• mürsel amca, üniversite okurken oturduğumuz evdeki karşı komşumuzdu.
    kurban bayramında kurbanlıklarını kestiler ve dolaplarında yer olmadığı için bizim buzluk kısmını kullanabilir miyiz diye sordular.(nasıl olsa boştur dediler herhalde ak) tabi ki dedik neyse baya tıka basa doldurdular.dolaplarında yer açılmış olacak ki bir süre sonra gelip etlerini geri aldılar.

    adettendir diyerek bize de bir parça verir herhalde diye düşünüyoruz tabi o zaman.hele dolabını kullandığın öğrenci kardeşlerine kesin verir falan diyoruz.vermedi orospu çocuğu.bu da böyle bir anımdır.
  • yıl 2004, 7. sınıfa gidiyorum.

    telsim cep info servisini bedava sanıyordum. böyle aptal aptal fıkra dinliyorum, galatasaray fikstürü falan söyletiyorum kendi kendime. anneme falan da dinletiyordum haliyle, kadıncağız "evladım paralıdır o, başımıza iş açma" demesine rağmen "yok yaaa ne parası moruq dinle geç ehehe" diyorum, ağır ergenim tabii.

    bir gün okula gideceğim, sabah mesaj geldi aynen şu yazıyor "xxxx numaralı hattınızın ekim ayına ait faturası 206 milyon 400 bin tl, son ödeme tarihi xxxx"

    beynimden aşağı kaynar sular dökülme tabirini ilk defa o kadar net yaşamıştım. okula gittim, arkadaşlarıma açtım konuyu. "gençler oyledusunmuyorum için para topluyoruz" dediler, yürekli çocuklar tabii.

    7 milyon lira toplamıştık.

    bir elimde toplanan 7 milyon lira, diğer elimde 206 milyon lira fatura yazan mesaj. eve gitmek hiç o kadar zor olmamıştı.

    edit: devamında ne olduğunu soran arkadaşlar olmuş. anlatıyorum.

    eve gittim, önce konuyu ablama açtım. sağ olsun "senin ben beynini..."dedi ama durumu da idare ediyor, yürekli insandır. ayrıca nickimi bildiği için burada ona iyi görünmem gerekiyor. neyse bu konu dışı.

    sonra bir üst mahkeme olan anneme gittik ablamla beraber. haklı olarak birkaç dakikalığına" ben sana söylemedim mi? boynun devrilsin" tarzı mini bir konuşma yaptı. onun da kriz yönetimi iyidir, ağır krizlerde hemen çözüme odaklanıp yormaz.

    akşam eve babam gelecek. en üst derece mahkemesi olarak ona konuyu açacağız. plan yaptık. buna göre önce ablam salona gidip arkadaşlarından bahsederek "xxx arkadaşıma 600 milyon, yyy arkadaşıma ise 750 milyon fatura gelmiş, bu aralar faturalarla ilgili hata oluyor hep" gibi yüksekten açmalı bir yoklama yapacak. annem de destek olacak arkadaşları ile. en sonda da ben geleceğim ve "baba ben böyle böyle bir bok yedim, hesapladım 5 aylık harçlığıma denk geliyor. 5 ay boyunca harçlık verme bana, faturayı bu şekilde ben ödemiş olurum" diyerek yüreklere oynayacağım. planı aşırı beğendik.

    akşam geldi babam, salonda televizyon izliyor. planı aynı dediğimiz gibi uyguluyoruz. en son girdim ben de, söyledim yediğim boku.

    hiç unutmuyorum, gülümsedi ve "ödedim ben onu zaten" dedi. adamcağız muhtemelen ergenliğimin zirvesinde olduğum için erotik hatları aradığımı düşünüp çaktırmadan ödemiş, beni de rencide etmemiş.

    böyle kral harekete çok sık denk gelinir mi bilmiyorum fakat o gün ben ailemin gerçekten bir aile olduğunu daha net anladım.

    not: o dönemki 206 milyon tl, şimdinin alım gücü olarak yaklaşık 1000 tl'si ediyor. en azından babamın maaş oranına göre böyle bir sonuç çıkıyor.
  • bu hikaye tüm anadolu çocuklarının hikayesidir. hepimiz aynı şeyleri yaşadık. yoksulluğu o kadar çok yaşadık ve o kadar bedel ödedik ki şu halimize gelene kadar, şimdi ne bırakıp gidebiliyoruz bu memleketi, ne de bu fakirliğin tozunu üzerimizden atabiliyoruz. öylece kalmışız.

    sene 2010, çapa 'da öğrenciyim. okul diğer fakültelere göre erken açılıyor bu yüzden burslar da başlamamış. kyk da yok zaten.
    o sene klinik için pahalı bir alet istemişlerdi. fiyatı 300€ idi. dinozor kafalı beyaz türk profesörler garibanlık nedir bilmezdi. ucuz alet alanları klinikten atardı, çok ah alıyorlardı.

    yazın ortasında gelmişim okula. babamın verdiği 100 tl bir haftada bitmiş. cepte kuruş yok. geldi çattı klinik staj haftası. aradım babamı, bir iki gün müsaade et dedi. biliyorum para yok babamda. tam da iflas ettiği seneydi. allah kahretsin, bir kere ters gitti mi hep ters gider derler ya öyle işte. 2 gün geçti babam aradı, 350 tl gönderdim dedi. hayda.. 250 eksik. nereden bulurum ? akraba desen hepsi karaktersiz. bir gün bir iftara çağırmaz mı ulan biri ? bir gün allah için demez mi, yahu sen ne yapıyorsun bu şehirde ? teyze,hala,amca, dayı ve çocukları. 50 küsur insan. biri sormaz mı ? yok. vallahi billahi yok. bir iki tanesi hep arar sorardı. zaten onlar da garibandı. fakir kısmı zengin olunca afedersiniz o.ç. oluyor sayın okur. belki de bu yüzden allah vermiyor. kim bilir ?

    neyse efendim, düşün düşün düşün ne yaparım, nasıl bulurum bu parayı. şehremini 'nin çapraz sokaklarında volta atıyorum düşünürken ve buldum ! aklıma bir fikir geldi.

    sabah kalktım gittim kütüphananenin bilgisayarından oryantalist ressamların resimlerini indirdim. attım fotoları usb 'ye. usb 'yi de cebe. yürüyerek topkapı matbaacılar sitesine gittim. sora sora buldum bir matbaa. fotoları bastırdım. 20 tl verdim. akşama işporta var.

    akşam çapa'daki iş bankasının önüne açtım tezgahı. tanesi 3 tl, 2 tanesi 5 tl derken bayağı satıldı resimler. millet soruyor bunları nerden buldun diye. hiç unutmuyorum tam 180 tl lik satış yaptım gece 12 ye kadar.
    hala eksik. 90 tl daha lazım.

    sabah oldu, pazartesi günlerden. gittim malzemeciye. dedim 90 tl borcum olsun ver. allah razı olsun verdi. gittim derse girdim. ders bitti. ders bitti ama cepte kuruş para yok. 1 tl bile yok sayın okur. okul yemekhanesinden arkadaşların kartıyla yiyorum, ekmeklerden iki üç tanr cebe atıp gece de onları kemiriyorum çayla. neyse, ders bitti. bilen bilir, çapadan şehreminiye dönen köşede vakıfbank var. dur lan dedim şu vakıfa bi bakayım ne olur ne olmaz. yaz günü burs yatmaz ya neyse bismillah dedim, kartı soktum bir de baktım o da ne ! para var. 90 tl.

    90 tl arkadaşlar. aqmun yerinde 89 değil, 91 değil. tam 90 tl. ilahi bir mesaj mı bu ? o an vallahi billahi o atm 'nin önünde oturup ağladım.

    yıllar sonra öylesine bir sohbette babam anlattı. o hafta parası yokmuş. birinden borç almış. kahvaltıda durumu anneme anlatmış. tam evden çıkacakken kardeşim babama "bunlar biriktirdiğim paralar. abime gönderirsin." diyerek kumbarasındaki paraları vermiş. onunla tamamlanmış o mkmun 350 tl si. allah kahretsin ! babam, çarşıya kadar boğazımda bir yumrukla yürüdüm, diyor. ne için ? beni, bizi okutmak için.

    not: o akrabaların ben mk. geçen bayram bir tanesi 2000 tl borç istedi. gördü ya bmw 'yi dedi bunda para vardır. benden 20 yaş büyük adam. verdim ne yapayım. vermek istemedim ama verdim. geri verdi mi ? elbette hayır. oysa, cebinde parası altında mersosu varken akraba ziyaretlerinde bana onlarca insanın içinde, kominist yeğenim dikkat et atmasınlar hapse diye dalga geçerdi. bunu bir kere değil belki 10 kere yaptı. hatta bir kere düğünde de yapmıştı. kominist yeğen s*ksin seni demiştim de bayağı kızmışlardı. niye komünist diyordu biliyor musunuz ? bir kere elimde kitapla gördüğü için. işte böyle vizyonsuz, böyle karaktersiz, böyle o.çocuğudur anadolu 'nun sonradan görme çomarları. şimdi iflat etti ve benden borç istedi. verdim ki belki utanır.

    belki de kendi içimde paraya değer vermediğimi göstermek için vermişimdir çünkü onların dini imanı paradır. benim için ise değerli tabi ama cebimde param varsa burger yerim yoksa domates ekmek. üstat babamın dediği gibi; "olursa hepimize; olmazsa s*kimize "

    en başta dediğim gibi, bu fukaralık tozu bizim üstümüzden gitmez arkadaşlar. doktor olsan da, yönetici olsan da, bmw 'ye binsen de hep toplu fotoğraflardaki gariban sen olursun. o beyaz gömlek sana o kadar yakışmaz bir başkasına yakıştığı kadar.
    aman.. olsun be ! biz de bu ülkeyi memleketi gerçekten seven, memleket gerçeklerini bilen, çalışan anadolunun taş gibi evlatlarıyız !

    son cümle de biraz fakir avuntusu oldu sanki.

    başınızı ağrıttım özür dilerim.
    yine namaz kaçırmaz babamın alkol ve kadın kokan mübarek dudaklarından inci gibi dökülen bir lafıyla sözlerimi tamamlıyorum;
    "fakirliğin ta mk! "
  • ilkokul 3. sınıftayken öğretmen herkesten 500.000 tl para istemişti. yanlışım yoksa sınıfa bir ürün (tahta kalemi) alınacaktı. bu para birçok insan için aslında küçük bir paraydı ama bizim için değil. o zamanlar bir ekmek 150.000 tl doritos 250.000 tl idi. gerisini siz düşünün :)

    babam başımızda yoktu, gurbet ellerde çalışıp sağa sola olan borcumuzu ödemeye çalışıyordu. iki ayda bi para anca yollardı, onu almak için şehrin merkezi sincana gitmek gerekiyordu. çünkü fatihte hiç banka yoktu. gariban anam dolmuşa para vermeyim o parayla ekmek alırım diye düşünüp bütün yolu yürüyerek gider gelirdi. (yaklaşık üç saatte gidip gelirdi.) bunu bildiğim için anamdan sıkıla bunala istedim parayı. sağolsun çıkardı verdi, elimde sımsıkı tutarak okula gittim. ders başladı hoca para toplamaktan vazgeçtiğini bir velinin sınıf için gerekli olan ürünü kendi cebinden temin edeceğini söyledi. bunu duyunca çok mutlu oldum, içim içime sığmadı. dayanamadım zil çalar çalmaz taktım vitesi beşe koştum eve. para kaybolmasın diye hemen anneme verdim. annem elimiz dar olduğu için sevindi tabi, onu öyle görünce bende sevindim.

    neyse velhasıl günün bitmesine doğru bizim sınıf hocası götünden element uydurup hiç ihtiyaç olmadığı halde başka bir ürün almak için sınıfta para toplamaya kalkmasın mi :( herkes cebinden çıkardı verdi parayı, ben veremedim.
    - evladım para nerede?
    hocam, siz parayı toplamaktan vazgeçince bende teneffüste eve koşup anneme verdim.
    hoca başladı azarlamaya. o küçük yaşıma rağmen ezilmek neymiş, sınıf içinde rencide edilmek neymiş öğrendim. ben pek dert etmem de bu olay burada kalmadı. sınıf hocası bir hafta sonra veli toplantısı yaptı. annemi ayağa kaldırıp bütün velilerin önünde rezil etmiş. çocuğunu para konusunda ne kadar sıkıştırıyorsa ben para istemekten vazgeçince öğrenci eve koşup parayı annesine vermiş diye başlamış ve fena şekilde aşağılamış. günler sonra annem bu olayı itiraf ettiğinde canım çok yanmıştı. unutmadım, unutamayacam...

    inşallah, hiçbir anne baba evladına karşı para konusunda sıkıntı çekmez. ne zaman haberlerde ekonomik sıkıntıdan dolayı intihar edenleri duysam içimde yara olur. o gün annem çok içerleyip kötü bir şey yapabilirdi. bunun sonuçlarından ne o hoca ne de başkası etkilenirdi. olan yine bize olurdu. şükürler olsun ki yapmadı.

    bu garibanlik burada bitmedi. yillar geçti hem orta okulda hem lisede hem üniversitede, para hep dert oldu bana. ama bu tür garibanliklar da ders oldu tabi. okumaktan başka çarem olmadığını gördüm. okudum, eğitimimi aldım ve hala devam ediyorum. memleketime dönüp maaşımı aldığımda gücümün yettiği kadarıyla para konusunda sıkıntı çeken öğrencilere burs vereceğim. ben sıkıntı çektim başkaları çekmesin...

    ek: amerika'da eğitimimi tamamladım. ülkeme döndüm ve şu anda devletime hizmet ediyorum. halkımın benim için harcamış olduğu parayı el emeği, iş gücü, bilgilerimle ödemeye çalışıyorum. aldığım maaş ile kendime söz verdiğim gibi iki öğrenciye burs veriyorum. umarım gelecekte maaşım daha çok öğrenciye ulaşır ve bu ülkeye gerçekten hizmet edecek öğrencilerin ihtiyaçlarına yeter. şu an iki öğrencim odtü'de okuyor ve çok başarılılar. onlarla birlikte gurur duymak çok güzel :)
  • not: debe olmus herkese teşekkür ederim.
    o kadar güzel yorumlar geldi ki anlatamam.
    uydudan yerini abiyi buldum. telefon da var. sizler de o insanları görmek isterseniz buyurun link

    çanakkale'deyiz.
    geçici işlerle falan para kazanıyoruz ev arkadaşımla. paramız bitmiş dolap bomboş ve günlerden cumartesi. aileler haftasonu nedeniyle para gönderemez kaldi ki hafta arası olsa da çok gönderebilecek durumda değiller . evde sise de az su kalmış ekmek olsa da yesek modundayiz. tüm çantalar cepler karıştırılıyor 1 ekmek parası olan 45 kurusu bulmak için. 15 kuruş çıktı...
    116 nin oradaki malazgirtli abinin simge ekmek fırınına gidip borçla ekmek isteyelim dedim yapacak bisi yok.
    utana sıkıla fırıncıya "abi 15 kuruşu simdi versek pazartesi kalani tamamlasak olur mu dedik"
    yüzümüze baktı "ne diyorsunuz kızlar siz" dedi.
    dediğimize diyecegimize pişman olduk ama laf ağızdan çıkmıştı bi kere.
    firinca abimiz güzel yüreğiyle bir poşete 2 ekmek, 2 simit birkaç pohca koydu. yarın pazar kahvaltısı için de erkenden gelin dedi. oyle paranız yokken utanmak sıkılmak yok gelin birlikte soframızda yer içeriz. paranız olunca ödersiniz demişti.
    simdi o abiyi düşünerek yazıyorum ve ağlıyorum.
    keşke gidebilsem yine içimde kaldı.
    ha bir de biz okuldayken komşumuz seyhan abla kaynanasindan gizlice evden cay , peynir falan koyar bir poşete, kapımıza asardi.
    her birine minnetimi iletiyorum, unutmadım yaptıklarınızı her daim sizleri anıyorum ve yolumuzdan devam etmeye çalışıyorum.
  • üniversite zamanlarıydı. aylarca boğazımdan yemek namına sadece okuldaki öğle yemeği geçti. kahvaltı veya akşam yemeği nedir bilmezdim. her okuldan yurda dönüşümde karnım gurul gurul isyan ederdi allah belanı versin sahip diye. açlıktan mide ağrısıyla kaç defa olduğum yerde kıvranmışımdır bir ben bilirim bir de allah. arkadaşlarım teneffüs arasında masasında sıcak tostunu açıp yanında vişneli meyve suyuyla kahvaltılarını afiyetle gömerken etrafa yayılan o güzel pişmiş ekmek ve sucuk kokusu ağzımın sularını akıtırdı her seferinde. o gün bugündür kimsenin önünde su bile içmem, içemem. öyle zamanlarım oldu ki boş zamanlarımda beşiktaş çarşıda hayır lokması kamyoneti arardım saatlerce, bi lokma bir şey geçer boğazımdan diye. ramazanları iple çekerdim iftar çadırları kurulsun diye. birisi bi çizi, kraks uzattığında asla geri çeviremezdim, ikişer üçer alırdım.

    hiç unutmam, artık parasızlık o kadar canıma tak etmişti ki kitaplarıma kadar her şeyimi letgodan satmaya başladım. bir gün bir romanı satmak için öğretmen bir ablamızla buluştum. kitabı teslim ettim, parayı verdi. o esnada gözümün içine uzun uzun baktı. anlam veremedim başta ama meğer ki fukaralık öylesine vurmuş ki yüzüme kadın acıdığından bakmış. akşam beni aradı aynı kişi, “evladım, letgo hesabına baktım, her şeyini sattığını gördüm, bir şeye ihtiyacın var mı? varsa yardımcı olayım elimden geldiğince. zorluk nedir iyi bilirim ben de” dedi. nutkum tutuldu. boğazıma bir yumruk oturdu. tek kelime söyleyemeden kapattım telefonu. öylesine hıçkıra hıçkıra ağladım ki yer gök isyan etti belki o çaresizliğime… şimdi her öğretmenler gününde o kadını ararım, halini hatrını sorarım. allah bin kere razı olsun ondan.

    ha bu arada köpek gibi part time işlerde çalışırdım yurt parasını ödeyebilmek için. yapmadığım amelelik, taşımadığım yük, çekmediğim çile kalmadı belki. yurt ödemesinden geriye kalan üç kuruş para da akbille kontöre anca yeterdi. sınıfça toplu kitap alımı konusu gündeme her geldiğinde telefonla konuşmuş gibi yapar kaçardım ortamdan. beş parasız gezdim senelerce. kimse tutmadı elimden. bir insan evladı sormadı var mı bir müşkülün evladım diye. devlet milyonlarca mülteciye üç öğün yemek verirken üzerimizde ne bir ev ne bir araba olmamasın rağmen yemek bursunu bile çok gördüler bana. çok döndüm intiharın eşiğinden.

    köşelerde sessizce çok ağladım ama hiç isyan etmedim. ah canım anam, hakkını helal et. ne hallere düştüğümü bir bilsen bağrına ateşler düşerdi herhalde. ama ne zorluklarla yetiştirdiğin çocuğun şimdi iyi yerlerde, rahat uyu.

    edit: typo

    edit 2: mesaj kutum bana yemek ısmarlamak isteyen altın yüreklilerle dolu. ne güzel insanlarsınız, teşekkür ederim. çevrenizdeki bir öğrenciye üç beş bir şeyler atarsanız dünyalar benim olur :)
  • ankara'da, ogretmen lisesinde yatili okudugum zamanlar. okul sehrin disinda yaklasik 45 dk uzaklikta bir mesafede ve okula bir tek ozel halk otobusleriyle (kendi deyimimizle 'ucan teneke') ulasim saglaniyor.

    okulun son senesi, bense universite sinavina girmisim ve esyalari almak icin kardesimle ankara'dan kasabadaki ogretmen lisesine gidecegiz. boylelikle hem kardesime okudugum okulu gezdirmis olacagim hemde ders kitaplarimi, karnemi ve de esyalarimi almis olacagim. cebimde sadece o zamanin parasiyla 5 milyon lira var. tabi cocukluk iste, yolda kardesimin cani muz cekince bir adet ona bir adette kendime aliyorum (yaklasik bir kisinin bilet parasi). ama cebimdeki paranin ikimizin geri eve donmesine yetmeyecegini okul yolunda otobuste, muavin bilet parasi isterken fark ediyorum. aldigim muzu tadina vararak bile yiyemiyorum. kardesime soruyorum onda ise hic bes kurus para yok. dalginligima kiziyorum icimden ama bir taraftandan da utana sikila belki okulda bir hocamdan ankaraya donmek icin otobus parasi isterim diye dusunuyorum.

    okullar kapanali birkac hafta oldugu icin okula bi gidiyoruz okulda kimsecikler yok. neyse illaki birileri gelir diye biz isimize koyulup once pansiyona gidiyorum ve kitaplarimi ve esyalarimi topluyorum. ardindan okula geciyorum. mudur yardimicisi odasini kitlemis o yuzden karneyide koridorda biyere koymus. gelenler ordan alsin diye. karnemi karneler arasindan buluyorum. soyle bir bakiyorum her zamanki gibi 5.00 gelmis ama ne acinasi ki cepte bi 5 tl bile yok.

    esyalarimin bir kismini kardesime veriyorum. hava nerdeyse kararmak uzere. bari o eve gitsin ben bir yolunu bulurum gelirim diye. cebimdeki tek kalan parayi ona veriyorum ikimize yetmeyecegi icin. o gidiyor aradan bi yarim saat gecmiyor ki, cok sevdigim resim hocamin atolyesinin acik oldugunu fark ediyorum.

    diyorum icimden en kotu utana sikila resim hocamdan isterim. birinden bir sey istemek ki bana en zor gelen sey o yillarda. kapisini tiklatip iceri giriyorum. ıcerde hocamin misafirleri var. beni tabi daha bi sikkinlik basiyor. kapi aralanip beni gorunce yuzu guluyor, opuyorum elini. bu arada elimdeki karneye gozu ilisiyor. bense konuya nasi girecegimi bile bilmiyor bir vaziyetteyke, karnemi istiyor. bakiyor, bakiyor, bakiyor sonra yuzume donup seninle iftihar ediyorum evladim diyor. sonra beni onore etmek icin misafirlerine de takdim ediyor. beni hic hayal kirikligina ugratmadin diyor. sonra elini cebine atip, bes lira cikarip veriyor.

    tabi ben utana sikila isteyecekken, hocamin buna mahal vermeyip kendi gonlunden gecerek o parayi vermesi beni o an o kadar multu ediyor ki. verdigi parayi simsiki tutuyorum avuclarimda. gozlerimin onunde gelisen bu tuhaf olayi anlamlandirmaya calisiyorum. belkide ogrenciyken onunda hocasi ona boyle ufak ama cok anlamli bir jest yapti ki bu oldu diyorum. ıyilik yapmayi hep devam ettirmeye calisiyorum o yillardan sonra. gunun birinde bir sekilde seni buluyor o iyilik.
  • univeritede ögrenciydim. kampusun icindeki dukkandan nokia 3310 almistim, ailemin destegi ile.
    2 hafta kullanabildim.
    vize zamani eve kagit geldi; savciliktan. telefon calinti, getirin yaziyordu.
    elimde faturasi, satin aldigim yerin sahibi, onun da elinde belgeler vs gittik adliyeye.
    savci yuzume bile bakmadan "ver telefonu" dedi.
    dukkan sahibi calinti olan telefonun imei numarasini sordu.
    benimkiyle son 3 numarasi farkliydi.
    dukkan sahibi bunu izah etmeye calisti; savci odadan kovdu abiyi.
    ben aglamaya basladim.
    odaya metres kilikli bir kadin geldi.
    telefon nerede dedi.
    savci "al, telefonun burada" dedi.
    kadin " yaa off bu yapiskanlar da ne?" diye sinirlendi.
    (kendimce ufak stickerlar yapistirmistim)
    savci bana döndü " hadi git, yenisini alirsin, olay cikarirsan ugrasirim seninle, iceriye atarim" dedi.
    sinavim vardi, ciktim odadan, koridorda sinirden agladim durdum.
    elimden hicbir sey gelemezdi, bulunduğum sehirde tanidigim hukukcu yoktu.
    sonra da babam " 5 kurus icin 3 kurusluk insanlarla ugrasmaya degmez" dedi.
    hakliydi.
    ama aslinda haksizdi da. böyle ahlaksiz bir savci kimbilir kimlerin daha canini yakmistir.
    hic unutamiyorum. yasadigim haksizlik maddi yonden degil, makam onunde acziyetin garibanligi yuzunden beni hep dusuncelere sokar.

    görsel
  • kadıköy beşiktaş vapurunda güvertede kara kara düşünüyodum. adamın biri yanaştı yanıma elinde simit dolusu poşet. başladı martılara atmaya. sende atmak ister misin diye sorunca olur atarım dedim. aradan bi kaç dakika geçti adam elinde ki poşeti elime tutuşturup benim gitmem lazım dedi işim var. herif gittikten sonra bayatlamış simitlerden birkaçını gömdüm geri kalanını da eve götürdüm.
  • bir gün doğalgaz kesilmişti ama ne kesilme 10 gündür falan doğalgaz yok. ödeyemiyoruz. bi yandan eskişehir'in ayazı ciğerlerimize ok gibi saplanıyor, diğer yandan açlıktan midemiz sırtımıza yapışmış halde. ev arkadaşım para bulmak için evden çıkalı 3 saat olmuş ama ses seda yok. muhtemelen biyerlerde yere yığıldı ve çevredekiler hastaneye kaldırdı ya da biri haline acıdı yemek ısmarladı (bkz: şanslı piç)
    bakın aç kalan insan kiremiti havada kapar derdi bi arkadaşım ona da dedesi demiş bunu. büyük adammış hakkaten çok doğru söz. her neyse karnımı doyurmam lazım ketıla baktım çalışmıyor kablosunu falan söksem elektrikle falan bişiler yaparım diye düşünüyom ama elektrik çarpsa kesin ölürüm zaten ayakta durmaya mecalim yok. dedim ki büyük bir tencerenin içine bir topan gazete kağıdı koyup ateş yakayım. aspiratörü de açarım hem ısınırım hemde yumurta pişiririm. aga ben gazeteyi bastım büyük tencerenin içine, üstüne de kolonya döktüm. tencerenin içine de küçük tavayı oturttum. önce yumurtaları kırdım zaman kaybı olmasın diye. ama nasıl heyecanlıyım mak gayvır gibi hissediyom. bi yandan da ev arkadaşım gelsin de görsün ne kadar zeki olduğumu hemde aç karnı doysun fakirin derdindeyim. neyse çakmağı bi çaktım gazetenin ucundan aman allahım fooorrrrr dedi alev aldı gazeteler. yumurtalar pişmeye başladı ama ateş de bi yandan gittikçe büyüyor. mutlulukltan ateşin etrafında kabile dansı yapasım geliyor ama korkuyorum da bir yandan. (bkz: içgüdüsel bi durum bu yaşadım) su döksem yumurtaların anası sikilcek, dökmesem ev yanacak.
    dökmedim agalar suyu, dökmedim amk. yanarsak yanalım dedim. üstüne tepsi kapattım ateş sönsün hemde içindeki ısıyla yumurta pişsin diye. tandır yumurta yaptım lan.
hesabın var mı? giriş yap