• aztekler kakao çekirdeklerini para olarak kullanıyordu. daha da ilginci bazı azteklerin topraktan sahte kakao çekirdeği yapması, bildiğin sahte para.
  • ışık hızının 300.000 km/sn olması ve evren de tahminen 200 milyar tane galaksinin bulunması ve her bir galakside yine tahminen 400 milyar tane civarında gezegen olması! kimi fizikçi de çoklu ve sonsuz evrenlerden bahsediyor ki her biri bir dumura uğramaye neden olan bilgilerdir.
  • başlıkta plankton kelimesini arayarak, ya da kendi başlığına bakarak ufkunuzu açabilirsiniz, planktonların küresel ısınma üzerindeki etkisini de okuyacaksınız ve sayıları azaldığında küresel ısınmanın da artacağını göreceksiniz. peki küresel ısınmanın önüne geçmek için plankton sayısı nasıl artar?

    bu konu hakkında şimdilik en ağır basan teori demir tozu serpmenin işe yarayacağı yönünde, işlemin adı da demir dölleme (bu isimde türkçe kaynak bulamadım iron fertilization şeklinde aratınca kaynak var, bilenler yeşillendirirse düzeltirim) hatta bu teoriyi ortaya atan bilim insanı "bana yarım varil demir tozu verin yeni bir buz devri başlatayım" demiş seksenli yıllarda. planktonların çoğalması için demire ihtiyaç duydukları kesin, ama küresel soğuma demir tozuyla sağlanabilir mi işte burası teori. bu teori ışığında bir kaç girişim olmuş, nüfusta değişiklik de saptanmış ancak doğaya olumsuz yönde doğrudan ve dolaylı etkileri ve de edilgenleri hesaplamak zor, çünkü okyanus yaşamına etki eden çok fazla bölgesel parametre var (aslında küresel ısınmanın önüne geçtiği de kesin kendi başına, ama sonraki etkileri henüz bilinmiyor).

    mesela demir tozu ile beslediğiniz planktonların demiri doğal olmayan yöntemle almalarından (doğal yöntemle aldığında salgılayan tür de var) ötürü farklı asidik salgılar (domoik asit) üretmesi; küresel ısınmayı yavaşlatayım derken balıklara ve dolayısıyla insanlara zarar da verilebilir.

    hani bazen kulak misafiri olursunuz; "teknoloji bu kadar gelişti, küresel ısınmaya da çare bulsun" dendiğine. olmuyor işte, kantarın topuzu bir kere oynadı mı ne yapsan düzelmiyor; ağırlık koysan bir dert topuzu çeksen başka dert.
  • mitokondrial dna’nın anneden geçmesi.. herkes hem kendi dna’sını, hem de annesinin mitokondrisinin dna’sını taşıyor.. insanların kökenleri de böyle bulunuyormuş, mitokondrial dna takip edilerek.. negzel di mi?
  • yumurta akı çırpıldığında neden katılaşır?

    yumurta akının çırpıldığında ve pişirildiğinde katılaşmasının ve renk değiştirmesinin nedeni içeriğinde bulunan proteinlerin üç boyutlu yapısında meydana gelen değişimlerdir.

    proteinler amino asitlerin birbirlerine bağlanmasıyla oluşan makro ölçekte moleküllerdir. uzun protein molekülleri, proteini oluşturan amino asitlerin aralarında kurulan zayıf kimyasal bağlar sayesinde kıvrılıp, katlanıp, birbiri içinden geçerek yumak şeklinde bir yapı oluşturabilir. yumurta akındaki proteinlerin yapısı çoğunlukla bu şekildedir.

    yumurta akındaki proteinleri oluşturan bazı amino asitlerin yapısında suyla etkileştiğinde suda çözünerek bağ oluşturan (hidrofilik) ve suda çözünmeyen (hidrofobik) bölümler bulunur. yumak şeklindeki proteinlerde amino asit molekülünün hidrofilik kısımları yumurtanın yapısındaki suda çözünürken, hidrofobik kısımları birbirleri ile bağ oluşturarak proteinin kıvrılmış halde kalmasını sağlar. yumurta akı çırpıldığında içine hava girmeye başlar. hava amino asit moleküllerinin hidrofobik kısımlarıyla etkileşir. bu durum protein molekülündeki amino asitlerin aralarında oluşan zayıf kimyasal bağların kopmasına ve kıvrılmış haldeki proteinin açılmasına neden olur. açılan protein zincirleri arasında oluşan zayıf kimyasal bağlar, yumurta akı çırpıldığında içeri giren havanın etrafında ince bir tabaka oluşturarak, hava kabarcıklarının kararlı bir yapıya sahip olmasını sağlar.

    (bkz: mereng)
    (bkz: beze)
  • kimi zaman kitapseverlerin ilgi alanına girecek denli emek harcanarak, sabır göstererek ve estetik duyuları işin içine katarak; kalp gözüyle vizörden bakıp, kitapların tılsımlı kozaları olan kütüphaneleri yansıtma durumu. eşsiz.

    alman mimari fotoğraf ustası reinhard görner, 2008 yılında başladığı ''kütüphaneler'' fotoğraf serisinde, berlin’den oxford’a çok sayıda öğrenme mekanının birbirinden farklı iç tasarımlarını gözler önüne seriyor.

    hepsi birbirinden güzel kütüphane fotoğraflarında, bu “kitap mabetleri''nin büyüleyici simetrisini ve zenginliğini, öğrenilmeyi bekleyen bilgiyle dolu yüksek kitap raflarını görmek mümkün. reinhard görner’in fotoğrafları bu kütüphanelere sadece bir eğitim alanı olarak değil, aynı zamanda kendi başlarına birer sanat eseri olarak da beğeniyle bakmamızı sağlıyor.

    bazı örnekler:

    1. inter arma charitas ıı/ portekiz 2016

    2. open space city library/ stuttgart 2014

    3. jacop and wilhelm grimm library/ berlin 2010

    4. palácio nacional de mafra ı/ portekiz 2016

    5. library hall upper lusatian library of sciences/ görlitz 2015

    6. philological library freie üniversitesi/ berlin 2005

    7. biblioteca joanina universidade de coimbra 2015

    8. cathedral of brooks/ machester 2017

    9. st. peter’s abbey ıı/ avusturya 2016

    10. duke humfrey’s library/ oxford 2017

    kaynak

    reinhard görner-tüm arşiv

    (eğitimpedia)
  • (bkz: #71702233) ilgili faydalı bilgiye eklemede bulunarak eklemede bulunduğum şeyler. (tanıma gel)

    aslına bakılırsa mısırlılar, bizanslılar ve iranlılar yemeğin tadını saf bir şekilde alıyorlardı. mısırlıların kalayı bulması ve bakır kaplarda kullanması m.ö 2000'leri buluyor. kalaylanmış bakır tencerede pişen yemekte tat değişimi olmuyor. tabi sürekli yapılması gereken kalaylama işlemi geciktiği zaman yemekte ortaya çıkan berbat koku ve tat ve de bakırın o zamanlar lüks olması nedeniyle ahali saf yemek tadından yine de hasret kalmıştır.

    metalurji alanında çok geri kalan amerika kıtası uygarlıklarının bakır ile tanışması ise ms.3. yy'dır. bildiğim kadarıyla kalayı hiç bulamamışlar. metal ile tam anlamıyla tanışmaları da ispanyol askerlerin karınlarına mızrağı saplamalarıyla olmuştur ne yazık ki.

    edit: oturtan boga ekledi: toprak kaplar da var.
  • september october november december'ın aslında latince septa(7), octo(8), nona(9), deca(10)'dan gelmeleri ve o numaradaki ayları temsil etmelerine rağmen, julius ceaser efendinin öncesine iki tane ay sıkıştırıp bunlara yeğeniyle kendi adlarını vermesi(julius, augustus) ve tüm tarihin kafasını karıştırması.
    eylül ekim kasım'ın ingilizcesini karıştıranlara da yardımcı olur umarım bu bilgi.
  • lisede verilen temel biyoloji, kimya ve fizik derslerinin bazı kişilerin ufkunu katlaması.

    buradan tüm çocuklara sesleniyorum, derslerinizi iyi dinleyin yazar olursunuz falan yeni nesil diğer cahiller tarafından favori bellenecek bir iki entry girersiniz de sevindirik olursunuz.
  • (bkz: wingtip vortex)

    yaşarken ölüyorum dediğimde anlamını bilmiyordum. uçaktan inince öğrendiğimde ise daha korktum ufkumu bilmem ama korkum iki katına çıktı. keşke bilmese idim.
hesabın var mı? giriş yap