• sene 2012. yavaş yavaş sözlükten kopup twitter'a kaydığımız dönem. sonra zaten gezi filan derken hep beraber kaydık oraya. daha yeni keşfediyoruz ortamı o dönemler. ilk defa orada tanıdım önder'i. ilgimi çekti, çünkü gündemle ilgili ne yazsa sanki ben yazıyormuşum gibi geliyordu. o içel anadolu ürünüydü ben sakarya anadolu. takipleştik. mentionlaşıyoruz. o zaman ben anonim hesap aytimenicir olarak takılıyorum. tanıyanlar hatırlayacaktır, elinde rakı bardaklı üstü çıplak bir fotosu vardı pp olarak önder'in. mesaj attım. oğlum iyi güzel yazıyorsun da sırf şu pp yüzünden bakasım gelmiyor diye. bana bir küfür kıyamet. blockladı beni. üzüldüm ve utandım amk. çünkü o sırada az da olsa bir samimiyet kurmaya başlamıştık. ben geyik olsun diye yazmıştım ama haddimi de aşmıştım. önder de böyle bir adamdı. çabuk parlardı. neyse ortak tanıdıklar aracılığıyla yazdım, samimi şekilde özür diledim. açtı banı. mesajlaşmaya başladık, barıştık. o gün başladı arkadaşlığımız. 10 senedir de devam ediyorduk o lanet otelde katledilene kadar. o taymlaynın en leş adamıydı. ben de ondan da leştim. liboş bir lavuk bize böyle bir şey yazmıştı. önder cirik'i bu timeline'in en leş adamı olarak bilirdik sen ondan da leşmişsin diye. o günden beri birbirimizi öyle çağırırdık. naber timeline'in en leş adamı. iyidir lan benden de leş herif sen ne yapıyorsun diye.
    önder benim bu dünyada tanıma şansına sahip olduğum en dolu insanlardan biriydi. bu coğrafyaya aşık, insanını doğasını tanıyan, öğrenmeye çalışan, düzeltmeye çalışan, elini taşın altına koymuş, sadece yazıp söylemeyen bunun yerine eyleme de geçen bir insandı. hani fikri hür, vicdani hür, irfanı hür nesiller yetiştirmekti ya amaç. önder bu amacın ete kemiğe bürünmüş haliydi. önder'in yaptıklarını, yapmaya çalıştıklarını, ideallerini, amaçlarını daha sonra uzun uzun anlatacağız ama bu güzel adamın nasıl bir insan olduğunu anlatmak adına bugün tek bir hikaye anlatacağım. bilenler bilir ben ufaktan türkçe bilişim eğitimleri hazırlıyorum. 2019'da bir cloud eğitimi hazırlayıp udemy'e attım. 25 saatlik uzun bir eğitim. işte sağda solda yazıyoruz bunun hakkında. aradan 2 ay filan geçmedi önder yazdı whatsapp'dan. eğitimi bitirdim aha bak bunu şunu anlamadım bana anlat, şunu şunu düzelt diye. aradım lan dedim deli misin oğlum defol git kuşuna bak. 25 saat bilişim eğitimi 5 günde bitirmişsin. senin ne işin olur cloudla bilişimle. ne demek ne işin olur dedi. merak ettim, elimde kaynak var, zaman buldum öğreniyorum. önder'i tanıdığım günden beri her olaya bu şekilde yaklaştığına bizzati şahit oldum. önder merak duyardı. bilmediğini öğrenir ve daha önemlisi sadece öğrenmekle kalmaz eyleme dökerdi. sen ben hayıflanırız, önder hayıflanmakla kalmaz birşeyler yapardı. önder salt slogan adamı değil bir eylem adamıydı.
    daha anlatmaya devam edeceğiz. çocukluk arkadaşları gelecek uzun uzun anlatacak. ailesi anlatacak. birlikte çalıştığı insanlar gelecek anlatacak. biz arkadaşları anlatacağız. ama sana söz veriyorum leş adam, ben kendi adıma sana bir söz veriyorum. ben artık sadece anlatmayacağım önder. ben artık güçsüz olmayacağım leş adam. o taşın altına ben bu omzumu koyacağım. seni o altında bırakan bu düzeni değiştireceğiz kardeşim. bu vatanı o hayal ettiğimiz yer haline getireceğiz. ruhun huzur bulsun önder.
  • debe editi: (bkz: 14 şubat 2023 hataydaki enkazdan ses gelmesi)

    senelerden beri bana hep, "türkiye'de gitmediğim iki il kaldı, biri bartın biri edirne" derdin. geçtiğimiz aralık ayında ilk kez yüz yüze edirne'de buluşmuştuk, ziyaretime gelmiştin. gazibaba'da kitaplarımı imzalatırken saatlerce sohbet etmiştik, üstüne kars tarihine dair kitaplar hediye etmiştin tadımlık peynirlerin yanında. imzalatamadıklarını bir sonraki buluşmamızda getireceğini, bu seferlik yanımıza gelemeyen dikakana bey'in de gelebileceğini konuşmuştuk. hatta kars'a çağırmıştın, orayı gezecektik birlikte. twitter'dan muhabbetleşmiştik o vakte kadar. o uğursuz geceden evvelki sabah çevirdiğimiz geyik son konuşmamızmış meğer, ne vakitsiz yakalanmışız feleğe. ekşi'ye arkadaşın ölmesi başlıklı ikinci girimin (bkz: arkadaşın ölmesi/@songulyabani) sen oluşunu hala kabullenemedim. hiçbirimiz kabullenemedik. ancak toparlanıp da yazabiliyorum. seven sevmeyen öyle güzel yâd etti ki seni... rehber kardeşlerin yazdı, "abi biz rehberler toplandık sözleştik asla unutturmama kararı aldık yıllarca anlatma yemini ettik sen de unutma unutturma abi 20 yıl 50 yıl biz ne kadar yaşarsak başka canlar ölmesin diye" dediler, "ben de unutmayacağım, unutturmayacağım" dedim. halen eski geyiklerimizi anıyorum, birçok kişi de senden bahsediyor, hatıralarını paylaşıyor twitter'da. şu sıra efsane vasiyetini paylaşıp sen varmışçasına söyleşiyoruz. hem bizimlesin hem yarım kalan onca şeye hayıflanıyoruz, bir tuhafız halen. unutulmayacaksın, yaşadıkça tekraren anımsayıp varmışçasına yaşatacağız hatıranı. bir gün elbet yine, bu sefer buluşuruz gökyüzündeki meyhanede.
  • "önder cırık her yaz hayatında hiç deniz görmemiş çocukları bi şekilde bulur bir araya getirir 100 ordan 200 buradan toplayarak otel ayarlar 1 hafta ege’de akdeniz’de bir yerlerde gezi yaptırırdı bu çocuklara."

    "sonra bir liste yapar gezilecek yerleri çıkartır. müzeler ile görüşür bedava giriş ayarlardı. thy ya da pegasus’tan bilet ayarlardı. bazen gittikleri yerlerden arkadaşları onları misafir eder rehberlik ederdi. programda ören yerleri çocuklara gezdirilirdi. bıkmadan yaptı bunu."

    biz altın bir kalp yitirdik arkadaşlar. bunun yerini dolduracak bir program organize edecek bir kişi bile varsa maddi desteği de topluluk desteğini de toplamak için elimden geleni yaparım. programın adı önder cırık programı olur. erasmus varsa cırık da olur. bu güzellik yaşamaya devam etsin.
  • demek ki boşa yaşanmamış bir hayat böyle oluyor.

    öyle klasik ünlü olmasan da öldüğünde hiç karşı karşıya gelmediğin, oturup bir bardak çay, bir duble rakı içmediğin insanlar ardından ahh bee diyor.

    yazık oldu.
  • dört gündür içimde bir umut vardı; inatçı, kafasına koyduğunu hep yapmış bir adam, oradan da çıkar diye düşünüyordum. saat başı yeni bir haber var mı diye bakıyordum, ta ki az önce kötü haberi öğrenene kadar.

    tavsiyesi ile aldığım kaltenburg'u okumuş, beğenmiştim. sadece benim değil, herkesin hayatına dokunmuştu. hele köyünden bile çıkmamış, dünyayı tanımayan çocukları denizle tanıştırması, bunun için çaba sarfetmesi ne kadar büyük bir iyilikti, yeterince anlatılamaz herhalde. bütün bunların yanında, ülkenin doğasının korunması için de sürekli çalışır, çaba gösterirdi kuşları çok seven önder.

    vatan dediğimiz hes'ler, siyanürlü altın madenleri değil, önder gibi adamlar işte. bu ülkenin en değerli madeni olan çocukları işleyen, onlara hayatı gösteren insanlardır vatan. işte o vatanın bir parçası öldü bu depremde. çok üzgünüm.
  • anladığım kadarı ile iyi, sevilen, şakacı bir insanmış ve ardında hoş bir seda bırakarak göçmüş bu dünyadan...

    ardında sevenlerine şöyle de bir vasiyet bırakmış:

    "vasiyetimdir. yedimde tiramusu, kırkımda ahududulu cheesecake, elli ikimde limonlu cheesecake dağıtılsın. helvaya, lokmaya girmeyin. köylü müyüm ben."

    seni tanımadan sevdim önder kardeş, toprağın bol olsun.
  • tears of the dragon dinleye dinleye şarkıyı tükettim. yasımı tutarken bazı gerçekleri buraya da kaydetmek gerek.

    önder'in öldürüldüğü grand isias otel, yapı denetiminden geçemeyip mühürlenen, buna rağmen yeniden açılıp faaliyet gösteren, tügva adıyaman yüksek istişare kurulundan ahmet bozkurt'a ait bir oteldi.

    doğu akdeniz üniversitesi inşaat mühendisliği bölümü binaya ilişkin ön inceleme raporu yayınladı. bu raporda,

    “bina alanında bulunan molozlar yakından incelenmiş ve beton kalitesinin bariz bir şekilde düşük olduğu, dere çakılı ve kumu kullanıldığı tespit edilmiştir"

    “temeli ve kolonları 5 kata göre tasarlanıp inşa edilmiş olan söz konusu binanın inşasının doğru yapılmadığı kanaati oluşmuştur. kat artırımı yapılmasının ciddi bir hata olduğu ve binanın en düşük depremlerde dahi yıkılmasının mümkün olduğu kanaati olmuştur”

    “bu yapının göçmesinin nedeni depremin büyüklüğü değil yanlış tasarım ve/veya imalattır”

    ifadeleri geçmekte. doğu akdeniz üniversitesi'nin altı çizili olmalı, çünkü biz kendi canımıza sahip çıkamadığımız gibi ölümüze de sahip çıkamıyoruz. otelde yaşamını yitiren ortaokul öğrencilerinden oluşan voleybol takımı kafilesi kuzey kıbrıslıydı. kıbrıslı gardaşlar işin peşini bırakmıyorlar. uzaktan takip edebildiğim kadarıyla da sonuna kadar bırakmayacaklar.

    grand isias otel'de 65 kişi öldürüldü.

    dosyaya gizlilik kararı getirildi.

    edit: otel sahibi ahmet bozkurt, mehmet fatih bozkurt ve efe bozkurt tutuklandı.
  • bugun balkona * hic kus gelmedi. dort gundur ilk kez televizyonu kapadim. iki saat kadar binlerce kilometre uzaktaki bir camdan disari baktim ve agladim. kiymetini anlamamis/anlamayacak bu cografyadan bir goca yoruk gecti ey romali koyluler.

    kalbi bu kadar seffaf pek az insan tanirsiniz hayatta. bu kadar seveni olan pek az insan. zihni her kosulda berrak kalan pek az insan vardir. ve bu kadar hicivli...

    kimseye yakistirilmaz olum tabii ama onder gibi bir doga sevdalisinin/emekcisinin hayallerinin adiyaman'da boktan bir binanin enkazina takilmis olmasini kabul edemiyorum.

    jandarma dayagi kavramini bir turlu aciklayamayacagim hollandali esim ile onder icin bir mum yaktik bu aksam elit jakobenler olarak.

    sevenleri cok, biraktigi bosluk onulmaz. kuslar kuskun bugun.
  • cumhuriyet evladı, katledildi.
  • hadi ben, depremden önce böylesine muhteşem bir varlığın varlığından haberdar ol(ma)ma hatasını yapmışım!

    - sadece ve sadece hiç deniz görmemiş çocukları deniz ile tanıştırmak!.. muhteşem bir varlık olduğunun işareti sayılır! direkt, birebir tanımaya gerek kalmayabiliyor... bazı varlıkların, gerçekten muhteşem bir varlık olup olmadığını anlamak için! -

    iyi de ne canına yandığım!.. bu muhteşem varlığı tanıyan, bilenler!

    depremden önce sadece ve sadece on dört ( 14 ) girdi girmek!.. sizce yaşarken değerini bil(me)mek, bil-e-(me)mek değil mi?!?

    umarım başka bir hayatta, başka bir evrende, boyutta tanışmak mümkün olur!
hesabın var mı? giriş yap