• pudra şekeri burundan çekilir...
  • kendinizi ögrenmeyi denediniz mi hiç?
    kendinizden kastım bir çok elektrum içeren beyninizi ögrenmeyi düşündünüz mü? beyindeki elektromanyetik dalgaların auranızı oluşturup sinirsel yol ile ruhunuza işleyip daha sonra da evren denen kozmik yapıya bir enerji gönderip sizin için en dogru olanı evrenin size geri iletmesini düşündünüz mü?
    bir arzunuz olduğunda ya da hayal ettiğiniz bir şeyi size nasıl geri yansıyacağı hakkında bir kaç şeyden bahsetmek gerekirse, kendinizin devasa mühteşem bir maddesel varlık olarak yaşam denilen serüvende istediğiniz herşeyi içi sıvı dolu beyniniz ile yapabileceğinizi bilmenizi istiyorum. en dogru kelimeler ile istediğiniz şeyin ne oldugunu hayal edin ve çekim kanunu ile kendinizi adepte edin bunu gerçekten isteyin ve istediğiniz bir şeyi realite dönüştürün. bu adımı atmaya başladığınız andan itibaren evren size bunun yansımasını iletecek ve istediğiniz o şeyi elde edeceksiniz. yalvarmak bir şeyin olmayacağını bilerek yapılan bir eylemdir. en sonunda da yalvardığınız şey olmaz. çünkü onda yine çekim kanunu kullanarak itmiş olursunuz. isteyin fakat asla yalvarmayın. aydınlanmanın en baş noktasıda bu şekildedir. beyin ilk olarak dilediğiniz şeyi epifiz bezi ile algılar.(kitlesel düşünce gücüne sahip ya da sorgulamayan insan figüründe asla algı açık değildir. onun için insan denilen maddesel varlık ilk olarak her şeyi sorgulaması gerekmektedir. bir çicek gibi epifiz bezi açılacaktır ve daha çok algı ve elektrum gönderecektir. bu da daha aydınlanma sonunda tanrı-insan durumunun bir gerçek yansımasında dönüşecektir. auraya alanına geçip istekleriniz ve ya deneyimleriniz istediğiniz gibi devam edecektir.)
    vucudun bu algı ile harekete geçip aura sayesinde evrene elektromanyetik bir enerji gönderip sizi daha ruhsal olarak rahatlama saglayacaktır. rezonans denilen enerji sayımı yükselecek ve elde etmek istediğiniz herşeyi kolayca elde etmiş olacaksınız. aslına bakarsanız deneyim denilen ve ruhun hayal ettiği şeyi geçmiş yaşamlardan noksanlık yaşayıpta tekamül etme isteğidir. öreti size tanrının bir illüzyonu oldugunuzdan bahseder. ne yaparsanız yapın iyi-kötü, yanlış-dogru diye bir şey yoktur. her ne yaparsanız yapın tanrının bir parçası olarak yaşam denilen süreçte devam edecektir. beyniniz uçsuz bir devasa organdır ve bu organın ne kadar büyük birşey oldugunu bilseniz ona zarar görecek şekilde davranmasınız. istediğiniz herşeyi size sunacakta sizsiniz. bunu asla unutmayın. kendinizi bulmayı deneyin ve o zaman ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız.
    ben kendimi ögrendim ne mühteşem bir varlık olan insanlarında kendinde kendilerini bulmalarını diliyorum. tanrı insanların aradığı yerde asla değil. tanrı kendimiziz ve tanrı ile biz biriz. en son mühür olan 7.katta tanrı gibi olacağız o kademeye gelene denk o bize biz ona rehberlik edeceğiz.
  • dünya üzerindeki bilgilerin 70%'i ingilizcedir
  • daha önce duymamış olanlara orta parmak işaretinin nereden geldiğini hakkında kıs bir bilgi bırakalım. bizim kültürümüzde fazla bir anlamı olmasa bile özellikle batı avrupa kültüründe birine orta parmağını göstermek ağır hakaret anlamı taşır.
    işaretin kökeni orta çağ ingiliz okçularına dayanır. ingiliz okçularının kullandıkları yaylara “longbow” (uzun yay) adı verilir ve yayı germek için orta parmak kullanılırdı. etki mesafesi 250-300 metre civarı idi. bu yayı kullanmak için çocuk yaşta eğitime alınırlardı. fransızlar ise arbelet (makaralı yay) kullanıyorlardı. o dönemde ingilizler genelde fransızlarla savaştıkları için iki taraf karşı karşıya geldiğinde ingiliz okçuların fransızlara gösterdikleri orta parmakları, “bu parmak sayesinde attığım oklar münasip bir yerinize girecek” anlamı taşıyordu. fransızlar da yakaladıkları ingiliz okçuları eğer öldürmezlerse orta parmaklarını keserek cezalandırıyorlardı .ingiliz tarihinde önemli bir yer tutan agincourt savaşı bu okçular sayesinde kazanılmıştır. ayrıca orta parmak işaretinin dilsiz alfabesindeki anlamı “boş konuşuyorsun” demektir.

    kaynak: bilim ve ütopya dergisi
  • kuantum tünelleme

    en küçük ölçekte baktığımızda dünya, son derece tuhaftır. işler bir atomun boyutuna indiğinde, makroskopik dünyamızı yöneten mekanikler artık geçerli değildir.

    kuantum kurallarına göre, elektronlar hem parçacık hem de dalga gibi davranabilir ve nesneler aynı anda farklı durumlarda olabilir. bu ikilik, kuantum bilgisayarlar gibi sıra dışı teknolojileri mümkün kılmaktadır. bilim insanlarının kuantum matematiğini incelerken keşfettiği en garip şeylerden biriyse, tünelleme olgusudur.

    kuantum tünelleme nedir ?

    bir elektron veya proton gibi kuantum mekaniksel bir parçacığı, potansiyel bir enerji tepesindeki bir boşluğa bıraktığınızı hayal edin. parçacığın kaçamayacağından emin olduğunuzda, yani tepeye tırmanacak kadar enerjiye sahip olmadığından emin olduğunuz zaman, onu kendi haline bırakın. sürpriz! eğer parçacığın vaziyetini kontrol etmek için tekrar baktığınızda, parçacık yok olmuş olacaktır. onun, tepenin diğer tarafına "gizlice" geçtiğini ve orada mutlu bir şekilde durduğunu görürsünüz.
    ama bu nasıl olabilir? işte tünellenebilir parçacıklar, normalde aşacak enerjiye sahip olmadıkları enerji bariyerlerinden kolayca geçebilirler. sizin parçacığınız da, normalde aşamayacağı tepeyi, tünelleme yoluyla aşmış ve öteki tarafa geçmiştir

    bu durum, "fizik kanunları" olarak düşündüğünüz her şeye aykırı mı geliyor? bunu 1927'de ilk keşfeden bilim insanlarının da düşündüğü şey buydu! ancak bugün, kuantum dünyasında tünellemenin oldukça yaygın bir olgu olduğunu biliyoruz. öyle ki; bilgisayarlarımızı ve telefonlarımızı mümkün kılan yarı iletkenler, transistörler ve diyotlar gibi teknolojiler, bu olgu olmasaydı çalışamazdı.

    yaygınlığını biliyor olsak bile tünelleme kavramı, aradan geçen bir asırdan sonra hala bize bazı sürprizler yaşatmaya devam ediyor. sadece 2016 yılında araştırmacılar, simetrik kümeler içindeki kristal kanal tünellerinde hapsolmuş suyun olduğunu keşfettiler. bu o kadar tuhaf bir gözlemdi ki araştırmacılar, "suyun yeni durumunu" keşfettiklerini ilan ettiler.

    tünellemenin gerçek olduğu nasıl anlaşılır?

    şöyle diyelim: tünelleme, güneş'in parlayabilmesinin asıl nedenidir.
    çoğu yıldız; protonları füzyon denen bir süreç ile helyum çekirdeklerine kaynaştırır ve bu süreçte muazzam miktarda enerji açığa çıkarır. sorun şu: evet, bizim güneş'imiz sıcak sıcak olmasına; ancak güneş, protonlarının karşılıklı elektrostatik itiminin üstesinden gelebilecek kadar sıcak değil! ancak ufacık bir tünellenme olasılığı (1028'de 1) bazı parçacıkların bu itici bariyeri aşmasını sağlıyor.

    güneş, aşırı miktarda hidrojene sahip olduğu için, bu küçücük olasılık, dünya'daki yaşamı da mümkün kılabilecek düzeyde ışık ve ısı üreten, saniyede 1038 füzyon olayına karşılık gelir. unutmayın: olasılıklar, tek başına anlamsızdır. önemli olan, o olasılığın ne sıklıkla denendiği ve tekrar edildiğidir. bir paranın 4 kere üst üste yazı gelme ihtimali 16'da 1'dir; ancak 16.000 tane parayı aynı anda ve üst üste atarsanız, bırakın 4 tanesini, onlarcası üst üste yazı gelebilecektir. güneş'te olan da budur.

    kuantum tünelleme nasıl çalışır?

    tünelleme, aslında olan biteni anlatmak konusunda berbat bir tercihtir; çünkü bu terim, bir duvardan geçiveren bir parçacığı ima ediyormuş gibi anlaşılabilir (yani kuantum tünelleme, bilim insanlarının kötü isimlendirdiği olgulardan bir diğeridir). aslında kuantum tünelleme sürecinde; hiçbir delik, tünel veya başka herhangi bir açıklık söz konusu değildir.
    bunun yerine, kuantum mekaniğinin temel kavramını kullanmalıyız: olasılık. bir parçacık, en nihayetinde "salınan bir dalga" olarak tanımlanabilir ve genliği, onun belirli bir yerde bulma olasılığını temsil eder. bir engelle karşılaşıldığında, bu dalga aniden bitmez. bunun yerine, daha küçük bir genlikle de olsa, bariyerin içinde ve uzak tarafında bu dalga devam eder.

    tünelleme, bir engelin uzak tarafında bir parçacık bulma olasılığıdır. bir parçacık ne kadar hafif ve bariyer ne kadar küçük ve dar olursa, bu ufak olasılık o kadar olası hale gelir.

    insanları tünelleyebilir miyiz?

    teknik olarak evet, yapabilirsiniz. ancak tünelleme olasılıkları, bir nesnenin kütlesine bağlı olarak ciddi anlamda değişiklik göstermektedir: kütle ne kadar büyükse, tünelleme ihtimali de o kadar azalmaktadır. örneğin bir elektron 9x10-31 kilogram ağırlığındadır; bir insan ise 70 kilogram civarındadır. oxford üniversitesi'nden fizik mezunu jack fraser, şöyle anlatıyor:

    “ evrenin başlangıcından bu yana, yani 13,8 milyar yıl öncesinden bugüne dek, 1 trilyon insan, her 1 saniyede 1 trilyon kez duvarların içine doğru yürüseydi, bunlardan sadece 1 tanesinin bile duvarın ötesine tünellenme ihtimali pratik olarak sıfır olurdu. ”

    ancak bir insan, bir bütün olarak tünellenemeyecek olsa da, aslında vücudumuzun içinde çok sayıda tünel oluşuyor olabilir. bazı araştırmacılar, özellikle de karbon-hidrojen bağlarını aktive eden enzimlerin, hidrojen atomunun tünellemesini hızlandırabildiğini düşünüyorlar.örneğin, bu enzimlerden biri alkol dehidrojenaz enzimidir.

    bu enzim, etanolü; bir gece gereğinden fazla içki içtiğinizde, ertesi gün baş ağrısı, baş dönmesi ve mide bulantısı yaşamanıza neden olan bileşiğe, yani asetaldehide dönüştürür.
    işte tam da bu nedenle, bir dahaki sefere akşamdan kalma birine yardımcı olurken, onu bu berbat duruma sokan şeyin kuantum tünelleme etkisi olduğunu düşünebilirsiniz.
  • isminde info geçen sarı instagram sayfası yöneticisi tam bir içerik hırsızıymış :) umarım bunu da yayınlar.
  • bill gates, da vinci'nin kendi eliyle yazdığı asıl makalelerinden birini 1995 yılında 30 milyon $'a satın almış ve windows 95 sürümü işletim sistemi yazılımında kullanmıştır.
  • 2 gün önce yapı kredi yayınlarından hay bin yakzan'ı bitirdim. bugün de kuzenimin evinde tesadüf eseri bu kitabın insan yayınlarından olan baskısına denk geldim. okudun mu falan diye elime aldığımda kitabın bendekinden daha uzun olduğunu ve sonrasında birkaç bilim adamının yorumladığını fark ettim. o kısmı da okuyup tam kavrayabilmek için kitabı ödünç aldım.
    sayfa 91'de;

    'ibn tufely, zirvesi cezbe hali (ecstasy) olan konuyu ustalıkla ele alır; sufilerden önce bu kelime (ecstasy), zihin durumu anlamını taşımaktaydı. sufilerin etkisiyle kelime özel bir anlam kazanarak bir tecrübeyi belirtir hale gelmiştir.'
    diye bir paragraf okudum.

    buradaki ecstays bizim bildiğimiz ecstasy değildi muhakkak ama temsil ettikleri şey aynı bence. çünkü madde olan ecstasy'nin tanım olarak karşılıklarından biri mutluluğun yalancı hali dahası zihinsel bir kendinden geçme.
    düşününce sufilerin içinde buldukları tekamül yolculuğu mutluluk haline, aydınlanmaya erme manasında değil miydi? ve bu da bir zihinsel süreci temsil ediyordu.

    umarım ne demek istediğimi ifade edebilmişimdir.
  • zaman zaman water fasting (su orucu) yapıp 20-25 gün sadece su ile yaşayan biri olarak merak edip araştırırken yale universitesi'nin çalışmasına denk geldim.

    oruç tutmanın enfeksiyon durumlarında koruyucu mu yoksa zararlı mı olduğu üzerine yapılan çalışmada viral enfeksiyonu olan hayvanların beslenince hayatta kaldığı ancak bakteriyel enfeksiyonu olanların öldüğünü görülmüştür.

    besinleri (yağ, proterin, glikoz) tek tek denediklerinde de enfeksiyon ve beslenme ilişkisinin glikoz üzerinden ilerlediğini görülmüştür.

    ekip aynı deneyi tekrar denerken bu sefer glikoz metobolizmasını bypass etmek için kimyasal ilaçlar kullanmıştır. bu durumda da sonuçlar tersine dönmüş ve viral enfeksiyonu olan fareler ölürken bakteriyel enfeksiyonu olanlar hayatta kalmıştır.

    araştırmacılar, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar ile beslenme ilişkisinin bağışıklık tepkisindeki farklılıklar ile açıklanabileceğini belirtmiştir. enfeksiyonlar doku hasarına sebep olabilecek farklı iltihap türlerine sebep olabilir ve enfeksiyon nedenine bağlı olarak oluşturulacak bir diyet programı vücudun bu iltihaplanmaları atlatmasına yardımcı olabilir.

    araştırmanın başındaki immünobiyolojist ruslan medzhitov'a göre viral enfeksiyon sırasında yemek yemek hayatta kalmak için gerekli olan glikozu sağlamaktadır. oruç tutmak ise viral enfeksiyonları ağır atlatmaya sebep olurken bakteriyel enfeksiyonların tolere edilmesine yardımcı olacak keton üretimini sağlamaktadır.

    araştırmacılara göre konu üzerinde daha fazla araştırılma yapılması gerekse de mevcut bulguların yoğun bakım ünitelerindeki akut enfeksiyonlardan mustarip hastaların nasıl beslenmesi gerektiğine dair faydalı olacağını söylemektedir.

    bu araştırma üzerinden yola çıkarsak covid-19 nedenli yoğun bakımda bulunan hastaların beslenmesinde glikoza önem verilmesi faydalı olabilir. yine önümüzdeki günlerde başlayacak ramazan ile beraber oruç tutarken dikkatli olmak faydalı olabilir.

    viral bir hastalık olan covid-19 açlık sırasında kapıldığında ya da maruz kalındıktan sonra aç kalınması ile daha ölümcül sonuçlara sebep olabilir.

    yale'in konu hakkında yayınladığı video: youtube

    kaynak: news.yale.edu
  • her seferinde ufkum ikiye katlanacaksa, 64 tane ufkumu ikiye katlayacak bilgi almış olsam buradan, bu ufkumun 9 223 372 036 854 775 808 katına çıkmasını sağlar. ne ufuk varmış sizde birader katla katla bitiremediniz ufkunuzu.

    (bkz: #80132742)
hesabın var mı? giriş yap