• başlığı görünce aklıma geldi. geçen gün bülent üstün anlatırken dinledim. rahmetli oğuz aral günde ortalama üç paket sigara içermiş. vefatından sonra evdeki çalışma odasını badanalamışlar. biriken nikotin yüzünden duvar boyayı kusmuş. sonrasında 2-3 kez yine boyamayı denemişler ama sonuç aynı olmuş. her seferinde boya bulamaç olup akmış. o yüzden odayı öyle bırakmışlar.

    benzer bir vaka rahmetli dayımın vapur gibi sigara tüttürdüğü odasında da gerçekleşmişti. duvarı komple kazıyıp üzerine silikon astar ve alçı uyguladıktan sonra boyayarak satmışlardı evi. ülkeye endüstriyel sigaranın girişi ve oğuz aral gibi bu çağın ilk neslinden sayılabilecek insanların tükettikleri sigara sayısını düşününce insanın ensesi ürperiyor.

    ortalama üç paketten senede 65.700 dal, 50 yılda ise 3.285.000 dal eder. bir de eski filtresiz sigaraların hayvan gibi nikotin ve tar oranını düşünün. değil duvar, demir olsa çürür. insan bedeninin bu kadar işkenceye rağmen 70 sene direnebilmesi de çok enteresan.
  • türk popüler karikatürünün üstad-ı azamı, son elli yılda yıldızlaşan birçok çizerin, mizah yazarının ilk yirmi yılında doğrudan sonraki otuz yılında ise öğrencilerinin öğrencileri olmaları hasebiyle dolaylı yönden ustası, popüler karikatürün ve mizahın gogol'u. paltosundan onlarca yetenek çıkmıştır.

    ve benim açımdan yukarıda bahsettiğim yönü kadar önemli gördüğüm bir başka yahut es geçilen yönü ise çizgi romancılığı.

    oğuz aral, frankofon tarz, realist çizgiden, teknikten hayli uzak, mizaha komediye dayalı çizgi roman konusunda handiyse aşılamaz bir zirvedir.

    çünkü en bilinen iki yapıtı avni ve utanmaz adam karikatür değil net olarak çizgi romandır. önceleri hayk mammer sonraları hafiyesi mahmut olan karakteri de hakeza. ve el verdiği yetiştirdiği bugünün duayen ustalarının eserleri de büyük oranda çizgi romandır.

    kim ilban ertem'in, nuri kurtcebe'nin, galip tekin'in, suat gönülay'ın öykülerine, latif demirci ve behiç pek'in muhlis bey'ine, bülent arabacıoğlu'nun en kahraman rıdvan'ına, ergün gündüz'ün stero seyfi'sine, mehmet çağçağ'ın daral ve timsah'ına, tuncay akgün'ün bezgin bekir'ine ve şimdi sayamayacağım kadar çok yazar/çizerin karakterine karikatür diyebilir?

    bunların hepsi net olarak çizgi romandır.

    standart bir avrupa ülkesinde yaşasaydık tüm bu sayıp döktüğüm ve sayıp dökemediğim onlarca yazar/çizerin eserleri şimdiye kadar külliyat halinde hiç olmadı arşiv serisi mantığıyla çoktan basılmış hatta birkaç baskı yapmış olurdu.

    ama standart bir avrupa ülkesi değiliz, yakın gelecekte olacak da değiliz. bu popüler kültür/sanat hazineleri de eski dergilerin sayfalarında unutulup gidecek eşyanın tabiatı gereği. birkaç meraklı koleksiyoner dışında kimsenin umrunda olmayacak. mevcut iklimde bunlara gönül vermiş çılgın bir yayıncının bu işe girmesini beklemediğim gibi istemem de. çünkü satmayacağı için zarar edeceği kesin.

    evet, bu bir kendimle sohbet, bi iç çekiş tadında entry oldu, epeydir keyifsizim, biraz olsun eski günleri tebessümle yad edeyim dedim ama gene boka çıktı. neyse sikeyim emperyal merkez kapitalizme bağımlı bir çevre ülkesinde yaşamayı getiren dünyanın çarkını!
  • kardesi tekin aral'in olumunun ardindan yazdigi, azrail'le icip muhabbet edip sonunda beraber goge yukselirken kardesini cennet hurileriyle gorup kiskandigi yazisi okudugum ilk komik ama acikli yazisiydi... ertesi gun serdar turgut da bu yazinin kendisini nasil dagittigini , bu yaziyi okuduktan sonraki ruh haliyle kaleme aldigi yazisiyla, anlatmisti...

    atilla atalay'in "hayaller kahyasi" kitabini ithaf ettigi ustasidir... bu kitabi yeni ciktigi 2001 baharinda tuyap kitap fuarindan almak istemistim, atilla atalay'in da katilacagini zannediyordum... fuara gittim, kitabi aldim, fakat atilla atalay'in fuara katilmayacagini ogrendim, gezerken bikac kitap daha alip butun param bitmek uzereyken oguz aral'i kitaplarini imzalarken gordum, ben de bir kitabini almak istedim, kitaplarina baktim,cebimdeki para en ucuz olanina dahi yetmiyordu... "hayaller kahyasi"nin da ilk sayfasini ve oguz aral'a ithaf edildigini gormustum, cekinerek kitabimi imzalayabilir mi diye sordum... "bu kitap atilla'nin, ona imzalatsana, ben kendi kitaplarimi imzaliyorum..." dedi, "kendisi katilmicakmis fuara, ben de size ithaf edilmis diye seettiydim" diye biseler geveledim, "atilla burda, demin bana kitabini getirdi" dedi. meger atilla atalay sadece kitabini birakmak icin ugramis. "tamam, bakarim tekrardan" dedim, "benim kitabimi alirsan imzalarim ama" dedi. "o kadar param yok" dedim, "ne kadar paran yok?" dedi, yanilmiyorsam kitap iki milyondu, benim uzerimde bir milyon kalmisti, "bir milyonum var, bir milyonum yok" dedim, "tamam, o bir milyonu da ben veririm o zaman" dedi. kitap standindaki kasaya cebinden bir milyon cikarip uzatti, kasadaki hafif yavsak tavirli adam "tamam oguz bey, sorun diil" gibisinden biseler dese de "yok al sen bu parayi, sonra adini degistirip baska yerden keseceksiniz" diyerek adami payladi, sonra da kitabimi, o meshur uzun harfleriyle, adima, "fifti fifti sevgiyle..." diye imzaladi, bir de avni resmi cizdi...

    bir de otururken "rahatsiz olmayin, ben geliyim oraya" desem de "yok canim, kalkiyim da sen biraz rahatsiz ol, ufak kal fotografta" diyerek cekildigimiz fotogragimiz kaldi hatira...
  • avniyi gördüm az önce manava elma almaya gidiyordu
    ne oldu dedim
    cevap verdi
    " dıgıl muful"
    sadece başın sağolsun diyebildim
    rahat uyu büyük usta
  • girgir karikaturist yetistirme fakultesi dekani
  • avni'nin babasi.
  • mizah sektörünün despotu. süpper adam.

    kendisi sayesinde sıfır disiplinli ama cevheri olan mizah yazarlarından senelerce güzel şeyler okuduk, dergiler zamanında çıktı, o zamanlar "baskıya 10 kaldı onun için bu kareyi sarıya boyuyorum, bakın bakın içiniz açılsın" yoktu, yapamazdılar oğuz abim hayattayken. tartaklardı gerekirse.

    nur içinde yatsın.
  • bacakları öyle uzun ki dört kez dolayabiliyormuş birini diğerine... öyle çizerlerdi onu gırgırda. evde ben küçük bacaklarımı birbiri etrafında dört kez döndürmeye çalışırdım. olmazdı. büyüklerin dünyasının güzel ve maceralı olabileceğinin müjdesiydi onun bacakları, ağzındaki sigara. dergideki bütün yazarların ortak yanı ondan korkularıydı sanki. mühim bir adamdı sanki bu uzun bacaklı ince bıyıklı adam. orda çizen herkes sanki seviyordu bu adamı gizliden. usta nasıl bir şeymiş, ilk kez öyle sezdim.
    gereksiz taramalardan kaçınmak gerektiğini öğrendim ilkokulda.. evde avniyi çizmeye çalışırdık ablamla. avniyi çizmeye çalışmak ne güzeldi. oturup avniyi çizmeye çalışmak. babam severdi çünkü avniyi. alır almaz gırgırı sondan ikinci sayfayı açıp babamın yanına giderdim. babam az gülen bir adamdı çünkü, birlikte gülerdik avniye...
    gırgırı satın aldıklarında bir dal kırıldı içimde, haksızlık neydi onu anladım.
    büyümek.. sevdiğin şeylerin eksilmesi, değişmesi..
    yuvarlanan turgut özal kafaları çoğalınca zam olduğunu anlardık. dalga geçmek çokkeyifli bir şeydi. sanki insanın hayata karşı tek gerçek savunma silahı.. dudağımızın kenarındaki alaycı tebessüm.. yuvarlanan turgut özallar.
    oğuz aral bir kuşağın dudağının kenarındaki alaycı tebessümün ta kendisidir. gamzesidir.
    her hafta ablamla gırgır alırdık biz. ablamla biz her hafta gırgır alırdık. sen öptürmezsin zannedersem ama yine de öperiz elinden. oğuz amca. aşkolsun.
  • babam çok severdi huysuz ihtiyarı. bana da çok sevdirmişti, avni o'nun çocuğuydu ben de babamın...ikisinin de toprağı bol olsun, huzur için de yatsınlar...

    neyse, gideyim de avni ile karşılıklı birer elma yiyip dertleşelim...
  • kaldığı otelde fenala$ınca görevlilere:
    "çocuklar kusura bakmayın.. ihale size kaldı galiba.." diyerek son nefesinde bile espriyi patlatmı$tır..
hesabın var mı? giriş yap