• yirmi yil once, bugunun olanaklariyla benim diyen muzik adaminin ulasamadigi kalitede duzenlemeler yapmistir. besteciligini yazmak icin masaya ayrica oturmak gerekir.

    sezen aksu bir medyum; onno ya olan askin medyumu. onno tunc sevgisi alabildigine anonimdir; dunyanin en anonim seyidir. sonsuz bir sevgi kaynaginin bilinmemis, sakli kalmis nesnesi olmak ve bundan haz duymak da bir insanin varabilecegi en ust nokta, deneyimleyebilecegi en guzel seydir. sanirim onno bu hazzi doyasiya yasamistir.

    onno tunc, turkiye'de yasamis en buyuk muzik adamidir.
  • "onno genel olarak duygularını, beğenilerini ya da bir konudaki fikrini çok böyle abartarak belli etmeyen birisiydi zaten, ben de çok küçüktüm, beğenmedi zannettim beni, meğer çok beğenmiş. ... fakat ondan sonra uzun bir süre görüşmedik,aradan zaman geçti ben şarkı söylemeye başladım. fakat ilk türk müziği eğitimiyle başlamıştım, ve öğrenmek istiyordum bu yeni alanda bir takım şeyler. ne yapayım ne edeyim diye düşünürken nükhet duru’nun bir albümü çıktı, orda onno genel olarak düzenleme yapıyordu; işte galata kulesi’nde caz konserleri yaptığını biliyorum o dönemlerde, hiç ücretsiz; sonra seninle diye bir şarkı vardı orda, o kadar beğendim ki ben gecenin bir saatinde telefon numarasını buldum onno’nun, telefon açtım. dedim ki “çok heyecanlandım, çok beğendim, ne güzel bir şarkı bu, ben sizinle görüşmek isterim”. sonra görüştüm ve ders almak istediğimi söyledim. zannediyorum ki 77, ders almaya başladım onno tunç’tan. henüz birlikte çalışmıyorduk, sadece ders alıyordum. ondan sonra zaman zaman bir araya geldik, bir süre de devam etti. sonra zaman zaman kopukluklar oldu. sonra benim şan tiyatrosu’ndaki bir çalışmam sırasında; egemen bostancı’nın büyük hayranlığı vardı ona, herkes gibi; bir orkestra kuruldu orada yapılan bir gösteriyle ilgili. o çalışmadan itibaren ben kendisiyle birlikte çalışmak istediğimi söyledim. birkaç tane bestesi vardı, belki de daha fazlaydı yani, benim bildiğim, onun da söylediği bana çok fazla yoktu o sırada. “beste yapar mısın, niçin beste yapmıyorsun?” dedim, “tabii yaparım.” dedi. şeyi düşündüm çünkü ben, düzenleme yapan insan, yani işte türkiye’de bilinen tanımıyla aranjör dediğimiz kimse aslında en önemli kişilik, bir perform’un arkasındaki, çünkü on tane beste yapıyor demek nerdeyse en az. işte gitar partisi, bas partisi, davul partisi, kontrşanı kontrpuanı, çok sesli müziğin gerektirdiği bütün hatları yazmak ve onları matematiğini gerçekten bilerek akademik olarak doğru yerlerine oturtmak çok ciddi bir uzmanlık meselesi. o zamanlar küçüktüm ama hissettim bunu, bu kadar çok şeyi bilen ve yapan birisinin beste yapmaması mümkün değil diye; gerçi onno’nun bir lafı vardı “dünyada tek okulu olmayan şey besteciliktir” diye ama. melodisyenlik yine de farklı birşeydir benim için kompositörlüğe göre, ben hep öyle hissederim.

    sonra birlikte çalışmaya başladık, hatta ilk hatırladığım şey ben onno tunç’la çalışmak istiyorum dediğim zaman, birlikte çalıştığım plak şirketinin sahibi müthiş karşı çıktı. “onno düzenleme yaptığı zaman o kaset satmaz” diye bir laf etti bana, halbuki daha önce yaptığı bir sürü çalışma var, çok satanlar da var ama onun dışında, işte prodüksiyonun kendi bütünündeki meseleyle ilgili, işte böyle durumlarda hemen bir tane şey bulmak gerekir ya, o sıradan alışkanlıkla o sırada suçu onno’nun o çok özel ve nakış gibi işlemeci oymacı yazısına bağlıyorlardı. zaten onno’nun orkestrasyon yaparkenki yazısının derinliğini yeteri kadar kim anlıyor kim anlamıyor bilmiyorum, mutlaka çok fark eden var ama.. sonra biz birlikte çalışmaya başladık. birlikte çalışmak derken yani iki iş arkadaşının yan yana gelip zaman zaman “hadi birlikte iş yapalım” gibi değildi yani bizim çalışma sistemimiz. ben çok heyecanlanıyordum, bilerek değil belki o zamanlar, hislerimle çok özel bir durumla kaldığımı tamamen fark ettim.
    ......
    onno hızlı öğrenen insanları çok severdi. hiç farkında olmadan baktım ki yani benim ders almak istediğim, öğrenmek istediğim şeylerin dışında da bana bir sürü şey öğretiyordu. çok uzun, bir altı yıl, yani müzik yapmakla birlikte bir okul süreci geçirdim ben onla. fakat sanki bir şey öğretiyor gibi değil, zaten hayatındaki genel duruşu da kimseye öyle parmağını kaldırıp gözüne soka soka bir şey öğretmekten hoşlanan birisi değildi, ama yani siz tuhaf bir şekilde, onla kim ilişki kurarsa kursun, eğer dışarıdan gelen bilgiye, öneriye, o kadar parlak birinin fikrine açıksa devreleriniz, onno’dan bir şeyler öğrenmemek, kapmamak, yani onunla birlikte coşmamak mümkün değildi.
    ...
    ...
    o sabahlara kadar klasik müzik analizleri yapıyordu, hiç bıkmadan usanmadan. dünyanın en hafif, en sıradan, en kolay algılanır melodilerinin altına, dünyanın en güneş görmemiş armonilerini koyuyordu. ama şuna çok inanıyordu ve bence haklıydı, yani monodik müziğe alışmış bir ülkede, polifonik müziği zaman içinde altına böyle gizli gizli nakışlar, işlemeler yaparak insanların kulağının gelişmesi çok sade bir yol diye düşünüyordu. yani habire “şunu öğrenin, bunu öğrenin” yerine, ya da “o müzik kaliteli, bu kalitesiz, onu şöyle yapmak lazım bunu böyle yapmak lazım” yerine.. hisleriyle ve duygularıyla öyle hareket ediyordu, ve bence doğruydu, yani söylediğimiz en sıradan şarkının altında bile işte.. müzik adamları bunu daha iyi bilirler yani benim söylememe gerek yok, ben bunu normal sadece dinleyici olanlar için söylüyorum, ama iyi müzisyenlerin hepsi, bir daha öyle bir müzisyenin gelmesi için dua etmemiz gerektiğini gayet iyi hissediyorlardır. "

    sezen aksu(aynalar - onno tunç belgeseli)
    www.sezenaksu.com.tr
  • muhtemelen aysel'i de yanına almış sabahlara kadar şarkılar söylüyor oralarda bir yerde.
  • ölümünden yıllar sonra bile anısına güzel şarkılar yapılan kişidir. en mutlu ölülerden biridir herhalde.
  • (bkz: mutlu ölü)
  • ne kadar degerli oldugunu onun icin yazilan sarki dan anlayabilecegimiz yol arkadasim müzik adami.. ic cektim ve kiskandim... huzurlu uyuyodur...
  • 18 ocak 1996 yilinda bursa'dan istanbul'a gitmek icin havalanan kendi kullandigi tek motorlu ucagin, kalkistan 12 dakika sonrasinda yogun sis nedeni ile yonunu kaybedip armutlu-selimiye koyu, cataltepe mevkiinde dusmesi sonucu ayni ucakta bulunan hasan kanik ile birlikte hayatini kaybeden unlu musizyen.
  • bu adamın bestelediği ve düzenlediği şarkılara bakıyorum, hepsi de bugün bile aynı zevkle dinleyebildiğim şarkılar. özellikle o eski sezen aksu albümlerindeki bu gece'ler, sultan süleyman'lar, haydi gel benimle ol'la, levent yüksel'den beni bırakın'lar, bütün bu şarkıların düzenlemelerine bakıldığında gerçekten zamanının, hatta bu zamanın bile ötesinde bir çalışma duyulabiliyor.
hesabın var mı? giriş yap