• biri giderek, diğeri ise kalarak yalnızlığı arayan iki insanın yollarının kesişmesi.

    yalnızlığın sınırlarını arayan ve hatta bu sınırlara eren iki insan karşılaşırsa ne olur? sorusunun sade ve bir o kadar da güzel bir anlatımı var bu filmde. yolları kesiştiği zaman, tanışan ve el sıkışan şey, ilk önce ve sadece, yalnızlıkları olur belki. birinin kaçarak, diğerinin bekleyerek bulduğu bu yalnızlığı kaybetmemeleri için kurallar koymak gerekir sonra. ilk ve tek kural; paylaştıkları bu alanda kişisel olan hiçbir şey'e yer olmaması ve yalnızlığın; isimlerinin, hikayelerinin, nereden gelip nereye gittiklerinin gölgesinde paylaşılmaması olur.

    özel hayatlarının uzağında yarattıkları, kişisel olmayan, bu dünyada, iki insanın birbirine hep aynı uzaklıkta kalması olası mı peki? birbirlerine ait alanlara adım atmamak adına koydukları kurallara sürekli itaat etmesi mümkün mü? hiç merak etmemesi, kurcalamaması? tanımak, sen dediğinin ardındaki sen’e ulaşmak istememesi? adını öğrenmek, geçmişini bilmek için can atmaması?

    cevabı hepimiz biliyor gibiyiz değil mi? er ya da geç kesişen kümeler gittikçe büyür, sadece yalnızlık olmaktan çıkar, kişisel alanlara da yayılır ve onları da kapsar. yalnızlıkla başlayıp yalnızlıkla biten ikili ilişkilerin tabiatı, kurallar konsa bile, birbirini hiç tanımayan iki yabancının arasında kalsa bile, hep aynı sırayı takip eder. ve hiçbir şey’den sapmamak üzere başlayan yolculuk, her şey ‘e varmak isteğiyle rota değiştirir.

    nothing really disappears. everything continues in the world of humans.” *
  • --- spoiler ---
    polonyalı yönetmen urszula antoniak'ın masalsı filmi. neredeyse tek bir mekanda, sadece 2 kişi ile çekilmiş keyifli film.

    batılı bir kim ki duk film. zira batı insanı asla sorgulamadan, bilerek/bilgi ile hakim olmadan, kendisine verilenle yetinerek asla yaşayamaz. ne hoştur ki durması gerektiğini her zaman bilen adam ile kendisini gereksiz ayrıntılarla, geçmişle insanın algısını bozacak bir sürü ayrıntıya gerek kalmaksızın sadece gördüğü, düşündüğü ve duyduğu ile tanınmak istenen bir gezginin hikayesi.

    hep filmlerde birilerin anlatmak istediklerine boğulurken, filmler kitaplar gibi son derece kişiselken bu filmde sadece adamın ismini öğrenebildik. bir de karısının öldüğünü.

    filmin çıkışında yönetmenle konuşamadık çünkü çok geçti ne yazık ki
    --- spoiler ---
    http://www.imdb.com/title/tt1320352/
  • film katili ~ film katili ~ film katili

    29 yaşındaki anne djiksen boşadıktan sonra,
    ev eşyalarını kapının önüne koyar, insanların bir zamanlar kullandığı kişisel eşyalarını didiklemelerini seyrederken,
    kameranın mekandaki son kadrajına, parmağındaki yüzüğü çıkartması gelip oturur.
    amsterdam'daki hayatını, arkadaşlarını ve dairesini terkedip,
    uzaklara doğru bir yolculuğa çıkar.

    anne, kameranın ikinci sekansında gözlerini irlanda'da otobanda seyahat ederken açıyor,
    neden irlanda diye sormak yerine neden irlanda değil diye düşünüyorum ?
    avrupa'nın merkez bir ülkesinde yaşayan genç bir kadın için kaçmak veya uzaklaşmak eylemini ifa etmesi için daha ziyade bir coğrafya aklıma gelmiyor.
    kaçmaktan öte kendini aramak için anne'nin kafasının toparlaması, düşüncelerini berraklaştırması, duygularının gerçek kimliklerini bulması için yemyeşil çayırları ve azgın dalgaları ile irlanda fevkalade bir stüdyo olmalı.
    yine de akla, anne'in daha evvel irlanda veya britanya'da yaşamış olması ihtimali geliyor.

    anne, başıboş, biçare fakat tamamen gurur dolu, başına buyruk irlanda'nın batı sahillerinde gezerken sahile bitişik küçük bir adada yaşamakta olan martin'e rast gelir.

    martin hayatının sonbaharını yaşamakta olan hasta bir adam, sayılı günlerini yaşayabilmek için seçtiği kalesinin kapısında bir prenses görünce yalnız yaşamak yerine bir arkadaşlığın daha yararlı olacağını düşünerek anne arkadaşlık teklifinde bulunur.

    ilk başta kanadı kırık ve insanlara güveni haliyle düşük olan anne, martine güvenmez.
    zamanla martin ile olan dostlukları, aynı yatağı paylaşmaya kadar devam edecektir...

    filmle ilgili kafamda oturmayan husus, kapanış sahnesi...

    a-anne amsterdamdaki yaşamına geri döndü, ispanya'da pansiyona parayı nakit değil kredi kartı ile ödüyor.
    b-anne, martin'in terliklerine botlarını sokmaya çalışır, bu esnada anne aslında martin gibi yapayalnız bir adada yaşamak istemediğinin farkına varıp ibiza'da alemlere akmaya karar verir.
    c-martin'in ölümü anne için travmatik bir darbeye sebep olur.karamsarlığından ve umutsuz ruh hallerini bir rafa kaldırıp yaşamaya karar verir.
    d-martin'den hamile kalmış olabilir mi ? evet bunu dahi düşündüm.neden derseniz adamı o kadar çarşafa sardı, hediye paketi kıvamında bir işçilik çıkartınca aralarındaki bağın sadece aynı yatağı paylaşmaktan ötede olduğunu düşündürdü.
  • bu sene festivalleri turlayan iki film var bu isimde. biri rien de personnel. oteki ise urszula antoniak adli genc bir polonyali yonetmenin ilk filmi. basrollerde stephen rea ve lotte verbeek var. hollanda'dan irlanda'ya uzanan bir oyku. film son derece yalin ve son derece guzel.
  • tavsiye edilesi bir filmdir, şahanedir. hollanda’daki hayatına ait her şeyi arkasında bırakıp sadece bir sırt çantası ve çadırla irlanda’ya giden gizemli bir kadın (lotte verbeek). gündelik hayattaki tüm “gereksiz” (ya da “sebepsiz”) diyaloglardan imtina eden, belki de gayet haklı olarak fena halde nobran ve asi bir derviş... film ilk bakışta biraz fazla sessiz sakin görünse de, kimin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan şaşırtıcı bir hikayesi var aslında, sevdim. (yönetmen urszula antoniak bu filmle 2009’da locarno’da en iyi ilk film ödülü almış.) http://www.imdb.com/title/tt1320352/
  • birşeylerden kaçarak mahkum olunan bir yalnızlıktan ziyade, kendini tanımaya odaklanan seçilmiş bir yalnızlığı işleyen bir film olduğu, ayrıca birbiri hakkında hiç bir şey bilmeyen tamamen yabancı iki insanın da birbirini tanıyıp sevip kabul edebileceği konusuna kendisi de bir göçmen olan yönetmen urzula antoniak tarafından gösterim sonrasında dile getirilen film.
  • neredeyse tamamen iki kisi arasinda gecen, bol bol yemek yenen, dogrudan izleyiciye bir seyler vermektense dolayli/kapali anlatimlara girisilen enteresan bir yapim.

    acikcasi filmden sonra yonetmenin aciklamalarini bile dinlemis olmama karsin, detayli bir inceleme yazisi okumaksizin bir cok noktayi kacirdigimi hissettirdi. belki tekrar izlerim.

    --- spoiler ---

    bu arada sanirim ilk kez uluslarasi bir avrupa yapiminda bizim yore icin turku barda halay cekmek gibi enteresan bir aktivite ile karsilastim. filmdeki esas hatun yorenin geleneksel ya da bana oyle gelen dansi ile kendinden geciyordu.

    --- spoiler ---

    edit : tum degerlendirmeler polonyali yonetmen urszula antoniak 'nin filmi uzerinedir. ayni isme ait diger film ile karistirilmaya.
  • bir urszula antoniak filmi. yavaş, sakin, dingin, açıkçası su gibi akıp giden bir film.
    avrupa filmlerini neden daha çok sevdiğimi bana hatırlatan da bir film olmuştur.
    herkese hitap etmez ama hep bir şey vardır. bu filmde de bazen nedenini sorgulamadan
    insanların mainstream'den nasıl güzel uzaklaştığını ve aslında bunun o kadar da kötü bir şey olmadığını görüyoruz.
  • güzel film olmasına rağmen az kişi bilir. ya da bana bilmeyenler denk geldi. izlediğimden beri, lafı geldiğinde kime sorsam izlememiş ya da adını hiç duymamış.
  • --- spoiler ---

    anne yola çıktıktan sonra, bir şeyler yemek için çöpümsü bir yer karıştırırken yan masadaki ailenin "anne"sinden gelen "yardıma ihtiyacın var mı?" sorusuna: "hayır, senin?" cevabını vermesiyle gülümsetmiştir beni. gerçi sonlara doğru da az kalsın sinirleniyordum, "aha mutlu son geliyor" diye düşünüyordum ki, öyle olmadı.

    --- spoiler ---

    güzel film, kısa, sade, sessiz.
hesabın var mı? giriş yap