• muhafazakarlık her ne kadar belirli siyasi partilerle, sağ kanatla, dinlerle ilişkilendirilse de bunları aşan bir kavramdır. haddizatında ömrü boyunca içinde büyüdüğü ailenin oy verdiği partiden şaşmayan bir sol görüşlü de muhafazakar bir duruş sergiliyordur. muhafazakarlık yalnızca siyasetle de sınırlı değildir, herhangi bir konudaki herhangi bir düşünceyi karşıt kanıtlara rağmen körüne körüne savunmakta ısrar etmek de özünde muhafazakarlıktır.

    "bu tanımı yapmak neden mühimdir?" derseniz, muhafazakarlığın etiyolojisini daha iyi irdeleyebilmek için mühimdir. burada tekil nedensellik safsatası veya indigemecilik gibi bermutat olan hamakat numûnelerine yer vermeden, çoklu nedensellik akılda tutularak mevzunun insan beyni ile ilgili olan bölümü irdelenebilir.

    bugün abd'de kendisini ilerlemeci olarak tanımlayan woke akımını düşünelim. politik hedeflerinin meşru olup olmamasından bağımsız olarak, bu kesim her ne kadar toplumda muhafazakar olarak tanımlanmasa da bir bakıma kendi muhafazakarlığını kendi içinde yaratmaktadır. bu durum da akademiye zarar vermektedir.

    bir örnek olarak, eşcinsellerin evlat edinme haklarını savunmakla cinsiyetlerin belirlenişinin biyolojik mekanizmasını çarpıtmak aslında birbirinden bağımsız iki konudur lakin bu ikisi politik bir hedef için bir bütün gibi algılandığından ötürü ikinci tutumun akademiye zarar verdiğini belirtenler anında homofobik veya muhafazakar ilan edilip dışlanabilirler. oysa bu örnekte muhafazakar olan taraf, eşcinsel haklarını savunurken bilimsel çalışmaların icra edilme usûlünün zedelenmemesini talep edenler değildir.

    bundandır ki, muhafazakarlığın jeneolojisi sağcılık-solculuk, dindarlık-ateizm, gericilik-ilerlemecilik gibi dikotomilerde arandığı takdirde tutarsız ve yanıltıcı sonuçlar ortaya çıkacaktır. bunu ifade ettikten sonra the moral landscape: how science can determine science human values'ta harris'in bu konuya daha realist yaklaşmamızı sağlayacak bir deneyinden söz etmeyi faydalı buluyorum.

    deneyde fmri kullanılıyor ve hem inançlılar, hem de inançsızlar deneye katılıyor. hem dinsel olan, hem de dinsel olmayan önermelere verdikleri sonuçlar ölçülüyor. harris vardıkları sonucu eserinde şu cümlelerle ifade ediyor:

    "her iki grup ve her iki uyaran kategorisi için de sonuçlarımız önceden elde ettiğimiz bulgularla tutarlıydı. bir önermeye inanmak kendini temsil, duygusal ilişki, ödül ve hedefe odaklı davranışlarda önemli bir bölge olan medial prefrontal kortekste büyük bir hareketlilikle bağlantılıydı."

    "çalışmamız, dinsel olmayan uyaranlarda iki gruptan da aynı tepkiyi ve dinsel uyaranlarda iki gruptan farklı tepkiler alacak şekilde tasarlanmıştı. hem dindar hıristiyanlar hem de inanmayanlar için iki içerik kategorisinde de temelde aynı inanç sinyal haritasını bulmuş olduğumuz gerçeği, inançla inançsızlık arasındaki farkın ne düşünüldüğünden bağımsız olarak aynı olduğu iddiasını kuvvetle ortaya çıkarıyor."

    şimdi de kendi yaşadığım bir hayat tecrübesinden söz edeceğim. almanya'da psikiyatri alanında iş ararken bir şirketle anlaşmıştım. almanca öğrenme sürecinde olduğumu söylemem üzerine şirketteki eleman bana dönüp, "hastalarınızın çoğu türk olacaktır." demişti.

    sebebini sordum. bana müslüman türklerin alman bir psikiyatriste gittiklerinde cinlerden bahsettikleri takdirde "şizofreni" teşhisiyle karşı karşıya kaldıklarını anlattı. dürüst olmak gerekirse bu durum bana hem komik ve aptalca, hem de trajik gelmişti. bu yalnızca 21. yüzyılda devam eden cin inancıyla ilgili bir sorun değildi, aynı zamanda psikiyatristin nörobilimi takip etmediğinin bir göstergesiydi.

    elbette, muhafazakarlığın nörobilimi başka deneylerin de konusu olmuş bir problemdir.

    eleştirel düşüncenin; başkalarının da bakış açısını alabilmek, inanç güncellemesi, duyguların bilişsel olarak yeniden değerlendirilmesi ve öz-perspektif engelleme gibi süreçlerden beslendiği kabul edildiğinde ve eleştirel düşünme kabiliyetini muhafazakarlığın antidotu olarak tanımlandığında, 52 katılımcının yer aldığı oldukça ilginç sonuçların elde edildiği bir deneyde eleştirel düşünebilen insanlarda sağ parieto-frontal ağın gelişmiş aktivasyonunun göründüğünü ve orbitofrontal korteksin aktivasyonunun inatçılık indeksi ile negatif korelasyon gösterdiğini belirtmek faydalı olabilir. (bkz)

    her ne kadar insanları düşünebilen tek hayvan gibi kabul etsek de açık görüşlülük biyolojik temelleri olması şaşırtıcı olmayan bir niteliktir. öyle ki, günümüzde hayvanlarda bile beş büyük faktör kuramı'na benzeyen bazı indikatörlerden söz edilmektedir. muhafazakarlığı da bu bağlamda değerlendirmek mevzuyu yüzeysel siyasi kaygıların ötesinde düşünmemizi, konuya daha gerçekçi yaklaşmamızı sağlayabilir.

    ilgili yazılar:
    (bkz: beş büyük faktör kuramı/@highpriestess)
    (bkz: hayvanlarda karakter/@highpriestess)
    (bkz: ventromedial prefrontal korteks/@highpriestess)
  • bir insan iki nedenden dolayı muhafazakar olur. ya yeniliklerin mevcut düzeni değiştirmesi işine gelmiyordur, çünkü mevcut düzenin ekmeğini yiyor, açıklarını istismar ederek kesesini dolduruyordur ve daha iyisinin onun tezgahını bozacağını düşünüyordur, ya da sistemin açıklarını, verdiği zararı görmekten, anlamaktan aciz, daha iyisinin mümkün olduğunun bilincinde olmayan bir kişidir.

    dolayısıyla, muhafazakar ya ahlaksızdır, ya kafasızdır.
  • başlığı uzun uzadıya okumadım, birine girdiyse kendisine bilmesin ama kısa bir detay vermeden de geçemem. ne zaman muhafazakarlık mevzuu açılsa bir muhafız çıkar ve ''eğer insani değerleri, ahlakı, saygıyı, vs vs muhafaza etmek muhafazakarlık ise muhafazakarım; eğer itlik, köpeklik şerefsizlik ilericilik ise gericiyim, vs'' der.

    muhafızlar, size bu metni kim dağıtıyor? hepinizin hafızasına aynı kaynaktan vahiy olunmuyor di mi bu? hepiniz birbirinizden bağımsız bu şablona ulaşıyorsanız; organize ve örgütlü bir bütünleyen, yönlendiren falan yoksa beni kalplere ilahi esin yollayan bir (ya da bir kaç) zati ve subuti sıfatlı üst-bilinç'e inandıracaksınız.

    (ama tek yaratıcıya inandıramayacaksınız. niye? çünkü bu tip bir üst-bilinç, yönlendirici, ilham verici varlık 'ilk neden' olmak zorunda değil. bunu da ben demiyorum, kant diyor. adamın diyor yani. adamın bu konuda haklı, vahiy yollayabilen, mucizevi kabul edilebilecek numerolar çeken bir varlığın 'tek yaratıcı, ezel-ebed, alfa-omega, zaman ve varoluş üstü' olması gerekmiyor. senin üstündeki adamın kendini tanıtma biçimine inanmak için 'açıklanamayan keramet' göstermesi 'yeterli' delil değil. bravo kant, metafizik'e kafasını yorup, 'binlerce yıldır tartışılan derin konu'lara getirdiğin zihin açıcı itiraz ile, hem de bir 'inanan' olarak, gayet tatminkar tahkik ve itirazlarda bulunabiliyorsun. darısı diğerlerinin değerlerinin başına, güce tapma ahlakının metafizik sorulara yanıt bulup sorgulama mantığı ile doğrudan ilişkisini, tarihsel neden-sonuç ilişkisi içinde konumlandırıp, içkin ve yatkın sosyal ve kültürel psikoloji formasyonunda değerlendirmek lüzumuyla da sorgulayarak, istediğiniz sorundan başlayabilirsiniz. süreniz bir ömür.)

    (bkz: egemene saygı)
  • taşra üniversitelerine okumak için gelen, çoğu yoksul orta halli memur ailelerin çocukları olan öğrencileri yolunacak kaz olarak görenlerin, kahvenin önünden geçen kadın öğrencilere bakarkenki pis sırıtışıdır muhafazakarlık.

    o sırıtışı, o bıyıkları, o bakışları gözünüzün önünde canlandırabilirsiniz. hepsi ama hepsi birbirinin aynı olan tipler, muhafazakarlığın insan tarlası taşrada görülebilir.
  • bu zehri frank wilhot şöyle tanımlar:

    "conservatism consists of exactly one proposition, to wit: there must be in-groups whom the law protects but does not bind, alongside out-groups whom the law binds but does not protect."

    türkçesi:
    "muhafazakarlık tam olarak sadece tek bir tezden oluşur: kendi grubuna ait olanların kanunlar tarafından korunması ama kanunlardan muaf olması, bununla beraber grup dışındakilerin kanunlara tabi olması ve kanunlar tarafından korunmaması."

    gerçekten özgür bir toplumda yeri yoktur, olduğu yerde de gerçek özgürlük yoktur.
  • salt türkiye'ye özgü bir eğilim olmadığı aşikar tabidir; şöyle özetlemek gerekirse:

    şu dünya yüzünde, insanların özgürlük duygusunu ve yaşam alanını daraltan, nefes alışını güçleştiren, aklın, bilimin ve yaratıcılığın gelişmesini engelleyen, bürokrasiyi ve baskıyı öne çıkartan, insanları güvenlik kaygısıyla türlü türlü dayatmalara mecbur bırakan, bütün bunların altında kalmışları ruh hastası eden sonra da ruh hastası görmek istemeyerek hapseden, ahlak diye abuk sabuk gelenekleri diğerlerinin burnunun ortasına sokan, kendi yaşamının ağzına sıçtığı yetmiyormuş herkes de mutsuz ve huzursuz olsun isteyen, boka saplanıp kalmanın ideolojisi.

    görünürdeki kisvesi ne olursa olsun, muhafazakar tutum hep aynı sonuçları verir:
    götüne bakıp yara sana tavukların yarattığı karanlık ve sisli bir miğde bulandırıcı dünya.

    ölün ya! lütfen, rica ediyorum bitin!
  • çağımızda gericilikle neredeyse eş anlama gelmeye başlamış olan içli kelime. muhafazakarlar her yerde farklı özellikler gösterirler (mesela amerika'da aptal ama iyi niyetli, türkiye'de akıllı ama inatçı, fransa'da kaba ama kültürlü...). fakat hepsinin tek bir ortak özelliği vardır; akıl ve mantığın ötesinde bir anlayışsızlığa sahiptirler ve eğer "farklı" biriyseniz takdir edilmeniz çoğunlukla imkansızdr. ortamlarında çok uzun süre kalırsanız "farklılığınız" onlar için günlük bi sıradanlık olur, kabul edilebilirsiniz, ama asla takdir göremezsiniz. rezildirler.
  • öncelikle şunu yeniden ortaya koyalım: muhafazakarlık herhangi bir dinin resmi ideolojisi değildir. dinleri muhafazakarlar sahiplenme eğilimindedirler. devrimci, anarşist, liberal vb. hristiyan, budist, şintoist ya da müslüman olabilir. ayrıca muhafazakarlar sadece dinle de ilişkilenmezler.

    içinde debelendiği gudik gelenekler sistemine getirelecek yargılardan kaçınmasının yegane yolu saldırmak olur. rasyonel kriterlere göre herhangi bir toplumsal fayda sağlamayacak insanlar yetiştirmesine, toplumun genelini aşağı çekmesine, hem sosyal hem bilimsel anlamda yenilikçi eğilimleri baltalamasına, şöyle ya da böyle bir ayrımcılık üzerinden beslenmesine ve aslen çıkar ilişkilerine dayalı iğrenç bir sosyal sistemi gelenek diye yutturarak topluma dayatıyor olmasına rağmen, totalitaryen niteliğinden ötürü saygınlık bekler. saldırgan ve ahlaksızdır ama ahlakı normların bekçiliğine soyunur. toplumun en geri ve sığ kesiminin sahiplendiği bir ideoloji olmasına rağmen demokratik ortamlarda kendi yaptıklarıyla değil başkasının yaptıklarıyla ilgilenen bir densizlik taşır, ama toplumsal olarak suça ve "ahlaksızlığa" en yatkın kitle de muhafazakarlığın tabanıdır. bu yüzden de kendini din, millet, kurucu önder gibi kliklere angaje etmek zorundadır ve bunu da ziyadesiyle başarır. toplumdaki iq seviyesi en düşük kitle hep muhafazakarlardan müteşekkildir.

    güruhlar halinde hareket eden, şirretli ve şiddetli bir ideoloji olarak tarihin kara bir lekesidir ve halen varlığını sürdürmektedir.
  • yaş ilerledikçe takınılan tavır:
    insanlar, değiştirdiklerinin değişmesini istemiyor galiba..
  • arapça hfz kökünden gelir. saklama, tutma, koruma ile ilgilidir.
    muhafız, hafız, hıfz (hıfzıssıha), hafıza, mahfaza, mahfuz, hafazanallah, hıfzetmek aynı kökten gelir.
    günümüzde saklama, tutma ve korumanın bokunu çıkarma anlamına getirttirilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap