• ölünün üstüne basmama, arkasından kötü konuşmama vs. ile ifade edilen davranış biçimi
  • karsimiza bir olu cikip da kollarini uzattiginda, ondan kacmamamiz, kollarina sefkatle sarilmamiz gerekir. sapka takiyorsak, hafifce kaldirip, iyi gunler efendim, afiyettesinizdir insallah diyerek konuya girilmeli ve huzursuz ruhunun nasil kurtarilabilecegine dair sorular sorulmalidir.
  • lich , necromancer ve vampirlerin gücüne ve konumuna korkuya karışık duyulan saygıdır.
  • ölünün umrunda olmayan, sadece geride kalanları ilgilendiren durum.
  • hem ölüye hem de onun hayatta kalan yakınlarına saygıdır. ölümün çaresi yok bu nedenle yakını ölen kişiler büyük bir boşlukla yüzleşiyor. ne yapacaklarını bilemez oluyorlar. ilk anda şok yaşıyorlar, kendilerini toparlayamıyorlar. ölünün arkasından konuşulmaz lafı biraz da ölenin yakınlarını sevenlerini incitmemek için geçerli. ölü geri dönüp kendini savunamayacağına göre onu savunmak yakınlarına düşüyor. zaten acı içinde şok içindeki kişileri de buna mecbur etmek çok kaypakça. fakat şu an yaşadığımız ülkede bu kaypaklığın örneklerini görüyoruz.
  • canlıya saygı kadar önemli değildir kuşkusuz.

    kütüphanede eşşekler gibi anırarak konuşuyorsanız mezarlık yanından geçerken müziğin sesini kısmanız nazarımda beş para etmezdir.
  • ölümü yadsımadan edimlenen hürmettir.

    takılıp yere düşmek, hapşırırken kafayı bir yerlere vurmak gibi başkasının başına gelen küçük kazalara gülmeye meyillidir insanlar: ‘’pekala benim başıma da gelebilirdi’’ psikolojisiyle. kazalar büyüdükçe insanlarda yarattığı düşünceler de ciddileşir. sebep aynıdır.
    ama bizim geleneklerimizdekinin karşılığı değildir bu başlık. bizim geleneklerimizde, ölüye saygıdan değil, ölümden duyulan korkudur cenazelerde başımızı öne eğme sebebimiz. hülasa kimse kafasını, ‘’aldığın bu ölüm kararını saygıyla karşılıyorum’’ düşüncesiyle eğmiyor öne.

    hazır, konumuz ölüm korkusu değilken ’’ölüye saygı’’ için ölünün kendisinin de emek vermesini* gerektiren bir örnekle bitirelim.

    bir gelenek var doğu karadeniz’in ortasının uzağında. adam, aynı gün içerisinde defnedilemeyecek kadar geç saatlerde ölmüşse; geceleyin kedi fare gibi hayvanat cesede zarar vermesin (yemesin) diye sabaha kadar refakat edilir kendisine. adam dedim ama durum kadınlar için de geçerli: fareler cinsiyet ayrımı yapmıyor. gece boyunca gençler bekler cesedi. vakit geçmek bilmez. adam birden komik gelmeye başlar gençlere. kaldırırlar yakışıklı cesedi. kanepeye oturturlar. kaykılmasın diye her iki koltuğunun altına geçer ve sonra konuşmaya başlarlar adamla. sorular sorarlar: ‘’şurada niye böyle yaptın?’’, ‘’tarlanın hududunu kaydırdın da ne oldu, tarla yanında mı şimdi?’’... devamında dalga geçmeye başlarlar soğuk bedenle; yanında götüremediği fani dünya malını referans vererek.
    iki koltuğundan ayağa kaldırılıp hep beraber horon tepilerek fasıl tamamlanır. yatırılır usulca, ayin bitmiştir.

    doğu karadeniz’in ortasının uzağında ölüyor ve saygı bekliyorsan, gecelerin kısa olması, bir yaz mevsimi ölmek yetmez; iyisi: bir yaz sabahı ölmektir.
  • "milletin ebesini sik, geber ardindan kimse konu$masin"in kissadan hissesi..

    zannediyor musun ki ardindan kotu konu$ulmasin diye oluye saygiya hayati boyunca dosdogru ya$ami$ kamil amca nin ihtiyaci olsun..
hesabın var mı? giriş yap