• organik tarımın babalarından japon tarımcı-yazar.
    "doğa anayı kapıdan atmaya kalkışırsanız, bacadan girip elinde tırpanıyla karşınıza dikilecektir" demiş bir de, ne güzel demiş. fukuoka metodu adıyla anılan ekolojik tarım yöntemini geliştirmiştir.
    (bkz: the one-straw revolution)
    (bkz: the road back to nature)
    (bkz: the natural way of farming)
  • ikinci dünya savaşınndan sonra doğal tarım yapmaya başlamıştır ve 98 yaşını devirmesine rağmen hala çiftliğinde çalıyor.toprak sürmüyor, zararlı otlarla uğraşmıyor, ağaçları budamıyor.gübreleme işini çiftlikteki hayvanlar idare ediyor.inanması güç ama pirinç için çeltik bile yapmıyor.buna rağmen japonyanın en verimli çiftliklerinden biri onunki.üstelik en masrafsızı.kesinlikle örnek elınmesı gereken çifçi.one-straw revolution kaos yayınları tarafından ekin sapı devrimi adıyla ülkemizde de yayımlandı.
  • tarım karşıtı çiftçi denebilir kendisine. bu amcanın felsefesini kısaca doğayı kendi haline bırakıp evrimin bugüne değin biriktirdiği ne varsa ondan faydalanmak şeklinde özetleyebiliriz. parmağını oynatmadan maksimum verim. ya da belki daha doğru ifadesiyle parmağını oynatmadığın için maksimum verim. doğayı tanıyacaksın, evrime inanacaksın. sonra gelsin çeltiksiz pirinçler; gitsin budamasız, sulamasız tarlalar, bağlar bahçeler. (bkz: fukuoka metodu)

    yunanistan'da doğal tarımın öncülerinden panos manikis bu amcanın felsefesini temel alan şöyle bir site kurmuş.
    http://www.naturalfarming.eu/

    burda da sitenin türkçesi: http://www.dogaltarim.org/

    ayrıca fukuoka amcayla ilgili gayet kapsamlı da bir wikipedia sayfası var. http://en.wikipedia.org/wiki/masanobu_fukuoka
  • "öyle hikayeler vardır ki, bir tilki tarafından kandırılan insanların at dışkısı yediği anlatılır. bu gülünecek bir şey değil. bugünlerde insanlar akıllarıyla yiyorlar, bedenleriyle değil. bir çok insan, yediği şeyde monosodyum glukomat olmasını önemsemiyor ve yalnızca dilinin ucuyla tat alıyor, böylelikle kolayca kandırılıyor. dikkat edilecek ilk husus, yiyeceklerin kendiliklerinden lezzetli oldukları bir yaşam şekli sürdürmektir, ama bunun yerine bugün, bütün çaba yemeklere tat katmaya gitmektedir. ironik bir şekilde, lezzetli yemekler hepten ortadan kalkmıştır."

    * -*-
  • renk

    "dünyada yedi ana renk vardır. ama eğer yedi renk birleşirlerse, beyaz olurlar. beyaz ışık, bir prizmayla kırıldığında yedi renk halini alır. insan dünyayı "hiç-akıl" ile gördüğünde renkteki renk kaybolur. bu hiç-renktir. yedi renk ancak ayrımlamanın yedi renkli aklıyla görüldükleri zaman ortaya çıkarlar.

    su sayısız değişim geçirir, ama hala sudur. aynı şekilde, bilinçli akıl değişimler geçiriyormuş gibi görünmesine karşın, özgün durağan akıl değişmez. yedi renk kişinin aklını çelince, akıl kolayca şaşırır. yaprakların, dalların ve meyvelerin renkleri algılarken rengin temeli fark edilmeden kalır.

    bu yemek için de geçerlidir. bu dünyada insan gıdası olmaya uygun bir çok doğal madde bulunur. bu yiyecekler akıl tarafından ayırt edilir ve bunların iyi ve kötü nitelikler taşıdığına inanılır. daha sonra, insanlar almayı gerekli gördükleri yiyecekleri bilinçli olarak seçerler. bu seçme işlemi, insan beslenmesinin temelinin fark edilmesinin engeller, ki bu yere ve mevsime göre cennetin bize verdikleridir.

    doğanın renkleri ortanca çiçekleri gibi, kolayca değişir. doğanın bedeni sürekli dönüşümdür. sonsuz devinim denmesiyle aynı nedenle, durağan devinim olarak da görülebilir. yiyecekleri seçmekte akıl kullanıldığında, kişinin doğal anlayışı sabitlenir ve mevsim değişimleri gibi doğanın dönüşümleri de göz ardı edilir.

    doğal beslenme alışkanlıklarının amacı, iyi açıklamalara yapabilen ve çeşitli yiyecekler arasından beceriyle seçim yapabilen bilgili insanlar yaratmak değil, bilinciyle iyi-kötü ayrımı yapmadan yiyeceğini satın alan bilinçsiz insanlar yaratmaktır. bu, doğanın yoluna ters değildir. "hiç-aklı" fark ederek, biçimin detayları içinde kaybolmayarak, renksizin renginin renk olduğunu kabul ederek başlar doğru beslenme."

    -ekin sapı devrimi-
  • “hiçbir şey yapmamak çiftçiliğin nihai biçimidir. hiçbir şey yapmamak. insan bilgisini ve maddi serveti reddediyorum. insanoğlu hiçbir şey yaratamaz. hepsi doğanın eseri. insanoğlu bir ot tanesi bile yaratamaz. onu yaratan doğadır.”
  • fukuoka'nın düşüncesinde tanrı doğadır.'tanrı ile varoluş arasında bir ayrım yoktur.bir çiçeğe ya da bir yusufçuğun gözüne baktığımızda doğrudan doğruya tanrı'yı görürüz' der.hiç bir şey yapmama kuramı insanın kendine olan yolculuğuyla birebir ilgilidir.bu yüzden düşünce sistemi zen felsefesinden geçer.insan kendini gereğinden fazla önemser ve elde ettiği başarılar doğa karşısında daima acizdir.
  • fukuoka amca'nın ekin sapı devrimi'ni okurken biraz (ama gerçekten biraz) ağaç, bahçe işleri ile uğraşmış biri olarak söylüyorum; başlarda önyargılıydım. böyle ekoloji, organik tarım gibi konuları yazması kolay ama uygulaması biz sıradan insanlar için pek mümkün değil diye düşünüyordum.
    yazı çok az miktar spoiler içerir:
    --- spoiler ---
    ta ki fukuoka amca'nın bu işe ilk başladığında babasının bahçesindeki 400 ağacı çürüttüğünü söylemesine kadar. bu aşamadan sonra kitabı çok daha ilgiyle okuyorsunuz çünkü doğa gerçekten de çok kolay anlaşılabilen bir yapı değil. bu aşamada fukuoka amca bize bir zamanlar kendisi de bizim gibi olduğunu anlatmış oluyor.
    biraz pahalı bir anlatma biçimi ama bende çok etkili oldu.
    --- spoiler ---
    kitapları yazılalı 40 seneyi geçmiş ama yine de bu adamı mutlaka okuyun derim.
    bu arada ekin sapı devrimi başlığında da yazdım; bizim coğrafyamızda da artık kanımca fukuoka amca'lar çıkmaya başlıyordur. bu kişilerden bildiklerinizi buralardan yeşillendirirseniz çok sevinirim. sonuçta doğa ile ilgili yazılanların çoğunun her coğrafya için tekrar tekrar yorumlanması gerekiyor.
    hepimiz amerikayı baştan fethetmeye kalkmayalım.
  • fukuoka dede mümkün olan en sade tarım yöntemine ulaştığını ama bunun 25 senesini aldığını söylüyor. ziraat yapmaya 25 yaşındayken gibi başlamış. yaklaşık 100 sene de yaşadı. yani 25 senede tekniğini mükemmelleştirdi ama yaklaşık 50 sene boyunca oluşturduğu tekniği kullandı.
  • şehirde büyümüş, kırsal ile teması çok az olan ve çıplak doğa ile yüzleşmemiş birisi kendisini okuduğunda hem çok farklı gerçekler öğrenebilir hem de modernizmin insanoğlunu getirdiği vahim noktayı rahatlıkla görebilir. felsefesindeki en temel hususlardan birisi, doğaya insan etkisini sıfırlamak ve neredeyse hiç müdahale etmemektir. çölleşmiş, neredeyse ot bile bitmeyen arazilere, sahalara, güçlü ağaçların tohumlarını büyük kil parçalarına sarılmış bir şekilde rastgele fırlatarak kendi haline bırakır. zaman içerisinde topraktaki ve arazideki değişimleri görür. bu tarz uygulamaları kendisinin keşfetmediğini aslında bunların binlerce yıldır var olduğunu ancak modernizm ile unutulduğunu da belirtir.

    kendisi aynen şöyle demiştir: " eğer ticarî sebzelerin doğadan geldiğini düşünüyorsanız, büyük bir sürprize hazır olmalısınız. bu sebzeler, tohumdan küçük bir yardım almış olan, sulandırılmış birer nitrojen, fosfor ve potasyum karışımıdırlar. ve tatları da aynen böyledir. ticarî tavuk yumurtaları da (isterseniz onlara yumurta diyebilirsiniz), yalnızca birer sen-tetik yem, kimyasal madde ve hormon karışımıdır. bu, doğanın bir ürünü değil, yumurta şeklinde insan yapımı sentetik bir şeydir.
    ben, bu şekilde sebze ve yumurta üreten çiftçiye, imalâtçı diyorum.
    şimdi, eğer imâlatçılıktan bahsedeceksek, kâr sağlamak için iyi bir hesap yapmalısınız. ticarî çiftçi, hiç para kazanamadığına göre, hesap-kitap bilmeyen bir tüccara benzer. böyle biri, diğer insanlar tarafından bir aptal olarak görülür ve kazancı politikacılar ve pazarlamacılar tarafından sömürülür.
    ...
    yabanî gıdalar arasında böcekler genellikle göz ardı edilirler. savaş sırasında, araştırma merkezinde çalışırken, bana güney- doğu asya’da hangi böceklerin yenebileceğini bulma görevi verilmişti. bu konuyu araştırdığımda, hayretler içinde neredeyse tüm böceklerin yenebileceğini ortaya çıkardım. örneğin, hiç kimse bit ve pirenin bir yararının olabileceğini düşünmez ama bit, toz haline getirilip kış tahılıyla birlikte yenildiğinde bir sara ilacıdır. pire de donma sonucu oluşan kangrenin ilacıdır. bütün böcek larvaları yenebilir, ama canlı olmalıdırlar. eski metinleri karıştırınca, ıslak mekân kurtçuklarının “lezizlikleri” ile ilgili hikâyeler buldum ve bildiğimiz ipek böceğinin de benzer- siz şekilde nefis olduğu yazılıydı. güveler bile, eğer kanatlarındaki tozu önceden silkelerseniz, çok lezzetlidirler. yani, ister lezzet açısından, ister sağlık açısından bakılsın, in-sanların itici saydıkları birçok şey gerçekte oldukça lezzetli ve insan bedeni için yararlı olabilir."
hesabın var mı? giriş yap