• densiz bir enrty nin kopardığı toz dumandan sonra, mesleğe dair bazı yaşanmışlıkları
    kaleme aldığımız başlık. buyrun...

    ikibinli yıllara henüz yeni yeni alıştığımız yıllar. istanbul beylikdüzü'nde nüfusu bayağı kalabalık bir lisede ücretli öğretmen olarak çalışıyorum. lisede öğretmenlerin ortalama yaşı 45 +. artık emekliliği yaklaşmış öğretmenlerin tercihen son durak
    olarak seçtiği bir okul. okuldaki en genç öğretmenim. 20 li yaşların ortası.
    a ile başlayan sınıf adları o' ya kadar dayanıyor. o büyük dört katlı binanın içinde koştur koştur sınıflarından birine girip diğerinden çıkıyoruz. onca koşturma içinde çocuklarla çok fazla sıcak ilişki kurmamız da mümkün olmuyor. her sınıfa bir saat dersim var. haliyle bir gördüğümü bir daha ta haftaya görebiliyorum. simalar çok akılda kalıcı olmuyor haliyle. ama bazı yüzler vardır kendini size dayatır resmen.
    etrafınızda gezinir, sizi takip eder, sürekli konuşmaya çalışır. bu o yaşlar için beklenen ergen davranışlarından oluşur ki çoğu da o koşturma içinde unutulur gider. yalnız onca sınıf içerisinde bir kız çocuğu sadece benim değil tüm okulun gözüne çarpıyor.
    yaşının irisi, güzelce, neşeli, sıcak bir kız çocuğu; dilara. her sabah seranomisinde müdür yardımcılarının yada nöbetçi öğretmenlerin içeri alırken sağda beklettiği dilara. neden mi çünkü kız yaşının çok üstünde giyim tarzından hiç taviz vermiyor.( yeni yeni üniformadan serbest kıyafetegeçilmiş.) ya mini bir etekle geliyor gün aşırı, ya aşırı makyajla donanıyor, ya da dekolte denebilecek gömlekler, tşörtlerle boy gösteriyor. dilara ben sınıfa girdim mi başlıyor şova. sınıf defterinin içine attığı kağıtlarda kalp çizilmiş post itler, küçük küçük defterlerden koparılan sayfalara
    yazılmış şiirler, ders boyunca baygın bakışlar, ders içinde dersle ilgisiz özel konulara dair sorular. hayata dair felsefik yorumlar kasmalar. hep bir ilgi çekme isteği hasılı... bu çoğumuzun da belki başına gelen bir şeydir. öğrencinin öğretmenine aşık olması. bunun gayet iyi kontrol edilip öğretmen öğrenci etkileşimine devşirilmesi gerekir. aksi halde çok kötü durumlara düşülebilir. hem öğretmen açısından hem de öğrencinin psikolojisi açısından.
    üstatlarımızdan gördüklerimizden,duyduklarımızdan ve de aldığımız formasyonun ışığında davranmaya çalışıyoruz. ama dilara bunu bir parkur olarak görüp, engelleri tek tek aşıp tekrar hayran gözlerle ve sürprizle karşıma çıkıyor.
    bir gün daha da ileri gidip temas ediyor, yani bildiğin elleriyle dokunmaya çalışıyor. ellerime, kollarıma, yüzüme ve sırtıma. bu kadarı alarm zilleri çalıyor demek. bu artık gerçek anlamda bardağı taşıran bir durum oluyor benim için. arkadaşlarından ayırıp bir köşede bayağı paylıyorum çocuğu; bunu ve benzer düşünceleri kafasından çıkarması gerektiğini, aklından geçenlerin asla olamayacağını formasyon, pedigoloji, deneyimler demeden olduğu gibi yüzüne haykırıyorum. off ne büyük hata.
    çocuk buz dağına çarpmış gibi donuk gözlerle bana bakıyor. kendisine bol gelen askılı tşörtten omuzları düşüyor.

    arkamı dönüp ordan uzaklaşıyorum. sonraki hafta sınıfa gittiğimde dilara derste yok. sınav haftası sınava girmedi.

    arkasından bir öğrenci gönderiyorum sonraki gün, hemen içimde bir burukluk, çok mu sert davrandım , acaba hem de

    gelsin sınava girsin maksadıyla. gönderdiğim değil sınıfında yakın bir arkadaşı geliyor. ismi eda. eda nerdeyse dilara nın tam zıddı bir karakter.
    disiplinli, az gülen az konuşan dersleri iyi, askeri okula gitmeye kendine hedef belirlemiş başarılı bir öğrenci. kocaman siyah gözleri olan aklı selim bir kız. (ki sonradan da hedefine ulaştı.)
    zıt karakterler birbirini çeker derler, bu iki çocuğun da arkadaşlığı biraz böyleydi galiba. neyse, eda geldi..

    -hocam dilara okulu bıraktı! artık gelmeycekmiş. ailesine bakacakmış.

    kafam büyüyor.

    +ne bırakması? nasıl? neden ? ne demek aile bakmak?

    -hocam ben de sizinle bunu konuşacaktım. dilara'nın üç ay önce annesini ölmüştü. kardeşleriyle anneannesinde kalıyordu. anneannesi artık onları istemiyormuş. o da kardeşlerini alıp evine dönmüş ve çalışıp kardeşlerine bakacakmış, hocam.

    başka bir çocuk bunları anlatsa, üç kişiyi daha çağırır bir daha bir daha sorgularım. fakat eda aklı başında ne konuştuğunu bilen lider karakterli bir kız. ellerimin, ayaklarımın uyuştuğunu, içimden kaynar sular döküldüğü hissine kapılıyorum
    dudaklarım, ellerim kuruyor anında, kavruluyor.

    + tlf nu yok mu bu kızın?

    -hocam arıyoruz kapalı.

    ben mi yoksa, ben mi bundan sorumluyum, ben ittim bu kızı bu çaresizliğe. içim daralıyor. bir şekilde ona ulaşmam, ve müdahale etmem lazım. güvende olduğundan emin olmam lazım. aklıma üst sınıflardan fırlama bir çocuk geliyor. ufuk. dilara nın etrafında bayağı gezindiğini, dibinden çıkmadığı aklıma geliyor. eda bana ufuk ' u çağır gel diyorum. ufuk eli yüzü düzgün, ağzı laf yapan fırlama bir tip. girmediği
    arkadaş grubu yok, her telden çalan, popüler bir tip. bir süre sonra gelen ufuk a dilara yı soruyorum.

    -ooo hocam o kız yolun yolcusu!

    +ne demek layn, yol ne demek yolcu ne demek?

    -öyle işte hocam, anladınız siz.

    +anlamadım oğlum ne demek yol?

    gerçekten de ne demek istiyor anlayamıyordum. çizdiğim çerçeve gördüklerim ve duyduklarımla sınırlıydı her şey.

    -hocam işte annesi gibi hani...

    +ne olmuş annesine oğlum açık konuş, canımı sıkma benim gevşek portakal.

    ağzını yayarak konuştuğu için ona böyle hitap ederdim.

    -hocam işte annesi gibi, pavyon kadını, or..p olacak o da.

    beynime kan sıçrıyor bu ağzıyla sıçan yayvan ağızlıyı o an öldürebilirdim.
    kulaklarından kavrıyor duvara çarpıyorum.

    +ne diyorsun sen it.!! anlat ne biliyorsun?
    çocuk o öfkeli halime ilk kez denk geldiği ve konuştuklarının kendisini aştığını anlayacak olacak. o kendine güveni olan gevşek ağız gidiyor, makul, düzgün ama titrek bir istanbul ağzı yerini alıyor.

    -hocam, bana para kazanması gerektiğini bunun içinde, okulu bırakıp çalışmaya başlayacağını söyledi. ben de küçüksün sana kim iş verir dediğim de. o da olmazsa annem gibi çalışırım, beden benim değil mi diye konuştuğunu söyledi.
    ellerimin içinde küçücük bir böceğe dönüşen bu çocuk ne kadar doğru söylüyor kestiremiyordum. zira dediğim gibi gevşek bir portakaldı.

    +nasıl ulaşırım kendisine dedim

    -tlf ları kapalı dedi.

    +layn onu biliyorum. kimi kimsesi yok mu ?

    - bildiğim kadaryla yok hocam. küçük kardeşleri var.

    +evinin adresini biliyor musun ?

    -evet hocam bize yakın kalıyorlar.

    +tamam bir yere kaybolma beraber gideceğiz oraya okul çıkışı, deyip çocuğu yolluyorum.

    hemen müdüre koşuyorum. odasına çat kapı giriyorum. oda dediğim ön kabulünde sekreteri olan, içerisi bir okul değil de lüks bir müteahitlik bürosuymuş gibi görgüsüzce döşenmiş yer gibi. müdürün yanında bir iki kadın öğretmen var, her zaman olduğu gibi. önemli ve özel bir şey konuşacağımı söylüyorum özür dileyerek ve kadın öğretmenlere bakarak. o da sırıtıp aman hocam aramızda yabancı mı var diyor aynı tıynette. gözlerimden ateş çıktığını gören kadın öğretmenler hocam biz çıkalımdeyip sıvışıyorlar.
    anlat hocam, deyip . gergin gergin kollarını göğüs kafesinde birleştiriyor. hade beni ikna et der gibi.

    neymiş bu kadar önemli olan.
    anlatıyorum meseleyi.

    -aman hocammm, bu muydu, yani? çocuk doğru demiş.

    +nasıl yani?!

    -ufuk, doğru demiş!

    +hocam ne diyorsunuz, ağzım dilim kuruyor. kelimeleri yutuyorum, konuşamıyorum.

    - hocam zaten bu kız başımıza bir iş açacaktı. allahtan okuldan uzaklaştı da kurtulduk. bırak ne hali varsa görsün kaltak.

    +ne diyorsun hocam sen!!!

    o an da birinin kolumdan çektğini farkettim.
    müdürün gözlerinde ki umursamazlığa baka baka gerisin geri beni çekti o el.
    el müdür yardımcısı ramazan hocaya aitti. okulda öğrencilerin baba diye hitap ettiği, hakikatten müdürün yavşak kişiliğinin tersi adam gibi adam bir insan. beni odasına götürdü, su çay bir şeyler istedi. sakinleştirip meseleyi anlattırdı.

    -çok vahim, çok vahim acil bişeyler yapmak lazım. dedi. ufuk ve eda' yı çağırıp tekrar anlattırdı meseleyi.

    +hocam dedim, çıkalım gidelim evine.

    -hocam annesini kaybettiğini biliyoruz. annesi yaşarken okula sıkça gelir.,
    çocuğu takip ederdi. dersleri gayet iyi uyumlu bir çocuktu. anneyi kaybedince malum işte...
    anneannesinin tlf var arayayım dedi. anneanne yarı yatalak kendine bakmaktan aciz bir kadın. bu çocukların orada kalması bile başlı başına sorun dedi.
    sen üzme kendini halledeceğiz inşallah dedi.

    böyle konuşan biri insanı bir nebze olsun rahatlatıyor. sanki sihirli bir el gibi her şeyi düzeltecek gibi geliyor insana. anneanne arandı. hocanın yüz ifadesinden anneannenin olaydan ne kadar uzak olduğunu anladım. ama kadının arada kaltak, or..p annesi dediği gibi kulağıma geliyordu. hoca tlf kapattı.

    -iş bize düşüyor. kadın kendi derdinde dedi.okul çıkışı gidip arayacağız çocuğu.

    içimden sarılmak geldi hocaya. okul çıkışı hocanın arabasıyla ufuğu'da yanımıza alarak kaldıkları muhite doğru gittik. ufuk bize kaldıkları evi gösterdi. ev
    gayet lüks bir sitenin içerisindeydi. ufuk'u evine gönderdik, çünkü kıvranıp duruyordu. bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordu.
    kapıcıya sorduk çocukları. daireyi söyledi. bizi manalı manalı süzünce.

    +biz öğretmenleriyiz çocuğu merak ediyoruz dedim.

    -tabi tabi beyim, buraya gelen giden çok olur dedi, manalı manalı...

    +layn senin deyip üstüne yürüdüm, hocam araya girip aman hocam, işimiz gücümüz var hade dedi.

    eve çıktık. zil çalışmıyor. kapıyı çaldık uzun uzun açan yok. tekrar tekrar kapıya vuruyoruz. evde kimse yok gidelim diyecekken içerden
    küçük bir çocuk sesi geliyor. anlıyoruz ki içeriden açılmak istenmiyor kapı. ramazan hoca, tatlı tatlı anlatıyor kim olduğumuzu. amacımızın kötü olmadığını,
    neden sonra bir ses geliyor belirsizce. bir erkek çocuk sesi

    -öğretmeni misiniz gerçekten de?

    +evet oğlum aç kapıyı, hade..

    kapı tedirgin tedirgin açılıyor..
    9 yaşlarında mavi gözlü sevimli bir çocuk yüzü, arkasında onun ayaklarına dayanmış salya sümük kirlice 3 yaşlarında bir de kız çocuğu.
    içim gidiyor evin içine girince. evde her yerde hazır yemek atıkları, yerlerde, koltuklarda, mutfak çöplük gibi ve çok kötü bir koku var içeride. karanlık iyiden iyiye bastırıyor. ışığı arıyorum ama elektirikler yok. çocuğa soruyoruz, kesmişler elektiriği de suyu da. telefonu var mı diyoruz ablanın başka. yok diyor, olan telefon numarası da annesine aitmiş, o da ödenmediği için kapanmış. peki nasıl bulacağız oğlum ablanı diye soruyorum. bize evde bekleyin kimseye kapıyı açmayın dedi. üç gündür çalışmaya gidiyor ve çok geç geliyor.

    +nerede çalışıyormuş ablan peki.

    - onu söylemedi ama bir adam tlf kapanmadan annemin tlf dan aramıştı iş için varami dereye gel demişti.

    +varami neresi abi diyorum, hocaya bakarak.

    -sakın harami, haramidere olmasın orası diyor ramazan hoca. çocuk heyecanla evet öğretmenim diyor.

    -şöyle yapalım o zaman benim evde o tarafta. çocukları alalım bana götürelim. o arada yol boyunca da bakınır ararız. kapıcıya da not bırakırız gelirse ondan bize ulaşsın tekrar döner alırız çocuğu.
    +hocam cansın, diyorum. içime bir rahatlama geliyor.

    çocuklara giysi felan bakınırken evin içinde dilara nın odasına giriyoruz. duvarda bir resim...
    okulun girişinde sınıfça çekilmiş bir resim. ben de varım o resimde. ikimizi kalp içine almış. içim ağrıyor. ah çocuk...bir şey dikkatimi çekiyor. defterler kitaplar masa üstünde. ve ödevler kısmı kitaplarda doldurulmuş. yani he gün okula gidiyor gibi
    not almış ders çalışmış. ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. dudaklarımı ısırıyorum...çocukları alıp dışarı çıkıyorum. ramazan hoca da kapıcıyı sıkı sıkı tembihleyip arkamızdan geliyor. arabada eşini arıyor. akşam tanrı misafiri
    var hanım diyor...çocuklar klimanın sıcağında sarıldıkları battaniyenin içinde uyuya kalıyorlar. benimse gözlerim hep yollarda durak önlerinde evlerine gitmek için otobüs minübüs kollayan insanların yüzlerinde. belki diyorum... trafiğin sıkıştığı bir durak önünde gözüme bir silüet çarpıyor. topuklu ayakkabıları ile paytak paytak yürüyen şuh giyimli bir kadın. ince narin bir vücud, eller sıkı sıkı hatta sanki üşüyormuş gibi öne eğik şekilde göğüs üzerinde kitlenmiş. sağa sola neredeyse çarpacak gibi salınıyor ortada. saçlar kızıl. bizim kız sarışındı o olamaz diye geçiriyorum ki içimden, arabaya doğru yüşüyüşünü değiştirince çökmüş yüzünü fark ediyorum. acaba diyorum?

    +hocam dur!
    -ne oldu?

    hoca baktığım yöne bakınca o da fark ediyor ona doğru yanaşmaya başlıyor. farın kendisine yöneldiğini fark eden kadın, önce dikkat kesiliyor. sonra gözleri kamaşmış şekilde arkasını dönüyor. hocayla birbirimize bakıyoruz. ben çıkmalıyım diye düşünüyorum arabadan çıkıyor ve ona doğru ilerliyorum. ama halen o olduğundan da emin değilim. belli belirsiz adını sesleniyorum.
    dilara..
    trafiğin gürültüsünden duymuyor.
    tekrar daha gür şekilde sesleniyorum. kadın aniden irkiliyor. dönmekte kararsız gibi önce kalakalıyor. tekrar seslenince kendisini tanıyan biri olduğunu farkına varıp panik ve korkuyla yüzünü dönüyor. evet o. ta kendisi. başında kızıl bir peruk, üstünde parıltılı askılı bir tişört, altında minicik bir etek... yüzünde belli belirsiz acemice yapılmış makyajın aktığını belli eden gözyaşı çizgileri. önce umursamaz kaşları çatık halde bakıyor yüzüme. sonra gözleri büyüyor ve beni tanıyor. o an aniden yüzüne gözüne sel basmış gibi ağlayarak, ve hocamm diyerek bağırarak bana doğru koşuyor. topuklu ayakkabı, parlak çanta bir tarafa koşarak bana doğru geliyor. allahım bu nasıl bir dünya...batsın ulan bu dünya. o daha dönerken benim yüzüm kederden büzüşüyor. o öyle bağırıp bana doğru koşunca ben de kendimi koyveriyorum. hüngür hüngür öksürür gibi ağlamaya başlıyorum. dilara uzun uzun boynuma sarılıyor.
    hocam dediğini anlıyorum sadece. durmadan ağlayarak konuşuyor. durmadan...
    ben de ona sarılıp uzun uzun ağlıyorum. hayat bu kadar kötü olmamalı. bu kadar zalim olmamalı. yüreğim paramparça kederden. bu çocuk bu akşam vakti burada, bu halde... üç gündür... allahım sen aklıma mukayet ol..
    sonra ramazan hocayı farke diyorum, arkamdam sesleniyor hocam hocam diyor.
    bakıyorum onun da gözler kızarmış. dilara gözleri ağlamaktan kapanmış halde neredeyse bayılacak gibi oluyor. onu omuzlayıp arabaya doğru gidiyoruz.

    +merak etme çocuk, artık öğretmenin yanında, diyebiliyorum ancak.

    ramazan hocanın evine gidiyoruz. evde eşi bizi gayet iyi karşılıyor. küçükleri yemek yedirip yatırıyor eşi sağ olsun. dilara başından geçenleri anlatıyor. anneannesi bir gün onlara kapıyı açmamış öylece sokakta kalmışlar. o da anneleriyle kaldıkları ve
    dönmüş mecburen. bu ev aynı zamandan annesinin beraber yaşadığı adamın annesini boynunu kırarar öldürdüğü ev. annesinin ölümünden sonra burada kalmak ayrı bir eziyet olmuş onlar için. ama mecburdum diyor. evde annesinden kalan bir miktar parayla bir müddet geçinmişler. sonra para bitince iş aramaya başlamış. ama çok küçük olduğu için ve bildiği bir meslek olmadığıiçin iş bulamamış. derken bir tlf gelmiş, adam annesi sanarak şu otobüs durağına gel, iş var diye çağırmış. o da annesinin her gece yaptığı gibi durağa gitmiş. adamla buluşmuşlar adam önce sen çocuksun olmaz demiş, annesinin öldüğünü dostunun da hapiste olduğunu
    öğrenince hepten karşı çıkmış. başıma iş alamam demiş. kızı yollamış. o akşam yolda yaşlı bir adam buna yaklaşmış ama dilara nın çok
    küçük olduğunu fark edince, uzun uzun nasihatler edip bir miktarda cebine para koyup onu eve bırakmış. bir müddette bu parayla idare
    etmişler ama sonra...
    ramazan hoca hikayeyi dinlerken arada mutfağa geçiyor. muhtemelen ağlıyor sonra yüzünü gözünü siliyor tekrar geri geliyor. bizse eşiyle beraber çocuğu dinliyor ve onunla beraber ağlıyoruz. kadın arada dayanamıyor gelip dilara ya sarılıyor, ağlama nöbetlerine giren kızı sakinleştiriyor.
    ramazan hoca, eski bir öğrencisini arıyor. sosyal yardımlaşmada müdür diyor, işimize yarayabilir diyor. uzun uzun anlatıyor meseleyi tlf da öğrencisine. sonra telefonu kapatıyor ve yanımıza geliyor.
    - tamamdır inşallah, diyor. bundan sonra yurtta kalacaksınız.

    +ne yurdu diyorum

    -yetiştirme yurtlarında. okulunu da değiştiririz. yeni bir başlangıç yaparsın. ama bize söz vermelisin. bir daha ne kadar kötü olursan ol böyle bir yola tevessül etmeyeceksin diye söz istiyor.

    -söz! hocam. söz..

    gerçekten de sözün de durdu dilara. onu ve kardeşlerini yetiştirme yurduna yerleştirdik. burada tekrar hayata sarıldı çocuk. lise hayatı boyunca
    da irtibatı hiç koparmadık. ben ve ramazan hoca babası gibi kardeşi gibi bu çocuğu ve kardeşlerini sorduk, ettik, görüştük. sonra kızımız istanbul üniversitesi psikoloji danışmalık ve rehberlik bölümünü kazandı. ardından girdiği sınavlarda başarılı oldu ve yine yetiştirme yurtlarında psikolojik danışman olarak atandı. ve şu an kendisi gibi hayatın kendilerine çemkirdiği çocuklara yardımcı olmakta.

    bir genç öğretmen küçük bir kızın ilgisinden, zaafından faydalanıp ruhunu fahişeleştirmedi.

    çünkü öğretmen fahişe değildir.

    bir diğer öğretmen herkesin görmezden geldiğini boşvermedi el verdi.

    çünkü öğretmen boşveren değil önemsiyendir.

    bir çocuk kendine uzana ışığa yürüdü ve dünya güzel kokan bir çiçek kazandı.

    dersimiz bitmiştir.
    çıkabilirsiniz...

    not: anlatılan olay gerçek olmakla beraber isimler, yer adları değiştirilmiştir.
  • okumaya üşenilmemesi gereken gerçekten öğretmenin bir çocuğun hayatını kurtarabileceğini anlatan bir öykü olmuş.

    tanım: öğretmen mum gibi kendi yanarken etrafına ışık verendir.
hesabın var mı? giriş yap