• okuyamadım bu kitabı. okuyamıyorum!! defalarca başladım defalarca bıraktım en sonunda pes ettim.
  • mülksüzler okuduğum ikinci ursula k. le guin kitabı. diğerini yıllar yıllar önce okudum.

    ilk sayfalarda kimdir, nedir, nasıldır derken sıkılmazsanız akıcı bir kitap. ben yazarı okurken, karakter hakimiyetine, eleştirilerine, düşünce akışlarına hayran kaldım. şu an yarısını geçtim diyebilirim, yalnız çeviride sık sık zaman terimi olarak dekad geçiyor, bu anarresle mı ilgili bir durum? basit şeyleri yapması bile 10 yıl mı sürüyor bu insanların? anerres'in yıl kavramı ile mi alakalı? öyleyse shevek nasıl bu kadar genç? birisi bana açıklarsa, memnun olurum...

    edit: kitabın ilerleyen sayfalarında hesap yapabileceğim bir bölüm cıktı nihayet. 10 günlük süreyi dekad olarak çevirmişler. kullanımı var mı bilmiyorum.
  • le guin'in okuduğum ilk kitabı. kullanılan yabancı kelimelere ve belki de fizik bilimindeki terimlere rağmen dili çok akıcı. en geç 1 haftada biter. anarko sosyalist olan le guin'in distopya-ütopya karışımı bir romanı üzerine her ne kadar entariler sadece anarres ve urras'tan bahsetse de kitapta aynı zamanda arz'lılar ve hain'liler diye iki ayrı dünya ve insan grubundan da bahsediliyor.

    --- spoiler ---
    korkarım gezegenlerini birbirlerini yok ederek, didişerek, savaşarak yaşanılmaz hale getiren arzlılar bizi yani dünya'yı sembolize ediyor. bir de biz dünyayı yaşanmaz hale getirince bize yardım eden başka bir uzaylı topluluk olarak hain'lilerden bahsediliyor. dünya yakılıp yıkıldıktan sonra gelip arzlılara yardım etmişler. daha yaşlı ve bilge bir ırk olarak kabul ediliyorlar

    bunun dışında en beğendiğim nokta her ne kadar anarşizm ve sosyalizm'in egemen sınıfları yok edeceği düşüncesi hakim olsa da kitapta anarres'te özellikle abbenay dolaylarında mevcut anarko-sosyalizmin kendi içinde diğer anarres'li kardeşlere göre daha egemen ve ayrıcalıklı bir sınıf ve yahut topluluktan bahsediliyor (üde olarak geçiyor kitapta). shevek ve bedap'ın sohbetlerinde üde'nin gücünü çoğunluktan alan bir çeşit aristokratik işlevi olduğuna değiniliyor. bu işlev somut olarak etki etmese de toplumsal hayatta odocu kurallara uymadığınızda veyahut üde ile ters düşüldüğünde toplumsal dışlanma, hor görülme veyahut görmemezlikten gelme olarak ortaya çıkıyor. shvek'in sendikayı kurup, kitaplarını bastıktan sonra kendisine ve ailesine karşı yapılan muameleler bunlara birer örnek. kısaca merkezi bir yönetim yok ama bu merkeziyetçi durumu mümkün kulan toplumsal vicdan ve kurallar silsilesi veyahut duvarı var. anarres'teki hayat urras'takine göre daha özgür, daha eşitlikçi ama yine de anarres'lileri avantajlı hale getiren bu kurallar, toplumsal normlar aynı zamanda bireyin özgürlüğüne çelme takıyor. shevek'in verdiği mücadele de bu toplumsal kurallar ile aslında...

    --- spoiler ---
    kitabın ödül almasını ve bu denli çok okunmasını da ideolojik olarak hayalci olmayan tarafına borçlu olduğunu düşünüyorum.
  • an itibariyle en sevdiğim kitaplar listesine üst sıralardan bir yerden girmiştir. çok fazla bir şey söylemeye gerek yok, herkes okumalı.
  • çarpıcı bir kitap. bir çok kısmı altı çizilesidir, okullarda ders olarak okutulsa yeridir. esasen en ideal düşündüğünüz şeyin içindeki çürümüşlükleri ve çürümüş gördüğümüz her şeyin aslında içinde güzellikler de olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. en klişe tabirle insan doğasının doğal sonuçlarını oldukça derinlikli işlemiş ursula. herkes okumalı fakat özellikle sağda solda her konuda kendinden emin siyasi çıkarımlar yapabilecek kadar "cesur" olanlar kesinlikle bu kitabı okumalı.
  • oyle bir kitaptir ki bu; bittikten sonra yarattigi bosluk tarif edilmez seviyede. hayat gorusunu, ideolojisini ve onun temellerini boylesine temiz ve etkin elestirebilen yazar sayisi herhalde gunumuzde bir elin parmaklarini gecmez.

    iki farkli gezegen; birbirinin soyundan gelen iki toplum, gorunurde tamamen zit iki farkli ideoloji ve yonetim bicimi ama oyun sonunda baktigimizda birbirinden mutsuz ve hep karsidakine oykunen insanlar.

    insanin oldugu herhangi bir duzenden de baskasi beklenilemez zaten. en adil, en demokratik, en hur, en liberal duzeni bile oturtsa insanoglu; yaradilisindan midir, yoksa baska sebeple mi bilmiyorum; eziyet etme ve hukmetme durtusunden hicbir zaman kurtulamiyor.

    urras'ta maddeye sahip olma durtusu ve hirsi sonucu insanlara hukmedilirken; anarres'te bilgiye ve makama sahip olma durtusu sonucu insanlara hukmediliyor. yani amaclar gorunurde farkli olsa da ozleri ayni. tum bu hukmetme ve sahip olma arzusu gerceklenirken ise hep inanca ve kutsalliga atif var; ne kadar da biz aslinda. eger duzenin disina cikacak bir eylemin ya da duzeni tehdit edecek bir dusuncen olursa, kutsalliga verecegin zarar, atalarin seni ayiplamasi, toplumun gozunde dusecegin konum ve sonunda ustune omur boyu yapisacak damgali titrler.

    mulksuzler belki de insanoglunun kendisine hicbir zaman mukemmel duzeni kuramayacaginin itirafi gibi bir kitap. okuyun okutun.
  • kitaptan not aldığım bazı kısımları paylaşmak isterim :

    - ilişkiler üzerine => "erkeğin istediği özgürlüktür, kadının istediği mülkiyettir. seni ancak başka bir şeyle takas edebilirse serbest bırakır. bütün kadınlar mülkiyetçidir."

    - mülkiyet / hırsızlık => "sadece şunu. bak, nerede mülkiyet varsa orada hırsızlık olduğunu söyleyen odo değil miydi?
    bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız yasalar koyun.
    peki. kilitli odalarda kağıtlar varsa, odalara girmek için anahtarları olan insanlar da vardır!"

    - güzel söz => "balığı tanımak için yüzmeye, yıldızı bilmek için parlamaya gerek yok."

    - değer bilme => "dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. yaşamın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açından görmekten geçiyor."

    - düşünen adam => "shevek'e göre düşünen adamın işi, gerçekliği bir diğeri adına reddetmek değil, onu içermek ve birleştirmekti. kolay bir iş değildi."

    - sosyalist toplum => "bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. sevgi değil. sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. biz kardeşiz. paylaştığımız şeylerde kardeşiz. hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. uzattığımız el de boş, tıpkı benimki gibi. hiçbir şeyiniz yok. hiçbir şeye sahip değilsiniz. hiçbir şey sizin malınız değil. özgürsünüz. sahip olduğunu tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir."

    sscb toplum yapısı => "sanırım şunu: bir görevi reddettiğimizi söylemeye utandığımızı; toplumsal vicdanın bireysel vicdanla bir tür denge tutturmak yerine tümüyle ona egemen olduğunu söylemeye çalışıyorum. biz işbirliği yapmıyoruz. -biz emre uyuyoruz. dışlanmaktan, tembel, işlevsiz, bencil diye adlandırılmaktan korkuyoruz. komşumuzun düşüncesinden, kendi seçim özgürlüğümüze saygı gösterdiğimizden fazla korkuyoruz."

    - devrim nasıl öldü? => "devlet mitosunun ortadan kalkmasıyla toplum ve bireyin gerçek karşılıklığı ve alışverişi açığa çıkmıştı. bireyden fedakarlık istenebilirdi, ama hiçbir zaman uzlaşma istenemezdi; çünkü, güvenlik ve dengeyi yalnızca toplum sağlayabildiği halde ahlaki seçimin gücüne yalnızca birey sahipti. - değiştirme gücüne, yaşamın temel işlevine. odocu toplum kalıcı bir devrim olarak tasarlanmıştı, devrim ise düşünen bir akılda başlar."

    - kaybolan kahramanlar => "biliyorsunuz ölü anarşistler şehit olur, yüzyıllar boyu yaşarlar. ama ortadan kaybolanlar unutulur."

    - sonuç => "bu duvarları etrafımıza devletin, bürokratların, kapitalistlerin, askerlerin mi ördüğü, yoksa bizim mi kendimizi duvarlar arasına hapsettiğimiz, sonuçları açısından farketmiyor. çünkü tau ceti yıldız sisteminin anarres gezegeninde kuzeybatışı bölgesi'nde doğan fizikçi/isyancı shevek'in de dediği gibi, içeri kapamak, dışarıda bırakmak, aynı şey.
  • urras'ı terkedip paranın, sömürünün, savaşın, açlığın, eğitimsizliğin ve özel mülkiyetin olmadığı bir toplum inşa etmek amacıyla anarres'e giden anarşistlerin romanı. tıpkı dünya'dan ay'a taşınıyormuş gibi...

    urras'a küskünlerdir çünkü odo ismindeki anarşist önderleri urras'ta öldürülmüştür.
    ursula k. le guin'in baş yapıtı olan bu roman, ilk defa kurgulanmış bir anarşist ütopyadır. yazarın, romanı “ikircikli bir ütopya” (an ambiguous utopia) alt başlığı ile ifade etmesi, onun anarşist dünya görüşüyle ilgilidir. peki bir ütopya ikircikli olabilir mi? daha da önemlisi ikircikli ütopya olmasının nedenleri nelerdir? açıkçası bulunduğu coğrafyayı terk edip başka yerlere taşınmak isteyen sistem karşıtları, romantikler, şairler, savaş kurbanları hep olagelmiştir. bir yerden başka bir yere gitmek elbette birçok sorunun çözülmesine yardımcı olacaktır. peki ya asıl problem tüm gezegende ve daha da ötesi varoluşun kendisindeyse! kaçış her zaman çözüm demek değildir, daha doğrusu gerçeklerden kaçış her zaman mümkün değildir.

    mülksüzlerin başında bulunan duvar metaforu, neresinden bakıldığına bağlı olarak farklı algı kapılarından farklı dünyalara girmemizi sağlar. bu duvar her şeyden önce ön yargının ta kendisidir! güzel hayatı bulabilmek hep başka gezegenlerin hayalini gündeme getirirken bu dünyanın güzelliklerini başka hiçbir yerde bulamayacağımızı, başka hiçbir gezegenin bizimki kadar mavi olamayacağını, başka hiçbir gezegenin bizimki kadar verimli toprağa sahip olamayacağını çoğu zaman düşünmeyiz. ki zaten hep tozlu, soğuk, verimsiz bir atmosfere sahiptir anarres.
    terk edip gitmek isteminde haksız da sayılmayız bu noktada. sadece iki dünya savaşının yarattığı tahribat bile göçüp gitmemiz için çok sağlam bir gerekçedir. ama yazar burada ikirciklidir. ‘ikircikli bir ütopya’ olmasının nedeni yazarın kurtuluşu başka bir gezegende göstermesidir. ütopyayı hep ütopya olarak bırakacağının verdiği ikircikli durumdur bu. aslında yazarın mevcut dünyada gerçekleşmesini istediği bu komünal birliktelik, yaşanabilir bir ütopyanın yakın tarihin felsefi bir eleştirisi yapılarak mümkün hâle gelebilmesine duyulan özlemdir!

    tam burada immanuel wallerstein’ın ileri sürdüğü sosyolojik ve felsefi bir terimi zikretmek durumundayım: “ütopistik”(bkz: ütopistik). bu kavram reel dünyayla ütopyalar arasında bir köprü rolü üstlenmiştir. ütopyaların gerçekleşebilir düzeye indirgenmesi anlamı taşır. yani ütopyanın reel dünya ile bazı noktalarda uzlaşması gerektiğinin bir ihtiyaç olarak şekillenmesidir. bir ihtiyaçtır, çünkü ütopyalar her zaman ütopya olmak zorunda değildir ve olmamalıdır. ütopya, gerçekleşebildiği oranda değer kazanmalıdır. çünkü ütopya, yaşamsallaşılmasına tutku derecesinde bir bağlılık gerektiren fikirdir. yaşamak özlemi içerir. hiç yaşanmayacak bir gezegene ait ütopya elbette ki özlem içinde olan ütopistlerin düş kırıklığından başka bir anlam ifade etmez. işte bu nedenlerden ötürü ikirciklidir yazar. yazara göre ütopyalar urras’ta şekillenmelidir, yaşamsallaşmalıdır.

    bir taraftan dünya savaşlarından yorgun düşmüş insanlık, diğer taraftan hâlâ devam eden soğuk savaş, yazarı farklı gezegenlere götürmektedir. bu bir içsel yolculuktur da aynı zamanda. karamsarlık içindeyken tam da bu karamsarlığın içinde en iyi çözümü üretebilir yazar. ikircikli olmasının nedeni aslında büyük bir kararlılıktır da! başka gezegenlerde en azından şimdi gerçekleşemeyecek olan sömürüsüz, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, çevreci ekonomiye değer veren, sınırsız, özgür ve eşit bir yaşamın bu dünyada olması gerektiğinin, yaşadığımız dünyayı yaşam tarzı olarak anarresleştirmek zorunda olduğumuzun kararlılığıdır aynı zamanda. bu da büyük bir iç mücadelenin dışa vurumunun göstergesidir. iç mücadele, karamsarlık ile tutku derecesinde hayata bağlılık arasındaki gerilimden kaynaklanır. işte bunun sonucudur ikircikli ütopya.

    şüphesiz, ikircikli ütopya aynı zamanda kararlı bir ütopyacılıktır!
    (bkz: anarres) (bkz: thedispossessed)
  • devrimlerin sürekli kesintilerle 20. yüzyılı ziyaret ettiği ama nietzsche'ci kısırdöngünün tarihin akışına hükmettiği yaşlı dünyamızda ışığın, aydınlanmanın, gelişmenin, sözüm ona esas devrimin zihinde başlayıp bittiği tezi romanın ana tezlerinden biridir ki le guin kahramanların bilincine sızarak ve didaktizmin de ara ara kapısını çalarak aforizmik saptamalarla politikayı, ideolojik kamplaşmaları, kültürel disiplinleri, dinsel sarhoşlukları tarayıp geçer ve başlarken işaret ettiğim devrimci aydınlanmayı 20'li yaş dönemine sıkıştırır:

    "yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki; yaşamın geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir."

    birden bir ışık yanmıştı beynimde bu satırları okurken. sanırım hemen herkes bu yoldan geçmiştir ya da geçecektir çünkü ortası yoktur diye düşünüyorum. ya herkes gibi olacaksın, yani evleneceksin, çocuk büyütecek, akşamları televizyon izleyecek, komşularını ziyaret edecek, apartman toplantılarına katılacak, işten eve ve evden işe döneceksin, akrabalarını bayramda göreceksin, oy kullanacaksın, umut edeceksin veya hayal kuracaksın. bir de bakmışsın yaşam gelip gitmiş kıyından, soracaksın kendi kendine: ne yaşadım ben bu yaşıma kadar? zaman ne çabuk geçti? hiç mutlu oldum mu? gençtim ve düşlerim vardı, hangisi gerçekleşti? herkes gibi olarak ve herkese benzeyerek iyi mi yaptım? hayatım boyunca hiç kendim oldum mu?

    le guin ise kuşkusuz farklılıkları erdeme dönüştürmekten yanadır. ve iyi bir okurun seçmesi gereken tarafın da bu olduğunu sezdirmekten beis duymaz. aynılık, anonimlik, özdeşlik tehlikelidir demeye getirir. herkesin bir ve tüm dünyanın birbirinin kopyası olduğu bir düzeni reddeder. bunu başaran kişi ise bireysel devrimini ve kişisel aydınlanmasını gerçekleştirmiş olacaktır.

    özcesi; herkes gibi olmaktan koruyalım kendimizi. mutluluğu, aydınlanmayı, özgürlüğü dışarıda değil, kendi içimizde arayalım.

    meraklısı için öteki distopik roman çiziktirmeleri:

    (bkz: a clockwork orange /@hanging rock)
    (bkz: as intermitencias da morte /@hanging rock)
    (bkz: brave new world /@hanging rock)
    (bkz: ensaio sobre a cegueira /@hanging rock)
    (bkz: ensaio sobre a lucidez /@hanging rock)
    (bkz: fahrenheit 451 /@hanging rock)
    (bkz: lord of the flies /@hanging rock)
    (bkz: man in the dark /@hanging rock)
    (bkz: memoirs of a survivor /@hanging rock)
    (bkz: mıy /@hanging rock)
    (bkz: never let me go /@hanging rock)
    (bkz: sonnenfinsternis /@hanging rock)
    (bkz: the handmaid's tale /@hanging rock)
  • içine zor alan ve zor bırakan bir ursula k. le guin romanı. bireyin başka dünyada olduğu kadar kendi dünyasındaki ötekiliğini çok güzel işlemiştir.

    anarres'ten shevek der ki:

    "bizi bir araya getiren şey , acı çekmemiz. sevgi değil, sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. biz kardeşiz. paylaştığımız şeylerde kardeşiz. hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşiliğimizi. biliyoruz çünkü öğrenmek zorunda kaldık. bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi.hiçbir şeyiniz yok. hiçbir şeye sahip değilsiniz. hiçbir şey sizin malınız değil. özgürsünüz. sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir."
hesabın var mı? giriş yap