32966 entry daha
  • - tükenmez kalemlerin kapağında bulunan, delik nedir? niçin öyle üretilmiştir? örnek
    bu kapak ilk kez 1991 yılında bıc firması tarafından üretilmiş, kapağın yutulması halinde nefes alışverişinin olması maksadıyla bu şekilde üretilmiştir.
    - red kit çizgi filminde görmeye alışık olduğumuz daltonlar, aslında amerika'daki gerçek bir çetedir. babaları lewis dalton'un 3 oğlu 1892'de meşhur coffeyville, kansas'da banka soymaya kalkmışlardır.
    - günümüzde kullanılan usb bellek apollo uzay aracı'nın ay'a gitmek için kullandığı bilgisayar sisteminden çok daha güçlüdür.
  • dünyanın en tehlikeli ve zorlu görülen yerlerinden biri; pitcairn adaları. (bir belgeselde izlemiştim, ilgimi çekti.)

    burası volkanik kayalardan oluşan, tecrit edilmiş ve 1790 yılında keşfedilmiş çeşitli özellikleriyle biliniyor. peki gizemli adanın tehlikeli unsurlarıyla tanımlanmasının müsebbibi nedir? detayıyla buraya gitmek için önce tahiti'ye uçmalı, mangareva'ya giden uçağa binmelisiniz. buradan da bir kargo gemisine binip denizde üç gün geçirdikten sonra pitcairn'e ulaşabilirsiniz. birkaç cümleden ibaret gibi görünse de meşakkatli yolculuk... bu adada tıbbi yardıma ihtiyacınız olursa dev problemler yaşamanız olası. çünkü adada yalnızca 1 doktor bulunmaktaymış. ada nüfusu şu sıralarda 50 kişi. alışveriş yapma eylemi ise 2-3 ayda bir gerçekleşebiliyor. erzaklar yığılıyor, günlerce yapılan yolculuk da cabası. (kargo gemisi vasıtasıyla). bu denli hayat şartları hayli yorucu ve buraya gitmek, sağlık konusunda yanıt bulmak çok çok zor.
  • cd'lerin çapı 12cm uzunluğundadır ve 80 dakikaya kadar ses dosyası sığdırabilirsiniz. bunun sebebi ise o zamanlar bir sony çalışanı olan norio ohga tarafından icat edilmiştir. norio ohga, beethoven'ın 9. senfonisini çok seviyordu. yaklaşık 74 dk süren bu ölümsüz eserin tamamını 1 adet cd'ye sığdırmak istemesinden dolayı cd çapı 12 cmdir
  • yurt dışındaki türk tarihi eserleri

    işte tarihi eserlerimizin bulunduğu ülkeler ve müzeler

    almanya

    berlin'deki altes müzesi'nde milet'ten mermer dyonisos ve satir yontusu m.s. 160-170 yıllarda toplanmış tarihi eserleri görüyoruz. bu müzenin koleksiyonlarında bergama, germencik, düzce, söke ve geyre'den getirilmiş eserler dikkat çekiyor.

    bode müzesi'nde istanbul ve sinop'tan getirilmiş eserler dikkat çekiyor. kimi, müzeye 1899'da girerken kimisi de 1909'larda girmiş.

    neues müzesi'nde, germencik ve efes'ten getirilmiş eserler bulunuyor. 1600'lü yıllardan 1900'lü yıllarda getirilen mermer yontular ve pişmiş toprak kaplar görüyoruz.

    pergamon müzesi'nde ise bergama, germencik, söke, datça, gaziantep, erdek, konya, istanbul ve bafa gölünden getirilmiş eserler var.

    münih'teki glyptothek'te altın çelenk, toprak testi, erkek büstleri, mezar taşlarına rastlıyoruz. hepsi farklı şehirlerden getirilmiş. özellikle izmir, urla, ildırı, erdek, milas gibi şehirlerden getirildiği dikkat çekiyor.

    tübingen üniversitesi müzesi'ne baktığımızda karaman'dan, konya'dan, kapadokya'dan testilerden hayvan yontularına, toprak mutfak gereçlerinden toprak testilere kadar görmeniz mümkün.

    avusturya

    viyana'daki efes müzesi'nde partlar anıtı'nın kabartmalarından ayrıntılar, değişik mermer yontular, büstler, artemis tapınağı'na ait mermer mimari parçalar ve anıt mezar görüyoruz.

    sanat tarihi müzesi'nde ise aydın, bodrum, demre, efes'ten getirilmiş gömüt taşları, mermer yontular, büstler, toprak testiler ve mermer kabartmalar görüyoruz.

    danimarka

    danimarka'nın başkenti kopenhag'daki müzelerde sergilenen anadolu coğrafyasına ait eserlere göz atalım biraz.

    david koleksiyonu'ndaki tuğralar, çiniler, kapı tokmakları, işlemeli sürahiler, rahleler ve yontulara kadar bir çok tarihi eseri görüyoruz. her biri ülkemizin birçok bölgesinden getirilmiş olan eserlerdir. ankara, cizre, istanbul gibi şehirlerden getirildiği dikkat çekiyor.

    danimarka ulusal müzesi'ne baktığımızda aydın, erdek, frigya gibi şehirlerden getirilen mermer, bakır ve bronz eserleri görüyoruz.

    yeni carlsberg gliptotek'inde mezar taşları ve yontular, bergama, izmit ve geyre'den getirilmiş.

    fransa

    paris'teki sanat severlerin akın ettiği louvre müzesi'ne baktığımızda izmir, mersin, gaziantep, geyre, erdek, aydın, bergama, germencik ve behramkale'den getirilen mermer yontular, büstler, gümüş vazolar, mezar taşları, mozaikler, tapınak kabartmaları ve mutfak gereçleri dikkat çekiyor.

    hollanda

    hollanda'daki eserlerimiz ağırlıklı olarak bir üniversite kenti olan leiden ile amsterdam'daki müzelerde sergileniyor. amsterdam üniversitesi'ne bağlı allard pierson müzesi'nde başta troya ve yortan eserleri olmak üzere pek çok tarihi yapıt bulunuyor.

    allard pierson müzesi'nde anadolu'dan değişik büstler, yontular ve yortan eserlerini görüyoruz. leiden ulusal eski eserler müzesi'nde ise burdur, gaziantep, izmir, batı anadolu'dan getirilmiş duvar bezemeleri, mezar taşları, yontular, büstler, toprak çanaklar, mutfak gereçleri görmeniz mümkün.

    ingiltere

    günümüzde ingiltere'deki müzelere baktığımızda afrika, latin amerika, iran, hindistan, çin, orta asya ve okyanus adalarından toplam 100'ü aşkın ülkeden getirilmiş binlerce eser görmek mümkün. bu müzelerdeki en önemli eserler bir rivayete göre osmanlı yönetiminin egemen olduğu coğrafyadan götürüldüğü söyleniyor.

    londra'daki british müzesi'ne yolunuz düşerse bodrum'dan getirilmiş halikarnas eserleriyle karşılaşmanız an meselesi olabilir. izmir, datça, erdek, ildırı, urla, didim, efes gibi şehirlerden getirilen yontular, altın vazolar, büstler, kabartmalar, altın gerdanlıklar, mozaikler, sütun başları, tuğralar, hançerler, çini eserler ve anıtları görüyoruz.

    victoria ve albert müzesi'ne baktığımızda istanbul'dan çini kaseler, ahşap sehpalar, baş örtüleri, ocaklar, vazolar, sürahiler ve fildişi kutular görüyoruz.

    oxford ashmolean sanat ve arkeoloji müzesi'nde izmir'den getirilen mermer kabartmalardan gümüş kaplara, yontulardan kandillere ve pişmiş sürahilere kadar birçok çeşitte yapıt görüyoruz.

    vatikan

    dünyanın en eski müzelerinden sayabileceğimiz vatikan müzesi'ne baktığımızda mermer yontular, bronz kandiller ve toprak kaplar görüyoruz. bir kısmı anadolu'dan ve efes'ten getirilmiş.

    yunanistan

    götürülen tarihi eserlerimizin büyük çoğunluğu, atina'daki arkeoloji müzesi'nin yanı sıra benaki müzesi ve bizans doğu roma hıristiyanlık müzesi'nde sergileniyor.

    benaki müzesi'nde mermer yontulardan mezar taşlarına, altın sürahilerden incillere kadar istanbul, ankara, kayseri ve aliağa'dan getirilen yapıtları görüyoruz. islam eserleri koleksiyonu'nda ise işlemeli sürahiler, seramik hayvan figürleri, iznik işi mutfak gereçleri dikkat çekiyor.

    bizans hıristiyanlık müzesi'nde izmir, istanbul, edirne'den getirilen mermer yontular, altın haçlar, ikonalar ve kabartma parçalar görüyoruz.

    ulusal arkeoloji müzesi'nde aydın, datça, izmir, sinop, afyon, efes, milas ve urla getirilen mermer yontular, büstler, gümüş ev eşyaları, takıları görüyoruz.

    abd

    baltimore'daki sanat müzesinde antakya mozaiklerinin sergilendiği bölümler, hayvan ve insan mozaikleri, mermer yontular görüyoruz.

    walters sanat müzesi'ne baktığımızda anadolu, datça, kayseri, samsun, istanbul, efes'ten getirilmiş toprak sürahiler, mermer yontular, kil mektuplar, altın küpeler ve lahitler görüyoruz.

    boston güzel sanatlar müzesi'nde iznik eserler, lahitler, kabartmalar, testiler, büstler, mozaikler, altın takılar görüyoruz.

    chicago'daki doğu enstitüsü müzesi'nde pişmiş toprak eserler, mutfak gereçleri, yontucuklar görüyoruz.

    cleveland'deki sanat müzesine baktığımızda mermer büstler, hayvan ve insan yontuları, koku şişeleri, mezar taşları görüyoruz.

    los angeles'taki sanat müzesinde iznik işi vazolar, mermer lahitler, kabartmalar dikkat çekiyor.

    malibu'daki j. paul getty müzesi'ne baktığımızda mermer yontular, gümüş mutfak gereçleri, büstler, altın kupalar görüyoruz.

    new jersey'deki princeton üniversitesi sanat müzesi'nde gümüş karioslar, mozaikler, seramik lahitler, mermer yontular görmeniz mümkün.

    new york'taki metropolitan sanat müzesi'ne baktığımızda yontular, işlemeli sandıklar, mutfak gereçleri, gümüş bakraçlar, büstler, altın takılar, testiler, haçlar, altın sürahiler görüyoruz.

    philadelphia'daki sanat müzesinde ise seramik mutfak gereçleri, iznik işi sürahiler, uşak halıları, kakmalı beşik, gümüş zırhlar dikkat çekiyor.

    washington'daki dumbarton oaks araştırma kütüphanesi ve koleksiyonu'na baktığımızda yontular, mezar taşları, gümüş eserler, altın küpeler, evlilik kemeri, işlemeli tabak, mozaikler görüyoruz.

    asya sanatları müzeleri freer sanat galerisi'nde ise seramik tabaklar, kristalden yontular, şamdan görmeniz mümkün.

    ulusal doğa tarihi müzesi'nde ise hayvan idolleri, içki kapları ve mutfak gereçleri görmeniz mümkün.

    worcester'daki sanat müzesine baktığımızda bir kısmı antakya'dan getirilen mozaikler, bronz yontular ve mermer taşları dikkat çekiyor.

    kaynak
  • covıd-19 salgını nedeniyle okullar kapalıyken, eşinizle birlikte birden kendinizi çocuklarınıza geçici öğretmenler olarak bulmuş olabilirsiniz. yaşamak için başkaları ile ilişki kurarken nadiren sabrınızı kaybetmenize rağmen, çocuklarınıza karşı sabrınızın hızla kaybolduğunu fark ediyor olabilirsiniz. bu durum sizce de ilginç değil mi?

    eğer öyleyse bunun üzerine biraz düşünelim.
    neden? niye?
    neden çocuklarımıza, annemize babamıza, eşimize kardeşlerimize diğer insanlara gösterdiğimiz sabrı gösteremiyoruz. neden onlara başkalarına olduğumuz kadar nazik değiliz?

    bu durumu düşünmenin tam zamanı, aynı eve hapsolmuş bir birimize tahamülümüz iyice azalmışken.

    öncelikle tespit etmemiz gereken birinci gerçek bu konunun covid-19 ve onun getirdiği stres ile direkt bir ilişkisi yok. bunu söylerken zannetmeyin pandemi etkilerini hafife alıyorum.
    evet farkındayım.
    covid-19 iş, ev ve maddi olarak size alışık olmadığınız yükleri, üstelik siz onları üstlenip üstlenmemeyi düşünme ve seçme şansı vermeden bir anda yükledi. maddi manevi hazır değildiniz buna. ve tabi ki bu durum doğal olarak bir stres yani gerginlik oluşturdu.

    stres dediğimiz şey kabaca olmak istediğimiz şey ya da durum ile olan şey ya da durum arasındaki mesafe çarpı o şeyin olmasına duyduğumuz tutku formülü ile bulunuyor.

    eski hayatınızla aranızdaki mesafe arttıkça stres yani gerginlik artıyor. oluşan bu gerilimin enerjisi tüm hayatınıza odaya sıkılan kötü bir parfüm gibi yayılıyor. bunların farkındayım. evet bu stres olmasa çocuklara ya da eşinize biraz daha sabırlı olabilirdiniz. bu konuda hem fikirim sizlerle. üstelik aynı stres ve sıkılmışlık onlarda da var. onların gerginliği de size yansıyor. bir çarpan etkisiyle katlanarak büyüyor.
    haklısınız.
    ve evet tüm bunlar sizin suçunuz değil.
    lanet olsun o yarasa çorbasını içen çekik gözlüye
    burada bir küfür de patlatabilirsiniz. hemde en okkalısından.
    sonrasında biraz rahatlamışsanız devam edelim.
    peki tüm bunlar covid yüzünden mi oldu?
    öncesinde çocuklarınıza eşinize, annenize babanıza ya da kardeşinize karşı sabrınız dış dünyadaki kişilere olandan daha az değil miydi?
    mesela ben;
    iş yerindeki arkadaşım yanlış olduğunu düşündüğüm bir ilişkiye başladığında denemesini, hata yapmaktan korkmamasını,
    "pişmanım demenin keşke yapsaydım demeden"
    daha kötü olmadığını öğütlerken aynı şeyleri çok daha basit konularda (legolardan kule yapmak) çocuğuma öğütleyemiyor, hata yapma, yanlışından öğrenme fırsatını vermekte zorlanıyorum.

    peki ama neden?

    how to raise successful people kitabının yazarı esther wojcicki ile yakın tarihli bir bilgi projesi röportajında, ebeveynlerin nesnel olamayacak kadar çocuklarına çok yakın olmalarından bahsediyor.

    yakınlarımıza o kadar yakınız ki, onlarda büyük resmi göremiyoruz.

    mesela
    5 yaşındaki çocuğun odak noktasını kaybetmesi ve kolayca dikkatinin dağılması normaldir. 10 dakika bile tek konuya odaklanamaz. biz yetişkinler bile bunu kırk dakika zar zor yapıyoruz.

    bir üretkenlik artış tekniği olan pomodoro tekniğine göre bu süre 25 dk.
    5 yaşındaki bir çocuk kurduğunuz oyundan 10 dakika sonrasında sıkılacaktır.
    ve evet bu 600 tl'lik oyuncak olsa da!
    bu onun suçu değil bu onun büyük resmi.

    çocuklar yaşlarına göre ortalama dikkat süreleri
    görsel

    bu sabah yaşadığım bir farkındalıktan bahsedeyim.

    bu sabah kahvaltı ederken kızım mutfak sandalyesini yemek masamızdan tezgaha çekip ahşap zemine doğru sürüklemesini izledim.

    "sandalyeyi sürüklemeyi bırak. !!"

    bunu bir kaç haftadır düzenli olarak yapıyor. kahvalıtıya ilgisini kaybetmeye başladığında sandalyeyi masadan tezgaha doğru sürüklüyor. bununla bize bir mesaj vermeye çalıştığını düşündüm. bir tür sınırını belirleme, yapabilirimin göstergesi. bir tür irade savaşı. ya da çocuksu intikamlardan biri.

    bunun gerçekleştiğini her gördüğümüzde, eşim ve ben göz göze geliyoruz. bazen kızıyoruz. bazen savaşı onun kazanmasına izin veriyoruz. bazen de sürüklediği sandalyeyi sürüklediği yönden tekrar masaya çekiyoruz.

    tekrar eden bu sahne üzerine düşünürken, bu duruma yanlış baktığımı fark ettim. kızımın sandalyeyi tezgaha sürüklemesinin nedeni, ipad için şarj cihazının tezgahta olması. ipad şarj olurken oynamaya devam edebilmek için tezgahın yanında oturmak istiyor. sarjı olsa bile orada olmak onu güvende hissettiriyor. bu olay da onun tek odak noktası bu.

    benim odağım ise sandalye zeminde sürüklenirken o gıcık sesi duymamak. zeminin çizilmesini önlemek. kızıma durması için çıkıştığımda, tekil olarak hedefime ulaşmaya odaklanıyorum. aynı onun gibi. ve benim odaklandığım bu konu yanlışlıkla onun amacına ulaşmasının önünde bir engel haline geliyor.

    benzer şekilde, sandalyeyi odada sürüklediğinde, sadece amacına ulaşmasına odaklanıyor ve istemeden istediğim şeye engel oluyor. her birimiz farkında bile olmadan birbirimizin yoluna giriyoruz. burada olan şey bir trafik kazası.

    benim için daha derin kavrayış, istediğimi elde etmek için gücümü onun üzerinde ne kadar hızlı ve tekrar tekrar kullanmaya devam ettiğimi fark etmek . bu davranışı kendime yetişkin olduğumu ve onun 5 yaşında bir çocuk olduğunu hatırlatarak gerekçelendiriyorum. kendime kızıma disiplini öğrettiğimi ve onu hizada tuttuğumu söyleyerek davranışımı gerekçelendiriyor kendimi haklı buluyorum.

    bunun yerine, onun ne istediğini düşünmek için birkaç dakika ayırsaydım, her birimizin hedeflerimize ulaşmamızı sağlayan yapısal bir değişiklik yapabilirdim. şarj cihazını kanepemizin yanındaki oturma odasına götürürsem, kızım ipad'ini şarj etmesi gerektiğinde orada oturabilir ve oyun oynayabilir.

    yanlışlıkla, birbirinizin yoluna çıkmak her zaman olur - işte, okulda, sosyal toplantılar sırasında. fakat ev daha küçük bir alan ve daha sık karşılaşılan bir yer olduğu için çok daha sık olur.

    bir dahaki sefere ev halkından birinin yapmasını istemediğiniz bir şeyi tekrar tekrar yaptığını hissettiğiniz de, neden o şekilde yaptıklarını anlayın. diğer kişinin amacına dikkat ederseniz , ikinizin de istediğini elde etmenin bir yolunu bulabilirsiniz.

    unutma, çoğu zaman olmaktan olan şey kişisel bir şey değil. sana karşı değil. seni kızdırmak, seni üzmek, seni önemsemedikleri için değil. olan şey keşisel değil. olan şey sadece onların yoluna çıkıyor olman.

    bugün ve yarın evdeyim.

    kendime şöyle bir ödev verdim.
    ev halkına biraz daha uzaktan bakmak.
    evde trafik kazalarının çok olduğu birbirinin karşısına çıkma alanlarını belirlemek. ıpad şarj aleti yanlış konumu gibi kolay çözülebilen kavşak sorunlarını kökten çözebilirim.
    bazı kavşakları ise alıp bir yerden başka yere taşıyarak çözemezsiniz.
    aynı anda tv de farklı programlar izlemek gibi

    öyle durumlarda ise kavşağı trafik ışıklı kavşak haline gelmeli. birisine kırmızı birisine yeşil yanmalı.
    kim durması kim gitmesi gerektiğini bilirse ve duran bir süre sonra kendisinin de gideceğini bilirse kazaların önüne geçilebilir.
    akp hükümetini değiştiremem.
    ama kendi evimi değiştirebilirim.

    biraz daha fazla huzur için neden olmasın?
  • amerika birleşik devletlerinin en fakir ve kişi başına en düşük gelirin olduğu eyaleti mississippi, aynı zamanda amerika birleşik devletlerinde kişi başına en çok kilisenin düştüğü yerdir.

    hangi inançtan olursa olsun, fakirliği bastırmak için her millet dine yükleniyor.
  • dünyadaki aslan heykeli sayısı, aslan sayısından daha fazlaymış.
  • avuçlarımızın içinde neden çizgiler var?
    avuçlarımızın içinde haritaya benzeyen çizgilerle doğuyoruz. ana hatları hemen hemen herkeste aynı olan bu çizgiler, batıl inançlara meyledenler için hayatın sırlarını saklıyor. fizyolojik olarak hiçbir amaca hizmet etmiyormuş gibi görünen bu çizgilerin neden var?

    fleksiyon kırışığı ne demektir?
    avuç içlerindeki çizgiler fleksiyon kırışıklıkları olarak adlandırılır. bu kırışıklıklar gebeliğin 12. haftasında, yani bebek ana rahmindeyken oluşur. hepimiz ellerimizde çizgilerle doğarız.

    ellerimiz vücudumuzun en ağır işçileridir. günlük fiziksel aktivitelerimizin çoğu ellerimiz tarafından gerçekleştirilir. ellerimizin katlanma, bükülme, uzanma, esneme, sıkışma ve gerilme vb. hareketleri kolaylıkla yapabilmesinin nedeni derimizin buna uygun bir gelişim göstermiş olmasından kaynaklanır. derimiz elimizin hareketine bağlı olarak katlanır, sıkışır ya da esner. eğer avuç içinde bu çizgiler olmasaydı; ellerimizin derisi adeta elimize bol gelen bir eldiven giymişiz gibi bol ve sarkık bir yapıda olacaktı. bu yapı daha fazla deri dokusu gerektirecek, bazı işleri daha zor yapmamıza neden olacak ve (eğer öyle olsaydı böyle düşünmezdik belki ama) çok çirkin bir görüntüye neden olacaktı.

    avuç içi çizgilerimiz geleceğimiz hakkında bilgi verir mi?
    birçok insan avuç içi çizgilerinin insanın yaşamı hakkında gizli işaretler barındırdığına inanıyor. dünyanın dört bir yanında falcılar, insanların avuçlarındaki çizgilere bakarak kişinin yaşamı hakkında isabetli tahminlerde bulunduklarını iddia ediyorlar.

    el falının kökeni hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, hindistan’da doğduğu ve hindistan’dan dünyanın dört bir yanına göç eden çingeneler tarafından yaygınlaştırıldığı düşünülmektedir. tarihte çin, tibet, iran, mezopotamya, mısır ve antik yunan’da el falına bakıldığı bilinmektedir.
    orta çağ’da cadı avcıları tarafından cadıların yakalanması amacıyla da kullanılmış olan el falı daha sonra gözden düşmüştür. 17. yüzyılda ise yeniden popüler hale gelmiş, bilimsel ve rasyonel kaidelere oturtulmaya çalışılmıştır. yoğun çabalara rağmen bu çizgilerin psişik veya okült anlamları olduğu konusunda hiçbir bilimsel bulgu elde edilememiştir.
    ancak el; kişinin sağlığı, kişisel hijyeni, mesleği, alışkanlıkları vb. hakkında birçok bilgi barındırır. bu bilgiler, falcıların kullandığı diğer “soğuk okuma” yöntemleri ile birleştirildiğinde isabetli tahminlerde bulunmasına katkı sağlar. bununla birlikte kültürden kültüre el çizgilerinin anlamlarının değişir hatta birbirine zıt anlamlara sahip olduğu da gözlenir.
    peki doğru çıkan falların bilimsel açıklaması nedir?
    herkes ve her durum için geçerli, kapsayıcı yargıların, kişiye özel ve spesifik durumları tanımlıyor gibi aktarılmasıyla, kişinin bilişsel yanılgıya düşmesine, barnum(forer) etkisi denir.

    beynimiz, mevcut durum ya da geçmiş ile ilgili verilen bilgilerin doğruluk oranına bakarak, gelecek ile ilgili bilgilerin, doğru olma olasılığını hesaplar. verilen bilgiler kapsayıcı ve seçenekler barından cinsten olunca, hiçbir şey bilmeseniz de yargılarınızın %85 oranında, doğru olacağı, deneysel olarak ispatlanmıştır.

    amerikalı psikolog bertham forer, 1948 yılında gerçekleştirdiği çalışma ile astrolojinin, her türlü falcılığın, bazı kişilik testlerinin ve grafoloji, frenoloji, kuantoloji gibi sözde bilimlerin, algımızı nasıl yanlış yönlendirdiğini ortaya koymuştur.

    forer’ın deneyi: öğrencilere birer kişilik analiz metni verilir ve onlardan metni okuyarak, analizin kendilerine uygunluğu konusunda bir değerlendirmede bulunmaları, bunu da 0 ile 5 skalasında puanlamaları istenir. (0 hiç uymuyor, 5 çok uyuyor şeklinde) deneye katılan öğrenciler, kendilerine verilen kişilik analizinin, gerçekten kendilerine özel hazırlandığını düşünerek, sahte analizi %85 oranında doğru bulmuşlardır. oysa sahte kişilik analizi, forer tarafından gazetelerde yayınlanmış, yıldız fallarından derlenmiş bir metindir. öğrencilerin kişilik analizinin uygunluğuna, verdikleri puanların ortalaması, 4,2' dir. deney, defalarca tekrarlanır ancak sonuç değişmez.

    forer’in bu çalışmasıyla, çok genel, hemen hemen herkese uyabilecek ifadelerin, biraz övücü bir tonda, kişiye özgü bir durummuş gibi söylenmesinin, insanların eleştirel düşünce kabiliyetini körelttiği ve söylenenlere inanma eğilimini güçlendirdiği gözlenmiştir.

    olumlu düşünce ve biriciklik yanılsaması olarak da tanımlanan bu durum, astroloji, grafoloji ve bunun gibi pek çok alana gösterilen yoğun ilginin temelinde yatan en güçlü mekanizmalardan biridir.

    forer etkisinin varlığının bir başka güçlü kanıtı ise forer’in bütün öğrencilere aynı kişilik analizini vermesidir. deneye katılan yüzlerce öğrencinin, aynı ya da çok benzer karakter özelliklerine sahip olmaları imkansız olduğuna göre, geriye kalan kalan tek seçenek, metnin tüm katılımcıların karakter özelliklerini kapsayıcı nitelikte olmasıdır.

    geleceğin belirsiz olmasının yarattığı huzursuzluk, örselenmiş öz güvenin yol açtığı kaygılar ve günlük hayatın sıkıntılarıyla birleşip üzerimize çullandığında, değerli ve biricik olduğumuza vurgu yapan, umut dolu haberleri çok azımız reddedebilir. bu tür metinler, beynimizin düşünme sistemlerinden, daha otomatik, daha hızlı, daha tatmin edici olanları harekete geçirmektedir. bilimsel, eleştirel düşünme sistemine kıyasla, bu ilk sistemin daha fazla kabul görmesi hiç şaşırtıcı değildir.

    sık kullanılan “fala inanma, falsız kalma!” deyimi ile de ifade edildiği gibi, çoğu kişi falların hayatımıza olumsuz bir etki yapmayacağına, bilakis moral ve motivasyonu yükselttiği için olumlu etkilerinin olacağını düşünmektedir. ancak bugün yapılan bilimsel çalışmalar, düşünme sistemlerinin, egzersizlerle geliştirilebildiğini, buna karşılık bilişsel yanılgılara teslim olmuş düşünme sistemlerini kullanmanın geriletici etkisi olduğu kanıtlanmıştır.

    sonuç olarak; eğer düşünme sistemimiz fala inanmamanız gerektiğini söylüyorsa, falsız kalmalıyız. çünkü ancak bu sayede, bilişsel yanılgıları farkına varabilir, daha objektif, daha eleştirel ve daha ön yargısız bir tutum benimseyebilir, yani düşünme sistemimizi daha yetkin kılabiliriz.
    kaynak:olağanüstü kanıtlar
  • kuroko no basuke izliyorum. 2.sezon 19.bölümde basketbol maçında yenilen takımın en iyi oyuncusu, başarısızlığın yarattığı hissi şöyle anlatıyor.

    “maçtan bu yana uyuyamadım. eve gidip, yemek yiyip duş aldım. ardından yayıldım yatağıma. gözüme uyku girmek bilmedi ama. vücudum yorgunluktan bitmiş halde olsa da gözümü kapadığım anda maçtan sahneler geliyordu önüme. epeydir unutmuş olduğum bir histi. göğsüm sıkıştı ve kusacak gibi oldum. başım da zonklayıp durdu. unuttuğum için nostaljik görünse de bir daha tadınca anladım ki, özlenecek şey değilmiş. nihayetinde zehir gibi acı. rezil bir geceydi. ama işte bu yüzden bir an evvel basketbol oynayasım var.”

    bunu okuduğumda başarı için kendimi çok zorladığım zamanları sorguladım. o zamanlar, hele de sınavlar yaklaştıkça böyle hissederdim. bombok bir histi. bir an önce bitsin istiyordum. korkuyordum ama gözüme uyku girmiyordu. kalkıp çalışmaya devam ediyorum.

    fark ettim ki başarmak için çok çalışmakla başarısızlık durumunda kişinin hissettikleri çok benzer. belki iki uç nokta olan başarı ve başarısızlığın en önemli dönüm yeri, hangisine katlanacağını seçmektir. çünkü iki türlü de acı çekilecek, sınırlar zorlanacak. öyle ya da böyle o hisler hissedilecek. öyle ya da böyle.
  • hamam böceklerinin coffin dance yapabilmesi.
8808 entry daha
hesabın var mı? giriş yap