6919 entry daha
  • bir tel insan saçının 100 gr. taşıyabilme kapasitesi**. önemli.
  • bosch marka çamaşır makinesi için çağırdığım servis yetkilisinin, firma genelinde kireç önleyici olarak kullanılmasını - pazarlama stratejisi olarak - önerdikleri markaya avuç dolusu para ödemek yerine, ayda bir deterjan gözüne bir çay bardağı koyacağım elma sirkesinin de fazlasıyla aynı işi gördüğünü söylemesi*. önemli.
  • iki üç paket kabartma tozunun (bkz: baking powder) fırın camı üzerine döküldükten sonra, spreyle su püskürtülerek bir süre bekletilip silinmesi ile pırıl pırıl bir temizliğe sahip olunması gibi; kolaylık sağlayacak ''püf noktalarıdır''. pratiklik.
  • dünya üzerinde ezber bozan ülke sınırlarının varlığı. genellikle iki ülkenin toprağını; tepeden tırnağa silahlı askerler, uzman köpekler, dikenli tel ve mayınlar, katı pasaport kontrolleri vb. gibi bilinen görüntülerin ötesinde ayıran ve tüm klişeleri yerle bir eden sınırlar bunlar. ilginç.

    1. çin ve moğolistan birbiriyle öpüşen iki dinozor.

    2. isveç-finlandiya sınırda golf bile oynayabilirsiniz*.

    3. brezilya-uruguay arada yalnızca bir kaldırım var.

    4. amerika birleşik devletleri-kanada derby line adında amerika/vermont'da bulunan ve tam iki ülke arasındaki sınırda yer alan bir köy.

    5. rusya-amerika birleşik devletleri iki ülke arasında ve hem chukotka, hem de alaska'ya 35 km. uzaklıkta bulunan bir ada. buna karşın 21 saatlik bir fark var arada.

    6. [http://i.hizliresim.com/nep5gp.jpg norveç-isveç

    7. almanya-çekya tek kelimeyle nefes kesici bir manzaraya sahip sınır.

    8. nepal-çin everest'den geçen bir hat.

    9. polonya-ukrayna polonyalı sanatçı jaroslaw koziara tarafından tasarlanan dev bir balık görünümü ile iki ülke arasında oluşturulmuş sınır.

    10. arjantin-brezilya-paraguay sol tarafta arjantin, ortada paraguay, sağda brezilya. hoş.

    11.belçika-hollanda belçika'dan bir adım atarak, hollanda'daki bir kafeye girmeniz mümkün. güzel.

    12. almanya-hollanda eurode iş merkezi'ndeki metal bantın iki ülkeyi ayırdığı sınır. her iki tarafta da posta kutuları bulunmasına rağmen, gönderilerin alıcılarına ulaşması bir haftayı alıyor*.

    teşekkür edit'i: sevgili @mouse sanitary pad'e çok teşekkür ederim nazik hatırlatışı için. 1. sırada yazdığım ''çin ve mongolya''yı, ''çin ve moğolistan'' olarak; ''dinazor'' kelimesini de ''dinozor'' olarak düzelttim. sağolsun.
  • s. ansky'nin 1916 yılında kaleme aldığı ''dybbuk'' isimli oyundan esinlenerek; sekiz bölümlük bir fotoğraf serisinden oluşan salt bride(tuz gelin) projesi kapsamında sanatçı sigaut landau'nun 2014 yılında ölü denize bıraktığı siyah renkli bir gelinliğin, bu süre zarfında tuz kristallerine bürünerek soluk kesici bir hale dönüşmesi. büyüleyici.

    ortodoks bir musevi mezhebi olan hasidime mensup genç bir hasidik kadın, vefat etmiş sevgilisinin ruhu tarafından ele geçirilir. landau'nun bu tuzla kaplı gelinliği de, 1920'deki dramatik prodüksiyonda giyilmiş olanın bir replikasıdır; hem romantizmi ve hem de ürkütücülüğü içinde barındıran. ve sanatçı çeşitli zaman aralıklarında siyah gelinlikte oluşan tuz kristalizasyonunun hangi aşamada olduğunu kontrol etmiştir.

    1

    2

    3

    4

    5

    6

    7

    buyrun
    kaynak
  • zorunlu açıklama: bu yazı, metnin altındaki kaynak kısmında adını ve titrini verdiğim bir akademisyen tarafından kaleme alınmış, bu nedenle emeğe saygısızlık etmemek adına olduğu gibi, noktası virgülüne dokunmaksızın yansıtmayı doğru bulduğum, oldukça uzun ve bir o kadar ilginç bilgiler içeren; konuyla ilgilenen kişilerin hazine bulmuşçasına hayranlıklarını dile getirdiği çok değerli bir çalışmadır. ancak bir yazar, hem okunamayacak denli uzun oluşu ve hem de olduğu gibi kopyalanıp yapıştırılması sebebiyle küfrü bastığını dile getirmiş alttaki entry'sinde(bkz: #62617336). bazen göze almayı gerektiren şeyler vardır/olmalıdır. bu bilgi de seri eksileme, küfür vb. gibi olumsuzluklara rağmen ''emeğe saygı'' adına, kendi başına bir başlık altında bile olsa gene aynı biçimde paylaşmakta bir an bile tereddüt etmeyeceğim nitelikte bir yazıdır. bilginize.

    sağ ve sol kavramlarının ortaya çıkışının dini ve mitolojik nedenlere dayalı oluşu. ilginç.

    '' çeşitli toplumlarda ve doğal olarak çeşitli dillerde sağ ve sol sözcüklerinin içerdikleri anlamlar incelendiğinde varılan sonuçlar, bu anlam değerlerinin herhangi bir topluma mal edilemeyeceğini kanıtlamaktadır. sağ ve sol kavramları, yalnız türklerin veya doğu toplumlarının değil pek çok toplumun, bu arada -mahkeme salonlarında sanıkların doğruyu söylemelerini sağlamak üzere sol ellerinin kutsal kitaba koydurulup sağ ellerinin havaya kaldırılması biçimindeki yeminde olduğu gibi- batı toplumlarının inanç sistemlerinin de anahtarı durumundadır. ancak bu kavramların, türk kültürüne batı toplumlarından girdiği düşüncesinde olanlar da vardır.

    tarık buğra’nın ''küçük ağa'' adlı romanı okunurken şöyle bir cümleyle karşılaşılır örneğin: “hangi hesaplar, hangi çıkarlar –örümcekler gibi- ağlarını örmeye çalışacak, hangi dürüstlükler, hangi iyi niyetler ve sağ düşünceler bu ağlardan kurtulabilecek, hangileri bu ağlara takılıp kalacak, can vereceklerdi?” (1997, 409).

    alfred hitchcock’un “the man who knew too much (1934, ikinci çevirim 1955 tehlikeli adam / çok şey bilen adam) (ana britannica: 1987, 122) adlı filminde, olayların bir bölümü fas’ta geçiyor: fas’a tatil için gelen iki amerikalı bir restorana girerler. restoranda fas’a özgü yer sofraları vardır ve iki amerikalı yemek sırasında yalnızca sağ ellerini kullanmaları yönünde uyarılırlar.

    amerikalılardan biri “bu dini bir zorunluluk mudur?” diye sorar. ona verilen yanıt, “ondan öte toplumsal bir kural.” biçimindedir. günlük yaşamda buna benzer sayısız uygulama veya inanma gözlemlenebilir.

    yine, batıl inançları konu alan herhangi bir çalışmada sağ- sol ayrımına ve bunlara yüklenen anlamlara ilişkin sayısız önermeyle karşılaşmak olasıdır. işte bunlardan birkaç örnek:

    “salı günü dışında herhangi bir gün solak birine rastlamak uğursuzluk getirir. en eski inançlardan bazıları insan eliyle ilgilidir. solaklığın kaynağı, solak iskandinav tanrısı tiw’e dayanır.

    ingilizcede salı anlamına gelen ‘tuesday’ sözcüğü ‘tiw’s day’den (tiw’in günü) kaynaklanmaktadır. günümüzde bile dünyamızın belirli yörelerinde, ‘sol’ kötü çağrışımlar yaratmaktadır.

    iki bin yıl önce, putperestlik döneminde, sol yanda uçan kuşların uğursuzluk getirdiğine inanılırdı.” (lorie: 1997, 74). “sabahleyin yataktan kalkmak, geceleyin uyumak için yatağa girmekten çok daha önemlidir. söz gelimi, giyinirken hiçbir giyim eşyanızı yere düşürmemeniz gerekir. sağ taraftan kalkmak ise ‘günün selâmeti’ açısından ilk koşuldur.

    solun uğursuz sayıldığını daha önceki bölümlerde belirtmiştik. özellikle balıkçılar, sağ sol ayrımına çok dikkat ederlerdi. on dokuzuncu yüzyıla aklı başında hiçbir balıkçı, teknesine soldan binmezdi, bunun uğursuzluk getireceğine inanılırdı. (...)” (age., 122). bütün tek tanrılı dinlerin aynı topraklarda doğup aynı topraklardan yayıldığı düşünülürse, özellikle bu toplumların dinsel inançlarında ortaya çıkan bu benzerlikleri de yadırgamamak gerekir.

    yine günümüzle ilgili olarak, kaynağının mitsel ve / veya dinsel olup olmadığına bakmadan derlediğimiz bazı halk inanmalarını ve uygulamalarını şöylece örnekleyebiliriz. kuşkusuz, kimi genel, kimi ise yerel bir özellik gösteren bu inanmalar ve uygulamalar, günlük yaşamı düzenlemede önemli belirleyicidir (kaynak kişilerle ilgili olarak verilen bilgilerde, “adı- soyadı, yaşı, doğum yeri, öğrenim durumu, mesleği, derleme yeri” sırası izlenmiştir):

    1. un, bulgur çuvallarından sağ elle alınırsa bu çuvallarda bereket eksilmez (fatma süzer, 50, osmaniye, lise, memur, adana).

    2. solak çocuklara sağ ellerini kullanmaları öğretilmelidir. çünkü sol elle yapılan işler uğursuzluk getirir. örneğin sol elle yenilen yemek haram olur (perihan çıblak, 56, koçarlı / aydın, ilkokul, ev hanımı, söke / aydın).

    3. sağ elinin üzerine yatarsan güzel rüya görürsün (leyla sert, 21, batman, adana).

    4. sağ elin kaşınıyorsa, para gelecek; sol elin kaşınıyorsa para gidecek demektir ( fatma ekinci, 21, ceyhan, üniversite öğrencisi, adana ).

    5. sol elin kaşınıyorsa hakkında dedikodu yapılıyor, demektir (fatma ekinci, 21, ceyhan, üniversite öğrencisi, adana).

    6. sağ omuzda iyi amelleri yazan iyilik melekleri; sol omuzda kötü amelleri yazan kötülük melekleri bulunur (azime tokmak, 41, ev hanımı, adana).

    7. ingiltere’de, sağ el kullanılarak, sol omuzun üzerinden tuz atılırsa, sol omuz üzerinde oturan şeytanın kör edildiğine inanılır. böylece sağ omuzda bulunan meleğin, sürekli olarak orada oturacağı düşünülür (gary william percival, 29, dancester / ingiltere, üniversite, öğretmen, adana).

    8. yatarken yatağa sağa dönük olarak uzanılmalıdır, aksi halde kabus görülebilir (fatima ramadan, 31, hama / suriye, üniversite, ev hanımı, adana).

    9. kız istenecek, sınava girilecek, iş aranacak vb bir mekâna girerken sağ adım kullanılırsa hayırlı sonuçlar alınır (zeynep şimşek, 48, imranlı / sivas, okuma- yazması yok, ev hanımı, adana).

    10. sağ, allah’ın; sol şeytanın yönüdür (nadejda kirli, 25, çadır / moldova, öğretmen, adana)

    11. sol tarafa bakılarak konuşulursa yalan söylendiği anlaşılır (hüseyin yağmur, 25, nevşehir, öğretmen, adana).

    12. insanın başına iyi bir şey geldiği zaman, bu kişi sağ elini bir başkasının başına koyarsa iyilik ona da bulaşır (pervane gaffarova, 28, azerbaycan, öğrenci, adana).

    not: şu iki uygulamada ise genel olarak doğu toplumlarına özgü başka bir toplum bilimsel gerçeklikle (erkek çocuğun kız çocuğa görece tercihiyle) bağlantı söz konusudur:

    1. annesi hamile olan ve henüz yön kavramı gelişmemiş çocuklardan, doğum sırasında veya doğuma yakın bir zamanda tek ayaklarını kaldırmaları istenir. çocuk eğer sağ ayağını kaldırırsa erkek, sol ayağını kaldırırsa kız çocuk olacağına işarettir (yeter torun, 25, ceyhan, üniversite, öğretim elemanı, adana).

    2. hamile kalmak isteyen kadınlar kocalarının sağına yatarlarsa erkek, soluna yatarlarsa kız çocukları olurmuş (jülide sakızcı, 24, osmaniye).

    3. yemek sağ elle yenilmelidir (genel)

    4. nişanlı çiftler, nişanlılık süresince alyanslarını sağ yüzük parmağına, düğün sonrasında ise sol yüzük parmağına takarlar (evlilikle masumiyetin bozulduğu düşüncesine koşut olarak) (genel).

    5. tuvalette temizlik sol elle yapılır (genel).

    6. tuvalete sol ayakla girilir, tuvaletten sağ ayakla çıkılır (sevim örtlek, 21, kadirli, üniversite öğrencisi adana).

    7. iki kişi bir kapıdan geçerken, geçiş önceliği sağdakine verilir (türkân tan, 63, malatya, okuma- yazması yok, ev hanımı, malatya).

    8. kıyafetler giyilirken ilk önce sağ el koldan geçirilir (meltem eşit, 21, mardin, üniversite öğrencisi, adana).

    9. eski zamanlarda rahibe okullarında okuyan solak çocukların sol ellerine vurularak sağ elleriyle yazmaları istenirdi (pasquale steduto, bari / italya. aktaran özlem çetinkökü, 30, mühendis, adana).

    10. gelin, gelin geldiği eve sağ adımıyla girer. bu arada eşikteki su dolu bir kabı, sağ eliyle sağ omuzundan aşırarak gerideki herhangi birine verir (zeynep şimşek, 48, imranlı / sivas, okuma yazması yok, ev hanımı, adana).

    değişik kültürlerdeki sağ- sol ayrımını vermesi bakımından, anadolu ajansı’nın 14. 03. 1999 tarihinde geçtiği şu haber de ilgi çekici:

    “ (...)tarihe yön veren bir çok insanın solak olmasına karşın, toplumlar tüm olumsuzlukları tarih boyunca "sola" bağlayarak, uğursuz saydılar. (...) geçmişten bugüne sağ ve sol el kullanımı kültürden kültüre, geleneklere göre değişim gösteriyor. her toplumda sağ elin kullanımı, ahlaki normlara, sosyal kodlara, büyü törenlerine uyarlanırken, solaklık daima uygunsuz görülüp tabu sayıldı ve uğursuz olarak kabul edildi. arnavutluk'ta sol elin kullanımı cezalandırılırken, endonezya'da solaklığı önlemek için çocukların sol kolu bağlanıyordu. güney afrika'da bantu kabilesi'nin üyeleri uğursuz olarak gördükleri sol eli kızgın kuma gömüyordu. zulu kabilesi'nde ise çocukların sol ellerini kullanmaları yasaktı. arap ülkelerinde ve hindular arasında sol el, geleneksel olarak "kirli" saylıyordu. bu yüzden, kişisel temizlik için kullanılırken, yemek "temiz" sayılan sağ elle yeniyordu. bazı kültürler de hırsızları cezalandırmak amacıyla "sol" elini kesiyordu. fas'ta yerli halka göre, sağ gözün seğirmesi uzaktaki bir aile bireyinin eve dönüşü ve mutlu haber anlamı taşırken, sol gözün seğirmesi bir yakının ölümüne işaret ediyor. yeni zelanda maorileri arasında ise uyurken sağ tarafın ürpermesi uğurlu sayılırken, sol tarafın ürpermesinin hastalık ve ölümü getireceğine inanılıyor. kırsal alanlarda yaşayan japon kadını için "sol" elini kullanmaksa boşanma sebebiydi. benzer biçimde nijer ırmağı çevresinde yaşayan çeşitli afrika kabilelerinin kadın üyelerinin "sol" elle yemek pişirmeleri yasaktı.

    dünyada kadınlara oranla daha fazla solak erkek olmasına karşın, toplumlarda kadına verilen önem "sağ" ve "sol" kavramlarına yansıdı. birçok kültürde uğursuz kabul edilen "sol", ikinci sınıf sayılan kadınlarla özdeşleştirildi.

    budizm'in "ying-yang" öğretisinde soldaki "ying"; kadını ve zayıf yönü, cinselliği temsil ederken, sağdaki "yang"; erkeğin ve gücün sembolü.

    ingilizce'de "sağ" anlamına gelen "right" sözcüğünün kökeni, latince'de doğruluk, düzenli olma, adalet anlamına gelen "rectus" kelimesine dayanıyor.

    türkçe'de de aksiliği üzerinde olan kişiler için "sol tarafından kalkmış" deyimi kullanılırken, akla uygun, yerinde karar verme yeteneği olanlar için "sağduyulu" deniliyor. ayrıca, türkiye'de sağ elle tokalaşma geleneği sürdürülürken, sağ ayakla adım atmanın uğuruna inanılıyor. (...)”

    genel olarak dünya dillerine bu açıdan bakıldığında ne tür bulgular elde edilir, türkçede ve diğer bazı dillerde sağ ve sol kavramlarına yüklenen anlamlar nelerdir? konuyla ilgili genel eğilimleri vermek bakımından –eldeki verinin yeterli olmadığının bilincinde olarak- bazı dillerdeki sağ- sol göstergelerinden ve bu göstergelerin gösterdiği anlamlardan örnekler sıralamak istiyoruz:

    türkçede sağ kavramının içerdiği anlamlar, diğer pek çok dille benzerlik göstermektedir. bu kavram, diğer pek çok dilde olduğu gibi görece olumlu anlamlarla yüklüdür. türçenin tarihsel ve çağdaş dönemleriyle ilgili tanıklar şöyle sıralanabilir:

    türkçenin tarihsel dönemleriyle ilgili olarak yapılmış bazı çalışmalarda: atebetü’l- hakayık’ta: sağ sözcüğünün taşıdığı anlamlara benzer anlamlarla o? (arat: 1992, 49) ve sag (age., 51) ayrıca “iyileş-“ anlamında o?al- ve o?ul- (age., 60); divanü lügat-it türk’te: sa? “intelligence, cleverness; health, soundness”, sa?un “doctor” (...) (dankoff: 1985, 182); o? “right (hand), o?a- “make right” (age., 41); sol “left (hand) (age., 165); gerard clauson’un an etymological dictionary of pre- thirteen- century turkish adlı çalışmasında “sağ” anlamında o? (1972, 166), sag (age., 803), “iyileş-, düzelt- vb.” anlamlarda on- (age, 168), o?- (age., 169), *o?a- / o?ar- (age., 189), o?ul- / o?al- (age., 185); “sol” anlamında sol (ege., 824) ayrıca “sol elli” anlamındaki solak sözcüğü için de olası bir *sola- kökü (age., 826); yeni tarama sözlüğü’nde: sağ (ı) 1. sağlam, sağlıklı. 2. temiz, saf, halis. 3. doğru, gerçek, sahih. (...), sağ işi sol olmak işi tersine dönmek (...), sağ itmek [eylemek] sağaltmak, hastayı iyi etmek, sağ olmak iyileşmek, şifa bulmak (dilçin: 1983, 176); sol aksi, ters, çarpık. (...), sol işi sağ olmak işi yoluna girmek, ters işi düzelmek (age., 189- 190);

    türkçenin çağdaş lehçelerinden biri olan türkiye türkçesi üzerine hazırlanmış en geniş kapsamlı çalışmada sağ sözcüğünün yön anlamı ve siyasal / ekonomik bir terim olan sağ, aynı girdi içinde ele alınmış, bu kavramın kazandığı diğer anlamlar yeni bir girdi içinde değerlendirilmiştir. ancak bizce sağ kavramının ikinci girdiyle verilen anlamları da birinci girdiyle verilen anlamlar dolayısıyla ortaya çıkmıştır: sağ (ı) 1. vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı (...). 2. bu taraftaki yön (...). 3. ekonomi ve siyasette eskiden yana olan, gelenekçi (kimse, görüş) (...).sağ (ıı) 1. sağlam, esen. 2. katkısız. 3. yaşamakta olan (...). (...) sağı solu olmamak olumlu mu olumsuz mu davranacağı bilinmeyen bir kişi olmak. (...). türkçe sözlük’te bu ikinci girdide verilen anlamlara yakın anlamlı kullanımlar olarak sağalmak, sağaltmak, sağbeğeni, sağduyu, sağgörü, sağistem, sağlam, sağlık, sağ ol, sağ para / çürük para, sağ salim vb (türkçe sözlük: 1998, 1882-1886); sol (ı) 1. kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı (...). 2. bu taraftaki yön (...). 3. bir parti içerisinde sosyalizme yakın görüşte olan grup (...) sol tarafından kalkmak 1) aksilik, huysuzluk, terslik edenler için kullanılır, 2) işleri ters gitmek, iyi gününde olmamak (...) (age., 2004- 2005).

    azericede sol, sağa yüklenen olumlu anlamlar dolayısıyla olumsuz anlamlar kazanmıştır: sağ (1) 1- canlı, diri, hayatta olan, 2- sağlam, zedesi, kırığı olmayan (...), 3- mec. saf, bütün, temiz; sağ (2) 1- vücutta kalbin bulunduğu tarafın zıt kısmında bulunan, solun zıt tarafı (...), 2- siyasi ve sosyal hayatta muhafazakâr görüş. sağ el mec. en yakın kimse, yardımcı, sırdaş, sadık dost, arkadaş. sağ eli(n) başıma (başımıza, başınıza, başına) bir kimseye nasip olan, kısmet olan, iyi bir şeyi, mutluluğu kendisi ve başkaları için de arzu etmek anlamında bir ifade. sağ közü kimi istemek çok sevmek, haddinden fazla sevmek (...) (altaylı: 1994, 1008); sol 1- vücudun kalbin olduğu tarafı (...), 2- siyasi olarak diğerlerine göre daha radikal olan. (...) (age., 1052).

    türkmencede: sag ı sağ, sağlam, iyi ıı sağ, sağ taraf. sagal- iyileşmek, sağalmak, hastalıktan kurtulmak (tekin: 1995, 551); sol sol, sol taraf (age., 582).

    gagauzcada: saa 1) sağ, sağlıklı, sağlam. (...). 2) bütün, zedelenmemiş (...). 3) hayatta (...). saa sağ taraf (gaydarci ve diğerleri: 1991, 204); sol sol, solak solak, solakçı sol eliyle çalışan (age., 221).

    özbekçede birbirinden az-çok farklı anlamlarla hem sağ hem de ong göstergeleri kullanılmaktadır: ong ı 1- gavdaning yurak ornaşgan tamaniga karama karşi tamanga caylaşgan (“gövdenin kalbin yer aldığı tarafa karşı gelen tarafı”) (...), 2- siyasiy va ijtimaiy hayatdaki ilgar akimga, progresga duşman, konservator (“siyasi ve toplumsal yaşamdaki ilerici akıma, gelişmeye düşman, tutucu”)(...); ong ıı amalda, hakikatda sadir boladigan vakea yaki hadisa, bar narsa, hakikat, real halat (“gerçekte olan vakıa veya hadise, var olan, gerçek, gerçek hal”) (mağrufov: 1981, 506); sağ kasali yok, sihhat, salamatliği yahşi, sağlam (“hastalığı olmayan, sağlığı yerinde olan, sağlam) (...) (age., 73).

    özbekçede sol kavramını karşılamak üzere iki gösterge vardır: sol ve çap. çap, daha çok “kalbin bulunduğu taraf” ve “insanlarla ilişkisi iyi olmayan, ters, zıt” anlamlarında kullanılırken (age., 355), sol, bu anlamlar yanında siyasetteki sağın karşıt anlamlısı olarak kullanılmaktadır (age., 96).

    kırgızcada: onğ 1. sağ; sağ el; sağ cenah (...) onğ közü tartat: onun talihi var, muvaffak oluyor; (...) 2. münasip, uygun, onğ- muvaffak olmak, muvaffakiyetli olmak, yoluna konulmak, onğboğon hiçbir işe yaramaz, beceriksiz, hayırsız adam, (...); onğçul sağcı (sağ cenah mensubu); (...) onğdo- 1. bir işi sağ taraftan, sağ elle ve s. yapmak (...); 2. düzeltmek, yoluna koymak, (...) onğol- düzelmek, yoluna konulmak, onulmak; oorusunan cakşı onğolup kaldı: hastalıktan büsbütün iyileşti (...) (yudahin: 1988, 591- 592), soo sağ, esen (...); can sooğala- hayatını kurtarmak, aman istemek (age., 659- 660), sol (ı) 1. sol; sol kol; sol el; 2. sol cenah (...); 3. (...) kuzey, şimalî (...); 4. yanlış, kötü (...) (age., 658).

    kazakçada: sav sağ, sıhhatli, sağlam (oraltay ve diğerleri: 1984, 236); on 1. sağ. 2. yanlış değil, doğru, on közi sağ gözü, güvendiği kimse (...), on qolı sağ kolu, yardımcısı, on men solın ayırdı iyi ve kötüyü bilen, aklı başında (...) onaluv semirmek, düzelmek, yoluna girmek (...), ondı iyi, doğru, hoş (...), onşıl sağcı, doğrudan yana (age., 210-211); sol (ıı) sol (...), solagay solak, sağ eliyle değil, sol eliyle iş yapan (age., 243).

    teleütçede: on 1. şans. 2. sağ (taraf, yön), ondo- (ı) düzeltmek, onarmak, ondon- 1. iyileşmek. 2. şişmanlamak, yaramak, ondu 1. sağlam. 2. başarılı, talihli, şanslı, onoy ucuz (ryumina- sirkaşeva ve diğeri: 2000, 76), sol sol, solım yabancı, tanımadık (age., 100).

    karaçay- malkarcada: sav sağ, canlı (...) (tavkul: 2000, 333), sav sağlam, bütün, tam (...) (age., 334), ong sağ taraf ong 1) güç, kudret, 2) kabiliyet, yetenek, 3) fayda, menfaat, çıkar, 4) başarı, 5) şans, talih, 6) imkân (...) ong- refaha ermek, mutlu olmak, başarı kazanmak, başarılı olmak (...) ongay- 1) iyileşmek, daha iyi olmak, 2) şanslı olmak (...) (age., 309); onovlu sağ duyulu, aklı selim sahibi, akıllı, düşünceli (age., 310); sol sol (age., 350).

    türkçenin bazı tarihi dönem metinlerinde ve bazı çağdaş lehçelerde sol ismi ile ilgisi tartışılabilecek olan sol- fiili ve bu fiilin çeşitli biçimleri, “solmak, tazeliğini yitirmek, gevşemek, esnemek vb.” anlamlarda kullanılmıştır. bu iki kavram ile paralel olarak düşünülebilecek o? ismi ile o?- fiilinin ve bu fiilin diğer biçimlerinin anlam ilgisi ise ilginçtir: sözü edilen bu dönem metinlerinde ve bu lehçelerde, o?- fiili ve bu fiilin değişik biçimleri, o? ismi ile anlam ilgisi oluşturarak “iyileşmek, düzelmek vb.” anlamlarda ve ayrıca bunun tam karşıtı olarak sol- fiilinin anlamlarıyla da kullanılmıştır (ayrıntılı bilgi için, “kaynaklar” bölümünde verilen, sözlüklere ve dizinlere bakmak yeterli olacaktır.).

    türkçe dışındaki diğer bütün dilleri sağ ve sol göstergeleri açısından inceleme olanağımız olmadı. ancak incelediğimiz bazı dillerdeki anlamlandırmalar türk dillerindeki anlamlandırmalarla büyük benzerlik göstermektedir:

    farsçada sağ kavramı için rast, sol kavramı için çep kullanılmaktadır: “rast, right, true; good, just, sincere, uprigt; straight, even, level; right (opposed to left); complete; actually, certainly, surely, truly (...) rast- bud, (really existing), god. (...) (steingass: 1975, 562-563); chap, the left side; discordant, inharmonious; -chap uftadan (bastan), to oppose; to use stratagem; -chap dadan, to sew on a patch; to deceive, betray, forsake; to drive away, to repel; -chap u rast (lit. left and right), unsteadiness, carelessness, want of principle; (...). chapat, chappat, a slap on the face. (...) chapar, spotted, speckled, mottled (particularly applied to a green dove and a horse both spotted black). (...) chapan, chuppan, tattered garments. (...)(age., 387-388). farsça rast ve çep göstergelerinin, biri olumlu ve diğeri olumsuz anlamlarda olmak üzere türkiye türkçesinde de birçok kullanımı vardır: “işi rast gitmek”, “rast gele”, “çeper / çepel / çepir: çamur, pislik, bulaşık, kir (derleme sözlüğü: 1968, 1141)”, belki “çapak” vb.

    rusçada, sağ kavramı ve buna komşu kavramlar ve için prav ve türevleri kullanılır: pravda 1. gerçek, hakikat, realite; eto suşaya pravda bu su katılmamış bir gerçektir; skazat komu-libo vsyu pravdu birine gerçeği olduğu gibi söylemek; birinin suçunu yüzüne vurmak (...); 2. (pravdivost) doğruluk; 3. (pravota) haklılık (...); 4. (spravedlivost) adalet, hak, hakkaniyet; (...). pravednik 1. dindar, mümin; 2. namuslu adam. pravilo 1. kaide, kural (...). pravilno 1. doğru (olarak); isabetle; düzgün şekilde, kusursuz (...). pravota haklı olma, haklılık; masumluk, suçsuzluk (...). pravoflangovıy 1. sağ, sağdaki, sağ taraftaki (...). pravıy ı 1. sağ; (...); 2. sağcı (...). pravıy ıı 1. haklı; (...) (mustafayev- şçerbinin: 1989, 679-681). levıy 1. sol (...); 1) sol yan (...); 2) ters; (...); 2. solcu; (...); vstat s levoy nogi ters (sol) tarafından kalkmak (age., 364).

    ingilizcede: right doğru, düz; doğrulu, dik; haklı, adil, insaflı; uygun, münasip; doğru, gerçek, gerçeğe uygun, dürüst; iyi, sağlam; sağ (taraf); doğru, adaletli olarak, adalete uygun şekilde; dosdoğru, doğruca; pek, çok; hak, adalete uygunluk; hakikat; doğruluk, dürüstlük; sağ taraf; yetki; sağ kanat; hakkını yerine getirmek; doğrultmak; tashih etmek, düzeltmek; doğrulmak. right! haklısınız! doğrudur! (...). right on tam isabet. devam et. (...) have a good right çok hakkı olmak, tamamıyle haklı olmak. on the right side doğru tarafta, doğru yüzünde. (...) right- hand sağdaki, sağ tarafa ait, sağa dönen; güvenilen. right- hand man en çok güvenilen kimse, sağ kol (özellikle iş sahasında). rightist sağcı (kimse) (...) rightminded doğru düşünüşlü, sağduyu sahibi. (...) (avery ve diğerleri: 1988, 834-835) left sol, solda, sola ait; sol taraf, sol kanat. be in left field yedeğe alınmak (...). left-handed solak; sağdan sola; acemice, acemi; salak; sinsi, entrikacı; ikiyüzlü; asil olmayan bir kadınla evlenmiş bir prensin evliliğine ait (...). leftist solcu, sol tarafı destekleyen kimse. leftover artan yemek, artan artık. (age., 561- 562).

    ayrıca başka bir kaynakta, ingilizce sağ ve sol kavramlarıyla ilgili olarak şu sözlüksel bilgiler verilmiştir: “sağ ellerini kullanan insanlar genellikle zayıf olduğunu düşündükleri sol elleriyle iş görmeyi zor bulurlar. eski ingilizce’de her ne kadar yetersiz delil olsa da left kelimesi “zayıf” anlamındadır. left, latince’deki “empty or weak = boş ya da zayıf” anlamına gelen inanis kelimesinin çevirisi ya da bir yan anlamı olarak ortaya çıkmıştır ve aynı kelime “felç” anlamına gelen ve ingilizce’ye “zayıflık hastalığı” olarak çevrilen “lyftadl” ın ilk şeklidir. left’in zayıflık ile ilgili yönü, sağ elini kullanan çoğu insan tarafından daha zayıf olan sol elleriyle özdeşleşmiş, daha sonra vücutta kalp ile aynı tarafı paylaşan el’e gönderme yaparak “left” kelimesini “sol” tarafla özdeşleştirmekle sonuçlanmıştır. 12. yy. itibarıyle orta (middle) ingilizce döneminde bize tanıdık gelen birçok “left” anlamı gelişmiştir. en son gelişmelerden biri avrupa yürütme meclislerinde bir gelenek olarak kabul edilen ve yönetimde olan tarafın liberal üyelerinin başkanın solunda oturmaları ve böylece left = sol kelimesinin politik yönünü de ima etmeleridir.” (kanar: 1998, 51).

    fransızcada: droit 1. doğru, sağlam, yerinde. 2. dik. 3. sağ. 4. doğru, doğruca, dosdoğru (...) etre le bras droit de qn birinin sağ kolu olmak, en yakın, en güvenilir adamı olmak. rester dans le droit chemin namuslu yaşamak, doğru yoldan hiç ayrılmamak (...). droit 1. türe, hukuk. 2. hak. 3. vergi, resim. 4. tüze, adalet (...) droite 1. sağ yan, sağ yön. 2. (meclislerde) sağ kanat, sağ. 3. sağ el (...) droitement açık açık; dürüstçe, namusluca. droiture 1. doğruluk, dürüstlük, denserik. 2. sağduyu (...). (saraç: 1985, 465, 466); gauche 1. sol, sol yan. 2. (siyasal anlamda) sol, sol parti (...). gauchement beceriksizce, acmice (...). gaucherie 1. tutukluk. 2. beceriksizlik, sakarlık (...). gauchir 1. çarpılmak, çarpıklaşmak. 2. sakınmak üzere yana çekilivermek. 3. çarpıtmak, çarpıklaştırmak. 4. bozmak, değiştirmek, çarpıtmak (...). (age., 654).

    almancada: recht 1- hak, salâhiyet, yetki 2- hukuk (ilmi) 3- adalet, hakkaniyet, tüze rechte 1- sağ el 2- sağ 3- sağ cenah partileri, muhafazakârlar (steuerwald: 1974, 440); link sol linke 1- sol sayfa 2- kumaşın ters yüzü linkisch 1- beceriksiz, hoyrat, köylü (age., 363).

    arapçada sağ anlamındaki yemin (yümn’den) ile sol anlamındaki yesar (yüsr’den), diğer dillerdekine benzer anlamlarla kullanılmasının yanısıra ilginç bir biçimde yakın anlamlarla da kullanılmaktadır. burada sol kavramı da sağ kavramı gibi olumlu anlamlar kazanmış, “kolaylık, zenginlik, bolluk” anlamlarında kullanılmıştır. bunun kaynağında, solun yani yesarın, sağa yani yemine göre “daha değersiz, daha önemsiz, dolayısıyla daha kolay elde edilebilir” sayılması biçiminde özetlenebilecek dünya görüşü yatıyor olmalıdır: yamana, yamina, yamuna, yumn to be lucky, fortunate (...), good luck, good fortune, prosperity, success. yaman, yamna right side or hand (...), yamin, aiman right side; right hand (...), yamini of or pertaining to the right side, right- hand, right. (...) tayammun auspiciousness, good augury, good omen (...), muyamman lucky, auspicious (wehr: 1980, 1109); yasira (yasar) to be or become easy; yasura (yusr) to be small, little, insignificant (...), yusr ease, easiness, facility, easy, pleasent circumstances; prosperity, affluence, wealth, abundance, luxury (...), yasra left side (...), yasari leftist, left- wing (...) (...) (age., 1107).

    bütün bu veriler, bu anlamlamaların tek tanrılı dinlerin hepsinde yer alan ortak bir kültür ögesi yani dinler ötesi olarak alınmasının olanaklı olduğunu göstermektedir. kitab-ı mukaddes’teki ve kur’an-ı kerim’deki şu tanıklar da savımızı doğrulamaktadır:

    “insanoğlu kendi görkemi içinde tüm melekleriyle birlikte gelecek ve görkemli tahtına oturacak. ulusların hepsi o’nun önünde toplanacak. o da koyunları ve keçileri ayıran bir çoban gibi, onları birbirinden ayıracak. koyunları sağına, keçileri soluna alacak. o zaman kral, sağındaki kişilere ‘sizler babamın kutsadıkları, gelin!’ diyecek, ‘dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın. (...)’. (...) sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘ey lânetliler, çekilin önümden! iblis ile onun melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe yollanın (...)’ “ (incil-i matta, bab 25, ayet 31-43).

    “ (...) sizin çarmıha gererek öldürdüğünüz isa’yı diriltti, günahlarınınzdan tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için allah o’nu önder ve kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.” (incil / resullerin işleri, bab 5, ayet 30).

    “isa mesih’in dirilişi sayesinde şimdi sizi de kurtarıyor. göğe çıkmış olan mesih, allah’ın sağındadır. melekler, yetkiler ve güçler o’na bağlı kılınmıştır.” (incil / 1. petrus, bab 4, ayet 22).

    “ne var ki havariler, o’nun isa olduğunu anlamadılar. isa, ‘çocuklar, balığınız yok mu?’ diye sordu. ‘yok.’ cevabını verdiler. isa, ‘ağı kayığın sağ yanına atın, tutarsınız.’ dedi. bunun üzerine ağı attılar. o kadar çok balık tuttular ki artık ağı çekemez olmuşlardı. (...)” (incil-i yuhanna, bab 21, ayet 5).

    “hikmetli adamın yüreği sağındadır; fakat akılsızın yüreği solundadır.” (tevrat/ vaiz, bab 10, ayet 2).

    “(...) ve sol yanına yat ve israil evinin fesadını onun üzerine koy; onun üzerine yatacağın günlerin sayısına göre fesadını taşıyacaksın.” (tevrat / hezekiel, bab 4, ayet 4).

    “senin sağ elin, ya rab, kudrette celildir,

    senin sağ elin, ya rab düşmanı ezer.

    harikalar yapan senin gibi kim vardır?

    sağ elini uzattın, yer onları yuttu.” (tevrat / çıkış, bab 15, ayet 6-12), (bu ilâhi israiloğulları’nın kızıldeniz’den geçerken söyledikleri ilâhidir.).

    “senin koruyucun rab’dir.

    o sağ yanında sana gölgedir. (...)” (zebur, 121. mezmur, ayet 5-7).

    “yeni bir ezgi söyleyin rabb’e,

    çünkü harikalar yaptı,

    zaferler kazandı, sağ eli ve kutsal koluyla.” (zebur, 98. mezmur, ayet 1).

    “sevinç ve zafer çığlıkları,

    çınlıyor doğruların çadırlarında:

    rabb’in sağ eli güçlü işler yapar!

    rabb’in sağ eli üstündür,

    rabb’in sağ eli güçlü işler yapar!” (zebur / 118. mezmur, ayet 6)

    “ashab-ı yemin ise nedir ashab-ı yemin? dikensiz kiraz ağaçları altındadırlar. ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları altındadırlar. ve yayılmış gölgededirler. ve çağlayıp akar bir su başındadırlar. ve pekçok meyveli bir yerdedirler. (...) ve yükseltilmiş yataklardırlar.” (vakıa suresi, ayet 27-34); “ashab-ı şimal ise nedir ashab-ı şimal? mesamata kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. o gölge ne soğuktur ne de faydalıdır. çünkü şüphe yok, onlar bundan evvel nimetlere- zevklerine- düşkündüler. ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardı.” (vakıa suresi, ayet 41-46) (burada geçen “ashab-ı yemin “sağdakiler”; ashab-ı şimal ise “kuzeydekiler”, burada “soldakiler” anlamındadır.).

    “artık kitabı sağ tarafından verilmiş olan der ki ‘alınız kitabımı okuyunuz.’ (...) şimdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştır. yüksek bir cennet içindedir.” (hakka suresi, ayet 19-22); “fakat kitabı sol tarafından verilmiş olan der ki ‘keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi. hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. (...)’ taraf-ı ilahiden de denilecektir ki ‘onu tutun da ellerini boynuna bağlayın. sonra cehenneme kavuşturun.’“ (hakka suresi, ayet 25- 31).

    ayrıca bu sanıyı, toplumbilimdeki dinsel düşünce biçimleri de doğrulamaktadır bu düşünce biçimine göre, tek tanrılı dinlerin aşkın bir birliği söz konusudur. dinler, dairesel bir hareketlilikle birbirlerinden doğar ve yine bu yüzden birbirlerini etkilerler. o halde, eski ahit’le yeni ahit’te (kitab-ı mukaddes’te) ve kuran-ı kerim’de de ortak birtakım düşünce biçimleriyle karşılaşmak şaşırtıcı olmamalıdır. bu bağlamda, sağ ve sol kavramlarının, içerdiği anlamlar bakımından, bütün tek tanrılı dinlerde benzerlik göstermesi de şaşırtıcı değildir.

    2.2 eğer sağ ve sol, tek tanrılı dinlerin ve bu dinlerin yayıldığı çağdaş toplumların ortak düşünce biçimiyse, bunu ilkel toplulukların düşünce biçimleriyle ilişkilendirmek olanağı var mıdır? dilden, göstergelerin gösterdikleri / yüklendikleri anlamlardan yola çıkarak bunu bilebilir miyiz? toplumbilimdeki bir başka genel ilkeye göre, olgular ve kültür değerleri, bir dönemden başka bir döneme aktarılarak devinirler. bu durum en ilkel dönemlerden çağdaş dönemlere böyledir. humboldt da bu konuyu dille bağdaştırarak ve benzer bir yaklaşımla şöyle diyor: “insan, dilde, içinde yaşadığı zamanın duygusuna daha bağlı olduğu halde uzak geçmişi de açık ve canlı olarak duyar ve sezer. dil bu iki duyguyu birleştiren bir şeydir. çünkü dil, daha önceki kuşakların duygularından geçmiştir ve onların solukları dilde gizlidir.” (akarsu: 1998, 21). lévi- strauss ise konuyu insanbilimsel açıdan ele alıyor: “her ideolojinin ardında daha önceki ideolojilerin birikimi yatar ve zaman içinde hepsi birbirinde yankılanır; kuşkusuz sonsuza dek değil ama en azından yüzbinlerce yıl önce ya da daha eskiden, henüz ilk adımlarını atan insanlığın ilk mitlerini düşünüp dile getirdiği o ulaşılması olanaksız ana dek uzanır bu yankılanma.” (1993, 126). şu durumda ilkel veya çok tanrılı dediğimiz dönem değerlerinin tek tanrılı dönemlere oradan da günümüze yani pozitivist döneme aktarılması olanaklıdır. ancak şu farkla ki her dönem, önceki dönemlerden devraldığı değerleri değiştirerek (bir durumda öz anlam az ya da çok korunur) geleceğe taşır. dilin doğasında da anlamsal boyutta böyle bir yayılım söz konusudur.

    genel olarak uzak doğu felsefelerinde ve eski türklerde sağ ululanır. reşit rahmeti arat, eski türk şiirinden aldığı bir parçayı şöyle çevirmiştir:

    “ong tegzinçlig ... tigme ... nom tilgenin ... öze ... ongaru evirür (sağ dönüşlü ... denilen ... töre çarkını ... ile ... sağ tarafa [iyilik için] çevirir)” (arat: 1991, 351).

    çinlilerde ise “iö son yüzyıllardan itibaren yönlere değin tüm kavramlar, yin, yang ve beş unsur kuramlarının ışığında oluşmuştur. gölge, rutubet ve soğuk gibi dişil ilkeleri olan yin’in batı ve kuzey yönlerini (...), ışık, sıcak ve kuraklığın eril ilkesi olan yang, doğu ile güneyi temsil eder.“ (bonnefoy: 2000, 353). uzak doğu felsefesindeki yin- yang sembolünde yang sağda, yin ise solda yer almaktadır.

    günümüzde bazı gelişmemiş toplumlardaki, diğer bir deyişle, ilki ve ilkeli yaşayan topluluklarda, sağın ve solun kavramsal değerlerinin ne(ler) olduğunu tam olarak bilmiyoruz. ancak claude lévi- strauss’un verdiği şu bilgiler, bazı gelişmemiş topluluklarda sağ ve sola yaklaşımlar konusunda, sözcüksel değil fakat kavramsal anlamda bizi aydınlatmakta ve sanımızı güçlendirmektedir: “nijerya’nın sahel bölgesinde yaşayan göçebe peul’ler olan afrika bororo’ları da, kaguru’lar gibi, sağ yanı erkeğe ve –zaman düzleminde- önceye, sol yanı kadına ve sonraya bağlar görünürler; buna koşut olarak, erkek ‘hiyerarşi’si güneyden kuzeye, kadın ‘hiyerarşi’siyse kuzeyden güneye doğru gider.” (1996, 180). ayrıca osagelarda da “doğan güneşe bakan insan (aynı zamanda da doğuya kadar ve böylece gerçekten) güneyi sağına, kuzeyi soluna alır.” (age., 180). yine lévi-strauss’un bildirdiğine göre aynı osageların söylence geleneklerinde şu söylence vardır: “ (...) atalar toprağın derinliklerinden çıktıkları zaman, iki öbeğe ayrılmışlardı, biri barışçıldı, bitkilerle beslenirdi ve sol yanla özdeşleşmişti, öbürü savaşçı ve etoburdu, sağ yanla özdeşleşmişti. (...)” (age., 93). ancak burada ilkel insanın “savaşçılık” ve “barışçılık” kavramlarına yükledikleri anlamsal içeriklerin çağdaş insanla aynı olup olmadığını araştırmak gerekir. mitoloji sözlüğü’nde eskimoların (inuitlerin) mitsel kültürlerini ortaya çıkarmak adına yapılan üç boyutlu simge denemesinde sağ erkeğin ve spermin; sol ise kadın ve kanın simgeleri durumundadır (bonnefoy: 2000, 241)[1].

    ilkel topluluklarla gelişmiş toplumların bakış açılarındaki bu benzerliklerin nedenini düşündüğümüzde, “(...) ne denli uzaklara, ne denli eskilere gidersek gidelim, insan düşüncesinin nesneleri hep kesinlikle karşıtlaştırıp birleştirdiği, hep aynı tutarlılıkla ayırıp sınıflandırdığı” (lévi- strauss: 1996, 15) bilgisiyle karşılaşıyoruz. insanlar ve doğadaki canlılar için güneşin yaşam kaynağı olduğu, dolayısıyla güneşin bulunduğu yönlerin, doğunun, güneyin ve böylelikle sağ’ın bakış açıları için odak noktası oluşturduğu da bir başka gerçekliktir. burada güneş ışığına olan gereksinim, bu gereksinimin karşılandığı sırada ortaya çıkan sağlık, sonra aydınlık ve buna bağlı olarak istenen başka durumlar, örneğin mutluluk bağıntılarının hepsi güneş ve sağ kol aracılığıyla algılanabilir bir anlatıma kavuşuyor.

    almanya’da gelişen ve “doğa- mitoloji” denilen okul da “ilkel insanın doğa olaylarına çok güçlü bir ilgi gösterdiğini ve bu ilginin başlıca kuramsal, derin düşünceye dalma ve şiirsel düzeyde olduğunu” ileri sürmektedir. “ilkel insan ayın evrelerini ya da gökte güneşin düzenli ama değişen hareketini yorumlamak ve dile getirmek isterken yapıcı rapsodiler tasarlıyor.” (malinowski: 1998, 98). sağ- sol ayrımındaki “yabanıl / yaban düşünce”nin ana etkenin güneş ve hareketleri olduğu kabul edildikten sonra bu yaklaşım şöyle geliştirilebilir: bilimsel bilgiden yoksun ilk(el) insan toplulukları için güneş çevresel etkenlerle ulaşılamayacak bir nesne (obje)dir. bu yüzden düşselliğe açık, gerçekle imgelem arasında gidip gelen ve gözlenen özelliklerinin çarpıtılmaya yatkın bir yönü vardır.

    2.3 gerek (belki) ilkel topluluklarda gerekse gelişmiş toplumlarda[2] sağ ve sola benzer kavramsal anlamlar yükleniyor. şu durumda bunun nedeni nedir? “değişik kültür coğrafyalarında neredeyse şimdilerdeki gibi eşzamanlı ve benzer bakma biçimlerine rastlanması sadece ilginç bir rastlantı olabilir mi?” (karadeniz: 2002, 12). bunun, çevresel nedenlerin ötesinde, evrensel- ussal nedenleri olabilir mi? yoksa lévi- strauss’un dediği gibi (1993, 125) ussal yasalarla çevresel etkiler arasında bir etkileşim mi vardır? yani “anlamlı bütün” böyle mi ortaya çıkar? lévi- strauss böylece iki tür gerekircilikten (determinizm) söz ediyor ve ona göre bunlar “birbirlerini koşullandırmaksızın birlikte bulunabilirler.” (age., 125).

    sağ- sol karşıtlığının neden kaynaklandığı, niçin biri görece olumlu anlamlar yüklenirken diğeri görece olumsuz anlamları karşıladığı sorusuna, tek tanrılı dinlerde dinsel ve çokçası efsanevî yanıtlar veriliyor. gerçekte bunun nedenini basit bir anatomik bilgide mi aramak gerekir? insan vücudu, beynin yapısı gibi. sağ ve solun insanın anatomik yapısıyla ilgisi gerçekte bizim ilgi alanımızın dışında kalmaktadır. ancak örneğin beynin yapısıyla ilgili olarak yapılan şu açıklama ilginçtir: “bir fransız doktor olan paul broca, 1865 yılında konuşma ve dil merkezlerinin beynin sol yarımküresinde bulunduğunu belirledi. o zamandan bu yana araştırmacılar, hasara uğramış beyinler üzerindeki çalışmalarla duyusal ve zihinsel fonksiyonları yöneten beyin bölgelerinin haritasını çıkarmaya çalışıyorlar. bu çalışmalar sonucu beynin sol yanının, dil öğrenme ve kullanımıyla, sağ yarımküreninse, sezi, soyutlama gibi konuşma dışı yeteneklerle ilgili olduğu yaygın kabul görmüşe benziyor.” (bilim ve teknik: 2000). gerçekten de doğada ve doğanın bir parçası olarak insan vücudunda her zaman bir simetriden (bakışım) söz edilebilir mi? parçacıklar fiziğine göre, bir cismin simetrik olduğu söyleniyorsa, o cisme uygulanan dönüştürme işleminin, cisim üzerinde bir değişiklik yaratmaması gerekir (thema larousse: 1993-1994, 290).sosyal bilimler alanında sağ ve soldan birinin diğerine dönüştürülmesi, bu olgular bütününde büyük bir kaosa neden olmaktan öte sonuçlar vermez. bu da gösteriyor ki doğada her zaman simetri yoktur ve sağ- sol ayrımını bu asimetrik ilişkilerle bağdaştırmak gerekir. müge iplikçi’nin bildirdiğine göre ballard, yakın geleceğin mitosları adlı çalışmasında (j. g. ballard, yakın geleceğin mitosları, çeviren: ümit altuğ, ayrıntı yayınları, istanbul 1993), “teorik fizik, bize tüm maddelerin doğasında, dna sarmalının sağa dönüklüğünden elektronların döngülerine kadar uzayıp giden içkin bir sağa yatkınlık olduğunu” söylemektedir. ona göre, aksi yöne doğru yapılacak her türlü devinim kara deliklerin oluşmasına yol açacak dev ters enerjileri açığa çıkarabilir (iplikçi: 2000, 12). burada sözü edilen sağa yatkınlık, sağdan sola doğru dönüşü bildirir. neden her ne olursa olsun, yeryüzünde yaşayan insanların büyük bölümünün vücutlarının sağ tarafını örneğin sağ ellerini daha çok kullandıkları, bir gerçektir. bu yüzden sağ, sola göre daha esas, daha genel, daha sıradan ve giderek toplumsal bir norm olmakta, sol ise daha az bulunan ve norm dışı konuma gelmektedir. bu, doğu toplumlarında az sayıda görüldüğü için sarı saç ve mavi gözün uğursuz sayılmasına veya batı toplumlarında “cadı” tiplemesinin genelde kara kaşlı, kara gözlü ve esmer olmasına benzemektedir. yani sol sağa kıyasla vardır, aslolan sağdır ve sola verilen değer sağa göre belirlenir. ayrıca örneğin türkçede sağ kavramının sol’a göre daha çok komşu kavrama sahip bulunuşu ve “sağ elini kullanan” anlamında özel bir gösterge yokken, “sol elini kullanan” anlamında “solak” göstergesinin varlığı da bununla ilgili olmalıdır.

    2.4 bütün dillerde, sağ ve sol kavramları temel anlamlarını yön adı olmakla kazanırlar. bu kavramlar, özellikle de sağ, bu yan anlamlarını nasıl kazanmıştır? kavramı kavram yapan ayırt edici özellikleridir ve yalnızca bu ayırt edici özellikleri söz konusu olduğunda kavram düz anlamıyla kullanılmış demektir. sağ ve sol kavramlarının ayırt edici tek özellikleri, dolayısıyla düz anlamları ve ilk anlamları, birbirine karşıt yön adları olmalarıdır. ancak kavramlar, öznel bir yaklaşımla, temel ayırt edici özellikleri ile çağrışımsal bağlarından soyutlanarak da kullanılabilirler. bu durumda da kavramlar yan anlamlar kazanmış olur. yan anlam, “düz anlamın ötesindeki duygusal, yorumlayıcı, değerlendirici niteliklerdir.” (akerson: 1997, 73). sağ ve sol kavramları ve bunlardan özellikle sağ kavramı da yan anlamlarını bu duygusal ve yorumbilgisel anlamlandırmalarla kazanmıştır. doğan aksan da benzer bir açıklamayla, kavramların, yan anlamlarını “somuta yeni soyut anlamlar eklenmesi” (1999, 60) sonucu kazandığını söylemektedir. bu eklenmeler için, diğer bir deyişle iki kavramı yaklaştırmak için aktarmalardan yararlanılır. aksan’ın bu aktarmaların başında saydığı deyim aktarmaları (insandan doğaya, doğadan insana ve doğadaki nesneler arasında aktarma), kimi kez diller arasında ilginç koşutluklar, yakınlıklar yaratır (age., 62-66). sağ ve sol kavramlarındaki anlamsal değerler de, ilginç bir biçimde diller arasında benzerlik gösterir. bu durum, kavram oluşturmanın, toplumların yaşam biçimleri ve edindikleri dünya görüşleriyle ilişkili olmasından ve bu yaşam biçimleri ve dünya görüşlerinin, tarihsel süreç içerisinde birçok toplumda benzerlik göstermesinden kaynaklanmış olmalıdır. dillerdeki benzer kavramlar incelendiğinde, düşünmenin ve anlam vermenin evrensel boyutları ortaya çıkacak, “evrensel anlam bilim” yolunda önemli adımlar atılmış olacaktır.

    2.5 peki siyasal ve ekonomik alanlarda kullanılan sağ / sağcı ve sol / solcu terimlerinin, yukarıda sözü edilen kavramlarla bir ilgisi var mıdır? yoksa bu göstergeler, başka kaynaklardan beslenen, başka esinlerle doğan yeni ve başka kavramsal gelişimlerle, yeni ve başka anlamları mı göstermeye başlamıştır? başka bir anlatımla siyaset ve ekonomi tarihi açısından vazgeçilmez olan sağ / sağcı ve sol / solcu kavramları, siyaset ve ekonomi tarihinde metaforik (eğreti) anlamlarla mı kullanılmaktadır yoksa bu kullanımlar başka bir tarihsel gerçekliğe mi dayanmaktadır? norberto bobbio, sağ ve sol arasındaki ayrımın fransız ihtilâlinden başlayarak, yaklaşık iki yüzyıl boyunca siyaset dünyasını iki karşıt gruba ayırdığını söylemektedir (1999, 48). siyasal ve ekonomik alanda kullanılan sağ ve sol kavramlarının kaynağı ile ilgili olarak genel kanı budur. fransız ihtilâli sırasında sağ-sol ayrımına kaynak olan olay meydan larousse’ta şu biçimde açıklanmıştır: “sağ kelimesinin siyaset dilinde kullanılması, dolaylı olarak fransız milli meclisinin 11 eylül 1789 günkü oturumunda başladı. çünkü, taraflar arasındaki anlaşmazlıklar, oturdukları yerler dolayısıyle ilk olarak kurucu meclisin bu toplantısında kendini gösterdi. bu oturumda, hükümdarlık yönetimi taraftarları salonun başkana göre sağda olan yanında yer almışlardı. bir süre, salonun içindeki yerlerin adı olarak kaldıktan sonra, ‘sağ yan’ ve ‘sol yan’ terimleri, kısa zamanda siyasi görüş farklarını belirtmek amacıyle kullanılmağa başlandı. (...) bu tarihten itibaren, sağ-sol çatışması bütün fransız siyasi tarihine hakim oldu.” (meydan larousse: 1990, 827). fransa’da başlayan bu çatışma daha sonra bütün dünyaya yayılmıştır. ancak yine bobbio’nun da belirttiği gibi “(...) sağ ve sol yalnızca ideolojileri göstermezler. bunları ideolojik düşüncenin ifadesine indirgemek basitleştirmek anlamına gelir.” (age., 49). sağ ve sol, insanbilimsel, biyolojik ve dinsel alanlardaki sağ ve sol kavramlarıyla güçlü çağrışımsal bağını her zaman korumuştur. şu farkla ki “(...) güçlü terimin ‘sağ’ olduğu biyolojik, dini ve etik dilin aksine politik dilde güçlü olan şartlara ve zamana göre değişmektedir.” (age., 59).

    3. sonuç: bu iki kavram hakkındaki saptamalarımız şöyle sıralanabilir: sağ ve sol kavramlarının kavramsal alanlarını tam olarak ortaya koyabilmek için mitolojiden astrofiziğe ve kozmolojiye kadar birçok bilim dalından yararlanmak gerekmektedir. en ilkelden en gelişmişine kadar birçok toplumda, önemli bir kültürel ayrımın öğeleri durumunda olan sağ ve sol kavramları, bu işlevleri dolayısıyla birçok dil için “önemli” ve “belirleyici” kavram durumundadır. mitsel ve / veya dinsel bilgilerle yüklü olan sağ ve sol kavramları arasında bir karşıtlık ilişkisi vardır ve bu iki kavram, insanbilim, din, halkbilim, siyaset ve ekonomi alanlarında ve bu arada biyolojik alanlarda yapılan açıklamalar için de birer anahtardır. birer anahtar, birer ölçüt olmaları, onları birer “değer” olarak almamızı da gerekli kılar. bu değerler (“hayırlanabilme” ya da “yanlışlanabilme” olasılığını da göz önünde bulundurarak), oldukça öznel bir yaklaşımla, siyaset ve ekonomi dışındaki alanlar için “sağ”ın “iyi; “sol”un bazan doğrudan, bazan dolaylı olarak “kötü” olduğu üzerine temellenir. nesnel bir yaklaşımda ise bu kavramların bütün sözlüksel anlamları anlamsızlaşır, kavramların içi boşalır. çünkü, bu kavramlara bu anlamsal değerleri veren insandır, insanın bakış açılarıdır. evrenin uzak bir köşesinden, neyin sağda veya solda olduğunu saptamak olanaksız olduğu gibi, neyin “iyi” veya “kötü” olduğunu belirlemek de güçleşir. bu yargı en fazla olarak siyasal ve ekonomik alanlardaki ayrımda doğrulanabilir. çünkü bu alanlarda neyin “iyi” olduğu zamana ve koşullara göre değişir. bu iki kavram içinde asıl olan sağdır. başka bir anlatımla sağ “iyi”yi simgelediği için sol “kötü”yü simgeler. kültürel anlamda solun niçin “kötü”yü simgelediğinin yanıtı budur. ancak sağın niçin “iyi”yi simgelediğine, akılcı ve bilimsel bir yanıt bulmak şu aşamada olanaksız ve bu yüzden de bu kavramın bu değeri simgelemesi rastlantısal görünüyor. bu nedensel açıklanamazlık, belki de wittgenstein’in dediği gibi (soykan: 1995, 19), dünyaya, dünya dışından tanrısal bir bakışla bakamayışımızdan, zihnimizin sorguladığımız kavramlara yapışık olmasından kaynaklanmaktadır.''

    kaynak: yrd.doç.dr. muna yüceol özezen
    çukurova üniversitesi fen- edebiyat fakültesi
    türk dili ve edebiyatı bölümü
  • atatürk'ün kendi el yazısı ile "ben bir inkılap çocuğuyum" adında film senaryosu yazmış olması. döneminde sanata ve sanatçılara verdiği değerle, sinema kültürüne katkı sağlayacak örnek bir kişiliğe sahip oluşu. eşsiz.

    2015 yılında trt belgesel kanalında da yayınlanan ve benim yarısında denk geldiğim bir programda şu kısım çok dikkatimi çekmişti: atatürk'ün de çok kısa süreli rol aldığı film çekiminde, yönetmenin onun dışındaki herkese komutlar yağdırarak konuşması. bunun üzerine atatürk'ün bir ara yönetmene kendisine ayrıcalık tanımamasını, yönetmenin oradaki tek komutan olduğunu ve kendisinin de buna uyacağını söylemesi. saygı. izlerken gözlerim yaşardı, ne denli zarif bir şahsiyete sahip olmuşuz, nurlar içinde yatsın.

    bu arada, ankara’daki millî kütüphane binasındaki atatürk belgeliği’nde atatürk’ün el yazısı ile aldığı notlar saklanıyor. iki ayrı anahtar ile açılan kasadaki notlar arasında “ben bir inkılâp çocuğuyum” adlı senaryo hakkında bazı bilgiler var.

    atatürk üzerinde tarih bulunmayan bir notta şunları yazmış:

    "münir hayri, filmi çevirme işiyle bizzat meşgul olacaktır. hemen almanya'ya gidecek, senaryomuzu işleyecektir. hasan rıza gereken masrafları benden karşılayacaktır."
    imza: k (kemal)

    gerisini, kayıp senaryoyu atatürk’ün ağzından kaleme alan, bu senaryoyu filme çekmek üzere atatürk tarafından almanya, italya ve rusya’ya eğitime gönderilen münir hayri egeli’den dinleyelim.

    ''millî temsil akademisi hazırlıkları günlerinde idi. ankara halk evlerinde kurduğumuz bir bale mektebi ilk gösterilerini yapıyordu. o gün atatürk gelmemişti. yalnız başvekil ismet paşa gelmişti. temsilden sonra halkevi reisi odasında beni ve karl ebert'i kabul etti. akademi hakkında izahat istedi. ben reinhard'ın raporu hakkında malumat verdim. ve reinhard'ın gelmesini sağlayacak şekilde konuştum. paşa sözü ebert'e verince:

    - sizin akademiniz için reinhard çok büyüktür. ben yeterim. bütün bu raporları bir yana bırakınız, bana salâhiyet veriniz: beş sene sonra size öyle bir tiyatro yaparım ki amerika'dan turistler gelir, millî tiyatronuza şaşarlar... şeklinde konuştu.

    ismet paşa da:

    - pekalâ, bu salâhiyeti veriyorum. fakat eğer beş sene sonra bu dediklerin olmazsa, yakanı elimden kurtaramazsın, dedi.

    ben bu durumu mümkün ve münasip şekilde anadolu ajansı vasıtası ile aksettirdikten sonra, hemen necip ali ve nafi atuf'u buldum. hali anlattım. istifamı sundum. onlar, başvekille atatürkün arasında bir fikir ayrılığı yaratmamak için bunlardan atatürk'e bahsedilmesini istemiyorlardı. halbuki atatürk'ün reinhard raporu üzerinde:

    - bu rapor aynen tatbik edilmeli, emri vardı.

    ertesi gün beni çankaya'dan çağırttılar. atatürk, kütüphanedeydi:

    - ...... şirketinden bir mektup aldım. bizim inkılâbımıza dair bir film yapmak istiyorlar. çok güzel, inkılâbımıza dair film yapmak bizim işimiz, olmalıdır. bir senaryo düşün, diye emir verdi.

    sonra:

    - bu senaryo benim hayatımla, meselâ bir öğretmenin hayatını muvazi olarak yürütmelidir, diye devam etti. bana bir kart uzattı. dikte etmeğe başladı. senaryo bittiği zaman ellerim tutulmuştu.

    - bunu derle topla, yaz, dedi.

    hemen gittim, yazdım. iki gün sonra, emri veçhile yaverine verdim. bir gün sonra, üzerinde:

    “münir hayri bey'e geri gönderilecek” diye, atatürk'ün el yazısı bir zarf bana geldi. senaryoyu okuyan atatürk, sayfa sayfa tashih etmiş, bir çok yerlerini de uzun uzun ilâve etmişti. fakat en sonunda:

    “tekrar göreceğim” yazıyordu.

    senaryoyu yeniden işledim. kendisine takdim ettim. mareşal ve âfet hanımefendiye de okutmuş. recep peker'e vermiş. recep bey beni çağırttı:

    - bu senaryonun film olması neye mütevakkıf? diye sordu. bir bütçe yaptım verdim. iki üç gün sonra necip ali bey beni çağırttı:

    - yahu, münir hayri, senin istediklerin yüz bin lira tutar, sen deli mi oldun, dedi. sonra güldü:

    - haydi haydi, işin yolunda, bu akşam çankaya'ya gideceğiz, dedi.

    akşam, çankaya'da atatürk benden film hakkında izahat istedi:

    - bütün bunları temin edersek bu filmi yapabilir misin? diye sordu.

    tereddütsüz:

    - yaparım, dedim.

    atatürk:

    - ben bu çocuğun bu nefis itimadına bayılıyorum, dedi. sonra bana döndü:

    - film yapmak, tayyare uçurtmak gibi bir teknik hâdisedir. sanat ateşi lâzımdır, ama, yetmez.

    - necip ali'ye döndü:

    - münir hayri'yi almanya ve italya'ya göndereceğiz. rejisörlük öğrenecek. parasını, tahsisatınız yoksa ben veririm.

    üç gün içinde ben atatürk'ün şahsî mektupları ile bu memleketlere hareket ettim. alman hükûmeti benim atatürk tarafından gönderildiğimi anlayınca, ufa'ya beni göndermiş, şöyle de bir emir vermişti:

    “münir hayri'ye film rejisörlüğünü hakkiyle öğretmek için ne mümkünse yapılacaktır. kendisinin bu işinden dolayı stüdyonun her masrafı ve zararı alman hükûmetince karşılanacaktır.”

    almanya'dan, italya'dan ve bilâhare rusya'dan ayrı ayrı “rejisörlük edebilir” şeklinde vesikalarla döndüğüm zaman atatürk:

    - şimdi senaryoyu bir daha gözden geçirelim, demiş ve çalışmaların sonunda düzeltilen senaryoya şu cümleyi koymuştu:

    “düzeltmelerden sonra iyi bir film olur.”

    filmin askerî sahneleri üzerinde ismail hakkı tekçe ile çalışmalara başlanmış ve kenan bey, atatürk'ün, kendisinden bazı parçaları filme almakta iken atatürk rahatsızlanmıştı. senaryonun sonunda şu cümleler onun son emridir:

    “bu senaryonun ruhuna sadık kalınması elzemdir.''

    (alıntı)
  • hinduizmin önemli öğretilerini içeren 700 dizelik bhagavad gita yazıtının en göze çarpan figürü ve kainatın yaratıcısı olduğuna inanılan krişna'nın doğumuna isabet eden; aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki hindular tarafından coşku içinde kutlanan janmashtami festivali için; çocuklara tanrı krişna ve hayat arkadaşı tanrıça radha'nın kıyafetlerinin giydirilmesi. ki tanrı figüründeki erkek çocuk flüt çalıp, tavuskuşu tüyünden bir taç taşımakta. inanışa göre krişna'nın flüt çaldığı bir gece, köydeki tüm gopiler (çoban kızları) flüt nağmesinin etkisiyle transa geçip, evlerini ve ailelerini terk ederek onun yanına gelmişler. ilginç.

    23-24-25 ağustos 2016'da çekimleri yapılan fotoğrafların hepsinde alice harikalar diyarı'ndan fırlamış gibi görünüyor çocuklar. büyüleyici.

    baştacı

    1

    2

    3

    4

    5

    6

    7

    8

    9

    10

    11

    12

    13

    14

    15

    kaynak
  • 1930'ların sonunda franco rejiminin modern sanatı bir işkence yöntemi olarak kullandığı gerçeği. garip

    ki bunu da ortaya çıkaran da ispanyol sanat tarihçisi jose milicua olmuş. franco ve faşist nasyonalist ordusunun kendilerine karşı savaşanlar için tasarladığı 2 metrekareden biraz büyük hücrelerde sürrealist salvador dali ve bauhaus sanatçısı wassily kandinsky’nin çizgilerinden yola çıkan üç boyutlu modern resimler, mahkumun rahat yatmasını önleyecek eğimli bir yatak çıkıntısı ve hücre içinde yürümesine engel olacak labirent şeklinde dizilmiş tuğlalar yer alıyor. hatta başka bir yerde de mahkumlara dali ve luis bunuel’in un chien andalou (endülüs köpeği) filmindeki göz çıkarma sahnesi (18+) aralıksız olarak izletilmiş. ürkütücü

    kaynak: sanatatak
  • ilber ortaylı hocanın da konuk olarak katıldığı 14 haziran 2015 tarihli, tarihin arka odası adlı tv programında, fatih sultan mehmet'in ünlü gül koklayan tablosuna ilişkin olarak yaptığı açıklama: padişahın elinde tuttuğu gül güneşi, buruşuk mendil ise gökyüzünü sembolize etmekteymiş. anlamı ise kendisinin alemlerin hükümdarı ve yüce bir şahsiyet olduğunu dosta düşmana duyurmakmış. ilginç.
27777 entry daha
hesabın var mı? giriş yap