• marion cotillard'ın başrolünde olduğu drama. milena agus'un aynı adlı kitabından sinemaya aktarılacak olan filmde, 2.dünya savaşı’nın devam ettiği bir dönemde özgür ruhlu bir kadının, sevmediği bir adamla yaptığı evliliğe, başka bir adama aşık olmasına ve yaşamının yirmi yılına odaklanacak. filmin yönetmenliğini nicole garcia yapacak. louis garrel ve àlex brendemühl, filmde rol alacak diğer oyuncular. seneye vizyona girecek.

    http://www.bakiniz.com/…ard-yeni-filmini-belirledi/
  • cannes'nın en beğenilmeyen filmi oldu ve üzdü. marion cotillard'ın performansı epey övüldü. neredeyse her eleştiride "cotillard iyi(çok iyi) ama film iyi değil" cümleleri mevcut. tv filmi kalitesinde bulanlar da var. cotillard'ın performansına yazık olacak gibi görünüyor. bir de fransa bu filme oscar kampanyası yapmayı düşünüyorsa belki bundan vazgeçer. gerçi cannes'da yerilen bütün filmler ödül sezonunda da yeriliyor, yerilecek diye bir şey yok. ekimde gösterime girdiğinde fransa'dan, sonra abd'den nasıl eleştiriler alacağını merak ediyorum. bazen cannes eleştirmenlerine pek bir şey beğendiremiyorsun. bu beş günde sadece 2 filmi öve öve bitiremediler, diğerlerini yerdiler. umarım mal de pierres dedikleri kadar kötü değil.

    edit: an itibariyle "en beğenilmeyen film" payesini cotillard'ın diğer filmine juste la fin du monde'ye kaptırdı.
  • ınsani fransa daglarinda inzivaya cekilmeye heveslendiren, senaryosu siradan, akışı yavas film. amaaa marion cotillard dokturmus, zaten sadece bunun icin bile izlenir.

    hikayenin bir kısmı bir zamanlar cok asik oldugum birini ve yasadiklarimizi hatirlatti bir de, biraz huzun de cokmedi degil izlerken.
  • marion cotillard başyapıtı.

    fransızcaya bir kez daha hayran kalmamı sağlayan film. şizofrenik saplantılı bir karakter. olmayan bir aşka mektuplar. olmayan bir aşka özlem. olmayan bir aşka öfke. ve piyano esintileri...

    durağan akışı ama şaşırtıcı sonu ile muhteşem bir film.

    ilk kez bir hikayede ikinci adam yakışıklı değil, bu yüzden çok reel, hayali değil.
  • uzun zamandır izlediğim en iyi kurgu, en hüzünlü film. çok fazla şeyi çok az kelimeyle, sanki artık konuşmaktan yorgun düşmüş insanlara anlattırmışlar. öyle iyi tutturulmuş ki ayar, hırpalanmadan yoruldum. başroldeki üç oyuncu da tercih ettikleri değil de onlara zorla verilmiş hayatı yaşayan, sıkışıp kalmış, nefes alamayan o karakterleri çok iyi oynamışlar. marion cotillard, öylece dursa saatlerce izleyebilirim çünkü aslında öylece durmuş da olmaz o, bu filmde inanılmazdı.

    film bittiğinde yerimden kalkmaya mecalim yoktu, bir el omzuma bastırıyormuş da o salondan çıkmak hakkım değilmiş gibi. anlaşılmadığı için övülen ve yerilen çok film gördüm, bu filmi anlamak da zor değil fakat hakkındaki eleştiriler haksızlık.

    --- spoiler ---

    koşmak, koşmak, koşmak ve düşmek isterken bir evlat olmaya, sonrasında bir eş olmaya, bir süre sonra bir anne olmaya zorlanan gabrielle'in reddedişi bu film. ama hikâyesinde yolu öyle güzel ve tam da onun gibi sıkışmış iki adamla kesişiyor ki, birden üç ayrı karakterin hayatlarını reddedip kendi gerçekliklerini yaratmalarına şahit oluyoruz aslında. gabrielle, andré ile hiç gerçekleşmemiş tutkulu sevişmelerinden anne oluyor. andré, gitmeyi hiç istemediği savaşlardan sonra, bir erkek olarak seçmeye mecbur bırakıldığı bu hayattan sonra yorgun düşüyor ve ölüme gidiyor, biraz da kaçıyor. josé hiçbir zaman onu sevmeyecek bir kadını, onun yarattığı yeni bir gerçekliğe dahil olarak, ona hiç gocunmadan ayak uydurarak seviyor. acıklı, hüzünlü bir şiir gibi her şey. bir adam hiç baba olmadan ve sevdiği kadınla hiç sevişmeden ölüyor. başka bir adam hiç sevilmeden ve karısını çocuğun babası olduğuna ikna etmeye çalışmadan yaşıyor. bir kadın hiç olmamış aşığından mektuplarına yanıt bekliyor. içimde bir yer incindi. mesele yalnız gabrielle'in zarif reddetme biçimi değildi, gabrielle üç karakterden biriydi.

    en güzel detay, gabrielle'in birkaç kez koşup koşup koşup düşmesiydi, onun için o kritik zamanlarda. koşmaktan ve düşmekten korkmayan bir kadına sürekli oturması söylenmekteydi ya hep. biraz la double vie de veronique devam ediyormuş gibi, yani yalnız sobaya dokunabilenin hayatına odaklanan bir film. biraz, bu konuya eğilip soluk soluğa, seyirciyi yormayı ve hırpalamayı hiç umursamamış diğer filmlere cevap gibi. çok çok güzel.

    filmde, gabrielle'in işçiler çalışırken lavanta tarlasından geçtiğini gördüğümüz bir sahne var, biraz sonra gabrielle'in düğününde ellerindeki lavanta buketidir gelin çiçeği. bu kadar işte, ne kadar koşmak istersen iste, ellerinde tuttuğun bir lavanta buketinden fazlası olamaz senin.

    bu da bu filme haksızlık etmemeyi başaranlar için şurada dursun: https://youtu.be/ebdaklpf8x4

    --- spoiler ---
  • marion cotillard'ın neredeyse aynı ifade (sanki mona lisa) ile tamamladığı film. ama filmin hakkını teslim ederim.

    -spoil-
    senaryoda farkedebildiğim tüm incelikleri takdir ettim. örnek olarak, bir tane: filmin en sonunda, karı-koca denize bakarken, geçen gemi olmasaydı, belki de kimse (kadın dahil) adamın aslında sardunyalı olduğunu bilemiyecekti; ve bu durum seyirciyi bir mutlu sondan edecekti. nitekim, sardunya'da adamın köyüne vardıklarında, kadın, "evinizi göster bana" dediğinde, bunun, daha önce, adam ve kayınvaldenin konuşmasında, adamın kayınvaldeye "gabrielle'e (kocanın karısı) küçükken yeteri kadar ilgi göstermemişsiniz" dokundurması ile paralel olduğunu anlıyoruz. bu noktada, karı ve koca arasında ruh birliği sağlanmıştır artık.
    -spoil-

    bir dolu başka incelikler için filmi tavsiye ederim.

    senenin iyi filmlerinden, görmeye değer.

    edit: koca, sardunyalı değil katalanmış. darth werther'e teşekkürler.
  • nicole garcia'nın yönettiği ve marion cotillard'ın iyi oyunculuğuyla etkilediği film.
    sevdiği adamla birlikte olamayan genç kadını ailesi başka biriyle evlendirir. kocasını sevmeyen ve bunu saklamayan kadın, evliyken başka bir adama aşık olur. ve hikayenin buradan sonrasında 3'lü bir aşk hikayesi anlatılır. tutku ve kaçış isteği; karşısında sakinlik ve somut çabaları konumlandırır. nitekim sonunda birinin hayal birinin de gerçek olduğu anlaşılır.
  • inanılmaz güzel bir film. izlerken gözyaşlarımı tutamadım.
  • - yaşamanı istedim.
  • filmi izleyen arttıkça alain'in mutluluk güncesi kitabının yok satacağını düşündüğüm film
hesabın var mı? giriş yap