• çünkü kimsenin kimseyi gerçekten sevdiği yok.
    herkes aptalca bir mutluluk oyunu oynuyor.
    erkek cinsellik için aşık taklidi yapıyor.
    samimiyetsizlikten nefret ederim.
    hakikaten gönülden seveceğim bir kızla elbette sevgili ilişkisi yaşamak isterim ama buna ulaşacağımı sanmıyorum.
    hakiki olmayan diğer tüm ilişkiler iki tarafa için de lüzumsuz yük. birbirlerini darlıyorlar.
    amaç ne? yalnız kalmamak mı? bu nasıl bir eziklik ?
    kendini sürekli karşı cinse mecbur mu hissediyorsun?
    çevremde de imreneceğim ilişki yaşayan kimse yok.
    onlar sadece dizi ve filmlerde.
    evlenmeyi düşünmediğin bir kızla niye sevgililik ilişkisi ilerletiyorsun? bunun maddi ve manevi zararları olmaz mı her iki tarafa da?
    seviyormuş gibi davranmak iğrenç bir şey.

    şahsen benim bu sebeplerden dolayı bir sevgilim yok.
  • hiç uğraşamayacağım için. her şeyine sinir olurum ben onun
  • ihtiyac fazlasi oldugu icin letgo'dan sattim.
  • sabah ayrı akşam ayrı günüm günümü dakikam dakikamı tutmadığı için kimseyi bu çukura çekemiyorum :)
  • günümüzde çoğu kişi için hem maddi hem de duygusal olarak (bkz: sahip olma maliyeti)*. yani artık ilişki müessesi sürdürülebilir olmaktan çıkmış görünüyor. yani hayatınıza bir sevgili girdi diyelim veya evlendiniz. ortam kötü, rekabet çok fazla. bu partneri sürekli elinizde tutmak için çok fazla çaba sarfetmeniz gerekiyor. sevgili için alternatif çok, yani sevgiliniz size her an siktiri çekebilir. bir insanı sürekli memnun etmeye çalışmak ta yorucu bir şeydir. sırf sosyal medya bile insanı başlı başına dert küpü etmeye yeter.
  • kimse bu narin sevgimi haketmiyor.
  • çoğu yazarın yazdığına istinaden kendi fikrim gerçekten sevmek adlı kavrama çok yüklenildiği aslında temelde sadece inandırıcı olabilecek taklitler ve efor sarfetmeden ruh emici samimiyetsiz gelen ikili ilişkiler vardır. en büyük örneği de kendi çevremizdir. yani bir nevi perspektif çözümdür.

    sevgi kavramı başlı başlına bireyin kendi fayda maksimizasyonu olduğu yani bireysel çıkardır. hal böyle olunca samimi gelecek kadar iyi oyunculuk performansları da doğal olarak buna bağlı.

    adam smith rekabet durumunda kişisel hırslar ortak çıkarlara hizmet eder der.yani gruptaki herkesin kendisi için en iyisini yapması gerekitiği görüşündedir. fakat nash eksikliği fark eder ve en iyi sonucu almak için gruptaki herkes hem kendi hem de diğerleri için en iyisini yapmalı der (bkz: nash dengesi)
    benim gözlemlediklerimde ise insanların 2 temel çıkışı vardır birincisi kavramlara çok takılmadan bu beni güzel sever, hoş tutar beklentilerini bir kenara bırakarak alan mantığını oturtmuş, ilişkide gelişen olaylara karşı tutsak ikileminde ki gibi stratejik noktayı bulabilen insanlara denk gelmeyi gözetlemelidir. (bkz: tutsak ikilemi)
    starejik noktadan kasıt yani iş birliği noktası , ki bu ancak güvenle gelişir. yani çok severse sizin için fedakarlık yapar gibi beklenti ve tabular her ne kadar da öyle bir beklentim yok deseler de insanlar bilinçaltları buna endeksli olduğu varsayımı ile şunu demeye çalışıyorum mesela hobbes'un bir düşüncesi: yaşlı adamın içinde bulunduğu berbat durumu düşününce acı çekiyordum, ve şimdi benim sadakam onu biraz olsun avutuyor ve bana da huzur veriyor tarzı ilişkiler de sevgi vermenin (hani ben şunu yaptım sen yapmadın hesap performansları) sadaka olduğu değil.

    ikincisi ise mutlak kendi bireysel çıkarını düşünmesi yani hem kendi hem de karşı tarafın çıkarını gözetmeden en iyi performansını sadece kendi için sergileyebilmesi.

    şimdi esas olay ise şu birinden hoşlanıldığında aslında bu 2 çıkıştan hangisini kullanacağınızda karşı tarafın tamamen ilk izlenimine ya da dış özelliklerine bağlıdır. o kadar güzel hoş biridir ki tüm o stratejik nokta bulamayacak kapasitesizliğini göz ardı etmiş olursunuz. kendi tatmin edici çıkarınıza odaklanırsınız yani ikinci çıkışa ancak burada tekrar bir şey fark edersiniz kısır döngünün ta kendisi sanki denek gibi her bir değişkende aynı simülasyona tabi tutulup "the one" bulana kadar denemek o çarkın dişlisi olmaya devam etmektedir.

    iktisat’ın temel bir prensibine göre, bir maldan tüketilen miktarlar çoğaldıkça, eklenen her birimden alınan fayda giderek azalır. hatta tüketime devam edilirse, bir süre sonra fayda sıfıra iner ve bundan sonra yeni birimler tüketiciye fayda değil üzüntü vermeye başlar yani fayda negatif olmaya başlar ve bu da ilişkilerin ya da evliliklerin başlangıcı ile sonunun neden tutmadığının da bir diğer açıklamasıdır.

    şimdi bu farkındalıklar mantıklı gelirse üstünüze düşen yegane rol en iyi bireysel sahne performansını sergilemek olduğu kanaatindeyim.

    -ytd :))
  • uzayda hareket halinde çok fazla asteroid var. bazıları birbirileriyle kesişip çarpışıyor, bazıları birbirilerini teğet geçiyor, bazılarının ise birbirilerinin varlığından haberi bile yok.. bazı asteroidler ise çarpıştıklarında birbirilerinin yörüngelerini kaydırıp ayrı yönlere devam ederler. bazılarının çarpıştıklarında tek bir cisim haline gelip aynı yönde devam ettikleri gibi, bazılarının da çarpışmanın etkisiyle yine tek bir cisim haline gelip, birlikte yeni bir yöne ilerledikleri de olmuştur. bazıları da çok şiddetleri çarpışıp birbirilerini milyonlarca parçaya bölüp dağılarak yok olurlar. ben son çarpışmamdan beri kendi halimde uzay boşluğunda süzülüyorum.
  • net bir şekilde güvenmiyorum ve ne zaman güvenmezsem hep haklı çıkıyorum.

    öncelikle aynı frekansta olacağınız kişiyi bulmak çok zor. aynı frekanstan kastım. aynı şeylerden zevk alabileceğiniz, konuşabileceğiniz, saygı duyduğunuz, saygı duyan, benzer kültüre sahip, gerçekten hoşlandığınız, sevdiğiniz, ilişkinizde strateji gütmeyeceğiniz, yanında kendiniz olabileceğiniz, içinizden geldiği gibi davranacağınız zaaflarınızı, yaralarınızı, mutluluklarınızı paylaşacağınız, plansız, hesapsız seveceğiniz kişi. oldu ki buldum. güvenemiyorum. tabi ki güvenmemek benim problemim kimse kimsenin psikoloğu ya da rehabilitasyon merkezi olmak zorunda değil diyerek bunu yansıtmıyorum. kendi içimde bunu yenmeye çalışıyorum. beraber zaman geçiriyoruz, uzun uzun sohbetler ediyoruz, planlar yapıyoruz, filmler izliyoruz, tartışıyoruz, eğleniyoruz baktığında her şey normal iki tarafta mutlu ama içimde beni dürten güvensizlik hissi huzursuz ediyor. kendimi korumak için hep bir adım geride duruyorum “saçmalama senorita” diyorum. “sakin ol, düşünme” diyorum. sonra bir yerde evren sanki beni haklı çıkartmak için tüm şartları hazırlıyor, dürtüyor. dayanamıyorum içimdeki hislere yenik düşüyorum. bir bakıyorum; benimle konuştuğu gibi başkalarıyla da konuşuyor, yazışıyor flörtleşiyor, görüşüyor. (ilahi güç mü dersiniz? uzaylılar mı dersiniz? 3. göz mü dersiniz? bilmiyorum ama böyle şeyler bir şekilde önüme geliyor.) sosyal medyadan başkalarına falan yazıyor. (sevgilim olmasa da benim için sosyal medya gibi benzer ortamlardan kadınlara yürüyen erkek kalitesizliği diye bir şey var)
    özetle hissettiklerim de haklı çıkıyorum. her şeyi geçtim bu beni kandırmaktan çok kendi karaktersizliğinin de bir göstergesi gibi geliyor. bu basit değil mi? hiç bir kriterin olmadan önüne gelen yazmak.
    sonra ne mi oluyor? uzaklaşıyorum. saygı duyamıyorum. bu muydu bu insan diyorum? bu kadar ucuz, bu kadar kalitesiz, bu kadar basit.

    ve bu sadece bir örnek günümüz ilişkilerinde artık bunu herkes yapıyor gibi. normalleşmiş gibi. bunu yaparken insanlar hiç bir sakınca görmüyor.

    kaliteli bir yalnızlığı tercih ediyorum. tek başıma mutsuz bir insan değilim zaten. hoş pek yalnız kalan bir insan da değilim ama kendimle çok eğleniyorum, kendimle zaman geçirebiliyorum. bu da şimdilik bana yetiyor.
  • ilişkiler o kadar karmaşık ki bu basit hayatın sadeliği beni daha çok çekiyor kendine sanırım.
hesabın var mı? giriş yap