• heykel gibi olmayi kendi karakteriyle birlestirmis francis orme'nin aynı anda sevgi nesneleri calarak sergi yapmasini, asik olmasini ve gozlemevi apartmaninda kimin ne halt yedigini anlatan; surekleyici ve okunmasi keyif verici bir kitap.
  • arka kapagindaki yazar fotografinin, romandaki karakterlerin nasıl bu kadar hastalikli çizilebildiğine insanı inandırdığı klas kitap.
  • edward carey eseri.
  • john fowles, kitap hakkında "yılın en parlak romanı" demiş. 2000 yılında çıkan bütün romanları okumadığımdan (okusam ve bu görüşe katılsam bu sizi ne derece etkilerdi bilemem) sayın fowles'a güvenmekte pek zarar görmüyorum. okuyucuda (izleyici?) yola savrulmuş fişler, tokalar, çamaşır ipleri vs.. gibi çöplere daha dikkatli bakma, hikayeler yazma, bu nesnelerin bir zamanlar birileri için değerli olduğunu düşünme, düşünürken kendi kendine söylenme, yolda rahat yürüyememe (ki eğer kafasını kaldırmadan, yere bakarak yürüyenlerdenseniz) gibi yan etkileri oldu. yavaşlama, durma ve nihayetinde katılaşma; nesneden farksız ve hissiyatsız olma isteğini de bıraktı. observatory mansions adıyla yayımlandı, iş bankası kültür yayınları çevirdi.
  • kucuk insanlarin kucuk hayal dunyalarini ve cizik cizik olmus kucuk kalplerini anlatan, gun icinde suratina bakmayacaginiz objelere baska gozle bakmanizi saglayan okunasi roman.
  • ankarada, tömbeki'nin karşısındaki türkiye iş bankası yayınları kitapçısında 3 milyona satılan kitap...
  • edward careynin ilk kitabı
  • "bir zamanlar orme ailesine ait olan tearsham malikanesi'nden geriye yalnızca çatıdaki gözlemevi kalmış; bina, bir avuç tuhaf insana ev sahipliği yapan bir apartmana dönüşmüştür. orme ailesinin son temsilcisi francis orme, insanların değer verdiği nesneleri çalarak, gözlemevi apartmanı'nın bodrumundaki sergisini zenginleştirmektedir. apartmanın diğer sakinleri, francis'in yıllardır dargın olan annesiyle babası, sürekli ter ve gözyaşı döken emekli öğretmen peter bugg, pembe dizileri gerçek hayata tercih eden kızkurusu claire higg, yıkık binayı takıntılı şekilde temizlemeye devam eden kapıcı ve kendini köpek sanan bir kadındır. bu insanlar da tıpkı içinde yaşadıkları apartman gibi güzel günler görmüşler, ne var ki sonunda unutulmuş, bir kenara itilmişlerdir. ancak, apartmana yeni gelen bir kiracı değişimi ve aşkı da beraberinde getirecek, kapılarını yıllardır kimseye açmamış bu insanları korkutacak, harekete geçirecek, unutulmuş hatıraları canlandıracaktır."

    (arka kapak)
  • object oriented bir kitap. ne demek istediğimi kitabı bi miktar karıştırırsanız eğer son sayfalarda mutlak gözünüze çarpacak tuhaf listeden anlayacaksınız. ayrıca ismi kanımca yine klasik zübükçe bir çeviri olmuş, zira duyunca gözlemevi etrafında dönen tuhaf öyküler derlemesi falan sanabilirsiniz, hatta bilimsel veya metafiziksel geyikler bile bekliyor insan bu isimden. ama observatory mansions (her ne kadar kendine has bir tarzı olsa da) bir roman sonuçta ve özgün isminin çağrıştırdığı şey ne ise kitapta da onu buluyorsunuz. fakat kabul etmek lazım ki "gözlemevi evleri" diye çevirsen olmaz, "gözlemevi malikaneleri" diye çevirsen ayrı bi dert, "gözlemevi apartmanı" olabilir belki ama o da çok karşılamıyor. yani tam bir türkçe çevirisi benim aklıma gelmedi, ihtimal ki çevirenin de gelmemiş, üzerinde fazla da düşünmemiş.
    (edit: aslında düşünmüş, desteksiz sallamışız. hatta ekşisözlük yazarı imiş kendisi, üzerime vacip olan notunu aktarayım, çevirmenin önerisi "gözlemevi apartmanı" şeklinde olmuş ama yayınevinin tutumu yüzünden sonunda bu şekilde çevrilmiş.)

    ilginç, denenmemiş bir kitap olduğunu düşünüyorum, istisnasız tüm karakterlerinin tırlak olması ayrıca tatmin edici. obsesif kompulsiflere bilhassa hitap etiğini de belirtmek lazım. biraz da konuya değinmek gerekirse;

    --- azıcık spoiler dan zarar gelmez---

    şehrin ortasında unutulmuş, eskiden bir malikane ve gözlemevi olan köhne bir apartmanda kendi mazilerinde yaşayan tırlak insanlar günden güne daha da tırlatmaktadırlar. apartmana bir gün daha az tırlak bir kadının gelmesiyle "pollyayşecik" travması geçirmeye başlamışlardır. apartmanın eski tırlak ve huzurlu günlerinden eser kalmayacağını düşünen francis orme adlı obsesif tırlak vatandaş, ki kendisi apartmanın eski maliki, bir zamanların itibarlı ailesinin son temsilcisidir, bu duruma bir dur deme zamanı geldiğini düşünmektedir. pamuklu beyaz eldivenlerini takarak (aslına bakarsanız hiç çıkarmamaktadır zaten) harekete geçer. hikayeyi de baştan sona ondan dinleriz.

    --- azıcık spoiler dan zarar gelmez---

    ilk bakışta bu kadar yavan görünen bir konudan bu kadar akıcı bir kitap çıktığına daha önce hiç raslamamıştım. fakat, "roman hayatın aynasıdır" düsturuyla yazılan romanlardan oldum olası hoşlanmamışımdır. gerçekçilikten de nefret ederim. benim istediğim ayna değil prizma gibi kitaptır, bana gözlerimle görmediğim renkleri anlatsın, gerekirse kalın duvarları delsin, fezaya açılsın, ya hiç yaşanmamış fantastik öyküler anlatsın bana ya da hiç değilse kıyıda köşede kalmış tuhaf insanların hikayelerini dinleyeyim. kısacası papazlığı kabul ettik bari kitaplarda pilav yemeyelim. işte bu kitap da beğendiğim türe yakınsıyor diyebilirim. kitapta hayatın, objelerin ve insanların ufak ayrıntıları, sıradan insanlar tarafından hayata uzak bulunabilecek birisi* tarafından gayet mükemmel bir biçimde didik didik edilmekte. hayatı olduğu gibi basit kabul edip, yüzeyden teğet geçemeyen, derinlere inen, indikçe elde olmaksızın tırlaklığa doğru giden insanların seveceği türden bir kitap. bu vesileyle tüm tırlak kardeşlerimin deliler gününü de kutlar, gıdılarından alırım.
hesabın var mı? giriş yap