi olmadı. sekülerizm tarafına doğru atılan adımlar, temel olarak, tanzimat döneminde atıldı. cumhuriyet'in kuruluşunda din siyasi bir araç olarak görüldü. ve laiklik bir sembol, bir kırmızı çizgi olarak sadece karşı-ilke olarak kullanılan bir söylemden ibaretti. bugün de öyle.

    diyanet gibi bir kurum olduğu yerde laiklikten bahsetmek gerçekten bazı şeyleri kavrama konusunda çok temel bir sorun olduğuna işaret ediyor.

    cemaatler, bu ülkede yaşayan her bir vatandaşı kendi safına çekerken, ekonomik ve manevi açıdan sömürürken, onları militan ve hacı hocalara kul yaparken; devlet sadece izliyor, gerekirse ortaklıklar kuruyordu. samimi bir şekilde bu yapılanmalara yaklaşılsaydı, bugün toplum bu kadar bunların elinde oyuncak olmazdı. ışid iç anadolu'dan militan bulup yetiştirirken devlet'in haberinin olmadığını mı sanıyorsunuz?
hesabın var mı? giriş yap