• ben aslında yelkenli arzusu olan biriyim. ama geçen aralık ayında sırf babam da istifade edebilsin diye lobster tipi bir tane motoryat aldım. babam yaklaşık bir buçuk yıldır kanser tedavisi görüyor. covid süreci de girdi araya, adam işe gidemez, sosyalleşemez oldu. sabahtan akşama evde annemle halk tv ulusal kanal falan izleyip bir koltuktan öbürüne takılıyordu. tedavi sürecinde evden pek çıkmadığı gibi kasları falan da epey eridi. adam ne yürüyüş yaptı ne doğru düzgün güneşe çıktı bir buçuk yıldır.

    kendi çocukluğundan beri olta balıkçılığını sever. nihayet yedi ayın sonunda kapanmaydı yasaklardı tersaneydi arızaydı falan hepsi bitti de bugün onu tekneyle çıkartmak nasip oldu. oturdu teknenin kıç tarafına, attı oltasını, herhalde bir buçuk saat kadar sırtı çekti. üç tane de ne olduğunu bilmediğim balık yakaladı. adamın keyfi geldi resmen. zaten tekneyi bu süreçte arada onu çıkartabileyim diye almıştım, mutluluğunu görünce iyi ki almışım dedim. allah ona ömür verdikçe artık çıkartıp balığa götürürüm.

    mutlu oldum be sözlük. babamın hayaliydi tekne, çocuklarına kısmet oldu, babamın da nasiplenebilmesi benim mutluluğum oldu.
  • en makul fiyat - kalite dengesini baylinerlarda bulabileceğiniz deniz taşıtı.
  • 1 km öteden selektör yaparak gelen bmw'nin denizde giden versiyonudur.

    mürettabatı olan büyük makineleri saymazsak (çünkü onları gerçek kaptanlar kullanır) koca denizde düzgün gidenine daha denk gelmedim.

    nasıl gittiklerini karada veya suda iken gözlemlenebilir.

    yelken açanın geçiş üstünlüğü, çarpışma rotası, marina - liman içinden insan gibi çıkış ya da giriş falan umurlarında değildir. balık avlayan keyifçi teknelerinin yanından dahi tam gaz geçerler.

    kendilerinden başka kimseyi düşünmezler, tüm deniz onlarındır.
    geçenlerde bunları kullanan bir tipe (kaptan demiyorum) gümüşlükte fırça attım koyun öteki ucundan iskeleye kadar zincir sermiş sığır kimse çıpa atamıyor.
    bunlar 1, tur tekneleri 2

    yelkenci marina insanlarının bu barzoları sevmemesine şaşmamalı.
  • denizciligin makbulu kimilerine gore yelkenli olsa da vakti kisitli olan ve denizden maksimum keyif almak isteyenlere uygun olan teknedir. onyargilarin aksine hepsi cok buyuk, cok luks ve cok pahali degildir. doviz kurlari, surrealist –ve dovize endeksli- marina ucretleri ve benzinin asiri pahali olusundan mutevellit ulkemizde ust tabaka hobisi olarak gorulse de, yurtdisinda deniz kenari bolgelerde ortadirek ailelerin en buyuk keyfidir. 8 metre civarinda eli yuzu duzgun bir tekne 4 kisilik bir aileyi rahatca agirlayabilir ve turkiye’de ortalama bir araba fiyatina rahatlikla satin alinabilir. halbuki adalar ve bogaz gibi muhtesem guzellikleri olan ve tekneciligin anayurdu olmasi gereken istanbul’da bu kosullara ulasmak mumkun olmadigindan, simarik zengin cocuklarinin tekneleriyle haber olmasi pek de sasirtici degildir.
  • 3 yelkenli teknenin olduğu küçücük koya gelirler ve o tekneler gitsin diye herkesi rahatsız ederler...

    büyük koylara 10 kt hızla girip herkesi sallarlar, 35 metrelik 3 katlı tekneyle 70 metre genişliğindeki koya, koyun dışından çift demir atarak girer, gözünüze baka baka zincirinizin üstüne zincir atarlar ama siz sıkışık koyda yanlarına demir atmaya kalktığınızda tüm koy, körfez, akdeniz hatta okyanus onlarınmışçasına ortalığı ayağa kaldırırlar (nihayetinde 1 milyon dolar ile sonsuzluk arası bir para ödenmiş, her yıl en az 200-300.000 dolar masraf yapılıyor, yedi denizler onların olmayacak da kimin olacak)

    durgun koyda jet skiyle, su kayağıyla herkesi sallarlar, simsiyah sessiz bir gecenin koynunda uzanıp sızmayı hayal ederken leş müzik ve gece aydınlatmalarıyla sabaha kadar jeneratör çalıştırır, kimseyi uyutmazlar, yaktıkları gereksiz ışıklardan yıldızları bile zar zor görürsünüz. canları ejder meyvesi çeker 500 beygirlik motor takılı zodiac'la gecenin üçünde personeli bodrum'a gönderir. çok zenginleri korumalarıyla yüzer, herkese tip tip bakarlar, personeli gulet personellerine göre daha bilinçsizdir, kapalı koyda kimyasal deterjanla dinghy temizliği yapar, sigarasını, çöpünü denize atar.

    nihayetinde yelken biraz daha spordur, denizi anlama, rüzgarı dinleme, akıntıyı hissetme işidir, zor gelebilir, herkes yapmak zorunda değil elbette. ama 35-40 feetlik tekneyle 6-7 saat 15-20kt rüzgarda seyir yaptıktan sonra, son gücünle demir atıp kıçtan kara yapıp biraz dinlenmek istediğinde yanına zebellah gibi tekne gelince ve yukarıda yazdıklarımı yapınca tatlar kaçıyor ister istemez.

    bu dediklerim genelde 20 metre üzeri kaptansız personelsiz çıkamayan motor yatlar için geçerli tabi. burada çünkü zenginliğini gösterme konusu devreye giriyor ve buranın sonu yok. denize aşık kaptanlar bile patron güvertedeyse ne derse onu yapıyor.

    mayıs başından beri yelkenliyle aralıksız marmaris, yeşilova, hisarönü, gökova körfezlerinin bük ve koylarındayım. 2 güne bir böyle mutlaka keyifsiz bir motor yat temasımız oluyor. ben de elim kolum tutmayınca, yakıtına yetecek param da olursa konfora daha çok önem vereceğim yaşlarda 12-15 metrelik bir motor yatı tercih edebilirim. ama bahsettiğim profillerle temas ettiğimiz her anda, her deneyimimizde denize ve çevreye saygısı olmayan insan intibası bırakıyorlar. trafikte makas ata ata giden bmw neyse, denizde de 20 metre üzeri motor yat odur.

    bunun dışında süper yatlar, mega yatlar zenginliğinizi gösterebileceğiniz dünyadaki yegane emtiadır, londra'da, paris'te, new york'ta, dubai'de, şangay'da alabileceğiniz en pahalı ev, sahip olabileceğiniz en pahalı arazi bellidir, ancak deniz üzerinde sizi lüks ve büyüklük konusunda engelleyen tek şey gemiyi nereye koyacağınızdır. bunu engeli aşmanın yolu paradır. mega süper ultra lüks yatlar da bunu aştığınızın nişanesi olur. o kadar paranız olunca da derdiniz çok olur senede 2-3 gün gelir şovunu yapar dönersin.
  • sadece motor gücüyle bir yerden bir yere gitme kabiliyetinde olan kamaralı yada kamarasızdenize yakışıp yakışmadığı şaibeli olan.
    genellikle süratli yada lüks olanların milletin dikkatini cezbettiği, ahşap,plastik,fiber,polyester,sac,yada muhtelif karışımlardan muteber deniz aracı.
    motorları bozulunca sıçtın demek olan deniz aracı kısa ve öz hatta harbi tanımıdır!!!
  • allah kısmet ederse hedefimde şöyle 28 metre, açık bir tanesini almak olan deniz taşıt türü. resimdeki canavarın ikinci elleri 1,5-2 milyon arası değişkenlik göstermekte.

    denize yakışmadığına ve gereksiz olduğuna katılmıyorum.
  • özelliklerini bilmemekle birlikte bir videoda izlediğim motoryatın saatlik tüketiminden bahsetti kullanan kaptan.

    tam güçte tek motor saatte 180 litre yakıt tüketiyordu. tabi tek değil çift motorla ilerliyordu yani saatte 360 litre.

    istanbul'dan bodrum'a toplam 17 saatlik bir seyir yapacaktı. hesabı bulandırmamak için direkt çarpacağım; 17x360=6120 litre yakıt

    yakıt litre fiyatı 7.3 olsa*

    6120x7.3=44 bin lira.

    bir motoryatın istanbul muğla yolculuğu 44 bin liraya mal oluyor. sürekli tam güç gitmediğini vs. düşünecek olursak, hatta maliyeti yarı yarıya düşsek bile 22 bin liralık yakıt demek bu. felaket bir tüketim.

    şu hesaba göre 44 bin liralık yakıtla bir otomobil 88 bin kilometre yol yapabilir. motoryat ise sadece istanbul'dan muğla'ya gidiyor.

    cidden yelkenlinin canını yiyeyim.
  • motoryatçılar pers, yelkenciler yunan soyu ve kardeşliği mensubu sayılır. kadıköy'de fenerbahçe marina daha çok yelkenci orta sınıf, kalamış marina ise yelkenci veya motoryatçı kodaman ağırlıklıymış.
  • artık ciddi ciddi sünmeye niyetlendiğim. her çaylak gibi ben de yelkenli vs motoryat araştırması içine girdim ve karar verdim ki yelken işi bana göre değil*.

    -kendimi olduğum gibi kabul ediyorum. tembelim ben. bir o kadar da tez canlı. tuhaf bi kombin yani. esti mi kontağı çevirip basıp gidebilmem lazım. öbür türlü her yeltenmede yav şimdi kim uğraşacak moduna girerim, onca masrafa ve emeğe yazık olur. yelkenlinin nazını tuzunu çekemem. benim için teknede tuz olayı margarita bardağıyla yalaşmaktan ibarettir. `:yalaşmak işteş fiil diyen yeterince margarita içmemiştir.` *

    -ılık denizciyim. öyle ceviz kabuğu gibi sallangaç bi şeye binip okyanus aşacak kaporta yok bende. gece açılıp şehrin ışıklarına karşı işeyebilmek en uzak hedefim şimdilik. bi de yaşadığım yere yakın güzel adalar var, sahilden bile görünüyolar. gideceğim yerlere sırtımı dönüp amuda kalksam yine bulurum onları. bu da aylık yakıt masrafının abarmasının önüne geçer diye umuyorum.

    ilerde kaşarlanınca yelkene meyledersem ne ala. yok motoryatla zırt oraya pırt buraya fink atma olayının mesafesini arttırırsam o zaman çevreci yanım, mühendis kafam ve cüzdanımda açılan yakıt masrafı deliğini bir araya getirip bi icat çıkarırım.

    -ilginç bir iş programım var. bir cumartesi günü yirmilik diş çektirmeye kalktığımda, diş hekiminin eli ağzımdayken kırk kere arayıp zorla ofise getirtecek türden bi sektörde çalışıyorum. herhangi bir normal mesai gününde öğlene kadar uyusam kimse bi şey demiyo ama. yani bi durum olsa da ofise ışınlanmak gerekse motoryatı marinaya getirir, hortumu yarım yamalak fışlatır işimin başına dönerim. yelkenli öyle mi, diil!

    bu sebeplerden ötürü bazı yazarların okyanus gereksizi dediği güzelliğe meylediyorum yani. yoksa bit kadar veletken, yelkensiz/motor gücüyle okyanus aşan koskocaman gemilere gönlünü kaptırmakla falan hiç ilgisi yok!
hesabın var mı? giriş yap