• bu nazizst kavramı [hayat alanı] türk siyasetinde iyi derece almanca biliyor olmasında kelli mesut yılmaz iki kere telaffuz etmiştir. ilki 1996 yılında, almanya dışişleri bakanı klaus kinkel'e cevap vermek için, ikincisi 1998'de helmut kohl, "türkiye'nin avrupa'da yeri yok" dediğinde.

    1996 yılında güneydoğudaki nevruz kutlamaları şiddetle bastırılmış, siviller ölmüştü. bunun üzerine almanya dışişleri başkanı klaus kinkel, "türkiye alman malı silahları sivillere karşı kullanamaz, türkiye'ye ambargo uygulansın" gibi bir şey söylemişti. mesut yılmaz da bunun üzerine "türkiye almanya'nın 'lebesraum'u değil" demişti. t.c.'nin silah kullanmaktaki pervasızlığı ve şiddet ve teröre dayalı siyaseti bir yana, yılmaz da haklıydı hani. madem böyle bir derdin var silah üretme, hadi ürettin satma...

    ikincisinde yılmaz bu sefer helmut kohl'e yanıt vermiş ve kohl'ün "türkiye'nin ab'de yeri yok" çıkışına binaen "kohl lebensraum siyaseti yapıyor" demiştir.

    her iki durumda da küçük çapta diplomatik krizler yaşanmıştı iki ülke arasında.
  • 1933'de hitler'in iktidara gelmesinden 1945'de yıkılışına kadar nazilerin sloganı haline gelmiş olan bu görüş alman ırkçılığına dayanır. bu görüşünün ortaya çıkışı ise şöyledir; 80 milyonu aşan bir nüfusu olan almanya, bu nüfusu besleyecek güce sahip değildir. kendilerinden daha aşağı saydıkları ırkların topraklarından faydalanarak, alman ırkını refaha kavuşturabileceklerini düşündüler. bunu sağlayacak yerler hayat anlamına geliyordu. hayat sahası olan yerlerin en başında ise o dönem avrupa'nın buğday ambarı olarak bilinen ukrayna geliyordu.
  • dünya gücü haline getirilmek istenen almanya için merkez bölge hakimiyetinin şart olduğunu düşünen hitlerin savaş nedenlerinden biri. hayat sahası olarak çevirelebilecek bu kavramın genişliğinden diğer ülkeler haberdar değildi hatta çekoslovakya ile sınırlı olduğunu düşünen bu* ülkeler herhangi bir tatsızlık çıkmaması için adı geçen ülkenin işgaline göz yumdular. ama sanılanın aksine bu sahanın bir ucu, savaş içi gelişmelerle birlikte hindistana kadar uzanıyordu.
    ayrıca bu politika türkiyede bir dönem duyulan bütün yussuf seslerinin sebebiydi zira türk sınırına dayanmış olan hitler in türkiye için ne düşündüğü kestirilememişti. ama başarılı manevralarla türkiye alman saldırısından korunmuştur. (bkz: ismet inönü)
  • hitler'in 1937'de "hossbach bildirisi"nde açıkladığı kavram. almanya'nın yakın gelecekte tarım yönünden kendine yetmeyeceğini, bunların dışarıdan alımının da ciddi döviz borcu getireceğini, sonuçta bu durumun ileride baş edilemeyecek sorunlara gebe olduğunu öngörmüştür hitler. doğu avrupa'dan bereketli toprak alınması şarttı, yoksa alman nüfusu ciddi açlık sorunları yaşayacaktı.

    lord halifax ve zamanın ingiliz berlin büyükelçisi, hitler ile yaptıkları gizli görüşmelerde, hitler'in doğu avrupa'da yapacağı değişikliklere karışılmayacağını bildirmişlerdi. hitler'in avusturya'yı güle oynaya alması ve batıdan en küçük bir söz işitmemesi, kendisine verilen desteğin göstergesidir. bu dargörüşlülük, zaten saatli bomba olan hitler'e cesaret vermiş; savaşın ilk tohumları bir taraf hariç kimsenin farkında olmadan ekilmişti. o taraf da tahmin edebileceğiniz gibi rusya idi. rusya, bu başıboşluğun ileride çok canlar yakacağını öngörmüş, kaygılarını chamberlain ve lord halifax'e iletmişti. yine tahmin edilebileceği gibi rusya pek kaale alınmamıştı.

    sıra çekoslovakya'ya geldiğinde, rusya bu kez batıya hem resmi hem de gizli olarak önlem alınması gerektiğini tekrarlamış, hatta çekoslovakya'yı savunmak istediğini belirtmişti. bu öneri de görmezden gelindi. ingiliz halkının haklı baskısı ve çekoslovakya'ya verdiği koruma güvencesi nedeniyle ilk başta bu işgale karşı olan chamberlain, çekoslovakya'nın bölünmesi ile ters çizmiştir. bununla beraber çekoslovakya'nın kaderi, rusya'nın çağırılmadığı münih antlaşması ile çizilmiş, tüm dünya almanya'nın yine güle oynaya bu ülkeyi de işgal etmesine tanık olmuştur.

    sıra geldi dananın kuğruğunun koptuğu ülkeye: polonya. hitler aslında polonya'yı işgal etmeyi düşünmüyordu. polonya'dan tek isteği danzig limanı'nın almanya'ya geri verilmesi ve doğu prusya'ya serbest geçiş hakkıydı. fakat hitler hiç beklemediği kadar sert bir karşılık aldı. polonya hiç bir şekilde hitler'in isteklerinin kabul edilmeyeceğini belirtti. chamberlaine'in de polonya'ya destek verip, herhangi bir işgalde almanya'ya savaş açacağını söylemesi de işe tuz biber ekti. ingiltere'nin bu kadar zaman karışmayıp, bir anda almanya'yı karşısına alması düşündürücüdür. zaten pek bir faydası da olmamıştır bu kadar geç gelen bir tehditin. ingiltere'nin desteğini gözünü kırpmadan kabul eden polonya, kendisini dev aynasında görmeye devam ediyordu. polonya kendi gücünü abarttığı gibi, hem rusya'nın desteğini almaktan kaçınıyor* hem de ingilizlerin gücüne fazla güveniyordu*. sonuçta panzerler karşısına atlı birliklerle çıkarak "büyük" güçlerini gösterdiler. rusya'yı karşısına almadığı sürece istediği naneyi yiyebileceğini düşünen hitler, yeni atanan diktatör yanlısı rus dışişleri komserinin de desteğiyle nazi-sovyet paktını imzalıyor ve polonya'yı kağıt üzerinde bölüşüyordu. savaş artık kaçınılmaz bir hale gelmişti. 1 eylül 1939'da almanya polonya sınırından geçti. gerisini zaten az çok biliyorsunuz.

    fark ettiyseniz batılıların* ileriyi göremeyen politikaları, ikinci dünya savaşının en az hitler kadar sorumlusudur. en baştan tasmayı sıkı tutup, hitler'in bu yaşam sahası projesine karşı çıkmak yerine; pasif davranıp, ellerindeki gücü kullanamamışlardır. sonuçta ingiltere zaten ilk dünya savaşından bu yana yitirdiği "süper güç" sıfatını abd'ye devretmiş, olan milyonlarca cana olmuştur.
  • hande yener bir eserinde değinmiş bu konuya. şimdi bakalım nasıl ele almış:

    "gideceğim tek yer hava alanı
    bana lazım yeni yaşam alanı."

    buyrunuz. yazık, kimse fark etmemiş. resmen faşizm bu kardeşlerim.
  • israil'in buna benzer bir doktrini vardır. bunu "israil'in var olma hakkı" olarak kendi iç siyasetinde meşrulaştırmış, dış siyasetinde de birçok önemli ülkeye ve kuruluşa kabul ettirmiştir. olası bir anti-semitik dalgada dünyadaki tüm yahudi nüfusun ülkeye akın etme olasılığı üzerine, dünyanın tek yahudi devleti olan israil [ki bu yahudi devleti tanımı doğrudan doğruya etno-dini bir tanım gözettiği için oldukça eleştirilir] asgari bir yaşam alanına ihtiyaç duyduğunu belirtir.

    israil, "anavatana doluşma" senaryosu yaşanmasa da asgari bir arazinin gerekliliğini belirtiyor. zira ülkenin yarıya yakınını kaplayan negev çok kurak. ikliminin olumsuzluğu, su kaynaklarının yetersizliği ve toprağın verimsizliği nedeniyle yerleşmek çok zor. hatta bunun için özel ağaçlandırma projeleri başlatıldı. ama bunun başarıya ulaşması içi epey uzun zaman geçmesi gerekiyor ve kazanılacak alan da negev'in küçük bir kısmı olacak. gazze şeridi'ni de çıkarın olasılıklardan. geriye üç kısım kaldı: sahil şeridi ve berisindeki düzlükler, akdeniz'den golan'a uzanan kuzey kesimi, orta kısımdaki düzlükle şeria ırmağı arasında kalan batı şeria tepeleri.

    israil kuzey'e fazla yerleşmek istemiyor çünkü ülke tarımının önemli bir kesimi oradaki verimli arazide yapılıyor. su kaynaklarının da en önemlileri orada. ortadaki düzlük deseniz sahilden batı şeria'ya genişliği 18 ila 45 km arasında gidip gelen ince bir şerit. nüfusun, sanayinin büyük çoğunluğu ve tarımın kalan kısmı buralarda. ben-gurion havalimanı burda. israil orayı fazlasıyla doldurdu, hatta tarım arazilerinden tırtıklayarak şehirlerini genişletti. kapasitesi çok artacak gibi durmuyor. yahudi yığılması senaryosu gerçekleşmese bile dertliler.

    geriye genişlemek için tek yer kalıyor. o da batı şeria tepeleri. çoğu yeri taşlık arazi. yerleşim kurmaya uygun. iklimi ne çöl kadar sıcak ne de ova kadar boğucu. zeytinlikler, bağ bahçeler var ama ovadaki kadar yoğun ekme biçme olayı yok. yağışın önemli bir kesimi buraya düşüyor, hâliyle kuzey bölgeden sonra israil'i besleyecek diğer bir su kaynağı da buradaki yer altı suları ve küçük ırmaklar. o bile yeterli değil aslında: deniz suyu arıtımına ya da dışardan su almaya muhtaçlar.

    israil'de bir kısım diyor ki;

    "toprağın % 78'ini bize (yahudiler, israil vatandaşı araplar ve diğer azınlıklar), % 22'sini israil vatandaşı olmayan filistinli araplara bırakacak iki devletli çözüm bile bizi kurtarmıyor. haricen golan'ı aldık, yetmiyor. gazze sizin olsun. ama bize batı şeria'daki arazinin tamamını verin. mümkünse ordaki arapları da ürdün'e gönderin." bunu da şöyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar: ürdün ve filistin ingilizlerin yönetiminde tek parçaydı. filistin'in tamamı yahudilere, ürdün'ü tamamı araplara bırakıldı. zaten filistin, o birleşik arazinin % 20'siydi. yani biz bir aldıysak araplar dört aldı. daha fazlasına izin veremeyiz.

    diğer bir kısım eli bu kadar yüksek tutmuyor ama % 78'in yetmediğini kabul ediyor. golan'ı vermiyor, gazze'ye olur diyor, batı şeria'dan koparabildiği kadar koparmak istiyor. (mümkünse de kendi araplarını minik filistin + ürdün'e paslamak istiyor)

    ***

    israil lebensraumu'nun güvenlik boyutu da şu: olası bir arap - israil savaşında iki devletli çözüm haritasındaki israil'in savunulamayacağını öngörüyorlar. akdeniz kıyısına sadece 18 km uzakta bir filistin kurulursa, başarılı bir saldırıda israil'in en önemli bölgesinin [sahil düzlüğü] düşman işgaline uğrayacağı, ülkenin savunulamayacağı, toprakların kuzey - güney olarak ikiye bölüneceği bunun da israil'in var olma hakkıyla temel bir çelişki içinde olduğu savunulur. bu argüman özellikle neo-con'lar tarafından defalarca dillendirilmiş, iki devletli bir çözüm olsa da mevcut batı şeria'dan da baya bir kırpılmanın şart olduğu ima edilmiştir.

    israil bunu sadece diplomatik ve siyasi açıdan elde etmeye çalışmanın yetersiz kaldığını ve kaynaklarının onu zorladığını anlamış olacak ki; 1970'lerden bu yana 600.000'in üzerinde yahudi yerleşimciyi batı şeria'ya yerleştirerek kayda değer bir demografik değişimi başlattı. israil'e bitişik yerleşimler giderek daha doğuya, batı şeria'nın içlerine yayılıyor. hatta israil bununla kalmıyor; haklı haksız kamulaştırmalarda bulunuyor. askeri bölge ilân ediyor. zeytinlikleri, özel mülkleri, yerleşimleri bölüyor. bazen arazi alıyor, bazen gecekondu diye ev yıkıyor. bu bitişik yerleşimler israil'e yamansın diye de etrafını bir duvarla çeviriyor.

    ***

    bu çabayı herkes kendi meşrebince yorumlayabilir. israil devleti, hükûmeti ve israilli yahudiler hayatta kalmak için ellerinden geleni yapıyorlar. tarih boyu dışlanmış, ötekileştirilmiş, aşağılanmış ve katledilmiş olan yahudiler; yakın çağda çarlık pogromları'ndan nazilerin ölüm kamplarına kadar maruz bırakıldığı eziyetten kaçarak ve ders alarak -oldukça sıradışı şekilde- uluslaştılar. musevilikten devralınan dayanışma ve millet miti; eziyetlerin üstlendiği tutkal görevi ve yetişmiş yahudilerin bireysel çabalarının [siyonist düşünce, modern ibranca, kibbutzlar, isimlerin yahudileştirilmesi vb.] zamanla halka mal edilmesi sayesinde; kültürel asimilasyonu çoktan başlamış bir dinî topluluk, ulusal bilinci çok kuvvetli bir halka dönüştü.

    yahudilerin manevi yaraları iyileşmek için fırsatı hiç bulamadı. ilk kitlesel göçlerinden, israil'in kuruluşuna, oradan bugüne uzunan tecrübeler israillileri iyiden iyiye paranoyak yaptı. daha ilk günden dört yanı düşmanla çevrili küçük bir göçmen ülkesi oldular. sürekli tetikte yaşadılar, sürekli şüphe ettiler. hiçbir şeyi şansa bırakmadılar. sorgulayamadılar; yanlışın farkına varamadılar.

    filistinlilerse topraklarından kovuldu. topraklarını satanlar çok pişman oldu. 1947'de müzakere masasından kalkan arap liderler hatalarını çok geç anladı. kendilerine ihale edilen bedeli çok beceriksizce karşıladılar. ondan sonrası zaten yumurta - tavuk ilişkisine döndü. kimin suçuydu, kimin hatasıydı, kimin sorumsuzluğuydu diye tartışıldı duruldu.

    ***

    ortadoğu'ya barış ancak ve ancak israil'in lebensraum kaygıları gidirilirse gelecek. israil kendini biraz olsun güvende hissetmeden iç dinamikleriyle hatalarını nasıl gözden geçirebilir ve barışı sorgulayabilir ki.. onun için de önce filistin'in bir büyük sürahi soğuk su içmesi lazım. ancak ondan sonra gelebilir radikal siyasetin sonu, barış görüşmesi, tazminatlar, özürler, gasp edilen hakların iadesi, işbirliği...
  • almanca yaşama yeri, living space. ikinci dunya savasi nın baslama sebeplerinde biri almanların lebensraum talepleridir.
  • (bkz: wohnzimmer)
  • buna da bak bi; (bkz: lebensborn)
  • doğu avrupa'dır efendim buralar , özellikle batı sscb topraklarıdır. naziler ve aryan ırkı için kutsal olan bir bölge daha vardır ki cermenlerin ilk yurdu olan kırımdır. sivastopol ve odessa nazi okültizminin ve paganizmin temel taşlarından biridir. daha sonra sırasıyla hindistan ,batı asya ve kuzey avrupa aryan yaşam alanları olarak belirlenmiştir. tamamen işgal etmelerine rağmen nazilerin batı avrupa'yı ve ingiltere'yi (gerçi burası işgale uğramadı ,işgale uğramamasının bir nedeni de ingilizlerin hitler tarafından germen ırkından sayılıyor oluşu ve adanın germen-ingiliz halkı tarafından muhafaza edilmesiydi) yaşam alanı olarak görmemeleri hristiyan ritüellerine ne kadar az değer verdiklerinin göstergesidir.
hesabın var mı? giriş yap