• casus filmi. ama bourne gibi oradan oraya koşuşturan, hiç durmayan, soluk dahi almayan, araçların birbirini kovaladığı, kurşunların su gibi aktığı bir film beklenmemeli. möbius aslında bourne'un anti tezi olarak göze çarpıyor. bourne'un ve pek tabi 2000'li yıllardaki çoğu casus filminin yaptığı çoğu şeyi yapmıyor möbius. araba takip sekansı var ama bourne'daki gibi aksiyonlu değil. silah hiç kullanılmıyor. filmde onlarca kişi ölmüyor, sadece bir kişi ölüyor. ana karakter, yani moise, jason bourne gibi film boyunca dövüşmüyor, sadece bir kez dövüşüyor. yani dönemin hızının aksine yavaş bir film möbius. o yüzden bourne tarzı film bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir. möbius 70'lerin gerilimlerine benziyor. sydney pollack'ın o dönemlerde çektiği casus filmlerini akla getiriyor aksiyonsuz temposuyla. ama ne yazık ki o dönemlerin başarılı casus gerilimli kadar etkili olamıyor. gene de yönetmeni takibe almamızı sağladı. gelecek vaat ettiği kesin. film de izlenebilir. aksiyonlu bir film beklenmezse filmi sevmek mümkün. ben sevdim. ama keşke gerilimi oluşturabilseydi. evet, 70'lerin casus filmlerine öykünüyor ama gerilim oluşturulmayarak çok büyük hata yapılıyor. filmi izlerken sadece bir iki yerde geriliyoruz. onun dışında gerilmiyoruz. aksiyon da yok. haliyle izlerken sıkılmamak zor.

    spoiler

    filmde patronu moise'a "nice ajanlar geldi geçti buradan. bazıları çok ama çok iyiydiler, zekiydiler, gelecek vaat ediyorlardı. ama tek bir hata yaptılar ve hayatları karardı" diyor. tek bir hataya bakar hayatının kararması. moise da o sırada bu tek hatayı yapıyordu zaten. ne yazık ki yönetmen de bir (kaç) hata yapmış ve filmin etkileyiciliğini azaltmış. fazla romantik bir film olmuş. belki bazılarını rahatsız etmeyecektir ama aşka, moise ile alice arasındaki ilişkiye çok fazla vakit ayırıyor. güzel başlayan film bir süre sonra "bir aşk filmi mi izliyorum, casus gerilimi mi?" diye sordurtuyor. keşke dengeyi ayarlayabilseydi. o zaman tadından yenmezdi. bu hata dışında bazı karakterlerine gerektiği kadar ilgi göstermemiş yönetmen. mesela tim roth abinin karizmatik karizmatik bakmaktan, yürümekten, konuşmaktan başka bir seçeneği kalmamış. mafya deniyor kendisine. ama altı pek doldurulmuyor. ayrıca hep tim abi ile jean'ın karşı karşıya gelmelerini veya tim abinin mafyatik tarafını konuşturmasını bekliyoruz ama bu da olmuyor. çok basit bir mafyoz karakter olmuş ivan. ayrıca bir rus karakter ingiliz bir aktöre (tim) teslim edilir mi yahu? keşke bunlara dikkat etseydi yönetmen. o zaman tadından yenmeyecek bir film olabilir. filmin yönetmenliğinde pek sorun yok. oyunculuklar fena değil. sorun senaryosunda. şu haliyle vasatı aşamıyor ne yazık ki. belki de yönetmen bir casus geriliminden çok bir aşk filmi çekmek istemiştir.

    spoiler
  • sinema tarihinin en başarılı orgazm sahnelerinden birine imza atılan film.

    onun dışında; konu ve karakterden bağımsız olarak, filmden çıktığınızda filmi beğenmiş de olsanız, beğenmemiş de olsanız, arkasından çok iyi bir yönetmen olduğunu inkar edemiyorsunuz.
  • (bkz: moebius)
  • yönetmenliğini matti geschonneck'in üstlendiği 1993 tarihli bilimkurgu.

    ayrıca (bkz: mobius)
  • artık şu filme gideyim diye evden çıkamıyorum, çıkınca, yolum avm'ye düşünce ve bir de vaktim varsa, sinema salonunun önündeki afişlere göz gezdiriyorum. eh sağ olsun bizim sinema da ne kadar popüler tırt film varsa gösteriyor. içlerinden en makulu buydu ve girdim.

    ajan filmi, ama öyle kovalama sahneleriyle dolu, acayip dövüşler izlediğiniz sinematik ajan filmi değil, hayatın içinden mümkün olduğunca gerçeği yakalamaya çalışmış, tam da bu nedenle biraz ağır akan güzel bir film.
hesabın var mı? giriş yap