• haritada bakıldığında ne kadar stratejik bir bölge olduğu görülüyor. buraya bakınca rusya'nın ermenistan'ın karabağ işgaline neden arka çıktığı ya da fransa'nın ermeni soykırımı iddialarını neden desteklediği gayet iyi anlaşılıyor. aralarında sınır kalmamış ege kıyılarına ulaşabilen bir azerbaycan ya da hazar'a ulaşmış bir türkiye... birleşmiş bir azerbaycan ve türkiye, nüfusunun neredeyse yarısı azeri olan bir iran'dan rusya'nın kafkaslardaki politikalarına, orta doğu politikalarına ve hatta çin işgali altındaki doğu türkistan dan mançurya ya kadar olan bölgedeki bir çok dengeyi değiştirecektir.
  • zamaninda dönemin başbakanı tansu çiller'in uğruna, "ermenistan topraklarından atılacak bir kurşun, türkiye'nin ermenistana savaş ilan etmesine neden olur" dediği özerk bölge.

    ha gel gör ki, rusya'da eğer türkiye ermenistan'a saldırırsa, biz de üçüncü dünya savaşını başlatırız demiştir. iran taraf olmuş, kimsenin birbirine saldırmaya götü yememiş, olan hocalı'da ve dağlık karabağ'da soykırıma uğrayan azerilere olmuştur.
  • atatürk zamanında garantörlüğü alınmış ve azerbaycan ile türkiye'nin sınır birliğinin güvence altına alındığı düşünülmüştür. ama sovyet rusyası nahçivan ile azerbaycan'ın geri kalanı arasındaki toprakların tamamını ermenistan'a vermiştir. bu suretle ermenistan'ın iran'a doğru giden son derece yapay bir uzantısı olmuştur. orada ermeni yaşamadığı ve tek amacın türkiye ile azerbaycan'ın temasını kaldırmak olduğu son derece bellidir.

    bu arada türkiye de nahçivan'ı sahiplenmiş çok mu?
  • küçük bir sovyet şehri düşünün 10 tankın yanyana geçebileceği geniş caddeleri bir lego şehri intizamında yerleşimi. kapitalizmin daha yeni yeni kapısını çaldığı aşikar. reklam namına hiç bir şey yok. mağazalar sovyet bloklarının altındaki küçük odalara saklanmış, sadece minik bir tabelayla seçebiliyorsunuz. daha şaşırtıcısı belki sovyetlerin yıkımına sebep olan hazır giyimin de bu topraklara tam anlamıyla uğramamış olması. kadınlar döpiyes, erkekler kumaş pantolon gömlek giyiyorlar genellikle. insanların giyim seçimlerinde keskin bir değişim olmasa da binaların giyimleri büyük bir hızla değişmekte. soğuk yüzlü sovyet bloklarına büyük bir hızla american siding makyajı çekiliyor. cephe kaplama çok revaçta. bu da şehri daha çok oyuncak bir şehire benzetiyor. karmaşa yok, ses yok gürültü yok insanlar şehrin sakinliğine uyum sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar.
    anlatılan eskiden burası böyle değilmiş. türkiye'den gelenlerin gece hayatı ve fuhuş merkeziymiş . fakat bu durumda hoşnut olmayan özerk nahcivan cumhuriyeti cumhurbaşkanı bıçakla keser gibi bu mevzuları kesmiş. şimdi bırakın fuhuşu nikah cüzdanınız olmadan bir kızla yanyana dahi dolaşamıyorsunuz. ortayı bulamadıkları aşikar. yanlış anlaşılmasın bu olayın arkasında "nahcivan'a şeriat geliyor" olgusu yok. aksine sovyetlerin etkisiyle buranın insanının dinle fazla bir ilgisi olduğu söylenemez. domuz eti yemenin bir prestij olduğunu söylersek daha açıklayıcı oluruz. şehirde iki cami bulunmakta birisi şii azeriler diğeri ise sunni türkler için diyanetin yaptırdığı cami.
    türk demişken özellikle ığdır,kars,ağrılı girişimcilerin ilgisini çekmekte bölge. nerdeyse yapılan bütün yeni yatırımların arkasında türk bir şirket var. sadece girişimci bazında değil türk iş gücü de nahcivana el atmış durumda. herhangi bir inşaatta tuncelili alçıpan ustasına rastlamanız ihtimal dahilinde.
    şehrin geçim kaynağı büyük abisi bakü. bunun dışında petrol yok. azerbeycanla sınırı yok. oraya gitmek isteyen ya uçakla gidecek ya da karadan ermenistan'ı by-pass edip iran üzerinden. ki bu yolla süre bir kaç kat uzuyor.
    dilleri gibi mutfakları da bizimle benzerlik göstermekte, lüle dedikleri kebapları bizdeki simit kebabı, adana kebabı kırması bir yemek. bunun yanında kuzu pirzolaların ve bonfilelerin şişe takılmasıyla yapılan dana pastırması denen bir yemek varki o da güzel. görüldüğü üzere kebap ve et ağırlıklı bir mutfak. fakat ayranlarına ve salatalarına kattıkları bir ot var ki kokusu burnunuzdan çıkıyor. nedir adını öğrenemedim açıkçası. ama tavsiyem yemekleri o ot olmadan istemeniz. bunlara ek olarak, lokantalar salaş ama yemekler lezzetli. fiyatlar ucuz, içki kültürü bol.
  • muhteşem temiz bir havası olan, oksijeni bol türk ili. nefes ile ilgili sıkıntısı olanlar, astım hastaları filan için bir cennet muhtemelen. daha uçaktan ilk iner inmez bunu düşünüyorsunuz, gerçi bu arada rakımı 1000 metre civarı sanırım, o yüzden bizim ağrı gibi, kars gibi sert bir kışı olduğunu da hesaba katmak lazım herhalde.

    il demişken statüsünü çözemedim, 450 bin nüfusu ile özerk cumhuriyet adı ama azerbaycan'ın da bir parçası. kendi milletvekilleri ve parlementosu var ama ayrı bir bayrağı yok, başkanları muhtar gibi bir statüde ve azerbaycan devlet başkanına bağlı. ayrıca zaten azeri vizesi alıp giriyorsunuz filan. para birimi azeri parası; yani manat. resmi tatilleri de azerbaycan ile aynı, hatta umumi lider haydar aliyev'in doğum gününü kutluyorlardı ben orada iken.

    2017 itibarı ile türk hava yollarının istanbul'dan direkt uçuşu var haftanın üç günü. aynı uçak nahçivan'da sizi indirip yolcu alıp gence'ye devam ediyor. oradan da tekrar istanbul'a uçuyor. yani dönmek istediğinizde de gence üzerinden aktarmalı uçuyorsunuz.

    bakü gibi kapıda vize alıyorsunuz, 13 dolar ücreti ama nahçivan bölgesinde 3 günden fazla kalacaksanız göçmen bürosuna bildirim yapmanız gerekiyor, yoksa çıkışta çok büyük bir maddi cezaya maruz kalabilirsiniz.

    iş nedeniyle gittim ve çok yoğun bir programdan ötürü gezme fırsatı hiç bulamadım, ama tesise gidiş gelişlerden ve otelin terasından gördüğüm kadarıyla klasik sovyet şehri; çok geniş ve düzenli caddeler, yükseltisi az sade binalar. şehrin az ilerisinde aras nehri, bir göl gibi belki bir set veya baraj sonucu genişlemiş ve bu nehrin ovasına yayılmış güzel ve çok temiz bir şehir. nüfusun çoğu köylerde veya babek gibi yakındaki ufak kasabalarda yaşıyor. nahçivan merkezde nüfus yüzbin küsür imiş.

    klasik sovyet şehri demişken salı, yani 10 mayıstı sanırım; 2. dünya savaşının bitişini ve almanlara karşı alınan zaferi kutluyorlar tüm sovyet devletleri gibi. "alman faşizmine karşı alınmış bir zafer" diye tüm gün radyo tvlerde haberlerde ilk haber olarak tekrar ettikleri o gün de ülkede resmi tatil.

    ayrıca havalimanında daha inerken hemen sağınızda gördüğünüz heybetli iki yükselti var, biri yılan dağı ve diğeri de kur-an'da da geçen yedi uyurların yani ashab-ı kehf'in mağarasının da olduğuna inanılan bir dağ. bir makam yapmışlar ziyaret için o mağaraya, çok ziyaretçi gelirmiş sırf bunun için. götürelim sizi dediler, ama işler çok yoğundu, bir dahaki sefere artık.

    bu iki yükselti arkasında ermenistan'a doğru karlı dağları görmek mümkün. tesistekiler söyledi, hava açık olduğunda batı istikametinde de ağrı dağı gözüküyormuş. dönüş için nahçivan havalimanından tekrar havalandığımızda biraz yükselince zaten solda batıda tüm heybetiyle karşımıza çıktı bizim meşhur ağrı dağı.

    bu arada giderken okumuştum, nuh'un gemisinin de orada olduğuna inanıyorlar. zaten nah-çivan adının nuh'tan geldiğini düşünenler olduğu gibi, nuh peygamberin kabri olduğuna inanılan bir türbe, yani ziyaret yeri de şehrin en sembolik anıtlarından.

    kazım karabekir paşa adına bir camii var, osmanlı mimarisi ile türkiye cumhuriyetinin desteği ile yapılmış ve biraz gerisindeki haydar aliyev sarayının yanında temsili türk şehitliği görülmesi gereken yerlerin başında bence.
    (bkz: yurtdışındaki türk şehitlikleri)

    ayrıca merak edenler için; çok güvenli bir şehir, arabanızın kapısını açık bırakın kimse dönüp bakmaz bile diyorlar. insanları zaten çok kibar, hele türkiye'den iseniz çok saygı ve sevgi gösteriyorlar size. çok misafirperverler. kelimeler ile ifade edilmez, gidip görmeniz lazım.

    bu arada azeri türkçesini 2 sene önce 3 ay bakü'de kalmama rağmen tam çözemedim. televizyon izlerken anlıyorum artık haberleri filan. oraya gittiğimde zaten kendimi bir zaman makinesiyle rahmetli dedemlerin gençlik dönemine gitmiş gibi hissediyorum hep. çoğu eskiden kalmış kelimeler. bazen çok gülüyorum içimden ama çoğu zaman çok hoşuma gidiyor.

    hem bizimle konuşurken çok düzgün konuşabiliyorlar zaten, daha doğrusu dikkat ediyorlar kullandıkları kelimelere, daha sade kelimeler kullanıyorlar ve tüm söylediklerimi de çok iyi anlıyorlar ama kendi aralarında konuştuklarında ve çok hararetli veya güle oynaya konuştuklarında film bende kopuyor. ancak kafamda o cümleleri yavaşça tekrar edip, hangi kelime ile ne demek istemiş olabilir diye düşününce bir sonuca varabiliyorum.

    zaten türk televizyon ve dizileri sağolsun. dünyanın diğer ucundaki ülkeler gibi orada da herkes onları izliyor. ama tercümesiz ve alt yazısız direkt türk kanallarından izleyebiliyorlar. elbette kiril alfabesinden çıkıp latin alfabesine geçmiş olmaları da çok büyük bir avantaj. muhtemelen teknoloji bu hızla devam ederse yakın bir zamanda istanbul türkçesine daha da yaklaşacaklar.

    ayrıca baş mühendis koyu bir vatanım sensin izleyicisi çıktı. cevdet ve azize'ye ve hele tevfik'e bayılıyor. çok büyük oyuncular diyor. aynı zamanda bir milletvekili olan tesis müdürü ile konuşurken o da ufak yeğeninin televizyonların etkisiyle tamamen türkiye türkçesiyle konuştuğundan biraz sitemle, biraz da şakayla karışık bahsetti. elbette hoşlarına gidiyor yaklaşmak ama kendi kültürlerini, haliyle dillerini veya lehçelerini kaybetmek istemiyorlar.

    ayrıca petrol fiyatları ile başlayan ve iki senede resmen bir devalüasyona neden olan ekonomik kriz orayı da çok etkilemiş. iki sene önce 2015 yazında neredeyse 1 euro 1 manat'a eşitken, şimdi neredeyse 1 euro 2 manat'a yaklaşmış. öte yandan fiyatlar da çok ucuz geldi bana. bilgisayar için güç kaynağı lazım olunca büyük bir avm benzeri markete götürdüler beni. orada gezemedim pek ama denk gelince mesela bir iki ürün de olsa kıyaslama imkanım oldu. mesela türkiye'de vatanbilgisayar'da 1600 tl'ye satılan canon g15 fotoğraf makinesi orada 520 manat, yani 310 dolara; yaklaşık 1100 tl'ye denk geliyordu.

    ayrıca rahmetli ebulfez elçibey de buralı, yani nahçivanlıdır. çok eskiden duymuştum. hani hep haydar aliyev'in buralı olması gündeme geldi ve ben eski bir bilgi olarak "peki ya elçibey de buralı değil miydi?" diye sorduğumda insanlar pek konuşmak istemedi. zaten hallerinden belliydi ama sonra şöför tekrar sorunca ben, "her yeri dinlerler abi" gibilerinden bir şey deyince ben de çok üstelemedim. demek ki hala komünizm döneminden gelen bir devlet korkusu var insanlarda.
  • azerilerin ucuz yoldan turkiyeye gelmek icin kullandiklari yol... bakuden nahcivana ucak 15 dolar, sonrasinda da igdir seyahat istanbula da, izmire de goturuyor, boylece 500 dolar ucak parasini 70 milyona falan indirebiliyorsunuz.
  • azerilere göre ismi nakş-ı cihan'dan (dünya'nın nakışı, süsü) gelmektedir.
  • türkiye'nin kıbrıs'ı neyse azerbaycan için o hükümde olan bir yavru vatan burası. aralarında toprak parçası olmadan duygusal bir bağla bağlanmışlar anavatanıyla. tamamen duygusal olan bu bağa göre iyi yatırımlar yapılmakta şehire, ama görünürde öyle bir üretim söz konusu değil. türkiye garantörlerinden biri bu ülkeciğin.
    siz yabancılık çekmeyin diye sanki türk şarkılarından başka bir şey dinlenmiyor.
    iranlılar içinse bir eğlence, bir kaçış, bir nefes alma yeri burası. her iran tatilinde burası iranlılarla dolmakta. içki serbest ama yakın zamanda yasaklanan kadın erkek ilişkileri mevcut. elele gezmek bile yasak. her 5 eve 1 polis düşüyor neredeyse, her an kapınız çalınabilir bu şehirde.
  • azerbaycan ile arasında bir ermeni kasabası bulunan ermenilerin bu iki bölge arasında taşıt ve tren trafiğine izin verilmediği bölge.
  • ortaokulda coğrafya öğretmenlerinin ülkemizin komşularından bahsederken tek bir defa telaffuz etmedikleri bölgedir. nesiller nahçıvan’ın yerini, atatürk’ün iran’dan toprak satın alıp, en kısa sınırımızın burası olduğunu bilmeden büyüdü. hala trakya’da en kısa sınırımız denmiyordur inşallah.
    azerbaycan bizim kati dostumuzken üstelik.
hesabın var mı? giriş yap