• 2005'te iyi eleştiriler almış gruplara şöyle bir göz atıyordum, kaçırdığımız bir şey kalmasın diye. lightning bolta sıra geldiğinde ilk şarkıda yamuldum. bunun intro vari bişe olduğunu düşünüp diğer şarkıları çapraz olarak dinledim. baktım sound bu. oturup dinlemeye başladım. 57 dakika boyunca dinledim ama ilk seferde kafamın bu kadarını kaldırmadığını düşündüğüm anlar olmadı değil. ikinci dinleyişin büyüsü müdür, yoksa doğru zaman-doğru yer-doğru halet-i ruhiye midir bilemiyorum, bu geceki ikinci dinleyişim beni kendime getirdi, aklımı da başıma. "zaman" ve "yer"i boşverin ama "halet-i ruhiye" tam da önce the clientele'yi dinlediğim, sonra elim love'a gittikten sonra, "ben müzik dinlemek istemiyorum ya. bi süre dinlemeyeyim hatta. sıkıldım müzikten" modu şeklinde özetlenebilir.

    aklıma gelen iki yol vardı; birincisi hiçbir şey dinlememek. ikincisi ise necati tüfenk'in bir zamanlar tavsiye ettiği şeydi. yaklaşık bir saatlik noise terapisi. adeta gürültüyle kulak yıkanmasına denk gelen bir tecrübeydi bu. lightning bolt için doğru an oydu işte. yani oymuş. hypermagic mountain'a tırmanmaya başladıktan sonraki 10-15 dakika içerisinde evin içinde zıplamaya başlamıştım. albümün sonlarına doğru msn'deki arkadaşlarıma captain caveman'i yollamaya koyulmuştum bile.

    "a new style of free jazz in hardcore" tanımı ne kadar da güzel oturuyormuş bunlara. ya da punk'ın, metal'in en primitif, en garaj hali. bir yanıyla bildiğimiz müziklere hiç benzemiyor ama bir yanıyla da köküne kadar müzik. öz, saf. vokalle yönü kaybettirilmemiş, sololarla uzatılmamış, verse-chorus-verse'le tektipleşmeden kaçınmış bir müzik. sadece riff, sadece groove. hepsi bu. brian gibson ve brian chippendal'ın müzikleri bana bunları düşündürdü, bi de böyle bi acayip hissettirdi. tiny mix tapes'in şu yorumu yeterince açıklayıcı aslında: "this is a great record, if it is a record." harika bir albüm bu, müziğe benzetemiyoruz ilk bakışta, ama müziğin ta kendisi. keşke şöyle bi gelseler de delire delire izlesek yanıbaşımızda.

    naçizane yorumum şudur ki, benim bu yıl içinde dinlediğim en iyi ve en güzel gürültüyü yapan grup kendileri.
  • hakkında "bir ten değil" denmiş bir diğer pearl jam albümü.

    dağılabiliriz.
  • yayınlandıktan sonra birkaç tur dinleyip hakkında "eddie vedder'in ukulele ile besteleyip grupla birlikte stüdyoda elektriklendirdiği ortalama şarkılar bütününe verilen ad" tanımını yazacağım albüm.

    eddie, abi ben senden değil ama senin bob dylan - bruce springsteen çakması eksenindeki yeni halinden çok ciddi sıkıldım.

    neil young zamanlarını özledik be abi.
  • kendi ismi ile aynı adı taşıyan bir parçayı içinde barındıran ilk pearl jam albümüdür. diğer hiç bir albümlerinde ten, v.s., vitalogy, no code, yield, vs. gibi isimli bir parçaları yoktur.
  • might and magic hereos vi oyunundaki hava elementi büyülerinden biridir. ateş büyülerinden etkilenmeyen bazı yaratıklar üzerinde bir hayli etkilidir.
  • resmi olarak açıklanmış pearl jam'in 10. stüdyo albümü. merakla bekliyoruz.
  • rhode island'dan bir ikili. davul ve 3 telliydi galiba, bas kılıklı, özel monte edilmiş garip bir gitarla müzik yapıyorlar. davulcu aynı zamanda ağzına bağladığı mikrofonla vokal yapıyor. ikisi de hiç çaktırmasa da çok iyi müzisyen. dehşet verici bir müzik. ama asıl inanılmaz olan konserleri. sahneye çıkmayı reddedip genelde sahnenin önünde çok kısa bir sürede aletlerini kurup kimse daha ne olduğunu anlamadan ansızın başlıyorlar ve o andan itibaren herşey dağılıyor. (bkz: ride the skies)
  • pendulum ve let the records play albumden göze batan ilk şarkılar gibi duruyor.

    pearl jam bu kez güzel dönmüş.
  • albumu ikiye ayırmak gerekiyor kanımca.

    ilk 5 şarkı çok güzel tempoda giderken infallible ile birlikte boyutu değişmekte albumun. pearl jam uzun sureden sonra hiç bu kadar keyif vermemişti.
hesabın var mı? giriş yap