• karbonatin kullanim alanlari
  • youtube kısa yol tuşları.

    k tuşuna basarsanız izlediğiniz videoyu duraklatırsınız
    m tuşuna basarsanız izlediğiniz videonun sesini açıp kapatabilirsiniz.
    l tuşuna basarsanız izlediğiniz videoyu 10 saniye ileri sararsınız
    j tuşuna bastığınızda ise izlediğiniz video 10 saniye geri sarılmış olur
    1 tuşuna basarsanız videonun yüzde 10 lık kısmını ilerletmiş olursunuz
    9 tuşuna basarsanız videonun yüzde 90 lık kısmını ilerletmiş olursunuz
  • aziz yıldırım'ın abd senatosunda meclis başkanı olması.

    https://goo.gl/mu2m4p

    (bkz: make amevica gveat again)
  • teknik olarak 2. dünya savaşı'nın aslında hâlâ devam ediyor olması. savaşan iki taraf, rusya ve japonya birbirleriyle kalıcı bir barış anlaşması imzalamadıkları için şu anda kağıt üstünde savaş halindeler. anlaşmanın önündeki engel ise kuril adaları.ruslar işgal etmiş, japonlar geri istemiş. kızıllar vermemişler. vermeyince japonlar küsmüş falan filan.

    aynı udurum kuzey ve güney korede de var. iki ülke teknik olarak halen savaş durumundalar. çünkü kore savaşından sonra bağlayıcı bir anlaşma imzalanmamış

    kaynak: http://knowledgenuts.com/…echnically-still-ongoing/
  • ekşi de yazar olmak içinde bi atanmış kayyum dayının olması na inanmaya başlamam
  • ülkemizde siber olaylara müdahale ekibi adında bir yapının olması.

    ufku iki katına çıkartmayan yanı ise tabii ki bir fonksiyonelliğinin olmaması.
  • www.tcbb.gov.tr veya www.turkiye.gov.tr gibi devlete ait internet sitelerinin sonundaki .tr uzantısının "turkey" anlamındaki hindi'den gelmesi.

    arkadaşlar lütfen...
  • google'da bir şey aratırken görmek istemediğiniz bir sonuç varsa anahtar kelimenin başına bir eksi koyarsanız o anahtar kelimenin içerdiği hiç bir sonucu görmezsiniz.
    örneğin aratmak istediğiniz bir şarkı var şarkının adı örneğin 21 olsun. ama 21 diye arattığınız zaman bir film çıkıyor veya bir dizinin 21. bölümü çıkıyor. o zaman başına -movie yazıyorsunuz ve çıkan sonuçların hiçbirinde 21 adlı filmi görmüyorsunuz. aynı zamanda bunu +song diye yaparsanız ilk sonuçların hepsinin şarkılardan oluştuğunu göreceksiniz.
  • küçüklüğümüzden beri hani o çember içinde siyah - beyaz renklerin bulunduğu, bir dönem kolyelerini takmanın çok moda olduğu yin - yang felsefesinin anlamını "her iyinin içinde bir kötü, her kötünün içinde bir iyi vardır" şeklinde bilirdik.

    oysa ki bu felsefede koyu renkle temsil edilen yin kadını (ayrıca geceyi, ayı, ölümü); beyaz renkle temsil edilen yang erkeği (ayrıca hayatı, ateşi, suyu) ifade eder.

    bu felsefeyle çok benzer şeyleri carl gustav jung da söylemiş ve anima (kadın benliği) ve animus (erkek benliği) şeklinde iki kavram ortaya koyarak, her kadında bir animus ve her erkekte bir anima vardır demiş, insanın içindeki karşı cinsin egemen olmasına izin vermemesi ama onu da tamamen yadsımaması gerektiğini belirtmiştir. jung'a göre sağlıklı kişi içindeki karşı cinsi kabul eden, zaman zaman onun ortaya çıkmasına izin veren kişidir.

    örnek vermem gerekirse içindeki kadını yok sayan bir erkek aşırı maço olabilir veya içindeki kadına çok fazla izin veren bir erkek çok efemine olabilir. diğer yandan içindeki erkeği yadıyan bir kadın çok şuh olabilecekken, içindeki erkeğin baskın olmasına izin vern bir kadın çok erkeksi olabilir.

    son olarak felsefenin doğru adının ying-yang değil; yin-yang olduğunu söylemeyi borç bilirim.
  • benim için ekşi sözlüktür. yok öyle hani kutsal bilgi kaynağı falan olaylarına girmeyeceğim. olay bilgi kazanmaksa zaten bir sürü yolu var. sözlüğün bende yaptığı değişikliğin onunla bir alakası yok.

    sözlük sayesinde nefret etmemeyi öğrendim. insanların değerlerini yargılamamayı, tercihlerine saygı duymayı öğrendim. bu kadar nefret kusulan bir ortamda bu nasıl oldu onu anlatayım.

    sözlükle tamamen içli dışlı olmam 2012 yılına denk geldi. liseden yeni mezun olmuş, değerleri yerine yeni oturmaya başlamış birisiydim. fazla sosyal olmayan, çevresi küçük ve öz olan bir insan olmam sebebiyle benden farklı değerleri olan insanlarla fazla iletişimim olmadan büyümüşüm. şimdi fark ediyorum bunu tabii. özellikle babamı kendime idol aldığım için "o ne söylerse doğrudur, o haklıdır" modundaydım. bilemiyorum belki o yaşta birisi için hala kendi fikirlerinin oluşmamış olması gariptir belki ama kendi görüşlerim sandığım şeyler aslında babamın görüşleri, kendi ağzımdan çıkan sözler aslında babamın sözleriydi. sadece onun sözleri olsa yine iyi, ben onun görüşlerinin sarsılamaz gerçekler olduğunu düşündüğümden, babamdan çok babamcı olmuştum. dediğim gibi bunun böyle olduğunu son iki yılda fark ettim.

    babamın fikirleri ve söylemleri yanlışlar mıydı? burası önemli. çoğu değildi ancak onlar bana ait değildi. yanlış da olsa kendi yolumu takip etmeli ve yanlış yollara sapa sapa, kendimce doğru olduğunu düşündüğüm yolları bulmalıydım. ama dediğim gibi ben bunun farkında değildim ve farkında olmadığım için bunu yapamazdım.

    ekşi sözlük tam da burada devreye girdi. o yıllarda üniversiteye şehir dışına gittim. insanların kıyafetleri, sakalları, saçları, müzik tercihleri, siyasi görüşleri, marka takıntıları, kısaca herşeylerini yargılıyordum. kendimce yapıyordum bunu tabii. arada sırada yakın olduğum kişileri eleştiriyor, yaptıkları ve söyledikleri şeylerin çok saçma olduğunu falan söylüyordum. bu sırada da sözlükte takılıyor, çaylak olmama rağmen bir günde onlarca entry giriyor, format falan dinlemeden karşıt görüşümde olan entrylere ayar vermeye çalışıyordum. tabii kimse siklemiyordu. kendi değerlerime hakaret eden bir entry gördüğümde çıldırıyor ve ben de onun değerlerine sövüyordum. "ortacı" dediğim "kim ne yaparsa yapar, size ne?" tarzı entryler giren kişiler çok umursamaz geliyordu bana. "duyar kasmaya çalışıyorlar" diyordum.

    bu sırada üniversitede sürekli değişik insanlarla tanışıyor, evlerine girip çıkıyor ve kaynaşıyordum. bana hep kötü olarak empoze edilmiş insanların aslında hiç de kötü olmadığını görüyordum. yani tamam görüşleri çok farklı ama bariz iyi insan. kendime "ben neden ondan nefret ediyordum ki?" sorusunu sorduruyordu çoğu kişi.

    bir olay geçti başımdan. uzatmayayım, gerçekten üniversitedeki sınıfımda en sevmediğim, hatta nefret ettiğim kişinin bana öyle bir iyiliği dokundu ki çok yakın arkadaş olduk. bu kendi yolumu bulmamdaki en önemli adımlardan biriydi.

    ben yavaş yavaş değişirken, bir buçuk yıl geçti. artık her gün entry girmiyor, sadece izlediğim dizi ve filmlerden bahseden entryler giriyordum. sonra çaylak onay listesinde sıralamam 5000'lerde iken entrylerimde bir temizlik yapayım, boş entryleri sileyim, imla hatalarını editleyeyim diye girdiğim entrylere baktım.

    gözlerime inanamadım. "bir insan bu kadar nefret ile nasıl ikili ilişkilere girer ve toplum içinde yaşar?" diye düşündüm. kendi kendimi ayıpladım. burada görüşlerimden özellikle bahsetmedim ve o entryleri çöpten bile sildim ki o "eski ben" tamamen unutulsun.

    "ortacı" insana dönüşmemin en büyük sebebi sözlüktür. burada her gün kusulan nefreti gördükçe şükrediyorum. kuş gibi hafif hissediyorum kendimi. insanlara yargılamadan yaklaştığınızda onları çok net tanıyorsunuz. filtreden geçmeden, neyseler o oluyorlar. fesat düşünmeyi azaltıyorsunuz.

    şu an en büyük sorunlarımdan birinden sözlük sayesinde kurtuldum ve karar verdim, bir diğerine odaklanacağım. onu da söylemeyeyim. kurtulursam, nasıl kurtulduğumu yazarım.
hesabın var mı? giriş yap